• bütçe olarak game of thrones ve westworld seviyesinde (bölüm başına 8-10 milyon dolar),
    estetik olarak blade runner (yeryüzü) ve elysium (gökyüzündekiler) karışımı,
    yapı olarak the expanse ile benzer (neo-noir dedektiflik + büyük bir komplo),
    ve sosyal kritik bakımından battlestar galactica potansiyeli var (bsg, bush döneminde işkence ve terörizmi işlemişti mesela, bu dizi de aşırı zenginler ve kalanlar ayrımı açısından güncel)

    peki tüm bunların toplamı son ürün nasıl? b sınıfı, eğlenceli bir bilimkurgu. bence bayağı yazık etmişler bu potansiyele.

    o kadar fazla sayıda harika konsept var (örnek: hükümetin cinayet kurbanları için verdiği tazminat, ölenin yaşında ve cinsiyetinde bir beden seçmeye yetmiyor, herkes bulduğuyla yetiniyor. o yüzden çocuklarını kaybeden bir çift, o çocuklarının bilincini bir yetişkinin vücuduna yerleştirilmiş biçimde geri kazanıyor, ona alışmak zorundalar) ama yeterince işlenmeden, hikayeye teğet geçip gidiyorlar.

    konseptlerin dışında, "büyük soruları" da odaklı biçimde işleyememişler (westworld'ün aksine). yani aşırı zenginlerin resmen birer tanrı olmaları ve tam da bu yüzden hayatlarının anlamsızlaşması, merkezi bir tema. ama toplasan 3-5 yüzeysel diyalogdan ileri gitmediler bu konuda.

    olayların katalizörü olan dedektiflik hikayesi de ilginç değil. the expanse'teki dedektiflik hikayesi gibi, bizi yavaş yavaş derin bir komploya ve ahlaksal olarak karmaşık karakterlerin dünyasına sokmuyor. olayın çözüm süreci kötü. zaten her şeyin anlatıldığı sahnede güldüm artık, sanki eski bir hercule poirot bölümü gibi, tüm karakterler toplanmış, sırayla "kötü adam"ı yargılıyorlar.

    daha kötüsü, hem bancroft hem de kız kardeşin hikayeleri, ilerledikce senaryoda bir sürü delik açıyorlar (örneğin, dimi the twin yan hikayesi)

    neo-noir'da asıl önemli olan şey gizem değil tabii. asıl önemlisi, "hayattan bıkmış antikahramanın, bir kadın yoluyla ruhunu kurtarma ve -çoğu zaman- eskiye dönüş mücadelesi". deckard'dan, expanse'teki miller'a kadar kalıp böyle. buradaysa pek işlemiyor. zira bence hem esas oğlan, hem de onun pusulası olan ortega karakteri fazla sığ ve sıkıcılar. kız kardeşten umutluydum, seyircinin sempatisini toplayabilecek şahane bir femme fatale olabilecekken harcanmış.

    koca dünyada, akılda kalıcı tek karakter poe, en akılda kalıcı sahne de yapay zeka sendikasındaki muhabbet idi. onlara ayrılan süre de belli.

    iyi bir bilimkurgu yapmak çok zor iş hakikaten. ben bunu eğlenerek izledim ama casting'den diyaloglara, karakterlerden senaryoya, temponun ayarsızlığından sosyal eleştiriye kadar -bütçe hariç- her bakımdan b sınıfı bir yapım olduğunu hissediyorsunuz. beklentilerinizi ona göre ayarlayın. işin güzel yanı hikaye tek sezona sığmış, ikinci sezon olmazsa merakta kalmam. expanse'in dünyasını daha çok merak ediyorum.

    not : işlenen bilimkurgu fikirleri hakkında ayrıca bir entry gireceğim. hard sci-fi açısından nasıllar, ben olsam nasıl hayal ederdim, onlar hakkında atıp tutarız biraz.

    emeğe saygı editi: esas oğlandaki sixpack inanılmaz. şu görünümün bir erkek için ne kadar zor olduğunu anlatmaya kelimeler yetmez.
  • bu kitapta birlesmis milletler yuce divaninin baskani nalan ertekin isminde bir kadindir, ama kadindan arap diye bahsedilir. ilginctir ki, ayni yazarin 2007 tarihli black man/thirteen romaninda da ertekin soyadli bir kadin vardir, ama bu sefer kadin turk kokenlidir. iki roman arasinda gecen bes senede ertekin soyadinin arapcayla alakasi olmadigini farketmis herhalde.

    edit: ilk entry bu kadar sikindirik bir ayrinti olmamali. richard k. morgan'in 2002 tarihli bilimkurgu romanidir. 2018'de ayni isimli tv uyarlamasi da netflix'de yayina baslamistir. kitap takeshi kovacs uclemesinin ilk kitabi olup, broken angels (2003) ve woken furies (2005) ile devam etmistir.

    edit: nalan ertekin meselesine geri donersek, insan bilincinin vucuttan vucuda aktarilabildigi bir dunyada isim ve etnisite tutarsizliklari anlasilabilir. nitekim takeshi'nin de ismi japon, vucudu degil. mesaji icin grid'e tesekkur.
  • frank underwood’a karşı başarısız olan başkan adayı conway yaşadığı hayal kırıklığıyla bedenini 250 yıl dondurmaya karar verir ve olaylar gelişir.
  • --- spoiler ---

    sadece poe için bile izlenir.
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    dizide konsantrasyonumuzu bozan bir konu akışı var. şöyle ki ; kahramanımız şahin hapisten çıkar , fabrikatör cahit’in pis işlerini yapmaya başlar . bu sırada kendisi hapisteyken bacısının kötü yola düştüğünü öğrenir. derken hülya ile karşılaşır , aşık olur ve durumlar değişir. diziyi hep bu gözle izliyorum. eleman da cüneyt arkın’ın gençliğine benziyor zaten
    --- spoiler ---
  • hikayesi the expanse'inki kadar ayakları yere basmıyor. ona rağmen bir yığın şeyi doğru kotarmışlar. en önemlisi de doğru dürüst bilim kurgu dizisi özlemişim. the 100 gibi saçmalıklarla karın doyurmaya çalışıyorduk.

    gelişmiş teknolojinin sunumu, tasarımlar. konseptler vs. çok güzel. sadece bunları izlesen bile doyurucu bir dizi olacakken bir de bir yığın önemli konu geliyor. en başta "klon" ve bilinç nakli mevzusu. o konuda ne kadar problem varsa irdelemişler. fena da olmamış.

    görselleri de beğendim. cyberpunk'ın hakkını sonuna kadar vermiş. dövüş koreografilerine özenmeleri hoşuma gitti.

    favori karakterim poe idi. enfes konsept.

    tabi ki kusursuz değil. sığ işlenen, tutarsız, kopuk yerler hikayede gırla. ona rağmen keyifle izletti sonuna kadar.
  • futuristik film sevenlerini görselleriyle bile orgazm etmeye yetecek öge bulundurmasının dışında, netflix'in son birkaç ayda sürekli yaptıgı yatırımlarla gündeme getirmeye çalışmasına şaşırdım diziyi izlemeye başladıktan sonra. her bölümü 8-9 milyon tutmus tamam anladık cok guzel yatırım yaptınız ama diziyi izlerken benim gibi puştlar o kadar parayı bana verseniz ben daha güzelini çekerim diyebilir ve nitekim de dedim..

    --- spoiler ---

    bana tek mantıksız gelen şey lizzie'nin fahişe olmasıydı,babası eski deniz piyadesi, annesi protektora'yı hackleyebilen bi hacker ne bokuna fahişe oldun amk orospusu demezler mi adama
    --- spoiler ---
  • "stronghold savaşı şöyle, stronghold savaşı böyle" diye diye beklentiyi yükseltip, daha sonrasında olayın aslında "stronghold tatsızlığı, stronghold gerginliği, stronghold tartışması" ndan ibaret olduğunu gösternesiyle beraber izlemeyi bıraktığım netflix dizisidir.

    --- spoiler ---

    abi evren ve atmosfer beni tahrik ediyor kabul ediyorum, ama dizi boyunca "ohaaa yaaa stronghold'dan kurtulan tek elçi çok havalı yaaa" diye gezen bir delikanlının kurtulmak için yaptığı tek şeyin, millet virüs kaparken uzakta ağaç altında sevişmesi olunca insan biraz delleniyor doğrusu.

    --- spoiler ---

    benzeri bir olay için:
    (bkz: bedir savaşı)
  • --- spoiler ---

    kıskanç bir görümcenin fenalıklarını bilim-kurguyla harmanlayarak anlatan bir ailenin dramını konu alan dizi.
    --- spoiler ---
  • içinde bir adet estetiksiz mini ece sükan barındıran dizi. (kristin ortega)

    bir de kitabın yazarı richard k. morgan'ın uzun yıllar istanbul ve ankara'da yaşadığını, ingilizce öğretmenliği yaptığını da not olarak düşelim buraya.
hesabın var mı? giriş yap