• kendisini asabi, sinameki ve gıcık bir insan olarak tanımladığı eski bir röportajında (işte genç), "boğaziçi üniversitesi psikoloji bölümü mezunusunuz. psikoloji ile ilgili neler yapıyorsunuz?" sorusuna "cevap" vermiş yazar:

    "bunalıma giriyorum."
  • kaleminden çıkan her şeyi severek okurum ama bir cümlesi var, belki beni akladığından, belki diğerlerini hakladığından yeri çok ayrıdır:

    "senin iraden güçlü değil hayatım, tutkuların zayıf."
  • kendi dilinden ya da kaleminden,
    "1969´da istanbul´da doğdum. çocukluğum acıbadem´in çeşitli mahallelerinde, uydurduğum hikayeleri arkadaşlarıma anlatarak geçti. kalan zamanlarımda da mahalle savaşlarına katılıyordum. zannediyorum yalancı ve kötü huylu oluşum bundan ileri gelmektedir. 1980´de dârüşşafaka´ya girdim. orada, fazla konuşmak zayıf biri olduğunuzu düşündürebileceğinden hikayelerimi anlatmayı bırakıp yazmaya başladım. bir ara franz kafka isimli şahsiyetin benim kadar iyi uydurabildiğini fark edip küçük bir hayal kırıklığı yaşadım. ama çabuk toparlandım. ne de olsa ben daha gençtim ve o ölmüştü. boğaziçi üniversitesi´ndeki psikoloji eğitimim bana japon bıldırcınlarından pek de akıllı sayılamayacağızı öğretti. otuz yaşına geldiğimde, başladığım bir romanı nasıl olduysa bitirebildim: “tatlı rüyalar, psiko-absürd romantik komedi.” bugünlerde 11 aylık kızım ada´yla birlikte yeni romanım üzerinde çalışıyoruz. jules verne, michel zevaco, dostoyevski, calvino, nabokov ve fowles hayatımın farklı dönemlerinde beni etkilemiş, büyük uydurukçulardır."
  • en sevdiği renk gri olan yazar.

    "devinimin olduğu yerde ışık, ışığın olduğu yerde kaçınılmaz biçimde gölge vardır. hayat ışıkla mümkünse de, hayatın anlamı gölgelerde saklı durur. zamanın ölü doğmuş çocuklarını görürsünüz karaltıların içinde. sözcükler, suskunluklar, şarkılar, kağıtlar, yeminler, ihanetler, kahkahalar, gözyaşları, sevinçler, hayal kırıklıkları ve yüzler… en çok da yüzler. neden söz ettiğimi biliyorsunuz. bütün aşklar küllenir, bütün babalar ölür, bütün hikayeler biter. birinin, yıkıntıların nöbetini tutması gerekir; işte o yüzden, biri hariç, bütün çocuklar büyür. gölgesini kaybeden insan, gölgenin kendisine dönüşür.
    -cehennem çiçeği
  • önce gizliajans, ardından oğullar ve rencide ruhlar ve en nihayetinde tatlı rüyalar ile bende bağımsızlık yaratan yazar. tersten okudum evet, ne var? asıl soru şu bence: bağımsızlık mı, nasıl yani? şöyle honey: ne zaman alper canıgüz’ün bir kitabını düşünsem mekândan, kişiden, olaydan hülasa dünyadan bağımsız olarak bahtiyar olabiliyorum. arada bir, rencideruhlarbirliğimanifestosunun üstünü çizdiğim satırlarını okuyorum. bazen meslektaşım musa'nın sanem'i ilk gördüğü andaki enfes tiradına göz atıyorum. bir erkeğin, düzeltiyorum benim gibi bir erkeğin, düzeltiyorum benim gibi aşka inancını kaybetmiş bir erkeğin, gerçek aşkı tarif edişi, ondan beklediği ve aşkın hissettiriş/hissettiriliş stili filan buna benzer bir şey olmalı galiba. daha ne olsun zira. akabinde "seni çok üzerim ama" dese de bazı sanemler, "ölümüm elinden olsun" diyebilecek bazı musalara hala ihtiyacı var kâinatımızın.

    muhterem alper canıgüz, dünyanın en güzel aşk şiirlerinden birini yazdığının farkında mıdır bilmiyorum. lakin benim için öyledir. sanırım sanem için de öyledir. sanem mi? hangi sanem? sanem nerede? işte o şiir. hey yavrum hey:

    "sanem hanım. sanem. evlen benimle sanem. kadınım ol benim. yaşadığım tüm acıları, yaptığım bütün kötülükleri, pişmanlıklarımı, hatalarımı akla. başına çiçekten taçlar yapayım, sana şiirler yazayım, seni her gece masallar anlatarak uyutayım. bazı akşamlar dvd'de film seyredelim seninle. birlikte hüzünlenelim, birlikte gülelim. sanat galerileri gezelim. sen benden daha çok anla modern sanatı. gördüğümüz eserlerin ne anlama geldiğini açıkla bana, ben başımı sallayayım. ah ben ne aptalmışım! nasıl olup da varlığından kuşkuya düşmüşüm? oysa hayat denen bu yaranın seni bulmak dışında ne anlamı olabilirdi ki? bak şimdi her şey ne kadar açık görünüyor oysa. ilk görüşte aşka inanırsın değil mi sanem? evet, çok doğru. ben de başka türlüsüne inanmam zaten biliyor musun sanem, ben seni hep severim. her gün daha çok severim. bak mesela pencerenin önüne bir kuş konar ben seni severim, bir tren yolculuğunda pencereden dışarı bakarken derme çatma bir ev gözüme çarpar ben seni severim, burnuma eskilerden, hangi uzak hatıraya ait olduğunu bir türlü çıkaramadığım bir koku çarpar ben seni severim, kafama kuş sıçar ben yine severim... anlıyor musun beni? sonra ben bazen biraz fazla kıskanç olabilirim. diyelim yazlık bir yere gitmişizdir de, bir akşam sen çok hoş bir tunik giymişsindir, oradaki bütün erkekler bayılır sana, hemen aşık olur. ben mesela, tunik nedir onu bile bilmeden kıskançlıktan çatlayabilirim böyle bir durumda. ama belli etmem. ama sen yine de sezersin. öyle bir laf edersin ki ben, benden başka hiç kimseye bakmayacağını anlarım. o kadar da incesindir. bir de, bir iyilik rica edeceğim senden. gözlerine o elem ifadesini yükleyen alçağın adını söyle bana. söyle ki, ona hemen düello şahitlerimi göndereyim. silah seçimini o yapsın. evet. utanarak kabul ediyorum ki, bunu bir yerde okudum. ama ne fark eder? bütün şiirler, romanlar senin için yazılmadı mı zaten? şarkılar senin için söylenmedi mi? masumların kanı senin için akmadı mı? ruhum hep seni aradı benim sanem. hep seni arar. milyonlarca yıl geçsin sistemler çöksün, güneşler patlasın benim ruhum seni arar. ve biliyor musun sanem, bulur da. şimdi bulduğu gibi bulur. seni seviyorum. seni seviyorum. seni seviyorum."

    ağlamak istiyorsun sayın seyirci. seziyorum. ağla. ağla açılırsın.
  • gerçek hayat dergisinde murat menteş kendisiyle ziyadesiyle güzel bir röportaj yapmıştı aylar önce. ilginç şeyler söylemiş olan romancı. sanırsam muteber bir ajansta metin yazarlığı yapmakta.
    demişti ki röportajında:
    -zekice polisiyeler yazılmadığı için belki zekice cinayetler işlenmiyor.
    -perihan mağden'in haberci çocuk cinayetleri ve siyah hatıralar denizi son yıllarda okuduğum iyi türk romanlarından.
    - son yıllardaki e büyük edebiyat olayı ah muhsin ünlü'nün gidiyorum bu adlı şiir kitabıdır. çölde vaha gibidir. yayıncılara sesleniyorum, o sizi bulmaz. siz onu bulun.
    - kitabımdaki*, böyle uyurdu zerdüşt bölümünün gereksiz olduğunu söyleyenler oldu. diyorum ki ben, bu kitap o bölüm için yazıldı.

    aklımda kalanlar bunlar olmuş. haa bu arada kitapları pek güzeldir. mizah kıvamı hele tatlı rüyaların kıskandırıcı.
  • " ben devrik cümle bile kuramazdım. kuramazdım, çünkü korkardım. sorumluluklarım vardı. akranlarım bozuk bir türkçe'yle gül gibi anlaşırken, bütün o gramer kurallarının anasını ağlatarak bildirişirken, giriş gelişme sonuç kavramlarından bihaber, rastgele bölünmüş paragraflarla kompozisyon yazarken, ben... ben kendime ihanet eder cümlenin ögelerine sadık kalırdım. ömrün düzgün cümleler halinde geçti. bilmeden bazı hatalar yapmışımdır, tabii... bilsem anlamı öldürür yine de cümleyi kurtarırdım." diyerek beni tanımladığını düşündüğüm yazar.
  • "sayın alper canıgüz, yeni kitabınızı hemen yazar mısın ulan!" diyerek ekşisözlük vasıtasıyla rica ettiğim güzide kişilik.
    güz gülleri gibi bir insan.
  • xasiork dergisine verdiği röportajda, kendi kendine mükemmel eğlenmiş adam.

    soru: rahatlıkla, "mutlaka okunmalı" dediğiniz bir yapıt var mı?
    - her türlü prospektüs ve kullanma kılavuzunun okunması gerektiğine inanıyorum. bunun dışında karamazov kardeşler de okunsa iyi olur.
    soru: son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
    - eğer bu röportajı okuyanlar arasında bir gün ürinasyonlu defekasyonlu türden bir porno film çekmeyi amaçlayan biri bulunuyorsa kendisine bir isim önerim var: "ohh shit!"
  • celebrity crush minvalinde ayrı bir edebiyatçı crush kategorisi olsaydı, kendisi benim olurdu; öyle bir romancıdır, gönülçelendir, son gizli romantiktir.
    ne güzel konuşur o.

    “bilmediklerime inanacağım, yapmadıklarımdan güç alacağım, tanımadıklarıma sığınacağım, ihtimallerle tazeleneceğim.
    ….
    evleneceğim sonra. bir cesedi tek başına taşımak zor iştir çünkü ve aşk, karşılık bulmayan iki sevgi. mahsustan yanlış yerlere bakacağım, çiçeklere değil vazolara şiir yazacağım. inanmadığım şeylere inanmadığım manalar yükleyeceğim, doğru hayatı yanlış yaşayacağım. göz önünde görünmez olacağım. zamanın kanlı ellerini seninle bağlayacağım, insafsız dudaklarını seninle mühürleyeceğim. en güvenli limanım, biricik sevgilim, hayat ışığım… ey benim güzel pişmanlığım.”
hesabın var mı? giriş yap