• hayatında bir karar verdikten sonra o karar doğrultusunda harekete geçersin.

    o kararı uygulamak için harcadığın enerji ve çaba, senin o karar hakkındaki algılarını da değiştirir.

    bu son derece ilginç bir psikolojik olgudur.

    biraz açıklayayım.

    örneğin bir öğrencisin ve daha önce hiç yapmadığın halde önemli bir sınavda kopya çekmeye karar verdin.

    bir gece öncesinden nasıl kopya çekeceğin konusunda güzel bir plan kurdun. tüm ihtimalleri tek tek hesapladın. kopya notlarını müthiş özenerek hazırladın ve en bulunmaz saklama yerlerine yerleştirdin.

    yani kopya çekebilmek için oldukça çaba harcadın. işte psikolojik olgu burada devreye girer.

    kopya çekmek için harcadığın çaba arttıkça, kopya çekme konusundaki algılarında değişmeye başlar.

    kopya çekmenin aslında o kadar da kötü bir şey olmadığı, zaten kötü eğitim sisteminin seni bunu yapmaya zorladığı ve tüm sınıfta bir kaç ineğin dışında herkesin kopya çektiği benzeri savunma mekanizmalarını ince ince üretmeye başlarsın.

    hatta kopya çekebildiğin için kendini çok becerikli bile hissedersin.

    burada kopya çekmek için harcadığın enerji miktarı, senin algını değiştirmiştir.

    daha iyi anlaman için, kendim üzerinden bir örnek vereyim.

    diyelim ki benim çok saçma bir fikrim var. mesela hemen uydurayım.

    "eksi yirmi derece ayazlı ve buzlu havada, kısa kollu ve ince yazlık kıyafetler giyerseniz,zeka seviyeniz yükselir"

    şimdi ben bu saçma ve uygulamanız halinde büyük ihtimal hastanelik olacağınız fikri sosyal medya üzerinden paylaşsam ilk tepkiniz "hoca çok ciddi saçmalamış" olurdu.

    burada algınızda bir problem yoktur ve saçmalığı kolayca tespit edebilecek gücünüz vardır.

    algılarınızın etkilenmemiş olmasının sebebi, fikre ulaşmanızın son derece basit olmasıdır.

    sosyal medyanızı açtığınız zaman bu cümle önünüze düşmüş ve cümleyi okumak bir kaç saniyenizi bile almamıştır. yani bu fikre ulaşmak için harcadığınız enerji minimumdur.

    enerji harcamanız minimum olduğu için de algınız etkilenmemiştir.

    şimdi farklı bir senaryo kuralım ve enerji harcamanızı oldukça arttıralım.

    örneğin benden özel bir algı yönetimi eğitimi almaya karar verdiniz.

    bu konuda benimle çalışan firmalardan biriyle temasa geçtiniz.

    size programımın çok yoğun olduğunu ve ancak beş ay sonrası için randevu verebileceklerini söylediler. üstelik istenilen ücret sizin baştan düşündüğünüz miktarın oldukça üstünde.paranın da peşin yatırılması lazım.

    düşündünüz taşındınız,hayatınızda bazı değişiklikler yapmak için bu eğitimi almanız gerektiğine ve böyle düşünülürse ücretin çok da fazla olmadığına karar verdiniz.

    ücreti ödediniz ve beş ay sonrası için iki günlük özel eğitim için rezervasyonunuz yapıldı.

    bu arada kurum sekreterleri size doldurmanız gereken bir çok psikolojik test gönderdi ve benim size daha iyi eğitim verebilmem için bu testleri yapmanız gerektiği söylendi.

    yüzlerce sorudan oluşan testleri usanmadan yaptınız ve geri gönderdiniz.

    sonra size ön hazırlık yapmanız için bir görev listesi gönderildi ve yazdığım kitabı okuyup,kanalımdaki videoları izlemeniz istendi.

    bunları da oldukça vakit ayırıp yerine getirdiniz.

    eğitim için beklediğiniz aylar boyunca, eğitim günü hasta olmamak veya acil bir işinizin çıkmaması için dualar ettiniz. çünkü size imzalatılan sözleşmeye göre hangi sebeple olursa olsun, eğitime katılım göstermezseniz, eğitiminiz iptal ediliyor ve paranız da yanıyor.

    neyse en sonunda benden özel eğitim alacağınız önemli gün geldi çattı.

    istanbul'da son derece şık döşenmiş firmamızda eğitim sabah tam 9.00'da başlıyor. üstelik gelirken lacivert bir takım elbise giymeniz ve yanınızda farklı boylarda beş adet defterle farklı renklerde on adet kalem getirmeniz de gerekiyor. telefonunuzu da kesinlikle evde bırakacaksınız.

    sabahın köründe uyandınız. özenle giyinip hazırlandınız.sizden istenenleri çantanıza koyup, çok sevdiğiniz telefonunuzu da evinizde bıraktıktan sonra saat tam 8.30'da firmamızda hazır oldunuz.
    erken gittiniz çünkü saat 9.01 de bile oraya ulaşsanız eğitimin kesinlikle iptal edileceği söylendi.

    neyse eğitim başladı.

    size farklı ve oldukça zorlu psikolojik yöntemlerle özel bir eğitim uygulamaya başladım.

    hem bedenen hem de zihnen oldukça çaba harcıyorsunuz. aralıksız 4 saat eğitim gördükten sonra ufak bir öğle molası verildi.yarım saat sonra kendinizi gene eğitimde buldunuz.

    işte eğitimin ikinci yarısının hemen başında benim ağzımdan şu sözler döküldü
    "eksi yirmi derece ayazlı ve buzlu bir havada kısa kollu ve ince yazlık kıyafetler giyerseniz, zeka seviyeniz yükselir"

    sizin bu saçma fikrime vereceğiniz tepki büyük bir ihtimal,
    "müthiş bir şey, bunu bilmiyordum demek ki yüksek zekanın sırlarından bir tanesi buymuş. ilk iş tüm kışlık kıyafetlerimi çöpe atacağım" olacaktır.

    şaşırdınız mı ? peki ne değişti ? sizin bu saçma lafa bu kadar değer vermenizin sebebi ne?

    cevabı çok basit. harcadığınız enerji ve çaba arttı bu da algılarınızı değiştirdi.

    eğitime gelip bu saçma lafı duyana kadar maddi ve manevi çok fedakarlık yaptınız.

    eğitimde bulunabilmek için harcadığınız enerji miktarı belki de hayatınızda hiç bir konu için daha önce harcamadığınız kadar fazlaydı.

    harcadığınız emek ve enerji arttıkça algılarınız da değişti.

    peki bu nasıl oldu ? saçma sözü duyduktan sonraki bir kaç salise içinde beyninizde aşağıdakine benzer bir süreç gerçekleşti.

    1) hocadan duyduğum söz mantıksız ve geçerliliği yok.

    2) ama şu ana kadar çok enerji harcadım, eğer bu söz yanlışsa bunu söyleyen hoca enerji harcamaya değmeyecek biri demektir.

    3) eğer hoca aslında yanlış bir seçimse, bu kadar zamandır harcadığım enerji,emek ve para boşa gitmiş olacak.

    4) eğer tüm çabalarımın boşuna olduğuna inanırsam kendimi çok mutsuz ve değersiz hissederim.

    5) kendimi mutsuz ve değersiz hissetmek istemiyorum.

    6) öyleyse, hocanın sözü aslında mantıklı ve geçerlidir. sorun bende. zekam onu anlamaya yetmiyor.

    7) böyle bir hocadan özel ders alabilmek benim için büyük bir şans, olumsuz düşüncelerimle bu şansımı şu anda mahvediyorum.kendimi toparlamalıyım.

    8) "hocanın bu sözü aslında müthiş bir şey, bunu bilmiyordum, demek ki yüksek zekanın sırlarından bir tanesi buymuş. ilk iş tüm kışlık kıyafetlerimi çöpe atacağım"

    evet sevgili dostum. umarım sana bu psikolojik olgu hakkında ufak bir fikir verebildim.

    toparlarsam :

    bir konu hakkında harcadığın enerjinin miktarı ve yoğunluğu,o konu hakkındaki algılarını da aynı miktarda değiştirir.

    bu kuralı iyi anlarsan, hem kendi algılarını hem da başka insanların algılarını yönetebilme imkanın vardır.

    not: bu ilginç fenomen hakkında geniş bilgiyi you tube kanalımda detaylı ve güncel örneklerle anlatacağım.
  • türkiye'de bu işi en iyi recep tayyip erdoğan yapıyor. belli bir kitle açısından düşünürsek de işi gayet kolay aslında. sosyal medyaya penetre olmamış veya olduysa dahi sadece kendi kapalı çevresiyle etkileşimde olan, sorgulama, okuma, mantık yürütme peşinde olmaktansa, kendisine iletilenlere(çoğunlukla televizyondan) inanmakla yetinen çok büyük bir kitle var. şu an için bu kitle akp'nin kemik seçmen kitlesi. recep tayyip erdoğan kendisine yakın olan liberallerin tepkisini çektiğinden, bu kesimden oy beklentisi kalmadı, onların kaygıları artık kendisi için mesele değil. erdoğan'a mevcut seçmen kitlesini korumak için malzeme lazım. elinde medya varsa, bu da çok kolay. önce medyadan asılsız bir haber yayılır, ertesi gün başbakan bunu meydanlarda defalarca dillendirir, bu da televizyonlarda defalarca yayınlanır. "camide içki içtiler" yalanı tam da bu şekilde gerçekleşmiştir mesela. caminin olaylara şahit müezzini tarafından yalanlanmış olmasının artık hiçbir önemi kalmamıştır zira müezzinin yalanlaması başbakanın iddialarının ulaştığı kadar kitleye hiçbir zaman ulaşmayacaktır. ulaşsa da, koskoca başbakanın günlerdir söylediği şeylerin inandırıcılığı bir cami müezzinine kıyasen daha fazla olacaktır haliyle.
  • algı yönetimi zihinsel tekniklerini kullanarak hayatınızda değişim üretmeniz mümkündür. bu gün size hayatınızı değiştirmek için kullanabileceğiniz bazı yöntemlerden bahsetmek istiyorum

    1) “bugünkü durumum geçmişte yaptığım seçimlerin sonucudur ve gelecekteki durumum da bugün yaptığım seçimlerin sonucu olacaktır” cümlesini dürüstçe söylemediğiniz ve hayattaki seçimlerinizin sorumluluğunu almayıp suçu sürekli dışarıya atmaya devam ettiğiniz müddetçe değişmeniz ve gelişmeniz mümkün değildir. önce geçmişte aldığınız kararların bugün sizi nasıl etkilediğini iyice düşünün. sonra gelecekte olmak istediğiniz insanın nasıl bir insan olduğuna karar verin. en sonunda da gelecekteki hedefinize ulaşmak için bugün hangi kararları almanız gerektiğini bilin. son olarak da bu kararları uygulayın.

    2) iletişim kurmayı öğrenin. çoğu insan diğer insanlarla konuşurken onları anlamak isteyerek dinlemez ve sadece verecekleri cevabı düşünerek dinlerler. karşınızdaki insanları gerçekten anlamayı başarabilirseniz bu size büyük bir güç kazandıracaktır.

    3) insanlara şu anki hallerine göre davranırsanız onları değiştiremezsiniz. insanlara onların olmaları gereken şekilde davranırsanız işte o zaman değişirler. aynı şekilde kendinize de bugünkü haliniz gibi değil ilerde olmak istediğiniz insan gibi davranın, yavaş yavaş değiştiğinizi fark edeceksiniz. örneğin bir firmada çalışıyor ama ilerde başarılı bir işadamı veya işkadını olmak istiyorsanız şu andan itibaren hayalinizdeki o başarılı insan nasıl davranırsa o şekilde davranışlar göstermeye başlayın. kendine güveniniz ve insanların size olan tavırları oldukça değişecektir.

    4) etrafınızda gördüğünüz her şey ve yaşadığınız her olay oldukları gibi görünmezler. dünyayı olduğu gibi değil olduğumuz gibi görürüz. bebekliğinizden beri beyninizi şekillendiren aileniz ve çevreniz size dünyayı belli bir şekilde görmeyi telkin etmişlerdir. siz değiştikçe dünyaya olan bakışınız da değişecektir.

    5) önce yapmak istediklerinizi etraflıca düşünün sonra eyleme geçin. eyleme geçtikten sonra bu yaptıklarınızı bir alışkanlığa dönüştürün. alışkanlık haline getirdiğiniz eylemleriniz zamanla karakterinizi de değiştirecektir. eğer karakteriniz değişirse geleceğiniz de değişmeye başlar. bu formül her yapmak veya olmak istediğiniz şey için geçerlidir.

    6) size fayda verecek bilgileri öğrenmeniz yeterli değildir. çünkü bir şeyleri bildiğiniz halde bildiklerinizin gereğini yapmıyorsanız o bilgileri hiç bilmeyen bir insandan farkınız yoktur.

    7) değişim kapınız sadece içerden açılabilir. hiç kimse, hiçbir hoca veya kitap sizi dışardan değiştiremez. değişim isteği ve başarıya yürüme hırsı içinizden gelmelidir aksi takdirde değişim kapısını sizin yerinize kimse dışarıdan açamaz.

    8) sadece değiştirebileceğiniz ve gücünüz dahilindeki şeylere enerjinizi harcayın. kendi hayatınız, aileniz, sağlığınız ve mutluluğunuza emek verin ve değiştiremeyeceğiniz, gücünüz dahilinde olmayan şeyleri değiştirmek için boşa emek vermeyin. odaklanmayan ve doğru yere yönlendirilmeyen enerji hiçbir işe yaramaz. bebeği diğer odada ağlarken kendisi televizyonda izlediği bebeklerin durumuna üzülen insanların durumuna düşmeyin.

    9) hayatınızdaki en önemli beceri “okumaktır”. okumak size açılmaz görünen kapıların açılmasını sağlayacak anahtarları verir. üniversite mezunu olduğu halde kitap okumayan bir insanın okuma yazma bilmeyen cahilden hiçbir farkı yoktur. eğer okuma yazma biliyorsanız kendinizi geliştirmemek konusunda hiçbir mazeretiniz olamaz.
  • kimse kendini kötü hissetmek istemez ve her insan kendisini iyi hissetmenin yollarını arar. bugün sizlerle kendinizi kötü hissettiğinizde bu durumunuzdan kurtulmanıza yardımcı olacak bazı algı yönetimi zihinsel tekniklerini paylaşmak istiyorum.

    1) kendinizi sakın etiketlemeyin çünkü bu kendinize zarar vermektir. yaptığınız tek şeye bakarak kendinize etiketler koymaktan kaçınmanız gerekir. örneğin bir şeyi becerememeniz “beceriksiz” olduğunuzu veya bir konuda yanlış karar vermeniz “akılsız” olduğunuzu göstermez. hayatınız düşünce, duygu ve eylemlerden oluşan bir nehirdir ve sadece tek bir olaya dayanarak kendinize olumsuz etiketler yapıştırmanız size zarar verir. şaka bile olsa “ben aptalım” veya “ben başarısızım” gibi kelimelerin ağzınızdan çıkmasına izin vermeyin çünkü bilinçaltınız şakadan anlamaz ve bunları gerçek sanabilir.

    2) hayattaki başarılarınız tatmin sağlayabilir ancak mutluluk getirmez. aynı şekilde başkaları tarafından sürekli övülmekte size mutluluk getirmez hatta tehlikeli bir alışkanlığa dönüşebilir. eğer yaptığınız şeylerin sürekli başkaları tarafından onaylanmasına kendinizi alıştırırsanız en ufak bir eleştiride çökersiniz ve sizi eleştirenler sizi yönlendirmeye başlarlar. böylece size duygusal şantaj yapılmasına da zemin hazırlarsınız. başkalarının övgülerine de, eleştirilerine de kulak asmayın. sizi mutlu eden ve doğru bulduğunuz şeyler neyse onu yapın.

    3) her şeyi siyah-beyaz veya doğru-yanlış gibi kesin çizgilerle görmeyin. hayat karmaşık ve rengarenktir. sürekli mükemmeli arar veya “olması gereken sadece budur” gibi düşüncelerle kendinizi kısıtlarsanız en ufak bir olayda kendinizi “başarısız” görüp üzüntü girdabına sokarsınız. çay içmek için çay bardağı yoksa su bardağıyla da içilebilir. ayrıntılara takılmayın ve keyifle çayınızı içmeye odaklanın.

    4) moralinizi bozan düşüncelerin çoğu mantıksız düşüncelerdir ancak kafanızın içinde dolaşan düşüncelerin mantıksızlığını o anda anlayamazsınız. bunu yapmanın en güzel yolu kafanızdan geçen olumsuz düşünceleri bir kâğıda yazmak ve daha sonra sakin şekilde bunları okumaktır. o zaman bu düşüncelerin birçoğunun ne kadar mantıksız ve aslında kafanızı takmamanız gereken ufak şeyler olduğunu göreceksiniz.

    5) hepimizin iki tane kulağı vardır. birisi size “senin iki tane kulağın var” dediği zaman bu sözün sizi olumsuz etkilemesi imkansızdır çünkü var olan ve herkeste olan bir şeyi söylüyordur. aynı şekilde hepimiz mükemmel olmayan ve hataları olan varlıklarız bu sebeple birisi size “sen hatalar yapıyorsun ve mükemmel değilsin” dediği zaman da bu eleştirinin sizi etkilememesi gerekir. unutmayın hiç kimse mükemmel değildir ve herkes sıklıkla hata yapar. mükemmellik peşinde koşmak bir hayaldir çünkü öyle bir şey yoktur.

    6) bütün ruh halleriniz düşünceleriniz tarafından oluşturulur. üzüntülü olduğunuz zaman duygusallaşırsınız ve olumsuz düşüncelerin etkisi altına girersiniz. duygusallaşmanız da aklınızı gölgeler ve sizi üzen olumsuz düşüncelerin mantıksızlığını anlayamazsınız.

    7) üzüntülü olduğunuz zaman beyniniz sadece olumsuz şeyleri görmeye odaklanır çünkü duygularınız gözünüzü kapatır. kendinizi zorlayarak olumlu şeyleri de görmeye çalışın çünkü hiçbir olay veya durum tamamen olumsuzluktan oluşmaz.

    8) zihin okuma veya kehanette bulunma gibi şeylerden kaçının. örneğin ağzınızdan kaçan bir söz yüzünden “herkese rezil oldum artık herkes beni aptal sanacak” gibi bir cümle tamamen mantıksızdır. öncelikle karşınızdaki insanların zihinlerini okuyamazsınız ve onların hakkınızda ne düşündüğünü de bilemezsiniz. aynı şekilde gelecekte size nasıl davranacaklarını da bilemezsiniz. kısacası bunlar tamamen zihninizde oluşturduğunuz sanal görüntülerdir.

    9) üzüntülü bir ruh haline girmeye başladığınızı hissettiğiniz anda kendinizi hemen yakalayın ve şu soruyu sorun “şu anda hangi düşünceleri düşünüyorum ve bu düşünceler neden beni olumsuz etkiliyor ?” sonra da ikinci soruyu sorun “bu düşüncelerimin doğru olduğuna yüzde yüz emin miyim , kanıtlarım ne ?”. eğer bu soruları doğru şekilde sorarsanız sizi üzen düşüncelerin tamamına yakının hayali ve gerçeğe dayanmadığını göreceksiniz.

    10) kendinizi kötü hissetmenize sebep olan düşüncelerin tamamı dışınızdaki olayların sonucu değil sizin kendi zihninizde o olaylar hakkında kurduğunuz büyük kısmı somut kanıtlara dayanmayan olumsuz hayallerdir. eğer beyninize bu hayalleri analiz etmek için imkan tanırsanız bu olumsuz düşüncelerin kısa zamanda ortadan kalktığını görecek ve kendinizi daha iyi hissetmeye başlayacaksınız.

    kısacası, bir insanın kendisini iyi veya kötü hissetmesi zihninin içindeki düşüncelere bağlıdır. bu düşünceleri ne kadar etkin şekilde kontrol edebilirseniz ve duygularınızın sizi etkilemesini engelleyebilirseniz kendinizi o kadar iyi hissedecek ve daha mutlu bir hayata sahip olacaksınız.
  • bugün, başka insanları etkileyip onları ikna edebilmeniz için kullanabileceğiniz bazı algı yönetimi tekniklerini sizlerle paylaşacağım.

    1) bir şey isterken mutlaka nedenini belirtin. bu neden anlamsız ve saçma bile olsa insanlar sebebi belirtilen istekleri kabul etmeye yatkındırlar. örneğin “100 tl borç verir misin ?” cümlesi yerine “telefon faturamı ödeyebilmem için bana 100 tl borç verir misin ?” cümlesi daha etkili olacaktır.

    2) eğer bir şey satıyorsanız önce pahalı ürünü veya hizmeti gösterin sonra satmak istediğiniz ürünü veya hizmeti sunun. beyinleri otomatik olarak kıyaslama yapacak ve esas satmak istediğiniz ürün pahalı bile olsa onu olduğundan daha ucuz görmelerini sağlayacaktır. bu teknik pek çok alanda kullanılır.

    3) insanlar altta kalmak istemezler. bir şeyler isteyeceğiniz insana önce ufak bir hediye verin. çünkü insan beyni kendisine “karşılıksız” bir şey verildiği zaman otomatik olarak “altta kalmamam lazım” moduna geçer ve hediyenin ne kadar değersiz olduğuna aldırmaz. kaz istiyorsanız tavuğu esirgemeyin hatta civciv bile verseniz karşı tarafı etkileyebilirsiniz.

    4) bir şey isteyecekseniz önce kesinlikle ret cevabı alacağınızı bildiğiniz çok büyük bir şey isteyin. ret cevabını aldıktan sonra biraz daha küçük bir şey isteyin. eğer buna da ret cevabı alırsanız biraz daha küçültün. karşınızdaki kişi her “hayır” dediğinde kendisini biraz daha kötü hissedecek ve kendisini iyi hissetmek için “evet” deme fırsatı arayacaktır. yani birinden küçük bir kedi almak istiyorsanız önce ondan koca bir fil isteyin.

    5) insanlar bir konuda herkesin önünde söz verdikleri ve bunu yazılı olarak yaptıkları zaman o konudaki sözlerini yerine getirmeleri daha olasıdır. çünkü her insan “tutarlı” gözükmek ister. bu sebeple birisinden söz alırken başka insanların yanında yapmasını hatta olabiliyorsa sosyal medya üzerinden yazılı olarak ilan etmesini sağlayın. bunlar sözünden caymaması ihtimalini kuvvetlendirecek ve üstünde psikolojik baskı oluşturacaktır.

    6) sürü psikolojisi insanların kolaylarına gelir. istediğiniz şeyi insanların çoğunluğunun zaten yaptığı bir şeymiş gibi sunmaya özen gösterin. “herkes bunu yapıyor” cümlesi etkili bir cümledir. moda veya popüler müzik gibi kavramlar tamamen sürü psikolojisine dayalıdır.

    7) benzer benzeri sever. insanlar aynı geçmişe sahip veya düşünceleri, huyları kendilerine benzeyen başka insanları daha sempatik bulurlar ve onların isteklerini çoğu zaman severek yerine getirmeye çalışırlar. bu sebeple birisinden bir şey istemeden önce ortak ve benzer noktalarınızı göz önüne çıkarın. örneğin bir şeyler isteyeceğiniz insanla aynı üniversite veya liseden mezunsanız isteğinizi sormadan önce biraz okul günlerinizden muhabbet edin. karşınızdaki kişi ister istemez size ısınacaktır.

    8) her insan otoriteye itaat etmeye ve onların sözlerine önem vermeye alıştırılır. örneğin siz çok iyi yemek yapıyor olsanız bile isminin önünde doktor, profesör veya hakim yazan birisinin “yemek yapmak” üzerine söylediği sözler diğer insanlar tarafından sizinkinden çok daha önemliymiş gibi algılanır. bu sebeple bir konuda fikir belirtirken veya insanları ikna etmeye çalışırken o konuda bir uzmanlığınız varsa önce bunu ön plana çıkarın. eğer sizin bir uzmanlığınız yoksa bu sefer o konudaki uzmanların görüşlerinden veya kitaplarından bahsedin. kısacası karşınızdakinin gözünü otoritenin ışığıyla kamaştırın.

    9) az ve nadir olan her şey insanlar tarafından daha kıymetli algılanır. çok ve her yerde bulunabilen şeylerde değersiz olarak görülür. bu sebeple insanlara tanıtmak veya satmak istediğiniz şeylerin nadir ve herkes tarafından bulunamayacak olduğunu ima eden kelimeler kullanın. örneğin bir aktara gittiniz ve yüz gram sıradan karabiber istediniz. aktarın kuracağı “hindistan’dan çok özel ve başka aktarda bulunmayan harika bir karabiber getirttim biraz pahalı ama isterseniz azıcık vereyim çünkü bu tadı başka yerde bulamazsınız” cümlesi sıradan bir karabiberi bile olduğundan farklı algılamanıza hatta tadını bile farklı hissetmenize sebep olacaktır.
  • amerikan ordusunun işgal ettiği alanlarda halk tarafından işgalci değil zulümden kurtaran rolüyle görülmesini sağlamak amacıyla ordu tarafından geliştirilen daha sonraları halkla ilişkiler tarafından da kullanılmaya başlanan kavram... sivil yaşamdaki amacı kurumun hedef kitlesi tarafından nasıl algılandığını tespit edip bu tespitten hareketle kurumun imajının iyileştirilmesine yönelik çalışmalardır...
  • hayat mücadeledir ve bu mücadelede başarılı olmanın şartı zihninizin güçlü olmasıdır. bugün sizlerle her tür mücadelede size yardımcı olacak güçlü bir zihne sahip olmanız için gereken algı yönetimi çalışmaları konusunda bilgi vereceğim.

    1) korku zihninizi zehirler ve etraftakileri anlamanızı sağlayacak huzurlu bir kafa yapısından sizi uzak tutar. insanlar korkuları yüzünden sürekli koştururlar ve kendilerine hedefler koyarlar, ancak bu hedeflere ulaşsalar bile mutsuzdurlar. iyi bir işe girmek ister, çok para kazanmak ister, evlenmek ister, evi arabası olmasını ister. sürekli bu hedefler doğrultusunda koşturur ancak bu hedeflere ulaşsa bile mutlu olamaz. mutlu olmak için zihninizi hedeflerinize değil bu hedeflere giden yola odaklamanız gerekir.

    2) “ben yapamam” veya “kesinlikle hayalimi gerçekleştiremem” türünden koyduğunuz kısıtlamalar geçmiş tecrübelerinizi yanlış yorumlayarak kendi kendinize koyduğunuz kısıtlamalardır. bir otomobile binip kontak anahtarını bir kere çevirdikten sonra otomobil hareket etmeyince “bu otomobil kesinlikle çalışmaz” diyerek yepyeni otomobili çürümeye terk eden insanın yaptığına benzer şekilde siz de zihninize neyi yapıp yapamayacağınıza dair kısıtlamalar koyarsanız. kısıtlamaların tamamen kendinizden kaynaklandığını bilin.

    3) sürekli hızlı bir şekilde yaşamak zihninizin şimdiki anı doğru algılamasını engeller. “eğer bunu yapamazsam veya olaylar istediğim gibi gelişmezse ne olur ?” soruları mantıksız ve henüz yaşanmamış bir gelecek hayalinin zihninize baskı yapmasına sebep olacak sorulardır. zihninizin geçmiş ve gelecek tarafından etkilenmesine izin vermeyerek içinde bulunduğunuz ana odaklanın.

    4) hayatta her şeyi açıklamaya ve her şeyi analiz etmeye uğraşmayın. hayatın kendisi büyük bir gizemdir ve “ben her şeyi çözdüm” bakışı sadece sıkıntı üretir. yaşam içinde esprili bir bakış açısına sahip olmak ve özellikle kendinize gülerek bakabilmek son derece büyük bir güçtür. her şeyi çok ciddiye alan ve en ufak hatasında kendisini acımasızca eleştiren insanlar kaynar suya atılmış buz kalıbı gibi yavaş yavaş erirler.

    5) değişim hayatın kuralıdır. hiçbir şey olduğu gibi aynı kalmaz, her an değişir ancak bu değişimi bazen fark edemezsiniz. en değişmez görünen şeylerin bile kendileri değişmese onlar hakkında yapılan yorumlar değişir. bu sebeple hiçbir şeye sanki sonsuza kadar aynı şekilde devam edeceklermiş gibi sıkı sıkı sarılmanın anlamı yoktur.

    6) etrafınızdaki herkes size bol bol nasihat verir ve sizin için neyin iyi olduğunu anlatıp durur. bunun sebebi kendi cevaplarınızı bulmanızdan korkmalarıdır ve sizin için hazırladıkları cevaplara inanmanızı isterler. herkesi dinleyin ama hayatınızdaki cevaplarınızı kendiniz bulun.

    7) tüm düşünce ve sözlerden daha önemli olan eylemlerdir ve eylemler her zaman şu anki zamanda gerçekleşirler. zihniniz sizi sürekli geçmişte veya gelecekte yaşatmaya çalışarak eyleme geçmenizi engeller. çok susamış bir insanın masanın üzerinde bir bardak buz gibi limonata bulduğunu düşünün. zihni ona bu limonatanın nereden geldiğini (geçmiş) veya eğer içerse neler olacağını (gelecek) düşündürerek limonata bardağını masadan kaldırıp içmesini engeller. birçok insanın hayatta eyleme geçememesinin esas sebebi budur. kendi zihninizin sizi kandırmasına izin vermeyin.

    8) mutluluğun sırrı “daha fazla” edinmek değildir. mutluluğun sırrı “daha az” olandan keyif alabilmeyi zihninize öğretmektir.

    9) duygularınız hava durumu gibidir. hava bazen yağışlı bazen de güneşli olur. ruh haliniz bazen korkularla, üzüntü ve öfkeyle dolu olabilir. burada yapılması gereken duyguları engellemeye çalışmak değil o duyguları yararlı eylemler üretmek için kullanmaktır. güneş ışıklarından şikayet etmek yerine güneş enerjisi panelleri takıp ondan elektrik elde etmeniz lazımdır.

    10) korku ve üzüntü eyleme geçmenizi engellerken öfke sizi eyleme yöneltir. korku ve üzüntü duygularınızı öfke duygusuna dönüştürüp bunu da eyleme yönlendirebilirsiniz. olumsuz olaylardan korkmak veya üzülmek hiçbir işe yaramaz yapmanız gereken bu duygularınızı öfkeye dönüştürüp bu olayların üstesinden gelecek eylemlere girişmektir.

    eylem her zaman çok önemlidir çünkü hayatta değerli olan bildiğiniz şeyler değil yaptığınız şeylerdir.
  • bugün gazetede gördüğüm bir haber beni oldukça güldürdü. taksi şoförünün biri müşterisini trafikte seri manevralara istediği yere götürürken bir yandan da direksiyona dayadığı telefonundan keyifli bir oyun oynuyormuş. tabi müşteri böylesi bir durumda arabanın bir yerlere çarpıp ölme tehlikesinin bulunduğunu düşünerek haklı olarak korkup sinirlenmiş ve taksicinin resimlerini çekip internette paylaşmış. tabi tepkiler bildik ve taksiciyi hatta genel olarak taksicileri yerden yere vurmak üzerine.

    ancak ben ne bu oyun sever taksiciyi nede ona benzer olarak metroda,otobüste,yolda yürürken, kafede ve okulda telefonlarına gömülüp aralıksız oyun oynayan insanları suçluyorum. suçlayamam çünkü özellikle çok tutan oyunların dizaynında kullanılan algı yönetimi tekniklerine direnebilmek pek kolay iş değildir. bakınız nasıl oluyor bu işler biraz bilgi vereyim.

    dünyadaki telefon oyunları sektörünün 2016 cirosu 12.6 milyar dolardır. yani bizim kelli felli işadamlarının beğenmediği o oyunlar bir çok sanayi sektöründen daha fazla para kazandırmaktadır. dünya çapında şu anda 1 milyar insan heyecan içinde telefonlarından oyun oynamakta. her gün ortalama 100 milyon kişi bizim şeker patlatma oyunu olarak bildiğimiz “candy crush” oyununu oynamakta tabi elimdeki bu istatistikler 2016 senesinin. bundan çok daha fazla indirilip oynanan yeni oyunlar da var ama genel manzara oyun sektörünün bir para basma makinesi olması.

    peki bu başarı tesadüf mü ? tabii ki değil çünkü bu tür oyunların dizaynını yapan firmalar sadece işin teknoloji ve yazılım kısımlarına önem vermiyorlar. bu oyunların dizayn ve uygulama aşamasında algı yönetimi uzmanlarının çalışmaları ve yönlendirmeleri de bulunmakta.

    şimdi çok basitçe bu tür oyunlarda hangi algı yönetimi teknikleri kullanılmaktadır biraz bilgi vereyim.

    1) psikolojik oltalama : öncelikle bu oyunlarda olta sistemi kullanılır. aynen bir balığın lezzetli yemi görüp yuttuğu zaman içindeki olta iğnesinin ağzına geçmesi gibi bir sistemdir. burada kullanılan olta bu oyunların tamamına yakının “bedava” olmasıdır. yani oyunu telefonunuza indirip kurmak bedavadır. ancak bunu size iyilik için yapmazlar. oyunu telefonunuza indirdiğiniz anda yemi yutmuş sayılırsınız. oyunun içinde kullanılan psikolojik teknikler insanı kısa sürede bağımlılık haline getirecek tekniklerdir. genelde her yüz kullanıcıdan yirmisini bağımlı hale getirirler ki bu da onlara yeter. bağımlı hale gelen oyuncu artık oyunda ilerlemek için para harcamayı normal görmeye başlayacak ve hayali şeyler için oyunu yazan şirkete gerçek para bastıracaktır. bu bir insana önce bedava eroin verip alıştırdıktan sonra o eroini ona parayla sağlamaktan çok da farklı bir teknik değildir.

    2) olumlu pekiştirme : insanlar bir şey yaptıkları zaman olumlu yorumlar ve takdirler alırlarsa o eylemi tekrar etmekten zevk alırlar. sosyal medyada beğeni alma veya bir öğretmenin öğrencisine “aferin” demesi gibi düşünün. işte oyun içinde de size verilen her görevi bitirdiğiniz zaman ses, yazı veya görüntüler yoluyla “aferin” , “harika” , “kazandınız” , “düşmanı yendin” gibisinden yüzlerce övgü ve beğeni mesajının verilmesi bu sebepledir. oyunu oynayan kişi bu sayede sanal bir başarı algısına sahip olur ve oyun tarafından övüldükçe aynı sırtı okşanan bir kedi gibi keyif almaya başlar. evet insanlar iltifata çok dayanıksızdır çünkü herkesin kocaman kocaman egoları ve nefisleri vardır. (kumarhanedeki tek kollu makinelerde aynı etki bir şeyler kazandığınız zaman makinenin zırıl zırıl ötmesi ve müzikler çalmasıyla sağlanır.) işte bu oyunları oynayan insanlar oyundaki başarıları sayesinde kendilerini başarılı ve övülen bir durumda zanneder ve oyuna bağımlılık geliştirmeye başlar. özellikle ergenlerde bu çok daha fazla işe yarar. çünkü ergen beyni sürekli kendini ispatlama peşindedir ve övülmek çok hoşuna gider.

    3) bilinçaltı duygusal bağ kurma : insanlar rengarenk çiçeklerden, meyvelerden hoşlanırlar ve renkli renkler insanlara ister istemez keyif verir. bu sebeple oyunlar renk patlamaları ve türlü renklerde şekerler, toplar ve grafikleri sık sık kullanır. belli renkler, belli bir sıralamada sürekli ekrandan size yanıp sönme şeklinde verilirse beyniniz bilinçaltı olarak bu renkleri zevk duygusuyla eşleştirir ve bu zevki almak için sık sık size oyunu açtırır çünkü içinde yaşadığınız gerçek dünya bu kadar renkli değildir. bu sebeple asık suratlı insanlara baka baka otobüste gitmek yerine bu renkli dünyaya gömülmek insanlara mantıklı gelir. tabi her gömüldüğünüzde oyun üreticisinin en sevindiği işi yapar ve oyuna biraz daha alışarak duygusal bağ kurarsınız.

    4) sosyal ilişki imkanı verme : insanlar sosyal varlıklardır. bu oyunlardaki başarılarını ve atladıkları kademeleri sosyal medya üzerinden paylaştıkları zaman insanlar bundan keyif alır ve sanki gerçekten bir şeyler başardığını zannederler. bazen de oyunda kaynaklarınız tükendiğinde eğer oyunu arkadaşlarınıza tavsiye ederseniz oyun size ekstra bir şeyler verir. bu tür teknikler sayesinde oyun kendi reklamını size yaptırır ve tüm arkadaşlarınıza kendi yuttuğunuz oltalardan göndermenizi sağlar. bazı oyunlar size yeni insanlarla tanışma imkanı bile verebilir.

    5) sabırsızlık psikolojisi kullanma: beklemek insanlardaki sabırsızlığı ve bir şeye yönelik tutkularını arttırır. oyunların bir kısmı sizin saatlerce oynamanıza izin vermez ve belli zamanlarda haklarınızı kısıtlayarak beklemenizi sağlar. mesela oyunda bir hareket yapmak için yarım saat bekletir. bu bilinçli olarak yapılmıştır çünkü aklınızı oyunda tutacak ve ona olan bağımlılığınızı gazlayacaktır. tabi oyun sık sık telefonunuzdan size mesajlar göndererek çok da bekleyip oyundan kaçmamanızı ister. baktı bir saat falan oyuna girmediniz hemen program size çekici bir mesaj göndererek tekrar oyuna girmenizi sağlamaya çalışır. bu döngü çok üst seviyelerde tutku ve bağımlılık üretebilir.

    6) dizayn algısı : başarılı oyunlar basit ve tek elle bile oynayabileceğiniz şekilde dizayn edilir. böylece yürürken, araba kullanırken hatta yemek yerken bile oynayabilmeniz sağlanır. önemli olan sizi mümkün olduğunca oyunda tutmaktır çünkü aynı tuzlu suyun içildikçe daha çok susatması gibi oyunlarda oynadıkça sizi daha fazla bağımlı hale getirecek şekilde dizayn edilirler.

    7) bitmeyen zevk dürtüsünü kullanma : insanlar hiçbir zaman zevke doymazlar ve sürekli yeni zevk arayışlarına girerler. bunun nedeni bir şeyi yaparken aldığımız zevkin beynin salgıladığı dopamin hormonuyla alakalı olmasıdır. bu hormon kanınıza karıştıkça hep daha fazlasını istersiniz. bu sebeple oyunlar hiç bitmeyecekmiş gibi dizayn edilir. sürekli yeni bölümler ve keşfedilecek yeni aşamalar karşınıza çıkarılarak sürekli oyunda kalmanız hedeflenir. bu sayede insanlar saatlerce hatta günlerce bir oyunun başında gözleri patlayana ve açlıktan bayılana kadar oynayabilir. özellikle bilgisayarlar üzerinden oynanan bir kısım role playing oyunlarına alışan çocukların oyun oynamaktan yemeyi içmeyi unutup hastanelik oldukları bilinen bir gerçek.

    şimdi toparlarsak bu anlattıklarımdan insanlar oyun oynamasın veya telefon oyunları kötüdür dediğim sonucu çıkartılmasın. algı yönetimi gibi bu da onu yapanın niyetine bağlıdır. bu kadar büyük bir sektörden ülkemizin şu an payı neredeyse hiç yok. çünkü ne devlet ne de özel sektör bu alana ilgi göstermiyor. türkiye’de yazılımcılık muhasebe, stok takip ve otomasyon programları yazmaktan öteye gidemedi. oyun olarak da tavla, okey gibi basit basit oyunlardan başka bir şey yok piyasada. istense uygun yatırım ve kaliteli yazılımcılarla çok karlı oyunlar dizayn edilebilir ve ülkemize para kazandırılabilir. bunu yapacak teknik eleman ve yazılımcımız bolca var hatta çoğu işsiz geziyor. ama tabi burada sadece oyunun teknik yönü değil bilimsel algı yönetimi yöntemleriyle desteklenmiş olması da önemli. o konuda da işte burada dev bir kaya gibi duruyorum talep eden şirketlerimiz olursa yardımcı olurum ama kimin umurunda şu aralar. şu aralar racon ya devlet ihalesi almak ya da dağa taşa beton kuleler dikmek. kime ne teknolojiden , kime ne algı yönetiminden.

    oyun deyip geçmeyin oyun çok faydalı bir eğitim aracı da olabilir. örneğin kitaplarca tarih dersinde veremeyeceğiniz bilgiyi tek bir oyunla gençlere verebilirsiniz ya da gençleri terör örgütleri veya cinsel taciz gibi ciddi tehdit oluşturan konularda uyarabilecek ve yapmaları gerekenleri öğretecek oyunlarda dizayn edilebilir.

    sıkça belirttiğim gibi türkiye’nin her alanda ve özellikle bilişim alanında bir “milli algı stratejisine” (mas) ihtiyacı vardır ve bu strateji direkt olarak başkanlığa bağlı bir müsteşarlıkla desteklenmelidir. bu anlattıklarımın hiç birisi olmayacak veya yapılamayacak şeyler değildir. yeter ki istenilsin. böyle bir stratejiyi oluşturup gerekli teşkilatlanmayı kurmamız inanın bir senemizi bile almaz. bunu yapacak eğitimli birikimli insanlarımız ve bürokrasimiz vardır.

    tabi bu konulara ilgi duymaz, kulak üstüne yatar, tüm devlet mevkilerini ve televizyon ekranlarını torpilli yeteneksizlerle doldurursanız bizler bir şey kaybetmeyiz. ama elin oğlu gider sizin koca koca fabrikalardan kazanamayacağınız paraları tek bir telefon oyunundan size nanik yaparak kazanır ve sizin gençleriniz de işte öyle ağızları açık o oyunları zombi gibi oynarlar ve dövizlerimizi de onlara gönderirler. hayatta her şey seçimdir.

    bir milletin güçlü ve zengin olması artık tanklardan toplardan değil diğer insanların zihinlerine hakim olabilmesinden ve kendi insanlarının zihinlerini bu tür saldırılardan koruyabilmesinden geçmektedir. kısacası çağımız bir algı yönetimi çağıdır. ister kabul edin ister etmeyin. elektrik ampulü icat edildiği zaman kabullenmeyip evinde gaz yağı yakmaya devam edenlerin sonu neyse sizinki de öyle olur basitçe.
  • bugün sizlerle hayatta başarıya ve mutluluğa götüren en önemli unsur olan güç kazanmanın yollarını algı yönetimi zihinsel tekniklerine göre anlatacağım.

    1) güçlü olmak hayatta en çok istediğiniz sonuçları üretmek ve bunu yaparken başka insanlara faydalı olmak demektir. başkalarına zarar veren güç gerçek güç değildir.

    2) bütün başarıların temelinde harekete geçmek yatar. sadece bilgi sahibi olmak veya bir şeylere niyetlenmek eğer harekete geçmezseniz hiçbir değer taşımaz.

    3) her şeyin anlamı ona verdiğimiz anlama göre değişir. işten çıkarılan iki kişiden bir tanesi bunu felaket olarak görürken diğeri kendisine yeni imkanlar sağlayacağı için sevinebilir. olayın kendisinden çok, ona yüklediğiniz anlam güç kazandırıcıdır. hayatınızda olanların hissettirdikleri “gerçekten” olanlar değil bunlara yüklediğiniz anlamdır. iş yerinde terfi alamayan biri “üzüntü” tepkisi verebileceği gibi kendisini daha çok geliştirmesi gerektiğini düşünerek yeni hamleler için “heyecan” tepkisi de verebilir.

    4) çözüm bulamadığınız durumların sebebi zihninizdeki kısıtlayıcı düşüncelerdir. bir konuda çıkış bulamadığınız zaman zihninize şunu sorun “eğer kesinlikle başarısız olmayacağımı bilseydim bu sorunu nasıl çözerdim ? “ bu soru zihninizdeki kısıtlayıcı önyargıları aşabilmenizi sağlayacak ve beyninizin çözüm bulmasına yol açabilecek bir sorudur.

    5) sorumluluk almak başarıya götüren yoldur. hayatınızda ne olursa olsun mutlaka sorumluğunu alın. “bu sorun benim çözmem gereken ve çözebilecek güce sahip olduğum bir sorundur” cümlesi sizi başarıya götürecek adımları atmanızı sağlar. başarısız insanlar genelde hayatlarında olan her şeyin sorumluluğunu başkalarına atar ve bu sebeple üzüntü dolu mutsuz hayatlar geçirirler.

    6) yaşadığınız her deneyimi olumlu şekilde yorumlayın. hiçbir şey yüzde yüz olumsuz değildir. her şeyin içinde yer alan olumlu tarafı bulun ve olumlu tarafı ön plana çıkartarak olayı yeniden yorumlayın. örneğin iş yerinde maaşınızın artması için ingilizce bilme zorunluluğu var ve siz bu zammı hak etmenize rağmen sırf ingilizce bilmediğiniz için bir türlü terfi alamıyorsunuz. olayı olumsuz şekilde yorumlarsanız “ne kadar adaletsiz bir şirket burası, ingilizce bilmemin işimi yapmamla ne alakası var, o terfi benim hakkımdı” gibi üzüntü ve öfke üretecek düşüncelerin içinde kaybolursunuz. ancak olayı olumlu yorumlamayı tercih ederseniz “ böyle bir şart koşmaları çok iyi oldu böylece gayret gösterip hayatımda işime yarayacak ingilizce öğrenmek için motive olacağım. o zammı hakkediyorum ve ingilizce engelini kısa zamanda halledebilirim. hemen araştırmalara başlayayım” türü bir düşünce sizi başarıya götürecektir. kendinizi alıştırırsanız her olayı sizi güçlendirecek şekilde yorumlayabilirsiniz.

    7) inanç çok kuvvetli bir başarı faktörüdür. inandığınız şeyler hayattaki yerinizi belirler. sizi geliştirip güçlendiren inançlara sarılırken, sizi zayıflatan inançları zihninizden çıkarın. örneğin elinizin her işe yatkın olduğuna inanmak güçlendiren bir inançtır. sakar ve şanssız olduğunuza inanmak da zayıflatan bir inançtır. zihninizde sadece sizi güçlendirecek inançlara yer verin.

    8) hayatta her zaman en iyisini isteyin ve bunu insanlardan talep edin. nerede yaşayacağınızdan tutun diğer insanların size davranış şekillerine kadar hep en iyisini arayın ve bunun dışındakileri kabullenmeyin. hayatın çok ilginç bir yönü kendisi için en iyisinden başka seçenek görmeyen insanların genelde en iyisine ulaşmalarıdır. hiç kimsenin sizi vasat bir hayata razı etmesine izin vermeyin.

    9) her zorluk sizi başarıya ulaştıracak ve mutlu edecek şeylerin tohumlarını içinde barındırır. olayları dikkatle inceleyin ve o minik tohumları görmeye çalışın. her zorlukla beraber mutlaka bir kolaylık olduğuna gerçekten inanın.

    10) şansım yok diye kıvranan bir insansanız şunu bilin. şans denilen şey fırsat ve hazırlığın birleşiminden oluşur. eğer hazır değilseniz önünüze fırsat çıksa da değerlendiremezsiniz. futbolda önüne kaleye yakın bir yerde top gelen oyuncu eğer o topa vurmak konusunda senelerce antrenmanla kendisini hazırlamamışsa gelen pozisyonu değerlendiremez. fırsatlara karşı gözünüzü açık tutarken bir yanda da yapmak istediğiniz her neyse o alanda kendinizi sürekli hazırlayın.

    11) başarının formülü şudur. önce ne istediğinizi kesinlikle bilmek. daha sonra o istediğiniz şeye ulaşmak için hayatınızda hangi bedeli ödeyeceğinize karar vermek. sonra da o bedeli ödemek.

    12) kendinizle konuşurken üzüntülü şekilde konuşmayın. ne kadar bezgin ve üzüntülü şekilde kendi kendinize konuşursanız o kadar çabuk depresyona girersiniz. iç konuşmalarınız her zaman canlı ve güçlendirici şekilde olsun.

    13) yapmak istemediğiniz ve sevmediğiniz hiçbir şeyde başarılı olamazsınız. olsanız bile mutsuz olursunuz. yaparken keyif aldığınız ve size oyun gibi gelen işlerde başarı şansınız çok yüksektir. neyi yapmayı seviyorsanız dikkatinizi oraya yoğunlaştırın.

    14) inandığınız her şey sizin için “olabilir” hale gelir. inanmadığınız şeylerde beynininiz tarafından “kesinlikle olamaz” olarak yorumlanır. bir konuda olumsuz ve kötümser düşünceleriniz varsa bunun en büyük sebebi inanç sisteminizde yatar. bu tür olumsuz düşüncelere hangi içsel inancınızın sebep olduğunu bulmaya çalışın. örneğin tüm çocukluğunuz boyunca aileniz size “bizler sıradan insanlarız öyle gözünü çok yükseklere dikme” telkininde bulunmuşsa ve buna dayalı bir inanç geliştirmişseniz başarı hedefinize ulaşmanız zordur çünkü zihninizin içindeki bu zayıflatıcı inanç sizi sürekli engeller. bir yerde takıldıysanız iyice düşünerek hangi zayıflatıcı inancınızın buna sebep olduğunu bulmaya çalışın.
  • 1) bugünkü tüketim çılgınlığı ve doymak bilmez “satın alma isteklerimiz bundan yüz sene önce “halkla ilişkilerin babası” olarak bilinen edward bernays tarafından ortaya konulan algı yönetimi teknikleriyle başlatılmıştır. bernays modern psikolojinin kurucusu sigmund freud’un yeğeniydi ve amcasının özellikle insan bilinçaltı ve zihinsel mekanizmaları üzerine yaptığı çalışmalardan faydalanarak algı yönetiminin kurallarını ortaya çıkardı ve bugün “modern tüketici” denilen insanın ilk harcını kardı.

    2) bernaysın iş ortağı paul mazur yaptıkları işi çok güzel özetlemiştir ve demiştir ki “insanlar ellerindeki mallar ve ürünler eskimeden yenilerini satın almaya ihtiyaç duymalıdırlar. yeni bir zihinsel yapı kurmamız lazım ve insanların istekleri onların gerçek ihtiyaçlarından daha fazla olmalıdır” bernays ve mazurun 1920’li yıllarda yaptıkları çalışmalar sayesinde bugün tüm dünyadaki insanlar sürekli “yenisine ihtiyaç duymaktadırlar”. bir otomobili birkaç sene kullanıp üzerinde tek bir çizik bile olmadan yenisiyle değiştirmek, her sene yeni bir akıllı telefon almak veya markete gittiğiniz zaman çoğuna ihtiyacınız olmayan ürünlerle poşetlerinizi doldurmak ve bunları yaparken sürekli bankalara borçlanmanızın temelinde işte bernays ve mazurun ürettiği algı yönetimi tekniklerinin günümüzde çok daha gelişmiş hallerinin üzerinizde kullanılması yatmaktadır. yani insanları çok alışveriş yapıyorlar veya sürekli bankalara borçlanıyorlar diye suçlamamak lazımdır çünkü her gün üzerlerinde onlarca algı yönetimi tekniği oynanıyor ve zihinleri bulamaca dönmüş durumda. bu konuda onları uyaran pek kimse de olmayınca bu insanların çok da fazla yapacağı bir şey kalmıyor.

    3) amerikan firması procter & gamble firmasının başlattığı “beşikten mezara aralıksız reklam ve algı yönetimi” uygulaması bugün tüm sektörlerde norm olmuştur. yani bir insan doğduğu günden öleceği güne kadar aralıksız olarak algı yönetimine maruz bırakılır. örneğin bugün satın aldığınız ve tükettiğiniz birçok şeyin tohumları siz daha bebekken zihninize atıldı ve bugünkü çocuklarda geçmişe göre çok daha fazla yönlendirilmektedir.

    4) insanları yönlendirme konusunda harıl harıl çalışılmaktadır ve hayatınızda bugün normal olarak kabul ettiğiniz pek çok şey aslında yıllar önce planlanıp ısıtıldıktan sonra önünüze konan şeylerdir. mesela amerika’da b.j fogg isimli bilim adamı stanford üniversitesi ikna teknolojileri laboratuvarında “captoloji” isimli bir olgu icat etti. bu kelime capt kısaltmasından türemiştir. capt kısaltması da ingilizce “computers as persuasive technology” yani “ikna teknolojisi olarak bilgisayarlar” teriminden çıkmadır. captoloji temel olarak bilgisayarlar ve akıllı telefonlar üzerinden insanların yönlendirilmesini ele alır.

    5) burada yapılan araştırmalar her gün kullandığınız pek çok teknolojinin geliştirilmesini sağlamaktadır. örneğin belli frekanslarda çalan telefon, mesaj ve whatsapp zilleri özel dizayndır. sizin dikkatinizi gün içinde sürekli çekerek telefonunuza bakmanız sağlanır çünkü ne kadar çok telefonda vakit geçirirseniz onlar için o kadar iyidir. facebook’da beğen sembollerinden ınstagramdaki kalpli beğenme sembollerine kadar her tür ayrıntı bu tür laboratuvarlarda özel olarak dizayn edilmiştir. bu tür şeylere “sıcak tetikleyiciler” denir ve sizde bir ihtiyaç üretip sonra da tatmin etme üzerinedir. facebook veya ınstagramda aldığınız beğeniler beyinlerinizde zevk alma hormonu endorfin üretir ve siz bu endorfinden daha fazla almak için sürekli yeni şeyler paylaşır ve beğeni simgeleri toplamaya çalışırsınız. bu da sizi o programı üretenlere bağımlı kılar. insanların güzel bir manzara gördükleri zaman onu seyretmekten alacakları keyiften çok daha fazlasını o resmi sosyal medyada paylaşıp oradan alacakları beğeni sayılarından almaya çalışmalarının sebebi budur. işte tüm davranış şekilleri ve bir “beğeni” simgesinin insanların üzerinde ne gibi etkilerde bulunacağı stanford üniversitesindeki laboratuvarlar gibi yerlerde ince ince dizayn edilmektedir mesela bundan on sene sonra önünüze neler koyacaklarını şu anda biliyorlar. (bizim üniversitelerimizde bir algı yönetimi veya ikna laboratuvarı kurmayı bırakın şu anda oralarda ders hatta seminer bile bu konularda verilemiyor. oradakilerin bu tür bilimlerle uğraşmaktan çok daha “önemli “işleri var şu aralar. makam ve mevki peşinde koşmaktan bilime zaman kalmaz tabi. işin komiği kendileri bir şey yapmadıkları gibi sizi de çağırıp faydalanmazlar çünkü şimdi onlar gibi koca koca prof’lar varken bizim gibi “cahillere” laf mı düşer canım. aferin onlara aynen devam)

    6) b.j foggun öğrencisi nir eyal ise şu anda başka bir çalışmanın içinde. fomo üzerine çalışıyorlar. fomo’da ingilizce (fear of missing out) kelimesinin kısaltması yani (eksik kalma veya geride kalma korkusu) diyebiliriz. bu da şu anlama geliyor. insanlar tarihleri boyunca hep gruplar halinde yaşamışlar ve grup içindeki konumları hayatta kalmalarıyla çok alakalı olmuş. bu sebeple insanlar grup içinde olan bitenlerden habersiz kalırlarsa hayatta kalamayacakları konusunda bir bilinçaltına sahip ve bu hormonsal sistemlerine işlenmiş durumda. bu sebeple insanlar sürekli arkadaşlarının, yakın çevrelerinin ve tanıdıklarının neler yaptığını merak ediyorlar. işte birçok insanın en az saatte bir facebook veya ınstagramlarını açıp arkadaşlarının yüklediği resim veya paylaşımları kontrol etmesinin sebebi bu. işte fomo algı yönetimi insanların bu eksik kalma korkusu ve meraklarını sürekli tahrik etmek üzerine çalışıyor.

    7) facebook algı yönetimi konusunda son derece iyi çalışmakta hatta kullandıkları uzmanlardan birkaçını iyi tanıyorum sert ve demir gibi profesyonel tiplerdir. bunlar sık sık facebook amerika merkezinden çeşitli deneyler yapıyorlar ama tabi insanların kendileri üzerinde yapılan bu deneylerden haberi olmuyor. örneğin facebook 2010 senesinde yapılan seçim gününde amerikan seçmenlerinden daha önce oy vermeye gitmeyen altmış milyon facebook üyesine “çık ve oy kullan” mesajı gönderdi. sonra bu kişilerden ne kadarının oy kullanmaya gittiğini inceledi. sonuç en az 340.000 kişinin bu mesaj sayesinde oy kullandığıydı. tabi o seneler bu işleri daha yeni yeni deniyorlardı. şimdi mesajları daha etkinleşti.

    8) facebook bir keresinde de insanların duygusal durumlarını etkileyebiliyor muyum diye baktı. buna göre 689 bin kişinin sadece olumsuz ve üzücü haberleri içeren paylaşımları gün içinde facebook duvarlarında görebilmelerini sağladılar. sonra da bu insanların yaptıkları paylaşımları incelediler. sonuçlar ilginçti. bu kişilerin kendileri de o gün üzüntülü ve saldırgan mesajlar paylaştı. kısacası her gün üzerinizde başka bir şeyler denenmektedir. özür dilerim test kobayısınız yani.

    9) algı yönetimi üstüne çalışan psikologlardan robert epstein’da seme üzerine çalışmakta yani “search engine manipulation effect” – “arama motoru yönlendirme etkisi” bu da şu anlama geliyor. insanlar google’dan bir şey arattıkları zaman bu insanların yüzde doksanı ilk sayfada karşılarına çıkan sonuçlara hatta ilk on sonuç içindeki bir sayfaya tıklıyorlar ve geri kalan sonuçları pek araştırmıyorlar. google’da bu sayede her konuda ilk sayfaya hangi sonuçların çıkacağını belirliyor. bu bazen para karşılığı oluyor bazen de kendi konuları gereği. yani karşınıza çıkan her arama sonucu ya parası olup reklam verenlerin ya da google politikası gereği öne çıkarılanların siteleri. işte buna arama motoru sayesinde yönlendirme deniyor. bu çok önemli bir güç çünkü bunu kullanarak herhangi bir şeyi veya insanı ister vezir ister rezil edebilme imkânı var google’ın.

    toparlarsam. bugün içinde yaşadığınız dünyadaki pek çok ayrıntı bilimsel çalışmalarla destekli algı yönetimi uygulamalarının ürünü. algı yönetimi teknikleri ve bu konuda bilgi sahibi olmak gücü ele geçirmek ve kendinizi korumak anlamına gelmektedir. türkiye’de üzerinde en çok durulması gereken konulardan bir tanesidir çünkü bizim üzerimizde yapılan operasyonlar çok daha farklı boyutlarda gözlemlediğim kadarıyla. şu an türkiye’de bu konuda çalışmaları olan, aktif eğitim veren ve neredeyse her gün ınternet üzerinden bilgi paylaşımında bulunan benden başka kimse yok. bunu övünmek için söylemiyorum çünkü üzücü bir durum. koskoca ülkede bu işlerin bir tek bana kalmaması gerekirdi. ama bu işlerde uzmanlığı olanların bir kısmı ya ülke dışında yaşamaktadır ya da algı yönetimi konusunda firmalara danışmanlık vererek sadece ceplerine giren paralarına bakmaktadırlar. benim bakışımsa bizim başka ülkemiz yoktur ve halkın bu konularda eğitilmesi ve farkındalık içinde olması çok önemlidir bakışıdır.
hesabın var mı? giriş yap