• genelleme yapmayi sevmem ama cok genel olarak bu germen irkinin insaninda gozlemledigim bir genellemeden bahsetmeden gecemiyecegim:

    bu insanlarin, ozellikle "country side" da yasayan, aile sahibi, is sahibi vs. olanlarinin robotiklesmis yasamlari, sabahin 6 sinda kalkip ise gidip,aksam 5'de cikip 9 veya 10 civari yatip, saat 7 itibariyle sokakta kimseyi gormenin mumkum olmadigi ortamlari, beni almanya ulkesindeyken psikolojik s1k1ntilara sokmaya yetmistir. bunun ustune ustluk bu tarz hayat yasayanlari, baska ulkelerdeyken, cevrelerindeki insanlardan da kendi ulkelerindeymis gibi ayni hayati yasamalarini beklerler. misal, fransa'nin bodrum'u gibi bir kasaba olan, ozellikle film festivalinde cosan, cannes sehrindeyiz. gece saat 3'de eve gireriz. zaten icmisiz, yorgunuz, yuzumuzu yikayip yatariz. sabah kapimizin uzerinde bir not buluruz alt kattaki alman komsularimizdan, aynen soyle yazar:

    you are disturbing us. please do not disturb us and do not do the following:
    1) don't walk at night, we hear your footsteps
    2) don't talk at night, we hear your voice clearly
    3) don't come home too late.

    biz ne oldugumuzu anlayamamis dumur olmus bir sekilde notu umursamayiz tabii ki ve hayatimiza devam ederiz. ertesi gece, saat 3 sularinda alman komsumuz kapimizi calar, polisi arayacagini soyler, sadece apartmanda yurudugumuz ve konustugumuz icin galiba, muzik, televizyon bagirma cagirma yoktur. en sonunda isvecli arkadasimiz dayanamaz ve "go back to your country nazi this is not a concentration camp" demek zorunda kalir. af diliyorum ama cumleyi sansurlemek istemedim.
  • çarpışan arabayı bile çarpışmadan kullanan saygılı , eğlenceden uzak , kuralcı millet.

    panayır alanı gibi bir yer yapılmış bildiğin lunaparkta bulunan ıvır zıvır var. önünden geçerken dikkatimi çekti çarpışan araba kısmında herkes yuvarlak olmuş sıralı bir şekilde dönüyor. çarpmayı geçtim temas yapmamaya çalışıyorlar. dedim ailece falan bir grup binmiştir ondan böyledir. yok , süre bitti arabalar gene yuvarlak halinde bırakıldı yeni binenler bindi ve dönmeye devam ettiler. bir ara biri yuvarlağı dönerken tam yarım yuvarlağı alamayıp açıldı dışa doğru başka arabayla yan yana çarpıştılar. sert bir bakış geldi çarpılan adamdan. gerçekten çok ilginç.
  • 8 yaşındaki alman, üniversitede öğretim görevlisi olan ablama ayar veriyor, ablam cevab veremiyor:

    kırmızı ışıkta yayaların durduğu bir sokakta, araba yok diye ablam karşıdan karşıya yürümek üzere hamle ediyor. bu esnada yanında annesiyle duran 7-8 yaşlarındaki bir alman çocuk ablamı belinden tutuyor.

    - hey! ben bir çocuğum, kırmızı ışıkta geçerek bize kötü örnek oluyorsun. geçmesen iyi olur.

    ablam da haliyle geçememiş, durmuş orda çocukla sohbet etmiş.

    ablam bana bunu ilk anlattığında "lan çocuk seni 31 malzemesi olarak görmüş anlamıyor musun? ağzına çakamadın mı iki tane.. sen bilmezsin, o yaşlarda boruya su yürümeye başlar, şimdi o çocuk eve gidip belinden tuttuğu elini koklayarak diğeriyle de ossbire abanacak, lanet olsun" deyip geçiştirmiştim. çok net hatırlıyorum o esnada pro-ziibın'da galileo seyrediyordum.

    şimdi şimdi anlıyorum aslında: almanın yanlış giden bir şeyi yerinde çözme olayını, toplumda olup biteni anlamaya çalışmasını, yanlış giden bir şey varsa da bunu içten içe kınamayıp hemen orada müdahale etmesini. anasının hiç müdahil olmadan, 8 yaşındaki bir çocuğun sorunlarını kendi başına halletmesine alıştırmasını.

    olayın otuzbirle hiç ilgisi yokmuş resmen.
  • lost adasına düşse adanın gizemiyle, bokuyla, püsürüyle uğraşmayacak adamlar. hiç takmadan sıfırdan medeniyet kurarlar orda. hatta adadan kaçmaları maksimum bir haftayı bulur. uçağın enkaz parçalarından gemi yapar bu manyaklar.
  • dünya üzerinde bu denli farklı şekilde adlandırılmış başka bir halk yoktur herhalde. almanlar kendilerine deutsche derler (eril değil, çoğul veya dişil hal, delikanlı sözcüklerin sonuna 'r' eklemek almanya'da erkekliğin şanındandır). bu tanım da aslında yeniçağa kadar farklı boylardan oluşan almanlar için sadece boy, kabile veya halk anlamına gelen bir terimdir. yoksa ortaçağda bir almana 'memleket nire gardaş' diye sorsanız alacağınız karşılık, bayer, franke, sachse falan olurdu. bu terimin yaygınlaşması özellikle burjuvazinin gelişmesiyle latince karşısında giderek güçlenen almancanın yükselişine paraleldir. yani aslında almanca (deutsch) ilk önceleri latince olmayan, halkın anlayacağı dilden olan demekti.

    alman sözcüğünü biz fransa'ya komşu yörelerde yaşayan alman boyu olan alamanlardan ve fransızca üzerinden aldık. 19. y.y. züppeliğidir diye düşünüyorum. yoksa lisan-i osmanide almana nemçe derler. gerçi bu da sırpça üzerinden türkçeye geçmiştir, ama daha eskidir ve germanski sözcüğünün bozulmasından slav dillerine yayılmıştır. nemski, nemeç gibi türevlerine, bu dil ailesine ait olmayan macarlar dahil olmak üzere, tüm slav dillerinde rastlanabilir. türklerin karşılaştığı en eski alman boyu olan avusturyalılara hala nemçe demek şık olurdu. son yüzyılın türklerinde bu türden incelikler aramak beyhude tabii.

    ingilizlerse latinceye hasta olduklarından hala german derler almanlara. latinlerin torunları bile artık german demiyor size ne oluyor kardeşim? evet, germenler de romalıların ilk karşılaştığı ve illallah dediği alman boyu.

    italyanlar almanlarla iç içe yaşadıklarından olaya erken uyanmış ve madem bunlar artık kendilerini deutsche olarak nitelendiriyor, biz de tedesco diyelim, italya'ya tatile geldiklerinde ayıp olmasın diye düşünmüşler. ispanyollar da aynı türkler ve araplar gibi fransızlara özenerek aleman sözcüğünde karar kılmışlar.

    finlerin almanlar için tercih ettikleri saksalainen sözcüğü de saksağandan değil, ilk karşılaştıkları alman boyu olan saksonyalılardan (sachsen) geliyor. almanya'ya saksa, kendilerine de suomi diyorlar zaten, bir tuhaflar, aşırı soğuktandır diye düşünüyorum.

    çinlilerse almanlara de-guo-ren demişlerdir ki, bu üç hecenin açılımı erdemli millet insanı anlamına gelir. bunun deutsche sözcüğüne benzeştirme yoluyla mı türetildiği (çinlilerin alfabesi olmadığından yabancı sözcükleri de kendi dillerindeki benzer hecelere uydururlar), yoksa almanlara hayran olup da mı üretildiği hala zihnimi kurcalar. eğer ikinci seçenek doğruysa, ikinci dünya savaşı'ndan önce türetilmiş olsa gerek.
  • bugün şöylesiyle tanıştım:

    n: sen nerde oturuyorsun?
    a: x bölgesinde yaşıyorum.
    n: güzelmiş. işe kaç dakika?
    a: bisiklet ile 4.5, yürüyerek 17.5 dakika
    n: ...... evet.

    pezevenk dakikasına kadar ölçmüş.
  • akilli falanlar ama bazen cok aptallasabiliyorlar.
    hatirlayip hatirlayip gulerim artik buna.
    anlatayim:

    yeni acacagimiz mekanin lavabosuna tuvalet fircasi almak icin,
    dun aksam kaufland'a gittim.

    once kendim aradim; ama bulamadim.
    kadin bir reyon gorevlisi gordum, danisayim dedim.

    ben: merhaba, acaba tuvalet fircasini nerede bulabilirim?
    gorevli: giris kapisinin oraya gidin, sag taraftaki tuvalette var.

    kendi kendime dusundum o an. bahsettigi yerde sadece musterilerin kullandigi tuvaletler var. dayanamadim, tam gidiyorken geri donup sordum.

    b: hanimefendi emin misiniz orada olduguna?
    g: evet beyefendi, tuvaletlerimizde var firca.
    b: tuvaletlerinizde mi? yahu ben satin alacagim. ne yapayim sizin fircanizi?
    g: haaa, o zaman surada fircalar.
    b: oha!

    acaba hangi kafayla yani ne dusundu de benim o an tuvalet fircasina ihtiyac duydugumu dusunup tuvalete gondermeye calisti cok merak ediyorum. ne yapacaktim acaba o'na gore fircayla?

    sonuc, dunden beri aklima geldikce guluyorum.
  • lev nikolayeviç tolstoy'a göre;

    yan yana iki kapı olsa, birisinde paradies*, diğerinde einführung im paradies* yazsa ikincisini tercih edecek milletdir.
  • hepsi birer genelleme olmakla beraber;

    - geçinmesi kolay millet. azıcık kassanız bir koca ülke için kullanma kılavuzu yazabilmek mümkündür, önem verdikleri şeyler ile ayıpladıkları şeyler pek az farklılaşır, orta direğin sağlam olmasından kaynaklanıyor olsa gerek.

    - uç derecede bireysel millet. biz kollektifizdir misal, ancak bunlar tek başlarına güzel vakit geçirmekten inanılmaz zevk alırlar, bunu gelip anlatırlar. güneydekiler hariç, pek öyle "ben annemi özledim" moduna da girmezler, ancak bu noel için sülalecek toplaşıp yemek yememeleri için neden değildir. ebeveynler yarım saat uzaklıkta da yaşasa 12 saat uzaklıkta da yaşasa ortalama ebeveyn ziyaretinin varyansı pek bir düşüktür. (bkz: tez yazmaya ara verip entry kasmak)

    - para mevzu dillere destan zaten. karşısındakini de aynı hassasiyete sahip varsayan bir millettir ayrıca. kendisine yemek ısmarlayacağınızı söylemeniz akabinde menüyü eline alıp "bana ne kadar bütçe ayırdın, ona göre ısmarlayayım" diyeni görülmüştür. üç beş kuruş da olsa hakkınızın peşinden koşmamanızı garipser ve bunu hanenize bir eksi olarak yazarlar.

    -personal space leri pek bir geniştir. öyle enseye şaplak/erojen bölgeye doğru yapılan cüccük hareketi gibi şeylere girişmeyin. bu space mevzu bankada adeta zirve yapar. bankoda işlem yapan birinin arkasında geçmemeniz gereken sarı çizgiyi ihlal ederseniz, haydut muamelesi görebilirsiniz. (atmlerdeki sıra ve market kasalardaki atm kartı şifresi girme anları da dahildir buna. ) bu korumacı tutum alkolla birlikte gittikçe daralır, daralır. ilginçtir, adamlar içtikçe kibarlaşır, dost canlısı olur, gevşer. ama bunu ebedi saymayın heyhat, bir gece önce muhabbetin dibine vurduğunuz bir alman ertesi gün size selam vermeyebilir.

    - arkadaş çevresi ve ilişki düzeylerinde pek bir katıdır. herkesle aynı düzeyde yakınlaşmazlar. her almanın iki (hatta üç) doğumgünü partisi vermesi gayet normaldir mesela. bunlardan biri işyerindekiler için, ikincisi yakın arkadaşlar için, üçüncüsü aile için olabilir. her üçüne de davet edilirseniz bu size büyük önem verildiğini gösterir.

    - şayet bir alman sizi evine davet ettiyse, tüm iradenizden vazgeçip ona teslim olmanız gerekmektedir. çünkü alman size zaman ayırmış ve size ayırdığı bu zaman boyunca güzel vakit geçirmeyi hedeflemiştir. örneğin davet edildiğiniz evde balkonda otururken, çimleri biçmekte olan yan komşu ile çim makineleri üzerine 15 dakika sohbet etmek demek, evine davet eden alman arkadaşın sizi defterden silmesi demektir.

    - "bu ne cürret" kavramı hemen hemen yok gibidir. almanlar herkesin kullanması için bir adet dilinin var olduğunun bilincindedir. önünüzde akıta akıta pizza yiyen bir almana hiç utanıp sıkılmadan, "bir dilim alabilir miyim" denilebilir. şayet canınız çekiyor ancak davet bekliyorsanız, daha çok beklersiniz. çünkü alman arkadaşınız muhtemelen "istese söylerdi heralde" diye düşünecektir.

    - hayır cevabından kesinlikle kırılmazlar. gereksiz beğenme nidalarından nefret ederler. çünkü gerçekçi olmayan gazlamaların kendilerini geliştirememelerine neden olacağını bilirler. "sence yaptığım makarna güzel olmuş mu" diyen bir almana gerçek fikrinizi söylemek hayatidir. güzel olmadığı halde nezaketen güzel olmuş dediğinizi sezerse hem kırılır, hem de size olan güvenini kaybeder.

    - türkler kültürel açıdan pek bir indirect tirler. yani birşeyi dolaylı yoldan anlatmanın en ağdalı ve "nazik" yolunu bulmaya çalışırlar. almanlar ise bunun tam tersidir. herşeyi doğrudan söylemek gibi çok faydalı bir huyu vardır bu milletin. böylelikle kafanız karışmaz, planınızı programınızı daha kolay yaparsınız almanlarla çalışırken/yaşarken. örnek verelim, partnerinizle başbaşa bir gece planlarken şakadanak gelen alakasız bir misafir bir türkün bütün gecesini mahfedebilirken, bir alman "saat 8 de partnerim gelecek, istersen o zamana kadar oturabilirsin" diyiverir.

    son bir tanım; vakit geçirmesi, sohbet etmesi, beraber yaşaması çok zevli olan millet. bunların birer genelleme olduğunu yeniden hatırlatalım tabi.
  • geri kalanlarin copcusu, toplayani. bir ani: hostel gibi bir yerde kaliyoruz. bizim katin mutfaginda cop 2 gun atilmamis, sonra yigin cok buyuyunce artik kimsenin eli degmez olmus, aradan bir hafta gecmis ve bir kamyon cop birikmis ama cop atma sirasi gelen kimsenin eli gitmiyor cunku herkes birbirini sucluyor bu konuda. "ilk sen atmadin, ben simdi neden senin copunu atiyormusum" seklinde. aramizda alman yok bu arada, herkes yabanci. almanlar alt katta kaliyorlar. bu cop buyudu buyudu, sonra bir gece turk, romen ve arjantin genclerinden olusan bir grup asiri sarhos olup bu yigini tutup pencereden asagi bahceye salladilar (sonradan duydum). sabah kalktigimizda asagi katta kalan bir grup alman genci ellerine eldivenleri giymisler bahcede sen sakrak cop topluyorlardi. copun nereden gelmis olacagini sorguluyor olsalar bence ust kata gelirlerdi ama hic oyle bir havalari yoktu. madem bahce kirli, o zaman temizleyelim diye dusunuyorlardi bence. yahudi problemi de bunlarin basina patladi mesela. yahudilerden tum avrupa nefret ediyordu ama is almanlara dustu yine. baskalarinin yapamadigini onlar yaptilar.
hesabın var mı? giriş yap