• humboldt's cosmos denen kitabi okuyorum, yarrabbim nasil bir adammis anlamadim. indiana jones, macgyver, aristotle, darwin, bacon, besi bir arada, ustelik her gunu de uyumadan 36 saat yasiyor.

    zira cigir acmadigi bilim dali, kesfetmedigi ulke, kirmadigi rekor, siniflandirmadigi kus, bocek, cicek, insan turu kalmamis. bilmemnerenin kesfini yaparken yol ustunde yeni dagcilik teknikleri kullanan ve gelmisken yukseklik rekoru kiran, gittigi yerlerde konusulan dilleri incelerken yemek aralarinda botanik buluslar yapan, giderayak bir de kartografyaya dalayim diye o ulkenin haritadaki koordinatlarini duzelten, kisaca hayatinin her dakikasini ayri bir konuda insanliga yararli olarak geciren bir ruh hastasi.

    yahu ben okumaktan yoruldum bunun cv'sini, hepsini bitirince agir agir yazariz neler yaptigini. zaten bu entryi yazarken harcadigim zamanda humboldt taksonomi bilgilerimizi ikiye katlardi.

    edit: napolyon adam degil
  • "alexander von humboldt'un (1769 - 1859) hırs kaynağı bilgiydi. kâşif, coğrafyacı, haritacı, jeolog, mineralog, botanikçi, sosyolog ve yanardağ uzmanı olan 19. yüzyılın bilim dünyasının bu dev siması, kaptan cook'un cesur yolculuklarını ve charles darwin kavramlarını değiştiren devrimini birbirine bağlayan kişiydi. 'türlerin kökeni'nin 1859'da yayımlanmasından sonra tam altı ay önce ölmesine karşın, onsuz böyle bir eser hiç ortaya çıkamayabilirdi.

    humboldt "bitki toplamak"tan çok daha fazla şeyler yaptı. adı dünyadaki her botanik ve biyoloji ders kitabında, ayrıca her atlasta geçer. bir penguen, bir mürekkep balığı, bir yunus, bir kokarca, bir zambak, bir orkide, başka birçok bitki ve hayvan türü onun adını taşır. kuzey amerika'daki humboldt körfezi, humboldt çukuru, humboldt nehri, humboldt gölü gibi bir sürü yer adından biri olan kanada'nın saskatchewan eyaletindeki bir humboldt kentinde humboldt broncos adında bir buz hokeyi takımı vardır. daha da önemlisi, yeryüzündeki en büyük deniz ekosistemi, yani antartika okyanusu'ndan yüzeye çıktıktan sonra şili ve peru kıyıları boyunca ilerleyerek bu ülkeleri serin ve kuru tutan su akışı humboldt akıntısı olarak anılır.

    ... bugün yer bilimi olarak bildiğimiz dalı yarattı. coğrafyayı akademik disipline dönüştürdü ve gezegenin tarihini yeni baştan yazdı. o ilk gerçek ekolojistti.

    ... bir güvenlik lambası icat etti ve cebinden ödediği parayla genç madenciler için yeni bir teknik okul kurdu. hükümet, çalışmalarından memnun kalarak onu çeşitli diplomatik görevler için fransa'ya gönderdi. fransa kralı louis philipphe, onun yolunu hep gözler hale geldi.

    ... humboldt bir şeyin farkına vardığında ardından "niçin?" diye sormaktan kendini alamazdı. venezuella'nın kuzey kesiminde leonid meteor sağanağının "harika havai fişeği"ni gözlemleyince ne zaman olacağını hesaplamaya koyuldu. yanardağlarla karşılaşınca, yerkabuğunun altındaki çatlaklar boyunca sıralandıklarını kavradı ve bu fayların izlediği hattı göstermeyi başardı. birçok dağ sırasının volkanik kökenli olduğunu kanıtlayarak, bütün kayaçların ilk başta okyanus tortularından oluştuğunu öngören neptünizm adlı teoriyi yıktı. kutuplardan ekvatora doğru gidildikçe dünyanın manyetik alanının zayıfladığını ilk gösteren o oldu. o kadar çok yer dolaştı ki, gezegenin iklim haritasını çıkarmak üzere aynı sıcaklığa sahip yerleri birbirine bağlayan çizgileri ortaya koydu ve bunlara "izoterm" adını verdi.

    'kişisel hikaye: yeni bir kıtanın ekvator bölgelerine bir yolculuk', 1799 - 1804 adlı eserin otuz cildini tamamlamak yaklaşık otuz yılını (ve neredeyse bütün parasını) aldı. kitap bilimsel literatürün kilometre taşlarından biri ve serüven hikâyesi tadında artan bir heyecanla okunabilen çok az sayıdaki örnekten biridir." *

    edit: imla
  • uzun zamandır hakkında bir şeyler karalamak istediğim büyük insan.

    evet arkadaşlar... öncelikle şunu belirtmek isterim ki birazdan yazacağım şeylerin çok büyük bir kısmı (bkz: andrea wulf) adında bir hanımefendinin (bkz: doğanın keşfi) isimli kitabından alıntıdır. kitabın yazarına öyle pür dikkat bakmadığım bir zamanda kitabı elime almış ve rastgele üç beş sayfa okumuştum. ilginçtir ki kitabı kelli felli kasıntı bir ingiliz'in yazdığını düşünürken google görsellerde oldukça güzel bir hanımefendi ile karşılaşmak beni ziyadesiyle mutlu etmişti. hani sokrates der ya "sorgulanmamış hayat yaşamaya değmez" diye. işte bu kitap bana kendi hayatımı uçtan uca sorgulattı. hatta yakın gelecek için planlarımı dahi değiştirdi. neyse, konudan fazla uzaklaşmadan meseleye girelim.

    1769 senesinde prusya'da oldukça varlıklı bir ailenin çocuğu olarak doğan friedrich wilhelm heinrich alexander freiherr von humboldt, yani bizim bildiğimiz adıyla alexander von humnoldt, iki çocuklu bir ailenin en küçük evladıdır. humboldt ve ağabeyi oldukça zeki ve de çalışkan çocuklardır ancak annelerinin bu iki çocuğa biçtiği hayat ne yazık ki sadece memurluk üzerine kuruludur. bu yüzden iki çocuğun da eğitim buna göre organize edilir. humboldt'un annesi oldukça sert ve de sevgisiz bir kadındır, çocukken anne sevgisi yerine bakıcı sevgisi tadan bu iki çocuk, hayatlarının ilerleyen yıllarında da bu eksikliği yansıtmaya devam edeceklerdir. özellikle humboldt her ne kadar dünyayı biçimlendirmeye aday fikirler ortaya atan, bilim adamlarını organize eden, sırf bir mektubuyla dahi pek çok kapıyı açan bir adam olacak olsa da sürekli bir "onaylanma" ihtiyacı duymaya devam edecektir. bunun en büyük sebebi de ne yaparsa yapsınlar memnun olmayan anneleridir.

    humboldt hayatının erken dönemlerinde maden mühendisi olarak çalışmaya başlar. humboldt bu yolla hem annesinin memurluk takıntısını tatmin eder hem de doğayla bir şekilde iç içe olma arzusunu makul bir sebebe bağlar. ağabey wilhelm bütün vaktini kütüphanede harcarken kahramanımız alexander ise derslerine ek olarak bir de uzun doğa yürüyüşlerine, keşiflere çıkar. daha o zamanlar sivri diliyle ün yapan bir çocuktur ve insanlar onunla uğraşmayı pek istemezler. humboldt da zaten ilginç bir insandır. çocukluğundan ihtiyarlığına kadar cebinde böcekler, taşlar, ağaç parçaları taşıyan biridir.

    annesinin varlığı humboldt'u çok fazla stres altında bırakmaktadır. onun yüzünden hayalini kurduğu büyük gezilere çıkamamakta ve her geçen gün kendisinden daha fazla uzaklaşmaktadır humboldt. ne var ki bu durum çok fazla sürmez. annesi hastalanır ve ağabey wilhelm ile birlikte zavallı kadının başında nöbetleşe dururlar. daha sonra iki kardeş de bu işten yorulur ve sürekli yanında durmaktansa git gel yapmayı tercih ederler. ancak anneleri iki evladın da başında olmadığı bir gece ölüp gider.

    alexander'ın ipleri bununla birlikte çözülür. annesinin cenazesine dahi katılmaz ve büyük yolculuğu için planlar yapmaya başlar. daha fazla zaman kaybetmeden ispanya kralından gerekli izinleri alırlar bu yolculukta ona eşlik edecek olan bonpland ile yola çıkar.

    istikamet güney amerika...

    humboldt ve bonpland ilk olarak güney amerika'yı fethedeceklerdir. yanlarına gerekli olan ölçüm aletlerini, tüpleri, bavulları, defterleri, saklama kaplarını almışlardır. yol boyunca binlerce çeşit bitki ve hayvan toplarlar. toplamda beş sene boyuna kıtayı bir uçtan öbür uca dolaşırlar. beş sene boyunca ormanlarda uyurlar.

    bakın, buraya dikkat edin. adamlar tek iletişim türünün mektup olduğu günlerde bunu yapıyorlar. bazen vahşi hayvanların saldırısına uğruyorlar ve de ölümle defalarca burun buruna geliyorlar.

    humboldt bu gezileri sırasında ispanyol sömürgelerinde uygulanan işkenceleri de not alır. özellikle köleliğe karşı çıkar. ispanyolların başını çektiği ormansızlaştırma ve de yanlış tarım faaliyetlerinin iklim değişikliğine sebep olduğunu rapor eder. yani bu açıdan bakınca kendisi tarihin ilk çevreci bilim insanı olmakla beraber buna dikkat çekmeye çalışan da ilk kişidir.

    insan merkezli bir evreni reddediyordu humboldt. ondan önce hakim olan görüş aristotales'in "doğa her şeyi özel olarak insan için yapmıştır" görüşüdür. humboldt bunu reddeder ve doğanın insan için yaratılmış kaotik, pis ve de vahşi bir yer olmadığını anlatmaya çalışır. ona göre doğanın bir matematiği vardır ve kendi içindeki karmaşık dengelerle sürekli var olan ve de dönüşen bir yapıdır.

    humboldt o zamanlar avrupa'da var olan ortak görüşün aksine yerlileri de "vahşi" olarak görmüyordu. yolculuğu esnasında pek çok yerli diliyle ilgili bilgiler edinmiş ve onların aslında "varoluş" ve "sonsuzluk" gibi karmaşık kelimelere dahi sahip olduklarını not eder. bununla birlikte karmaşık takvim sistemlerini ve kimi zaman da mimarilerini, sanat anlayışlarını görür. bu konuda da avrupa'nın geri kalanıyla çatışmaya hazırdır.

    şimdi işin en ilginç tarafına gelelim. bu adam henüz dağcılığın olmadığı, dağcılık ekipmanlarının dahi icat edilmediği zamanlarda chimborazo, antisana, pichincha, cotopaxi, quito gibi dev dağların tepesine çıkarak çeşitli ölçümler yapar. uygun ekipman, kıyafet, uygun bir rota olmadan hem de. bununla da yetinmez ve bu dağların resimlerini çizer, bitki örtülerini ve yer şekillerini kağıda döker. ortaya ilk önce naturgemalde taslağı çıkar. daha sonra karşısına çıkan bütün dağları birbirleriyle karışlaştırmaya devam edecektir.

    şimdi burada size ilginç bir şey söyleyeyim arkadaşlar. bu adam 1829 senesinde rusya'ya gitmek istiyor. bunu yaparken de rotasını ağrı dağı civarından geçirip bu dağı da görmek istiyor. hatta çar'a yazdığı mektuplarda ağrı dağının zihninin en tatlı imgeleri arasında olduğu söylüyor. bu meseleyi benim aklım almıyor doğrusu. adam 1829 senesinde ağrı dağı hakkında hayaller kurarken bizim memleketin alimlerinin ya da siyasetçilerinin ağrı dağından dahi haberi olduğuna kuşkuluyum...

    kahramanımız humboldt 33 yaşında bu geziyi bitirir ve bu sefer de amerika birleşik devletlerine giderek dönemin abd başkanı thomas jefferson ile tanışır. bu tanışmadan sonra ikisi çok sıkı dost olurlar. abd'nin o zamana kadar ilgisiz bir şekilde yaklaştığı ispanyol toprakları, humboldt'un getirdiği notlar ve de kayıtlardan sonra farklı bir anlam ifade etmeye başlar. humboldt bilginin evrensel olduğuna inanan ve de elindeki bilgileri paylaşmaktan çekinmeyen bir insandı. bu yüzden bütün bildiklerini abd'ye verdi. abd de aynı şekilde humboldt'un amerika hakkında bilgi edinmesine izin verdi. burada ilginç olan şey ise humboldt'un notlarını ve haritalarını kopyalayan abd siyasetçileri daha sonra ispanyol sömürgeleri devlet düzeyinde araştırıp yorumlamaya başlarlar.

    peki humboldt derenin akışından çiçeklere, çiçeklerden dağlara, dağlardan madenlere kadar neden bu kadar çok şeye ilgi duyuyordu? çünkü humbolt'a göre doğayı anlamlandırmak için bütünleşmiş olan her şeye bakmak gerekiyordu. kendisi aynı zamanda birden fazla disiplenle uğraşan son en büyük bilim insanıydı.

    humboldt eve döndüğünde yanında 60.000 bitki numunesi, neredeyse 2.000 tanesi avrupalu botanikçiler için yeni olan 6.000 tür getirmişti. o zamanlar bilinen yalnızca 6.000 tür olduğunu hesaba katarsak bunun nasıl ses getirdiğini siz düşünün.

    şimdi size ilginç bir bilgi vereyim arkadaşlar. humboldt ile goethe çok yakın arkadaşlardı. goethe ile humboldt hiçbir zaman bağlarını koparmadılar ve goethe pek çok eserinde humboldt'a atıfta bulundu. goethe ve humboldt irtibatı hiç koparmadan görüşmeye devam ettiler. sık sık biribirlerini ziyaret ediyorlardı. peki humboldt'un etkilediği tek insan goethe miydi? elbette hatır. henry thoreau, george perkins marsh, john muir, ralph waldo emerson, joseph banks, aldous huxley, justus von liebig, albert gallatin, ezra pound, erich fried, charles darwin, thomas jefferson ve simón bolívar da listede vardı. hatta simon bolivar ile humboldt gençlik arkadaşıydı. bolivar çok sıkı bir humboldt hayranıydı ve bolivya'nın iklim politikalarını bu kadar erken belirlemesinin en büyük sebebi de bu dostluktu.

    arkadaşlar şu listeye bakar mısınız? hani humboldt bütün doğayı etkileşim halindeki bir yapıya benzetiyor ya... işte bu insanlar arasında da böyle bir etkileşim yaratıyordu. ayrıca burada çok ince bir şeye dikkat çekmek istiyorum. gördüğünüz üzere listede romantik yazarlar dahi mevcut. o zamanın en büyük şair ve yazarlarının bilimden beslenmiş olmaları sizce bir tesadüf mü yoksa avrupa'da bilim ve sanatın "gerçekten" de iç içe olduğunun bir kanıtı mı? carl sagan'ın "günbatımında gökyüzünün neden kırmızılaştığı hakkında biraz fikrinizin olması, romantizmi öldürmez." diye bir sözü vardı, hatırladınız mı? buna özellikle dikkat çekiyorum çünkü bizdeki edebi akımlar daha çok siyasetle beslenirken bu adamlar sanatı bilimle beslemişler.

    humboldt yurda döndükten sonra views of natureisimli çalışmasını yayınladı. bu kitap toplamda on bir dile çevrildi ve en çok satan kitap oldu. humboldt ne zaman bir şeyler karalasa ortalık karışıyordu. bilim insanları bu kitapları diğerlerinden daha önce alabilmek için yayınevlerine rüşvet ödüyordu! views of nature'de humboldt tamamen yeni bir tür yaratır ve geliştirdiği bu üslubu diğer kitaplarının da öncüsü olur. canlı bir düzyazı ve zengin manzara tasvirleri ile bugün kitapçıların popüler bilim raflarını süsleyen kitapların konseptini yaratır.

    şimdi size ufak bir bilgi daha vermek istiyorum. bildiğiniz üzere o zamanlar prusya ile fransa savaş halindeydi ancak buna rağmen humboldt fransa'da yaşıyordu. yani düşman memlekette. her ne kadar humboldt düşman bir memlekette yaşıyor olsa da dönemin prusya kralı 3. friedrich wilhelm humboldt'a tam yirmi senedir maaş ödüyordu. sırf bilimsel faaliyetlerine devam edebilmesi için. bunu aklınız alıyor mu? düşman memlekette yaşayan vatandaşınıza yirmi sene gönüllü bir şekilde para ödemek. bunu ortadoğu coğrafyasında yapabilecek babayiğit var mıydı? hatta size daha ilginç bir şey söyleyeyim. o zamanlar napolyon baştaydı ve humboldt'un fransa'da yaşamasına uzunca bir süre tahammül etmişti. yine de şunu söylememiz gerekiyordu ki bonapart esasen humboldt'dan nefret ediyordu. sebebi neydi biliyor musunuz? büyük komutan bonapart mısır seferi sırasında yanında 200 bilim insanı götürmüştü ve bu napolyun'un önderliğinde büyük araştırmalar yapılmıştı. humboldt ise tek başına, kendi parasıyla avrupa'nın en korkulan hükümdarından, onun sınırsız mali desteğinden ve de güç aldığı bütün fransa'dan daha büyük işler ortaya koymuştu. tek başına bütün bir ülkeyi, o ülkenin içindeki bütün adamların toplamını geçmişti... işte böyle bir adamdı humboldt.

    şimdi mevzuyu biraz daha toparlayalım. humboldt artık iyice yaşlandığının farkındadır ve hala gücü kuvveti yerindeyken hindistan seferi yapmak ister. ancak o dönem sömürgecilik ve ırkçılık karşıtı söylemleri ve yayınları yüzünden emperyal güçlerin oldukça nefret ettiği ve de çekindiği bir adam olur. humboldt da ikinci rotasını rusya olarak seçer. bu uğurda bağlantılarını kullanır ve çar ile irtibata geçer. çar bu geziyi kabul etmekle beraber finanse edeceğini de söyler ancak karşılığında humboldt'dan bilimsel destek ister. çar o zamanlar humboldt'un rusya'da maden bulacağına inanmaktadır. humboldt bu teklifi kabul eder ve yol üzerinde 17 elmas madeni tespit eder. o zamanlar kimsenin ihtimal dahi vermediğini humboldt bizzat ispat eder; rusya'da elmas rezervleri vardır.

    humboldt almanca, fransızca, ispanyolca biliyordu. onunla iki saat geçiren birisi kitap okuyarak iki senede öğrenebileceğinden daha fazla şey öğrenebiliyordu. ancak oldukça yaşlanmıştı. henüz ellili yaşlardayken darwin ile tanışmıştı. humboldt aynı zamanda darwin'in de kahramanıydı ve evrim teorisinin son halini almasında humboldt'un çalışmalarının da çok büyük etkisi oldu. darwin ilk defa humboldt ile görüşeceği vakit utancından titriyordu çünkü karşısında büyük humboldt vardı. darwin, humboldt'un omuzları üzerinde duruyordu!

    iyice yaşlanan humboldt 65 yaşındayken en etkileyici olacak olan kitabını yazmaya başladı. `cosmos: a sketch of the physical description of the universe`

    cosmos geniş bir yelpazedeki konuları içerdiğinden humboldt'un araştırması akla gelen tüm alanlara değiniyordu her şeyi bilmediğinin ve bilemeyeceğinin bilincinde olan humboldt, hepsi alanlarında uzman olan bir yardımcı ordusu -bilim insanları, klasikçiler ve tarihçiler- topladı. dünyayı iyi gezmiş britanyalı botanikçiler ziyaret etmiş oldukları ülkelerden memnuniyetle uzun bitki listeleri gönderiyordu. gökbilimciler ellerindeki bilgileri ona veriyor, jeologlar haritalar sağlıyor ve klasikçiler humboldt'a eski metinler için danışmanlık yapıyordu.

    iki ay sonra, 1845 senesinde ilk cilt yayımlandı. cosmos ilk birkaç ayda almanca baskısıyla 20.000'den fazla satarak çok satanlar listesine girdi. buna sayılara inanabiliyor musunuz arkadaşlar? 1845 senesinde 20.000 baskı! hem de bilimsel bir kitap. aklıma emrah safa gürkan'ın bunu herkes bilir'i geldi. orada şöyle bir soru vardı; biz mi çok geri kaldık yoksa onlar mı çok ileri gitti? sizce bir cevap aramaya gerek var mı?

    kitap daha sonra ingilizce, flemenkçe, italyanca, fransızca, danca, lehçe, isveççe, ispanyolca, rusça ve macarca olarak basıldı. cosmos doğa hakkında yazılmış önceki kitaplara benzemiyordu. humboldt, okurlarını uzaydan yeryüzüne ve sonra gezegenin yüzeyinden iç çekirdeğine bir yolculuğa çıkarıyordu. kuyrukluyıldızları, samanyolunu ve güneş sistemini, ayrıca karasal manyetizmayı, yanardağları tartışıyordu. insan türlerini, bitkileri, hayvanları, akarsuları anlatıyordu.

    kitabın bir diğer ilginç özelliği ise humboldt'un bu kitapta bir kez bile "tanrı" kelimesini kullanmamasıydı. humboldt bir ateist idi ve de bununla birlikte yaşamın ilahi bir müdahale olmadan başladığına inanıyordu. sırf bu yüzden 4. cosmos'un yayımlanmasına müteakip bunun dine karşı bir kitap olmasından rahatsız olan bir alman kilisesi, humboldt'un "şeytanla anlaşma" yaptığına dair ihbar etmek için kendi gazetesini kullandı.

    öğrenciler cosmos'u bilim insanları, sanatçılar ve siyasetçilerin yaptığı gibi okuyordu. fransız romantik şairi hector berlioz, humboldt'u "büyüleyici" bir yazar olarak tanımlıyordu. kitap müzisyenler arasında dahi o kadar popülerdi ki bazı sanatçıların molalarda humboldt okurken görülmeleri oldukça olağandı.

    şu tesire inanabiliyor musunuz arkadaşlar?

    humboldt iyice yaşlandıktan sonra birkaç defa felç atlattı. bir dönem yatalak dahi oldu. durumu bazen toparlanıyordu ve hayatına kaldığı yerden devam etmeye çalışıyordu.

    humboldt da diğer herkes gibi bir ölümlüydü...

    6 mayıs 1859 sabahı humboldt'un direnci saatten saate düştü. humboldt güneş yatak odasının duvarlarını okşarken bir kez daha gözlerini açtı ve son sözlerini söyledi:

    "bu güneş ışınları ne muhteşem! yeryüzünü gökyüzüne çağırıyor gibiler!"

    ve bu ulu bilge gözlerini son defa için kapattı. öldüğünde 89 yaşındaydı. büyük tufandan beridir doğmuş olan en büyük insan işte böylece hayatımızdan çıkıp gitti.

    bizlere de açtığın yolda ilerlemek kaldı büyük adam. bu yazıyı sonlandırırken son defaya has gözlerini siliyorum ben de.

    huzur içinde uyu.
  • goethe'nin, hakkında "8 gün kitap okursan onun bir saatte verdiğini öğrenemezsin" dediği kişi.
  • her büyük serüvenci gibi, haritacıdır.
  • çok yönlü kisilik. allame-i cihan. 1800 'lerde bilim gibi bilim yapip erken davranan meshur olur donemlerinde kendine saglam bir yer edinen, yine de bunu hak eden, 2000'in gencleri kofti meslekler edinmeye devam ederken gipta edilen sahsiyet
  • 83 senesinde national geographic dergisinin bir sayısında ; "pioneer of modern geography", modern coğrafyanın öncüsü olarak tanımladığı bilim adamı.
  • tek kelime ile inanılmaz bir insan hatta cyborg. tarikat kursaydı müridi olacağım zat. idolüm. yaşamı ve yaptıkları hakkında detaylı bilgi wiki'den alınabilir.
  • "en tehlikeli dünyâ görüşleri, dünyâyı hiç görmemiş olanlarınkidir." demiş.
  • kendisi tüm dünyada deha kabul edilen coğrafyanın babası denilecek bilim insanıdır.simon bolivar'ın yakın arkadaşı olup koloniyal bölgeleri tenkit etmiştir.koloniciliğin doğayı nasıl tahrip ettiğini görmüştür.ispanya'nın amerikan kolonilerini gezmiş ve binlerce tür bitki örneklerini avrupa'ya taşımıştır.bolivar kendisine amerika'nın ikinci kaşifi demiştir.hakkında daha fazla bilgi edinmek için andrea wulf'un yazdığı humboldt biyografisi okunmalıdır.
hesabın var mı? giriş yap