• hem alkollü araç kullanıp hem de polisi görünce çakallık yapmaya kalkan trafik canavarlarına göz açtırmayan trafik polislerine sahip olduğunu öğrendiğim şirin belde.

    polislerin vatandaşa gaz - su sıkıp copla saldırmak yerine asli görevlerini yerine getirdiklerini görmek güzel.

    alkollü sürücüye göz açtırmayan polis iyi polistir arkadaşım. yok eskiden üflemezmiş de, şimdi üflemek zorunda kalıyormuş da... beter olun ulan, alkol alıp trafiğe çıkıp birinin canını yakacağınıza ehliyetinizden olun.

    bana kalsa değil altı ay, ömür boyu sürücü koltuğuna oturtmazdım sizin gibileri. bu kafa yüzünden edebiyle içenlere de diş biliyor alkol almayan adam.

    hem alkollü araç kullanıp hem de saf gibi polisin gözü önünde sürücü değiştireyim derken yakalanıp ehliyeti kaybedince zırlamak ne lan? allah akıl fikir versin. pes bu kadar yüzsüzlüğe.
  • her şeyi güzel hoş da burada oturacak düzgün bir mekan bulmak büyük dert, zira işletmelerin hemen hepsinin tek amacı adam sikmek.

    çeşme zaten genel olarak fiyatları fazlaca şişirilmiş bir yer haline gelmiş ama alaçatı'da denk geldiğim şerefsizliklere çeşme'nin başka hiçbir yerinde şahit olmadım. bişeyler yemek için oturduğumuz ancak fiyatları gördükten sonra (pizza bile 50 liradan başlıyordu) iki bira içip kalkmaya karar verdiğimiz hiçbir özelliği olmayan dandik bir mekanda (gece kulübü veya bar falan değil, yol üzerinde 5-10 masası olan herhangi bir mekan) 48 lira hesap geldi ve bunun 18 lirası bizim istemediğimiz, masada bulunduğundan haberimizin bile olmadığı bir şişe su ve ekmeğe yazılmış. biralar 33'lük ve 15 lira olduğunu bilerek istemiştik. sırf bir şişe suyun fiyatı 10 liraymış. adama su istemediğimizi söyleyince "biz suyu her gelen masaya kendimiz açıp bardaklara dolduruyoruz, istemiyorsanız baştan söyleyecektiniz" şeklinde bir cevap verdi. sırf ibneliğine 2 lira para üstünü almak için 10 dakika bekledik, para üstünü de getirmediler.

    alaçatı'daki sikecek adam arayan mekanlarda sinirinizi bozup üzerine para vermek yerine 5 dakika mesafedeki port alaçatı'ya gitmenizi öneririm. en azından hoş bir ambiyansı var. püfür püfür esiyor. fiyatları da çeşme ortalamasının altında. her yerde 15 lira olan 33'lük bira yanındaki mekanları bilmiyorum ama buradaki öküz'de 10 lira. yemek fiyatları da izmir'deki öküz'lerden sadece birkaç lira daha yüksek. bira demişken; çeşme'de yaşadığım en büyük problem hiçbir yerde 50'lik bira olmaması. bütün mekanlar anlaşmış gibi sadece 33'lük bira veriyor. izmir'deki şubelerinde bira deyince direkt 50'lik getiren öküz de bu kervana katılmış.

    edit: şimdi "ulan fakire bak çeşme'ye gidip 2 liranın hesabını yapıyor" diyenler olabilir. adamı enayi yerine koymak ayrı bişeydir, o mekanın hak ettiği parayı almak ayrı bişey. hak eden yerde 50 liraya pizza da yerim. zaten öyle bir yerde pizzanın 50 lira olması dikkatimi bile çekmez. ama amacını daha baştan belli eden mekana da 2 lira daha kaptırmamak için gerekirse 10 dakika beklerim. aslında yarım saat de beklerim de yemin ederim artık sırf mekan dışarıdan dolu gözükmesin diye kalktık. 2 lirayı alamadık o ayrı. arkadaş edit ile kendimizi aklayalım derken fakir imajını iyice güçlendirdik iyi mi.
  • yaz nüfusunun %10’u ünlü, zengin, ve harcarken hiçbir kaygı hissetmeyecek kadar çok parası olan üst sınıf;
    %90’ı ise yukarıdaki %10’a öykünen; birilerinden duyarak gidilmesi gerektiğine inanan; yazın oradan iki story, iki de ünlü ile selfi atacak diye 11 ay boyunca para biriktiren orta ve alt sınıftan ibarettir.

    maalesef bu garibim %90’lık kesim, alaçatı esnafının da, orada kaygısızca takılan %10’un da zerre kadar umrunda değildir. oradaki fiyatlardan şikayet eden zavallıcıkların anlayamadığı şey şu: bu mekanlar sizin için tasarlanmadı. buraya asla hoş gelmediniz; asla istenmediniz. ama olmadığınız bir şeymiş gibi görünmeye o kadar ant içmişsiniz ki; bu çakal esnaf sizi sikertmesin de ne yapsın?

    2001’den beri sık sık yolumun düştüğü bir yerdi -ki o zaman gerçekten çok sade ve kişilikli bir kasabaydı- son 4-5 senedir artık rezillik derecesinde kalabalık, yozluk, pahalılık nedeniyle mecbur kalmadıkça adımımı bile atmıyorum.
  • kimi ziyaretçilerinin kendisine yeni keşfedilmiş ücra belde muamelesi yapıp gittiği ve ardından sürekli aynı şeylere şaşırıp sövdükleri köy.

    30 yıldır tüm yazlarını çeşme' de geçiren ve tüm değişimine rağmen alaçatı' yı (bambaşka sebeplerle) yuva olarak kabul eden biri olarak ben de söyleyeyim:

    yahu, vallahi de billahi de doğru,

    1:)evet,alaçatı köy içinde deniz yok!
    2:)evet, çeşme genel olarak çok saçma pahalı!
    3:)evet, popülasyon son 20 senedir zaten bu! yapısı bozulmamış köy arayanın alaçatı' da işi ne! (bkz: ıldırı) *
    4:)evet, çok çok çok kalabalık!
    5:)evet, köy sokaklarında çivi topukla yürümeye çalışan ablalar var!
    6:) evet, köyün dışında her yer için araç şart!

    hepsi, yıllardır zaten bilinenler! her yerde bangır bangır anlatılıyor, yazılıyor, çiziliyor, e harita da ortada,
    yani bu anlamlarda sürpriz yok!

    tatil için alaçatı' yı seçerken beklenti ne ve akabinde nasıl bir sürprizle karşılaşılıyor? birileri emekli köyü olduğunu falan söyledi de buna mı kanıldı gerçekten?

    amaç sadece mükemmel koylarda denize girmek ve sakin bir tatil yapmaksa alaçatı' ya neden gidilir?
    hadi diyelim hipnoz altında karar verildi de gidince neye şaşırılır?

    gerçekten bu konuyu çok merak ediyorum, biri bana anlatsın artık!
  • antik çağda adı "agrillia" olan alaçatı, bugünkü ismini osmanlı döneminde bu bölgede yaşayan "alacaat aşireti"nden almış. osmanlı kaynaklarında alaçatı; 1361'de kurulan ordu teşkilatının bir kolu olan "yaya ve müsellem" yani "piyade ve süvari" köyü olarak da anılıyor.

    fırtına sebebiyle alacaat'a gemileriyle sığınan ve buraya yerleşen cezayir kökenli mahmud ağa bölgenin ayanı olur. torunu ve daha sonra bölgenin yeni ayanı olacak hacı memiş ağa da alacaat'ın kaderini değiştirecek kişi olacaktır.

    1800'lü yılların başlarında şu an dünyaca ünlü rüzgar sörfü merkezi olan alan kocaman bir bataklıktır ve bu bataklığın neden olduğu sıtma alacaat köyünü kırıp geçirmektedir. hacı memiş ağa, kanalı kurutmak üzere sakız adasından yoksul rum gençlerini bir kanal açıp bu bataklığı kurutmak üzere alacaat'a getirir. bölgenin toprak zenginleri de bu gençlere işlemeleri için topraklarını verirler. bölgeye yerleşen rumlar açtıkları kanal ile bataklığı kuruturlar ve kendilerine bir köy kurarak tarlalarını işlemeye başlarlar. işte bu rum gençlerin kurdukları köy şu an mimari dokusu ile meşhur olan alandır. bugün meşhur olan taş evlerin hemen hemen hepsi 1850 ile 1900 yılları arasında yapılmıştır.

    bu gençler tüm bölgeye sakız ve zeytin ağaçları dikerler, bağlar kurup üzüm yetiştirirler. yaptıkları şaraplar meşhur olur, bölgede ticaret canlanır ve köy ilk kez zenginleşir. rumlar buraya dilleri dönmediklerinden "alasata" derler ve köy artık bu isimle anılmaya başlar.

    1912 balkan savaşında balkanlardan kaçan türkler bu bölgeye yerleşince rumlar arasında panik başlar ve bölgeden göç etmeye başlarlar. 1919'da izmir işgal edilince rumlar tekrar köye dönerler ve bu sefer de balkan göçmenleri köyü terk ederler. kurtuluş savaşı sonrasında türkiye ve yunanistan arasında imzalanan mübadele anlaşması ile rumlar yunanistan'a gönderilirler. yerlerine selanik, kavala, girit ve istanköy'den gelen türkler yerleşirler. arnavut ve boşnak göçmenleri de tekrar köye dönerler.

    buraya yerleşenler müslüman nüfus zeytin ve bağcılık işinden anlamadıkları için bunları söküp yerlerine kendi bildikleri iş olan tütün dikerler. bir bölümü de hayvancılığa başlar. fakat bölgenin iklimi bu işlere uygun olmadığı için köyde tekrar fakirlik başlar. ortada para olmadığı için bölgenin mimarisini değiştirecek bir maddi güç de yoktur. bu sebeple rumlardan kalan evlere fazla dokunulamaz. hayvancılık yapanlar evlerin bir bölümünü ahır olarak kullanırlar fakat dokusu yine de aynen korunur.

    90'lı yıllara gelirken alaçatı çeşme'nin henüz gelişmemiş olan köyüdür. izmir'liler yazlıklarını ılıca ve dalyan bölgesine yaparlar. alaçatı pek uğramadıkları derme çatma, bakımsız bir köydür.

    şimdi en başa dönüyoruz. rüzgar. ..

    fırtına sebebiyle buraya sığınan mahmud ağa'nın torunu hacı memiş sayesinde bu dokuyu kazanan alaçatı, bu sefer de rüzgarı keşfeden özellikle yabancı sörfçülerin dikkatini çeker. hacı memiş'in kuruttuğu bataklık artık rüzgar sörfü merkezi olmuştur. sığ olan bu deniz, rüzgar sörfü öğrenmek için de mükemmel bir yerdir.

    rüzgar sörfü sayesinde tanınmaya başlayan alaçatı'nın kaderi bir kez daha değişecektir. rüzgar sörfçüleri alaçatının denizini bilmektedirler ama köyünden pek de haberdar değildirler. alaçatı'ya gelip aşık olan izmirli çiçek düzenleme sanatçısı leyla figen buradan bir ev alır ve hemen karşısındaki yıkık dökük yem deposunu (tütün deposu diyen de var) kafeye çevirir. alaçatı'da daha hiçbir yer yokken agrilia'yı açar. alaçatı ilk kez iyi müzik ve iyi yemek ile tanışır. daha sonra arkadaşı zeynep öziş'i cesaretlendirerek onun da taş oteli açmasını sağlar. antika kavramını da bölgeye getiren kendisidir. 2002 yılında vefat edene kadar da bölgenin güzelleşmesi için çalışır.

    artık alaçatı rüzgar sörfü yapanların çadır kurarak kalmak zorunda oldukları bir yer değildir. bu güzellikle tanışan istanbullular da birer birer buraya yerleşmeye ve satın aldıkları evleri restore edip otel ve kafe açmaya başlarlar. ve sonuç olarak bugün bildiğimiz alaçatı ortaya çıkar.
  • buraya huzur bulmaya gelenlere bir çift lafım var.
    yarrak bulursunuz.
  • geçen sene foça'ya gitmişken ilk defa sadece görmek amaçlı gittiğim ve 4 saat filan gezdiğim yer... 4 saatte bir adet tolga çevik, bir adet emre altuğ ve sayısız geniş yaka tişörtlü, güneş gözlüklü ve kıllı göğüslü tiki gördüm... başka da bir boku yok...

    bir dükkanda el yapımı, bez bir melek figürü müydü neydi ya da pinokyo'ya benzer bir şeydi hatırlayamadım şimdi, çok hoşuma gitti... gençten bir kız arkadaş bakıyordu dükkana...

    "bu ne kadar" dediğimde bezden bir bebeğe 200 küsür lira dedi...
    "ne" dedim,

    "200 küsür lira... onlar şans melekleri, meleklerinizi çoğaltıyorlar, bilmem ne aurasından gelen şans melekleriyle paralel evrende iletişime geçen opikopi canlılarıyla meleklerin arasındaki iletişimi canlandırarak, kipşipi yaratıklarının eliyle uykunuzda sizin yanacıklarınızı mıcık mıcık diyene öperekten size şans getiriyorlar..." (terimler sallamasyondur zira hatırlamam mümkün değil)

    bebeğe baktım, maliyeti taş çatlasa 30 lira vardır ya da yoktur...

    "sikmekte bir çoğaltma yöntemidir, siz de insanları bu yöntemle çoğaltma amacındasınız sanırım" demek dilimin ucuna geldi yeminle...

    gülümsedim, "ilahi hanım efendi" diyerek kahkaha atacaktım ki kızın yüzüne baktım
    "hasiktir ciddi lan bu" dedim içimden... gayette ciddiydi, kız gerçekten inanıyor... hafif gülümseyip yüzüne baktığım zaman karşısında incil okunan işıd militanı gibi yüzü düştü kızın... sonradan araştırdım ki bunlar ciddi ciddi kendi aralarında seminerler, toplantılar filan düzenliyorlarmış...

    çıktım dükkandan...

    yani, cidden burjuvanın yarak gibi bir yaşam biçimi var lan...

    gerçekten onlara nazaran "fakir" olan şahsımın ne kadar şanslı, özgür ve kendine has bir dünyası olduğunu anladığım ve aydınlandığım yerdir alaçatı... bir kendi tatilimde yaptıklarıma, yaşadığım hem eğlenceli, hem kültürel, hem duygusal anlara baktım... bir de yapaylıktan ve salaklıktan yıkılan, ardımda kalan insanlara baktım ve "tanrım, teşekkürler" dedim...
  • (bkz: overrated)
    (bkz: overrated)
    (bkz: overrated)
    (bkz: overrated)
    .
    .
    .
    .
    .
    (bkz: overrated)

    su kelimenin, tam manasiyla icini dolduracak turkiye'de bir yer gormek istiyorum diyenler: buyrun, alacati sizleri bekliyor. dapdaracik sokaklarda, hicccbir ozelligi olmayan sikis tepis masalarda yemek yiyip, yanimdan yuruyenlerin saclari tabagima dussun, bohem bohem takilicam diye eski koy evine sirf beyaza, pencereleri maviye boyanmis ve beyaz mobilyalarla dosenmis diye geceligine 300-400 lira, ictigim kiytirik votkaya 35 lira odeyecem diyorsaniz, lutfen durmayin. lutfen...

    su ozenti insanlar siktirsin gitsin artik, ceksinler ellerini alacati'dan mumkunse. yeterince icine sicilmis!

    (sorfcu arkadaslarimi/kardeslerimi tenzih ediyorum...)
  • aptal istanbulluların kıytirik 1 tabak yemeğe 100 tl verince kendini birsey zannetmesi için tasarlanmış yapma cennet.

    gerçek izmirli, çeşme'yi bilen insan buraya gitmez. gündüz ılıca plajı, paşa limanı, çiftlikköy'den denize girer. gece de yıldız burnu na falan takılır.

    en komiği de 8 saat yol tepip izmirlere gelip nerede daha fazla kaziklansam acaba diye bakinanlardir. engebeli yolda 12cm topuklu giyip gece gezmesine çıkan kapkara olmuş istanbullu ablalar ise ayrı bir entry konusu.
  • ister az ister çok içmiş, hala alkollü şekilde araba kullanmaya kalkışan potansiyel katillere karşı polislerin olması gerektiği gibi zalim olduğu yerdir. bir de utanmadan yer değiştirdiğini anlatıyor, eskiden üflemeden kurturabildiğini söylüyor. böyle şeyler bir kere olur; bir kere alkollü olduğun için kaza yaparsın ve -senin hayatın umrumda bile değil ama- karşıdaki ailenin, insanın vs hayatını karartırsın. 2013 yılında hala bu kafada insanların olduğunu görmek üzücü.
hesabın var mı? giriş yap