• --- spoiler ---

    hayatın sekiz günlük özeti gibi sanki. adamın nereden, nasıl geldiğini bilmiyoruz. tıpkı hayatımızın başlangıcı gibi. sürekli zorlukla mücadele ediyoruz, adamımız da fırtınalarla vs. ara sıra okul vs. için evden kısa süreliğine ayrılıyoruz. adamımız da bir-iki kere suya düşüyor. sonra gün geliyor evimizi yani tekneyi temelli terk etmek durumunda kalıyoruz. kendi yeni küçük evimizde mücadeleye devam ediyoruz, yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. orada da problemlerin ardı arkası kesilmiyor. etrafımızdakilerden yardım istiyoruz ama herkes kendi derdine düşmüş, kendi rotasında ilerliyor. bizi görmeden yanımızdan geçip gidiyorlar. sona doğru artık ölümü kabulleniyoruz. arkada kalanlara vasiyet bırakıyoruz, en azından mücadele ettiğimizi bilmelerini istiyoruz. itiraf etmek ne kadar zor gelse de elimizde tıpkı adamımızın başlangıçta dediği gibi ruh ve bedenden başka bir şey kalmıyor. sonrası klasik ölüm tasviri gibi. yukarıdan süzülen ışığa doğru hareket ediyoruz, hayatımız boyunca aradığımız ama ulaşamadığımız şeye ölümden sonra kavuşuyoruz.
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    amca "may-day" yerine senaryonun geçtiği tarihlerde çoktan tedavülden kalkmış "sos" kodu ile çağrı yapıyor. yaşlıdır diyor, devrine ve panik haline veriyor, izlemeye devam ediyoruz.
    karinadaki kırık tamiri için hasır değil düz cam elyafı bulundurmalı teknede, bilememiş, pahalısını satmışlar diyor izliyoruz.
    hadi o teknede su geçirmez el telsizi ve epirb yok diyelim(nasıl olmuyorsa)
    kıytırık bir sart cihazı da mı yok okyanus geçerken?
    o survival kit'in içinde radar reflektörü var. iki üfleyip şişirse gelip geçen gemilerin radar ekranlarında cayır cayır yanarak görüneceğini miço bile adı gibi bilir ama tek başına dünya gezen kaptan amca kullanmayı akıl etmiyor.
    o çantada 2 tane olan turuncu duman yerine, gündüz vakti sigara ateşinden hallice etkisi olan el maytabını harcıyor, tabi aynı anda kurtarılma şansını da...
    sonradan kullanılış biçiminin yalandan olduğunu görsek de neyse ki sekstantı alıyor son anda.
    velhasıl finaliyle yaşattığı his gayet güzel ama uzman danışman eksikliği ile "çok iyi" olabilecek film "iyi"ye yakın biryerlerde kalmış kanımca...
    --- spoiler ---
    ayrıca (bkz: liferaft/@felisky)
  • kitapları, filmleri, dizileri, önüne koyulan her şeyi sadece sonunu merak ettiği için tüketen; tüketmek için tüketmek isteyenlerin kesinlikle sevmeyecekleri filmdir. biraz şiir gibidir. bir satır üzerine birkaç gün boyunca düşünmeyi seven, buna zaman ayırabilen, bundan keyif alanlara göredir. bence. ben çok keyif aldım. sessiz sedasız filmleri oldum olası severim. hele bir de deniz varsa, of! çünkü böyle filmler susarken size kafanızı konuşturma, metaforlar üzerine düşünme fırsatı verirler. ben de düşündüklerimi elbet aktaracağım. ya ne olacağıdı?

    --- spoiler ---

    bir kere, filmin başında dinlediğimiz mektubun bendeki ilk çağrışımı, bunun bir intihar mektubu olduğuydu. çünkü şöyle diyordu: "bunun affedilecek bir yanı yok, artık biliyorum." bu ve devamında söyledikleri, özür dileyişi, mücadele ettiğini ısrarla belirtmesi falan, bana hep artık dayanma sınırını aşmış bir adamı hatırlattı. her şeyin başında teknenin küçük bir "çatlaktan" dolayı batışı mesela; bunun bendeki karşılığı kalp kırıklığıydı. ve kırılan bir kalp de yapıştırıcılarla elbette tamir edilemezdi. yine de "adamımız" onarmayı denedi. tekne artık batmak üzereyken - yani bence bedeni iflas etmek üzereyken - bile hala başındaki yarayı kapatmaya çalışıyordu. fakat sonunda tekneden vazgeçti. küçük bir botun içine kapandı. bence bot, mektupta da söylediği "ruhundan ve bedeninden geri kalandı." zaten adamımızın hayatta kalma mücadelesinin manevi boyutu da burada başladı. ve bir yığın çabadan sonra yol haritasını okumayı öğrenişi, öğrenmesiyle birlikte separation zone'da olduğunu fark etmesi. bu noktayı geçtikten sonraysa intihar notunu yazması. ve elbette final sahnesi. bir ateş çemberi ve adamımıza uzanan bir el. düşündüğüm ilk şey creazione di adamo oldu. en sonunda çalan müthiş alex ebert şarkısı (bkz: amen) da bana filmin sonunun dünyevi bir kurtuluştan değil, insanı huzura kavuşturan başka türlü bir kurtuluştan bahsettiğini düşündürdü.

    --- spoiler ---

    böyleyken böyle. selametle.
  • fragmanını izlediğimde "aha sonunda biri bizim için de konulu bir film yapmış" dediğim film. lakin izlediğimde yanılmış olduğumu farkettiğim film aynı zamanda.

    --- spoiler ---
    ulan açıkdenize seyre çıkıyorsun, teknende epirb nasıl olmaz bu bir. bir denizci (her denizci yelkenci olamaz fakat her yelkenci denizcidir) seyir planlaması yapmadan hint okyanusunda bakkal usulü nasıl gezer bu iki. aynı şekilde nasıl birer tane portatif gps ve telsiz bulundurmaz bu üç. bunların dışında, amcamızın seyir boyunca bir kez pusulaya bakıp da ulan ben nereye gidiyorum dememesi; can salında ise göksel seyir kitabına şöyle bir bakarak sekstant ile şıkır şıkır fix atarak trafik hattına vardığını bulması da beni ayrıca gülümsetti. atılan işaret fişeklerini görmeyen vardiya zabitlerine de buradan selam ediyorum. unutmadan gündüz işaret fişeği görünmez, portakal renkli duman fişeği kullanılmalıydı. yönetmene, a. n. sezer'in rahmetli ecevit'e anayasa fırlattığı gibi solas fırlatmak geldi içimden. velhasıl; buried, 120 hours tadında bir film olarak güzel lakin denizcilik olarak sınıfta kalır.
    --- spoiler ---
  • life of pi'nin kaplansız olanı
  • robert redford döktürmüştür. başrolleri ise okyanus,yağmur,fırtına ve balıklarla paylaşmaktadır,hatta
    onlardan bile rol çalmıştır.
  • senaryosu sadece 20-30 sayfaymış. ki filmi izleyince buna şaşırmak zor. zira filmde diyalog yok. bir tane monolog ve bir adet "fuck" var. onun dışında tamamıyla repliksiz bir film. hikaye yok. karakterler yok, bir karakter var. karakterle ilgili bilgi yok (kimdir, necidir, tabuta girmesine çok kalmamışken ne işi var koca okyanusta, ne işi var, kızıyla arası mı bozuk, ne iş yapar?). açıkçası cesurca bir iş. survival türüne bir şey katmadığı yazılıp çizilmiş burada. yönetmen repliksiz/diyalog-monologsuz ama "bence" sürükleyici bir film çekebilmiş (çoğunluk bu filmi değil de bol aksiyonlu, fantastik, bol diyalog-monologlu life of pi'yı sevecektir, bunu değil). daha n'olsun? özellikle amerika'da film çekmenin zorlaştığı bir dönemde böylesi cesurca bir hareket bence epey önem arz ediyor. fırtınalı sahneler (ki filmin ilk bir saatini oluşturuyor bu sahneler) bir hayli iyi çekilmiş. denizin altından çekilen sahneler de enfesti. görüntü yönetmenliği daha iyi olabilirdi. keşke daha iyi görüntü yönetmeniyle anlaşılsaydı. müzikler tıpkı film gibi, oyunculuk gibi, senaryo gibi sade ama etkileyici. robert redford senenin en iyi performanslarından birisini vermiş. çoğu kişi "ne var ki bu performansta?" diye düşünecektir. ama performansın gücü basitliğinde saklı. aynı zihniyet morgan freeman'ın performanslarına da çemkirmiştir yıllar yılı. neyse. redford bağırmadan oynuyor. oynadığını belli bile etmiyor. bu da bence oldukça etkileyici. ayrıca bu tür bir filmde bu yaşta oynaması gayet cesurca bir davranış. bildiğim kadarıyla dublör kullanmamış. zor sahnelerin altından başarıyla kalkmış aktör.

    j.c. chandor kesinlikle takip edilmesi gereken yönetmenlerden. ilk filmi margin call'da karakterlerini susturmayan chandor burada karakterini hiç konuşturmuyor. margin call'daki entrikaların bir tanesine bile bu filmde rastlamak mümkün değil. yani chandor ikinci filminde margin call'un izinden gitmeyip tam tersi istikamette ilerliyor. filmi bu senenin gravity'si ile, geçen senenin life of pi'yı ile mukayese etmek mümkün. life of pi bu denli gösterişçi, bu denli "büyük" olmasaydı keşke deniyorsa bu filme bakılabilir. life of pi filminden çok da etkilenmeyen birisi olarak her ne kadar hikaye ve karakter derinliğini her şeyin üstünde tutsam da bu filmi daha çok sevdim. etkileyici bir film.

    --- spoiler ---

    maersk alabama konteynırlarını görüp captain phillips'i hatırlamayan yok, değil mi? o gemiyi görünce "aha şimdi kaptan phillips çıkıp yardım edecek" diye düşünmedim değil.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    durmayan gemilere, sinema salonundaki tüm seyircilerle beraber küfrettiğimiz film
    --- spoiler ---
  • o degil de bu filmin basinda "ceviri by: bilmem ne bilmem ne" yazan cevirmen, olum sen ne ayaksin. cevirdiin uc cumle koca filmde. zahmet edip "rescue kit" gibi gozumuze sokulan yazilari da cevirmemissin. bide imza cakiosun utanmaz.

    gemi batarken tiras olan denizcinin de aminakoyayim, gercekciymis.
  • altyazısını üç değişik kişinin çevirdiği film. (bkz: divxplanet)

    tabi buldular ibneler cillop gibi 2-3 satırlık altyazıyı... peeh, bunu ben bile çeviririm anasını satem.
hesabın var mı? giriş yap