• iyi geceler! zamanın ötesinde 1 numaraya oturması kaçınılmaz bir entry ile karşınızdayım. bu entry neden mi zamanın ötesinde 1 numara olacak? çünkü birazdan, izzetbegovic'i tuttuğu takımın penceresinden cahilce veya (kasten) bilinçli olarak öven ve yeren herkese saydıracağım.

    aliya izzetbegovic kimdir?
    bosna-hersek devletinin kurucusu.

    peki memleketimizdeki insanlara göre aliya izzetbegovic kimdir?
    islamcılara göre bilge kral, modern zamanların en büyük müslüman lideri, insanlık abidesi. avrupa'nın göbeğine müslüman bir devlet diktiğini zannederek (bosna ne müslüman bir devlettir, ne tamamen müslümanlardan oluşan bir devlettir, ne de müslüman boşnakların çoğu islami bir devlet olmasını istemektedir) güzellemeler yaparlar.
    solculara sorsan amerikan işbirlikçisi, ex-nazi, halkların kardeşliğini fitilleyen fitnecidir. yugoslavya güllük gülistanlık tito'nun hayalindeki gibi yoluna devam ederken izzetbegovic gibiler amerikanyalılarla baş başa vermiş ve sosyalist bir avrupa devletini yıkmıştır (o tarihlerde 2. dünya savaşı'ndan sonra kurulan yugoslavya'dan da, sosyalizmden de eser kalmamıştır tabii ki esasen.)
    ulusalcıların kafası karışık. bir yandan izzetbegovic ismi, müslüman boşnakların büyük çoğunluğunun türkiye'yi genelde çok sevmesi falan gizli osmanlıcı-emperyal damarlarını kabartıyor. türki cumhuriyetlere olduğu gibi bosna hersek'e de abilik yapacak bir türkiye fikri hoşlarına gidiyor. lakin, "türkiye yugoslavya olur mu?", "kürtlerin kulağına karpuz kabuğu kaçar mı?" gibi kabuslarını da tetikliyor.
    milliyetçiler türkiye'de gönüllü asimile olmuş boşnaklardan hoşnut. bosna'dakiler de kendilerine türk derse mutlu olacaklar. lakin boşnaklar slav oğlu slav. izzetbegovic de türkleşme taraftarı bir boşnak değil. bu durumda ne yapmalı? bekleyelim bakalım sırplarla hırvatların arasında kalan boşnaklar "türküz ulan biz" diye çığıracak mı diye düşünüyorlar. türk-boşnaklar iyi, slav-boşnaklarla işimiz olmaz tadındalar.

    şimdi gelelim, bu entry'de önceden dile getirilen saçmalıklara/bilgisizliklere/yalanlara/goygoyculuklara...

    - "izzetbegovic; balkanların tüm umudu, tüm güzelliğiydi."
    - birazdan daha detaylı değineceğim. izzetbegovic'i, döneminin diğer aktörleri slobodan milosevic ve franjo tudjman ile aynı kefeye koymak ne kadar insafsızca ve dangalakça olacaksa, kendisine kurtarıcı payesi vermek, mükemmel politikacı olarak idealize etmek de bir o kadar anlamsızdır. izzetbegovic, boşnaklar için unutulmayacak bir figürdür zira bosna hersek devletini kurmuştur. lakin bunu yaparken çok boyutlu düşün(e)memiş, boşnakların yaşadığı trajedide istemeden de olsa pay sahibi olmuştur. izzetbegovic'in savaş sırasında boşnaklara öğütlediği "insanlıktan çıkanlara karşı bile insanlıktan çıkmayın" türevi söylemler, elbette takdir edilesidir. fakat arkasında, balkanların tüm umudu olacak pırlanta gibi bir devlet bırakamamıştır. bunda tek suçlu, hatta ana suçlu kendisi değildir lakin bugünün hiçbir organı işlemeyen devleti bosna hersek umut olmaktan çok uzaktadır.

    - "tito, 2. dünya savaşından sonra izzetbegovic'i cezalandırmadı. çünkü yeni bir başlangıç istiyor, hırvatlar ve boşnakların 2. dünya savaşındaki işbirlikçi çizgilerinin unutulmasını arzuluyordu."
    - öncelikle izetbegovic 1946'da tutuklandı ve 3 sene hapis yattı. suçu da, işbirlikçilik ve anti-komünist aktivitelerde bulunmak olarak açıklandı. hapisten çıktıktan sonra ise (bu dönemin tito'nun altın yılları olmasına dikkat!) siyasetle içli dışlı olmaya devam etti/edebildi. ha cezalandırmadan kasıt; asmak, kurşuna dizmek falan ise tito yüzlerce sırbı da hırvatı da boşnağı da astı. izetbegovic neden asılmadı sorusunu sorması gerekiyor herhalde insanın bu safhada. bu sorunun cevabı elbette ki, hırvatların ve boşnakların işbirlikçi olmaları ancak tito'nun bunu unutmak istemesi değildi. zira tito'nun kendisi zaten hırvattı ve partizanlar arasında çok sayıda hırvat ve boşnak da vardı, sırplar gibi. zaten hırvatların da, boşnakların da, sırpların da ve diğer etnisitelerin de büyük kısmı partizanlara destek vermese yugoslavya nasıl nazilerin kıçına tekmeyi basıp ülkeden kovan ve müttefikleri beklemeden (yardım alarak ancak kendi başına) özgürlüğünü kazanan tek 2. dünya savaşı devleti olacaktı? buralar biraz tarih dersi olacak, lakin bilmeyenler için lazım. çok detaya girmeden özet geçmeye çalışacağım. almanlar yugoslavya'yı işgal ettiklerinde ante pavelic yönetiminde kukla bir faşist hırvat devleti kurdular. milliyetçi hırvatlar da millyetçi sırplar gibi boşnak diye bir milletin olmadığını, onların esasında müslümanlaşan hırvatlar (sırplar da sırp olduklarını iddia ediyorlar tabii ki) olduğunu iddia ederler. işte bu politika çerçevesinde müslüman-hırvat-nazi birlikleri oluşturulmuş bazı boşnaklar gönüllü olarak bazıları da zorla bu birliklerde yer almıştır. bu kukla yönetime sırpları ve yahudileri biçme yetkisi verildiği gibi pavelic'ten oluşacak herhangi bir direnişe karşı da mücadele etmesi istendi. neticede jasenovac'ta sayısız sırp ve yahudi katledildi. bu süreçte sırp milliyetçisi çetnikler başlarda royalist bir hareket olarak "kral ve vatan için" mottosuyla (ww2 öncesi devletin adı 'sırp-hırvat-sloven krallığı' idi) nazilere karşı mücadeleye giriştiler. lakin bu oluşum esasında yugoslavist değil sırp milliyetçisi bir hareket idi. zaten sahneye üçüncü bir aktör olarak partizanlar çıkınca roller de tamamen değişti. josip broz tito önderliğindeki partizanlar, yugoslavya'yı oluşturan tüm etnisitelerden yani sırplardan, hırvatlardan, boşnaklardan, slovenlerden, makedonlardan vs. büyük destek gördü. yaygın kanının aksine partizanların büyük kısmı sosyalist de değildi. sadece mevcut tabloda kimin anti-faşist olduğunun, halkın iyiliğini ve devletin bağımsızlığını istediğinin farkındaydı. herkesin eşit haklara sahip olacağı sosyalist bir yugoslavya fikri, sırp kralın yönetimindeki sırp ağırlıklı bir oluşuma göre kendilerine pek cazip gelmeyince çetnikler hem kukla hırvat devletine, hem partizanlara karşı mücadeleye giriştiler. pavelic ve şurekasından cacık olmayacağı ortaya çıkınca nazilerin esas işbirlikçi olarak çetnikleri seçmesi de bir başka gerçektir. zaten müttefiklerin, mevcut konjonktürde sosyalist bir yapı olan partizanlara destek vermesinin yegane açıklaması da tek anti-nazi yapılanmanın partizanlar olduğunu zaman içinde görmeleridir. bu kadar hikayeyi neden anlattık? şunun için... 2. dünya savaşında işbirlikçi sırplar da, hırvatlar da, boşnaklar da olmuştur. 2. dünya savaşında ülkesini kurtaran partizanlar da sırplardan, hırvatlardan, boşnaklardan (ve diğer etnisitelerden) oluşmuştur. ancak tüm etnisitelerin çoğunluğu ikinci gruptadır ve yugoslavya bu sayede bağımsızlığını kendisi kazanabilmiştir. tito da memleketimizdeki çakma solculardan çok daha solcu olduğu için yugoslavya, yugoslavya olabilmiş, izzetbegovic gibi kendi ideolojisini paylaşmayanlara da yaşama alanı tanımıştır. bunlar, sosyalist olduğunu iddia edip bilip bilmeden milletleri işbirlikçi olarak yaftalayan ve içindeki gizli ırkçı refleksler ortaya çıkanlar için tabii ki inanılmaz şeylerdir.

    - "ab'nin desteği ile bağımsızlık ilan ederek suç işleyen de bilge kral begoviç oldu. çünkü begoviç gibiler, savaşlara, katliamlara ölümlere, rant gözüyle bakar, ağzının içine baktıkları merkezlerden talimat gelince de harekete geçerler."
    - izzetbegovic'in bağımsızlık ilan etmesi suç olmadığı gibi, boşnakların asimilasyonunun engellenmesi yolunda yegane seçenekti. yugoslavya içindeki en güçlü 2. federasyon olan hırvatistan'ın ve ekonomik yönden en gelişmiş federasyon olan slovenya'nın ayrılmasından sonra nüfusunun sadece 55%'ü müslüman boşnak olan bosna hersek'in birlik içinde kalması sırp-dominant devlette boşnaklara bir etnisite olarak yaşam alanı tanımayacaktı. dönemin aşırı milliyetçi ve saldırgan sırp yönetimi dikkate alındığında, hırvatistansız ve slovenyasız bir birlikte boşnakların ağır etnik, kültürel ve ekonomik baskılarla karşılacakları neredeyse kesin bir projeksiyondu. zaten dönemin tarihi incelenirse, izzetbegovic dahil tüm boşnak siyasetçiler yugoslavya'nın birlik olarak ömrünü devam ettirmesi imkansızlaşana kadar yugoslavya'nın bir arada kalması gerektiğini savunmuşlardır. tabii ki bunun sebebi sosyalistliğinden eser kalmamış ülkede sosyalist bir birliktelik idealini savunmak değildi (zaten kendileri de sosyalist değildi.) federasyonların teker teker bağımsızlıklarını ilan etmelerinin en çok bosna hersek'i karştıracağını (nüfusun en dengeli dağıldığı federasyon olmasından mütevellit... kabaca 55% boşnaklar (ki o zamanlar 'müslümanlar' olarak adlandırılıyorladı. konuyla ilgili enteresan iki isim için (bkz: hamdija pozderac) ve (bkz: dzemal bijedic), 35% sırplar, 15% hırvatlar) gayet iyi biliyorlardı. ancak ne zaman ki hırvatistan ile slovenya'nın ayrılacakları kesinleşti ve sırpların bu federasyonlara (özellikle hırvatistan'a) askeri müdahalesi başladı, bosna hersek'teki boşnaklar ve hırvatlar da geriye kalan devletin içinde kalamayacaklarını anladı. bosna hersek'in bağımsızlığı yolundaki boşnak ısrarı da bu dönemde başladı. ve evet, izzetbegovic bu dönemde ab ile abd'den medet umdu, işbirliği yaptı. peki ya ne yapacaktı? göz göre göre halkının asimile olmasına mı izin verecekti yoksa dev yugoslav ordusunun desteğiyle federasyonunu işgal eden sırplara karşı elindeki tek silahlı birlikler olan ufak polis birimlerini mi kullanacaktı? izzetbegovic'in bu dönemde "emperyalist" destek araması kadar doğal bir şey olamaz. ancak bu durum anlaşılır olduğu kadar izzetbegovic'in sürece hazırlıksız yakalandığı gerçeğini de gündeme getiriyor. izzetbegovic'in apar topar, kör topal bir şeyler yapmaya çalıştığı dönemde çok tartışılan aksiyonlarından biri de mücahitler mevzusudur. bosna hersek, yugoslav ordusu destekli bosnalı sırplar tarafından işgal edilmeye başlandığında yeni ülkeyi savunacak gönüllüler yeni kurulacak orduya yazılmaya başladı. bu ordunun üçte biri de boşnak olmayan etnisitelerden yani hırvatlardan ve evet yanlış duymadınız bosnalı sırplardan oluşuyordu! izzetbegovic'in oynadığı kart açıktı: multi-etnik bosna hersek, halkların kardeşliği, faşizme ve saldırganlığa karşı meşru müdafaa. lakin bu orduya yazılanlardan ne boşnakların, ne bosnalı hırvatların, ne de bosnalı sırpların askerlikle alakaları vardı. bu sırada devreye mücahitler girdi. dünyanın dört bir yanından gelerek 'müslüman bosna(!)'nın' yardımına koştular. peki bilin bakalım bu mücahitler bosna hersek'e ulaşmak için hangi ülkelerin sınırlarından geçmek zorundaydılar? evet, sırbistan ve hırvatistan! sakallı, sarıklı, keleşli mücahitler o dönemde teyakkuzda olan iki devletin de dikkatini çekmemiş değil tabii ki. ancak bu arkadaşlar bizzat slobodan milosevic ve franjo tudjman'ın bilgileri dahilinde, hatta destekleriyle bosna hersek'e sokuldular. o anda birbirlerini doğrayanların bosna hersek konusunda da ihtilafları vardı ancak ortak bir noktada buluşabildiler. oynadıkları kart açıktı: çaresiz izzetbegovic illa ki bu serseri mayınları savaşta kullanmak zorunda kalacaktı. bu da bir taşla iki kuş vurmalarını sağlayacaktı. cüppeli sarıklı mücahitler izzetbegovic'in salt müslüman bir bosna, radikal islamcı bir devlet kurmak istediği yolunda propaganda malzemesi yapılacaktı. bu tabloyla birlikte kendilerinin ve bosna hersek devletinin geleceğinden endişelenen bosna hersek yanlısı bosnalı hırvat ve sırpların gözü korkacak, böylelikle bosna ordusuna katılımları engellenecek, hem de islamofobia sayesinde batının olaya bakışı "en azından" nötralize edilecekti. bizim islamcıların pek bir bayıldığı "müslüman bosna hersek" algısından savaş zamanı en çok ekmek yiyenler tudjman ve milosevic idi. ve hakikaten düşündükleri gibi oldu. izzetbegovic, mücahitlere sarıldı. en azından ordu düzenli bir hal alana kadar sırplara karşı en büyük savunmayı mücahitler sayesinde yapacağını düşünüyordu. ateşli konuşmalar, islami damarlara vurgular... sonuç, bosna ordusundaki sırp ve hırvat sayısının kabaca 33%'den 10%'e inmesi oldu. ilginçtir, bosna savaşı'nda yaygın kanının aksine boşnaklar adına mücahitlerin çok az katkısı olmuştur. örneğin, efsanevi saraybosna savunmasını hapisten salınan ve ellerine silah tutuşturulan mafya yapmıştır. ilgilenenler için önümüzdeki günlerde gelecek... (bkz: ismet bajramovic), (bkz: ramiz delalic), (bkz: jusuf prazina), (bkz: musan topalovic). ab'ydi, abd'ydi, mücahitlerdi derken herkesten medet ummaya çalışan izzetbegovic görüntüsü, suçlamaların aksine anlaşılır olmanın yanında hazırlıksızlığın da belgesidir. dolayısıyla, izzetbegovic'i değerlendirirken "büyük komutan" veya "amerikanya işbirlikçisi" gibi goygoycu sıfatlar kullanmak pek doğru yaklaşımlar değildir. izzetbegovic'in, dış güçlerin yardımını almaya çalıştığı doğrudur. lakin, bahsettiğimiz gibi hırvatistan ve slovenyanın ayrılması kesinleşene kadar (pragmatik sebeplerden de olsa) yugoslavya'nın birliğini savunması "abd bastı düğmeye, izzetbegovic karıştırdı bosna'yı" suçlamasını da geçersiz kılıyor.

    - "miloseviç'in sırp kimliğine vurgu yaparak bir arada tutma çabası beyhudeydi. ancak bütün bu hatalar begoviç'in boşnakları ateşe attığı gerçeğini değiştirmiyor."
    - milosevic, sırp kimliğine vurgu yaparak ülkeyi bir arada tutmaya çalışmıyordu. milosevic, avrupa (başta almanya ve vatikan) destekli hırvatistan ile ülkenin mini-isviçre'si slovenya'nın birlikten ayrılacaklarını anladığında tek bir hedefe odaklandı (ki avrupanın goygoylamasının yanı sıra bu federasyonların halklarının milliyetçi politikalara bu kadar prim vermesinde milosevic'in agresif pan-sırbist politikaları baş roldedir). o da mümkün olduğu kadar büyük bir sırbistan kurmak. bu amaç doğrultusunda "nerede birkaç sırp yaşıyorsa orası sırbistan'dır" düsturundan hareketle "hırvatistan, yugoslavya'dan ayrılma hakkını kendinde görüyorsa hırvatistan içindeki sırplar da hırvatistan'dan ayrılma hakkına sahiptir" teziyle orduyu hırvatistan'a soktu. zaten ülkenin ekonomik açıdan en verimli federasyonu slovenya'da sadece 3-5 kurşun atılmışken ve milosevic silah zoruyla slovenya'yı birlikte tutmak için hiçbir şey yapmamışken hırvatistan'da kıyametin kopması da milosevic'in amaçları ve hedefleri hakkında ciddi fikir verir. amaç, artık mazide kalan ülkenin neresinde kayda değer sayıda sırp varsa (azınlık veya çoğunluk) yaşadıkları bölgeyi sırbistan topraklarına dahil etmek. bu hedef tabii ki gücünün yettiği yerlerde soykırım yapmayı, şehirleri boşaltmayı, nüfus yapılarını değiştirmeyi de barındırıyordu. ki zaten bosna savaşı'nda bunların hepsi yaşanmıştır. yani boşnakların katledilmelerinin sorumluluğunu izzetbegovic'e atmak, 20. yüzyılın en büyük skandalıyla ilgili yapılabilecek en berbat tespit olsa gerek. bir önceki paragrafa belirttiğimiz gibi yaşananların öncesindeki kafa karışıklığı ve hazırlıksızlık hadi diyelim ki "ateşe atma" iddiasını anlaşılır kılıyor. ancak sorumluluk apaçık başta katillerin sonra da seyredenlerindir. katiller demişken, bu savaşta tek katillerin sırplar olmadığı da tabii ki gerçektir. insanlık sayılara dökülemeyeceğine göre sayıca sırplar kadar olmasa da konuyu komşuyu, çoluğu çocuğu kesen hırvatlar ve boşnaklar da insanlık suçu işlemişlerdir.

    - "1992 bosna parlementosunda, müslümanların azınlık olduğu bir ülkede bağımsızlık kararının çıkmasını sağlamıştır. bazı kritik anlarda böyle kritik karalar verilebilir ancak günümüzde bağımsız ve bosnalı müslümanlardan oluşan bir devletin kurulamamış olması ,uğranılan katliamın ve zulümün acısını arttırmaktadır."
    - boşnaklar, bosna'da azınlık değildir. sadece sayıları tahmin edilen kadar çok değildir. yüzdelere daha önce değindik. bosna hersek hiçbir dönemde müslüman bir devlet olmamıştır. sadece müslümanlardan oluşan bir devlet olmamıştır. böyle bir devlet olmayı amaçlamamıştır. ha bunca olay yaşanıp boşnakların bir kısmı radikal islama veya sırp düşmanlığına kaymaya başladıktan sonra bu tarz savlar dillenmeye başlamıştır lakin o dönemde ve günümüzde aklı başında kimse müslüman bosna diye bir şeyden bahsetmemektedir. salt müslüman bosna, türk islamcılarının rüyasıdır. bosna'nın ne olduğunu ise vakti zamanında tito özetlemiştir: "bosna hersek ile ilgili olarak şunu veya bunu diyorlar. bosnalıların o veya bu milletten olduğunu söylüyorlar. bırakalım bosnalıların kim olduğuna bosnalılar karar versin. bosna hersek ile ilgili konulara bosnalılar karar versin. etrafımdaki insanların bosna hersek ile ilgili endişeleri var. ama ben onlara hep bosna hersek'e ne kadar inandığımı söylüyorum." tito'nun bosna hersek'i bu kadar önemsemesinin sebebi özellikle saraybosna'da kafasındaki yugoslavya'nın yaşanmasıdır. gerçekten de ikinci dünya savaşından 90'lardaki o deliliğe kadar yugoslavya içindeki etnisitelerin birlikte, sorunsuz tam bir ahenk içinde yaşadığı yerdir bosna hersek, saraybosna... tito'nun rüyası uzun vadede diğer federasyonlarda da karışık olarak yaşanması, tüm federasyonların multi-etnik olmasıdır. lakin kendi döneminde bunu sadece zaten nüfusu çok uzun zamandır boşnak, sırp ve hırvatlardan oluşan bosna hersek'te görebilmiştir. yani diyebiliriz ki, bosna hersek tito'nun hayalindeki yugoslavya'nın minik bir haliydi. tito, bosna hersek'e inanmakla haksız çıktı, yugoslavya'ya inanmakla haksız çıktı. lakin burada hatalı olan kendisi değil, gözleri kararıp ne kadar değerli bir şeye sahip olduklarının farkında olmayan tüm etnisitelerin milliyetçileridir, dönemin faşist ve saldırgan yönetimidir.

    buraya kadar bayılmadan okuyan kalmamıştır tahminen. ama yine de dayanabilen varsa bir "sonuç" bölümüyle noktalayalım. aliya izzetbegovic de politik görüşlerimizle eşleştirdiğimiz profillerle sınırlanmayacak bir insandır. sevaplarıyla, günahlarıyla... herkes gibi... ne çok büyük bir komutandır, ne de milosevic'le aynı kefeye konulacak bir liderdir (ki bazılarına göre izzetbegovic suclu, milosevic daha az sucludur, enteresan...) şu anda mezarında ters dönüyor olması muhtemeldir. zira o mezarına "velikim bogom se kunemo da robovi biti necemo" yani "büyük allah'ın adına yemin ederiz ki, hırsızlardan olmayacağız" yazdırmıştı. şimdilerde ise devletin başında olan oğlu bakir izetbegovic'in adı sürekli yolsuzluklarla anılıyor.

    balkanlar karışık, yugoslavya daha da karışık. aliya'nın haricinde yapılacak herhangi bir değerlendirmede de takım tutar gibi tuttuğumuz basmakalıp politik görüşlerimiz her şeyi açıklamaya yetmeyecek. örneğin, yugoslavya'dan bağımsızlığını ilan eden bosna hersek'te halen partizanların saraybosna'yı nazilerin elinden kurtardığı günün kutlanması gibi. bosna hersek'in bağımsızlık gününde josip broz tito'nun anılması ve büstüne çelenk konulması gibi. bosna hersek'te halen bazı aklıselim insanların boşnakların, hırvatların ve sırpların beraber yaşayabileceğini savunabilmesi gibi.

    yazıyı; saraybosna'nın göbeğinde, kuşatmanın o yokluk günlerinde bile bir gün dahi söndürülmeyen, çiçeklere boğulan 'vjecna vatra'nın yani 'sonsuz ateş'in üzerinde yazan yazıyla bitirelim ve geleceğe umutla bakmaya çalışalım. bugün müslümanların boşnak kimlikleriyle yaşadıkları bosna hersek diye bir devlet varsa bunun sınırlarını belirleyip federasyon olarak güvenceye alan 'komünist' josip broz tito'nun hakkını vererek... "bu savaşta sizden çok ezilen insanlar da var. onlar da dağa çıkıp size silah doğrultmaktansa sizinle yaşamayı seçen sırp komşularınızdır. onlara karşı merhameti elden bırakmayın" diyen alija izetbegovic'e de haksızlık etmeden...

    "şanlı yugoslav halk ordusu'na bağlı bosna-hersekli, hırvat, karadağlı, sırp birliklerinin savaşçılarının ortak dökülen kanıyla ve cesaretle... sırp, müslüman ve hırvat vatansever saraybosnalılar'ın 6 nisan 1945'teki ortak çabaları ve fedakarlıklarıyla... bosna hersek halk cumhuriyeti'nin başkenti saraybosna özgürlüğüne kavuştu. özgürlüğünün birinci yıldönümünde, saraybosna'nın ve vatanımızın kurtuluşunun düşmüş kahramanlarına sonsuz şan ve şükran... - müteşekkir bir saraybosna"
  • kaybedilmeye mahkum bir savaşın muzaffer komutanı..
  • hakka yürüdü. bilge kral'ın vefatına inanmak zor yine de. edward said için yazmıştım; yine yazmalı:

    gittin emma ki kodun hasret ile cânı bile
    istemem sensiz olan sohbet-i yarânı bile
    *

    aliya biz balkanlı göçmenlere, taviz vermeden, kardeşçe, ötekini anlamayı borç bilerek yaşamayı öğretti. müslümanların, hıristiyan kardeşlerince yok sayıldığı bir coğrafyada, hem avrupalı, hem müslüman, hem bilge kalarak da hakların savunabileceğini öğretti.

    korumasız gezdi, güneş gibi parladı. iktidar denen tehlikeli sularda kaybolmadı. zulüm politikalarına tenezzül etmedi. boşnaklarca savaş sırasında öldürülmüş sırp sivil din adamları için kapalı kapılar ardında değil herkesin önünde yüksek sesle konuştu. yapanları lanetledi.
    "biz zalimler gibi olmamalıyız" dedi.

    kendisi hep mazlumdan yana kaldı. anadolu'nun kardeşiydi. yüreği mostar köprüsü gibiydi. bizi bağlıyordu oraya. karşıyaka'ya gelmişti yıllar önce, görememiş, üzülmüştüm.

    savbaş sırasında köşe yazarlarımız, "bu gerici", "bu hırsız", "bu faşist", "bu savaş yanlısı", "bu uzlaşmadan kaçan insan" diye itham etmişti aliya'yı. uzlaşma dedikleri şey 200 bin insanın suçsuz yere öldürülmesine sessiz kalmaktı.

    aliya hakka yürüdü. bir devir kapandı. dünya eskidi. umut yitti.
  • rahmetlinin bir konuşmasını ya kendi sesinden dinlemiştim, ya da konuşma metnini orjinalinden okudum aklım bilemedi şimdi de:

    "bu savaşta bizden daha zor durumda olan insanlar var" demişti ve ben kafayı yemiştim. bir orduya karşı su borularından yapılma silahlarla savaşıyorsun, pazar yerine bombalar yağarken senin askerlerin kurşunu sayarak atmak zorunda ve "siz"den daha zor durumda olan insanlar var?!

    şöyle devam ediyor muhterem:
    "kandaşlarıyla birlikte olmak yerine, bizimle birlikte olmayı seçen sırp kardeşlerimiz.. onları kendimizden ayrı göremeyiz ve kendilerine karşı yapılacak hiç bir taciz hoş görülemez" menvalinde bir şeyler.

    nutkum tutulduydu.. halen de haksızlığa uğradığımı düşündüğüm an etrafıma bakarım, "benden zor duruma düşen var mı?" diye.
    ve "aman! benim (haklı) isyanımdan bir mazlum zarar görebilir mi?"
  • adına yapılan belgeselleri izledikten sonra daha derin sevgi ve saygı beslediğim şahsiyetli lider.

    "çok sayıda insanımızın hayatlarını kurtardık çünkü öldürülmediler, birçoğunun ruhunu kurtardık çünkü öldürmediler" sözüyle düşünce yapısını ortaya koyan kahraman. ruhu şad olsun.
  • sırplar bize ne yaptıysa aynısını onlara yapalım" diyen boşnak askere "onlar bizim öğretmenimiz değil. yeryüzünün öğretmeni olmak için önce gökyüzünün öğrencisi olmak gerek" diyen bilge kral.
    askerini allah'ın selamıyla selamlayan komutan. allah'ın rahmeti üzerine olsun.
  • 1925 doğumlu
    - 24 yaşında islâmcılık suçundan 5 yıl hapis yattı.
    - cezaevinden çıktıktan sonra önce hukuk, sonra ziraat fakültesini bitirdi.
    - 25 yıl avukatlık ve bir inşaat firmasında yöneticilik yaptı.
    - 1970 yılında islâm manifestosu adlı bir kitap yazdı.
    - bu kitap 1983'te kovuşturmaya uğradı. 12 müslüman aydınla birlikte tutuklandı.
    - 1950 öncesinde kurulmuş olan mladi müslümani adlı örgütü yeniden örgütlemek suçundan 14 yıl hapse mahkum edildi.
    - mahkumiyetini çekerken, yargıtay bu cezayı 11 yıla indirdi.
    - 1989 yılında yugoslavya'nın dağılma süreci sırasında ilan edilen af sonucu özgürlüğüne kavuştu.
    - 1990 yılında islam manifestosu'nu yeniden bastırdı.
    -bu kitap izzetbegoviç'in islâmi kimliğinden ziyade, siyasi kararlılığının ve mücadelesinin bir simgesi oldu.
  • "ve her şey bittiğinde,
    hatırlayacağımız şey;
    düşmanlarımızın sözleri değil,
    dostlarımızın sessizliği olacaktır."

    aliya izzetbegoviç
  • dunyanın en güzel selamını ileten komutan.
    http://www.youtube.com/watch?v=6o5fc7xq9t8
  • "allah'ım hatalıysam beni affet, ama iyi bir hıristiyana kötü bir müslümandan daha çok saygı gösteriyorum; sırf müslüman (islami değil) olduğu için bir şeyi savunamam yine sırf başkasına ait diye iyi bir şeyi gözardı edemem." diyen güzel insan.

    islam'ı savunuyorum diyerek müslümanların her türlü adaletsizliğine göz yuman dindar dinsizlere örnek olası insan.
hesabın var mı? giriş yap