• hasan sabbah'ın şeytani zekasına hayran bıraktıran kitap.

    --- spoiler ---

    "dünyadaki en garip yaratık, hiç şüphesiz insanoğlu" diye mırıldandı. "bir kartal gibi uçmak istiyor ama kanatları yok. bir aslan kadar kuvvetli olmak istiyor ama pençeleri yok. onu ne kadar noksan yaratmışsın ey tanrı! üstüne üstlük bir de onu cezalandırmak için noksanlarını idrak etme yeteneğini de vermişsin..."

    --- spoiler ---
  • kendisi ateist olan fakat dini kullanarak bir grup insana neler yaptırabileceğini anlatan zeki adam hasan sabbah'ın öyküsünü anlatan wladimir bartol'un tarihi romanı. hasan sabbah ''bilinmeyenden herkes korkar, o yüzden kitleler yalan da olsa bilinene inanma eğilimindedir'' düşüncesinden yola çıkarak planlarını uygular.

    --- spoiler ---

    ''hiçbirşey gerçek değildir, herşeye izin vardır.''

    ''aslında şeylerin kendileri bizi mutlu veya mutsuz kılmazlar, aksine bunu yapan onlardan edindiğimiz izlenimler ve yanlış algılamalardır''

    ''algılarımız bizi aldatıyorsa onlar aracılığıyla edindiğimiz bilgilerin doğruluğuna güvenme imkanımız olabilir mi?''

    --- spoiler ---

    okunmalı ve okutulmalıdır
  • roman olanı ateist olmamda etken domino taşlarından biridir. lise 1de ilk kez okuduğumda sadece hikaye kısmına ilgi göstermiş felsefik alt yapısını göz ardı etmiştim. söz ettiğim domino taşları birer birer devrilmeye başladığı zaman lise sonda tekrar dönüp bu sefer hakkını verip okumuştum. yeri bende ayrıdır.

    edit: okuyunca illa ateist olacaksınız diye bir kaide yok mümin kardeşler. en azından birşeyler okumuş olursunuz ki değişiklik her zaman iyidir.
  • --- spoiler ---

    "dünyadaki en garip yaratık hiç şüphesi insanoğlu" diye mırıldandı. "bir kartal gibi uçmak istiyor ama kanatları yok. bi arslan kadar kuvvetli olmak istiyor ama pençeleri yok. onu ne kadar yoksan yaratmışsın ey tanrı! üstüne üstlük bir de onu cezalandırmak için noksanlarını idrak etme yeteneğini de vermişsin..."

    --- spoiler ---

    wladimir bartol'un cümleleriyle hassan sabbah'ı anlamaya çalışmak demektir alamut.
  • halime adlı gelmiş geçmiş en sinir bozucu roman karakterine sahip güzel roman.
  • bir vladimir bartol kitabı.

    --- spoiler ---

    "sence halkın ezici çoğunluğu hakikatin ne olduğuna aldırıyor mu? umurlarında bile değil! sadece rahat bırakılmak ve hayal güçlerini besleyecek masallarla kandırılmak istiyorlar. peki ya adalet? şahsi ihtiyaçları karşılandığı müddetçe onlar için bu kavramın da zerre kadar ehemmiyeti yok."

    --- spoiler ---
  • kitabı eleştirirken ilk göz önünde bulundurulması gereken şey kitabın 1938'de yazıldığı. ikincisi ise sloven bir yazarı olduğu. eleştirileri bu iki gerçeği göz önünde bulundurarak yapalım. bu kitabın yazarını * ihsan oktay anar'la amin maalouf'la karşılaştıran bazı arkadaşlara da insaf diyorum.

    roman'a gelecek olursak;

    - daha önce bahsedilmiş ama alamut'un cennet bahçelerine giren fedailerin burada geçirdiği zaman oldukça yüzeysel anlatılmış. bir iki dal meyve yiyip bir kızı öptü diye tasvir edilen bahçedeki 2-3 kız hamile kalıyor. sanırım bunu romanın yazıldığı yıla bağlamakta fayda var. sonuçta yazar cinsel betimlemeler yapmasının kendisi açısından sakıncalar doğurabileceğini düşünmüş olabilir.

    - nizam-ül mülk tamam da melikşah'ın da hasan sabbah'ın fedaileri tarafından öldürüldüğünü bu kitaptan öğrenmiş olduk. gerçi ufak bir wikipedia araştırmasıyla bu konuda netlik olmadığı anlaşılıyor. bazı kaynaklar melikşah'ın gerçekten de ismaililer tarafından öldürüldüğünü yazarmış, bazıları karısının zehirlediğini bazıları da avda rahatsızlandığını ve sonrasında öldüğünü. her ihtimal melihşah'ı türk tarihinin en enteresan karakterlerinden biri yapıyor.

    - kitapta hasan sabbah, nizam-ül mülk ve ömer hayyam sınıf arkadaşı olarak anlatılmış. kitabın sonundaki açıklayıcı ek bölümde ise hasan sabbah ile nizam-ül mülk arasında 40 yaş fark olduğu yazıyor. yine wikipedia'ya bakacak olursak nizam-ül mülk'ün 1018, sabbah'ın da 1050'lerde doğduğu görülüyor. nizam okula geç başlamış sanırım. bu ayrıntıyı görmezden gelerek kitabı okumakta fayda var.

    - ibn-i tahir, nizamülmülk'ü bıçakladıktan sonra kaşla göz arasında hasan sabbah'ın gerçek yüzünü ve sahtekarlığını öğreniyor, aydınlanıveriyor. hadi orasını anladık. sonra hasan sabbah'ı öldürmek için alamut'a geri dönüyor, hadi onu da anladık. hasan sabbah durumu çakıyor bunu yakalatıyor. o da tamam da. hasan sabbah'ın kendisini öldürmeye gelen ex-fedaisi ibn-i tahir'i tekrardan etkileyerek, yaptığının doğruluğuna inandırması ve serbest bırakması. işte bu kısım bana anlatımda zayıflık olduğunu hissettirdi. daha iyi anlatılsa ben bunu da yine yerdim. ama burada kelimeden tasarruf edilmiş, sanki kelime başına para ödüyormuş gibi kısa tutulmuş.

    - kitabın en iyi tasvir edilen karakteri ise (hasan sabbah'tan sonra tabi) süleyman olmuş. süleyman karakteri iyi betimlenip iyi anlatıldığından onun içinde geçtiği tüm bölümler akıcı.

    - hasan sabbah'ın oğlu hüseyin'den ise ara ara bahsedilip, konu kitabın en sonunda sonuca bağlanmış. bu da biraz araya kaynamış izlenimi veriyor. bir insanın oğlunu öldür(t)mesi, kanunların herşeyin üzerinde olduğu, kan bağı, soyun devamlılığı gibi çok ekmek yenecek belki de 50-60 sayfada geniş geniş anlatılabilecek bir konu da 2-3 sayfada sonuca bağlanmış. kötü olmuş diyemeyiz ama biraz daha uzun anlatılabilirmiş.

    kurgu da olsa gerçek kişi ve olaylardan beslenen ve 1000'li yılların başlarını anlatan böyle bir kitabı okumak oldukça farklı bir deneyim. osmanlı öncesi türk tarihininin bir kesitini yabancı bir gözden görmek iyi oldu.
  • lise yıllarımda okuma fırsatı bulup,çok beğendiğim romandır.çok akıcı ve de etkileyicidir.insan, hasan sabbah 'ın şeytani zekasına hayran olmadan duramaz.kitapta, zamanın canlı bombalarının temellerinin de alamut kalesi'nde atıldığını öğrenmiştim ve oldukça şaşırmıştım.gerçekten de hasan sabbah'ın haşşaşla yaptığı şimdi çok daha gelişmiş,cesaret verici ilaçlarla yapılmıyor mu?
    bir süre önce fatih akın bir röpörtajında bu kitabı temel alan bir film çekmek istediğini söylemişti yanılmıyorsam, hatta başrolü de yine birol ünel oynayacak diyordu da pek bi heveslenmiştim

    edit: canım ben ya, ne tatlı tatlı yazmışım.
  • wladimir bartol'un inanılmaz etkileyici romanı. hassan sabbah zekası, hayat görüşü, düşüncüleri, planları karşısında insan dehsete düşüyor.
  • kitabı okumadan önce, yazarı kimlerdenmiş diye bi bakayım dedim; adam slovakmış (sloven ilen aynı şey bu heralde),yasaklanmış bir süre kitap, tarihciymiş oymuş buymuş.. neyse.. ne diye yasaklanıyor ki tarihi bi karakterin herkesçe bilinen öyküsü die düşündüm, sonra okumaya başlayıp son olarak hasta yatağımda geçirdiğim 3. günün sonunda kitabı bitirdiğimde anladım niye yasaklanmış.

    kitap aslında dinden bahseden dinsiz bir kitap, açıkcası ben daha çok hasan sabbah karakteriyle ilgiliydim, fedailerin ve haremdekilerin öyküleri beni biraz sıktı desem yeridir, kitap hasan sabbahın kendine denk gördüğü kişilerle sofistçe yürüttüğü sohbetlerle birlikte keyifleniyor, keyiflenmeye başlıyor. elbette taştışmalar antik yunan felsefecilerine pek çok atıfla ilerliyor, hatta hasan sabbahın türklerin dillerinden düşürmediği batının ilmini almak lafını inşa etmiş kişi olduğunu bile söyleyebiliriz zira adam ilimi almış almasına ama gelenekten yani coğrafyanın kendisine verdiği atmosferden de vazgeçmemiş.

    demem o ki, buradaki hasan sabbah karakteri bize tüm efendilerin-iktidar olanların dinsiz olduğunu anlatıyor ve bu noktaya ulaşmak için bir alimlik seviyesine de gelmek gerektiğinden bahsediyor. en son bilgi olan "hiçbir şey gerçek değildir, herşeye izin verilmiştir." bilgisi sadece iktidarın elde ettiği bir bilgidir. bu bilgi iktidarın kalabalıklar üzerinde hertürlü manipülasyonu yapmasına olanak verir, iktidar bu manipülasyonlarla dünyevi zevklerini (para-şan-şöhret-güç...) ihtiyacını karşılarken, bilginin verdiği acıya da (ignorence is bliss) katlanmak durumundadır. din'in herzaman iktidar ve güç sahibi olmak isteyenler için bir araç olduğunu anlatan bir kitap olduğundan da el altından kendine yol bulmuş uzun bir zaman...

    işin komik yanı, 1090'lı yıllarda geçen bu kitap bilgi sahibi olmanın zor olduğu yıllarda, kalabalıkları manipüle etmenin nispeten kolay olmasını beklediğimiz yıllar olduğunu da eklemeliyiz belki, geçiyor ve buna rağmen şimdiki zamanla benzerlikleri görmek hiç de zor değil. iktidarın herzaman bu bilgiyle hareket ettiğini unutmamak gerekiyor sanırım "hiçbir şey gerçek değildir, herşeye izin verilmiştir"
hesabın var mı? giriş yap