• felsefeci olanı, büyük adamdır.

    hem de "fikrinde ısrar etmek değil, esas fikir değiştirmek erdemdir." diyebilecek kadar büyük adamdır.
  • ege universitesi felsefe bölümünün en nüktedan hocasıdır.
    cok karmaşık, cok zor konuları bile cok basit bir dille anlatır.

    "basit konus, sade/yalın açıkla, beni 8 yaşinda çocuk say ve anlat bakalım marksizmi veya herakleitos'u...bunu başarırsanız sosyolog yada felsefeci olabilirsiniz"
    diye cok azarlamıştır bizleri.
    konuşurken felsefi terimler, bilimsel kavramlar, kullanmamızla dalga geçerek ayar verirdi.
    "paradigmanın çöküşünü, mahallenizdeki çöpçüye anlatın ve anlamış olduğunundan emin olun" gibi vize/final soruları olurdu..

    o'ndan ders almak muhteşem bir doygunluktur.
    anlattıgı her konuyu, herkes anlar.
    sınavlarda tek soru sorar ve cok zordur soruları.
    sınav notlarında cimridir.

    fıkra veya anektod anlatmaya baslayınca ders bitti diye rahatlarsınız ama yanılırsınız.
    fıkraları ve benzetmeleri her zaman felsefi bir konuya baglanır veya konuyu özetler....
    dersini dinlerken, sohbet-söyleşi dinlemenin hafifliğinde olursunuz.
    ders bittiğinde başınız ağrır, yoğun bir bilgi bombardımanına tutulduğunuzu farkedersiniz.
    kantine doğru yürürken, eve giderken vd. ahmet hocanın anlattığı konuyu düşünürken yakalarsınız kendinizi.
    özetle ; felsefe yi şahane anlatır ve öğretir.
  • felsefenin değersizleştirilmesi, dil ile ilgilenmesi nedeniyle ortaya çıkan problemleri ve gazali hakkında yaptığı tespiti hayranlık uyandıracak derecede muhteşem olan çok kıymetli felsefe profesörü.

    eski tarihli teke tek programında konu hakkında yaptığı değerlendirme ve görüşünü yazıya dökerek paylaşmayı çok değerli buluyorum.

    **

    “bir ara felsefenin bir konusu yokmuş gibi bir durum ortaya çıktı. dil ile dilin analizi ile ilgilenmesi sonucunda bence felsefe ruhunu kaybetti. felsefenin dil ile alakası var. ama felsefecinin ve insanın derdi dil değildir. insanın derdi dilin içinde bulunan muhtevadır. o muhteva da ahlaktır, siyasettir, merhamettir, güçtür vb”

    şöyle diyorlar: “felsefenin konuşacak, söyleyecek dünya hakkında, insan hakkında bir şeyi yok. çünkü dünya hakkında, genel olarak eşya hakkında konuşması gereken ve konuşabilen sadece bilimdir. bilimin de önermeleri ya analitik ya da sentetiktir. analitikse mantıksaldır, sentetikse taklit edilmesi gerekir. taklit edilemeyen her türlü cümle de anlamsızdır!”

    bu biraz tuhaf oluyor ama felsefenin de böyle bir durumu var. iyi ki de böyle bir durumu var. mesela bu fethullahçıların çok işine gelirdi. daha tuhaf bir şekilde söyleyeceğim: bilim yapalım, felsefe yapmayalım! başka bir meseleye getireceğim konuyu. bilim, kesin ve sağlam, kanıtlanabilir şeyler ile uğraşır. e peki felsefe nedir? bilime benzemeyen bir şeydir! bu gazali’nin de söylediği bir şeydi, gazali bilime karşı değildi. e madem ki kesin bir şey yok, bilime benzemiyor, o zaman felsefeye ihtiyacımız yok. yerine ne koyalım? dini koyalım! işte gazali…

    insan ile ilgili olarak en düzgün dil, en anlamlı dil, en soylu dil felsefe dilidir. bilimle, doğayla her şeyle ilgilenebilir ama esas olarak konusu bu dünyadaki hayatın anlamı.

    bu arada hariri’nin söylediği çok güzel bir sözü hatırlayalım: “insanlar epey bir zaman anlamla ilgilendiler. fakat gücü ele geçirince anlama ihtiyaçları kalmadı” bu olağanüstü bir dil. anlamını çok değerli bir kavram olarak görüyorum.

    felsefe gündelik hayatımızda karşımıza çıkan yaşadığımız, hissettiğimiz, ihtiyaç duyduğumuz, birbirlerimizle ilişkilerimizde kullandığımız her şeydir! hayat bu zaten, hayat üzerine konuşmak”
  • türkiye gibi mezopotamya ekolünü benimsemiş bir ülkede, felsefe kürsüsünün kurulmasına önayak olmuş urfa'nın incisi prof.

    virüs nedeniyle uzun süredir söyleşilerinden uzak kalmıştım, felsefenin karanlık geleceği üzerinden günümüz ilişkileri hakkında yine nokta atışı tespitler yapmış.

    teknolojinin birtakım faydalarını saydıktan sonra, insan hayatını oyalamacalarla nasıl esir aldığına değiniyor;

    - insanlar okumayı, yazmayı, konuşmayı ve birbirlerinin yüzüne bakmayı unuttular.

    - toplu taşımada kimse kafasını ekrandan kaldırmıyor.

    - bu olay nereye varacak? sokrates'in dediği gibi ''üzerinde düşünülmeyen hayat yaşanmaya değmez.'' bu artık üzerine düşünmediğimiz, günlük oyalamacalarla geçiştirdiğimiz hayatlar yaşamamız anlamına gelecek.

    - yani zevkler alacağız, acılarımız dinecek**, haz alanı genişleyecek ama değerler alanı ortadan kalkacak. şimdi ne konuşuyor bu adam diyecekler. 'bu dert ne? işte istediğimiz yere gidiyoruz, istediğimiz yemeği yiyoruz, istediğimiz gibi sevişiyoruz, daha ne istiyorsun falan?' ama ben buna alışık değilim. felsefenin de geleceğinin pek parlak olmayacağı belli. çünkü zaten felsefe, insan hayatının anlamı ve özgürlüğü ile ilgili en aktif olduğumuz bir alan. bilim bile değil. yani bilimi bu sözünü ettiğim şeyleri yaşamaksızın yapabilirsiniz ama felsefe yapamazsınız. felsefe insan varlığı olarak; değer yaratan, özgürlüğünü kullanan, soru soran, araştıran ve bunlardan haz duyan bir varlık olarak en değerli alanımız. o da yok. soru soracak insan kalmayacak, bu iyi bir dünya değil.

    ------------söyleşi sonu---------------

    şimdi düşünme ve tefekkür vakti.

    ya gerçek sevgiyi, aşkı, şefkati, sadakati, dostluğu ve ilişkileri tadarak sizi mesafelerden, fiziksel formlardan, toplumsal dayatmalardan, başta cinsel vs. çıkarlardan bağımsız olarak seven ve değer atfeden insanlarla olacaksınız. (modernitenin yarattığı tüketim toplumu nedeniyle bu artık çok çok az.)

    ya da teknolojinin ortaya adeta balık yemi atar gibi fırlattığı sosyal medyadaki gündelik sahte hezeyanların/kişilerin/ilişkilerin esiri olarak sizi içten içte çürüten;
    hayvani cinsel dürtülerin, hiçbir değer yargısı olmayanların, sadece mide bulandıran ve komik olmayan bayağı bel altı esprilerin, kendisini sadece vücuduyla/mesleğiyle/kariyeriyle ifade edebilen yetersizlerin ve sahteliklerin kurbanı olarak yaşadığınızı zannederek o boş yığınların kusturucu ve niteliksiz elemanı olarak kalacaksınız.

    ta ki...

    zaman her şeyin üzerinden silindir gibi geçip geriye sizden bir enkaz bırakana değin.

    tüketecek, tüketilecek ve tükeneceksiniz.

    yaşınız ilerledikçe yanında sandığınız herkes tüm sahteliğiyle defolup gitmiş olacak.

    jim carrey'nin jim and andy ile bir süredir anlatmaya çalıştığı da tam olarak bu.

    siz siz olun gerçeklerden kaçmayın, kaçtığınızı sanırken aniden duvara toslarsınız : )

    edit: bazı yazar arkadaşlar söyleşinin yer aldığı videoyu istedi, onun için tık tık.
  • konuş hocam, ağzına sağlık. umarım sağlıktan sıhhatten kesilmez, halil hoca gibi 100 yaşına kadar ilim üretmeye, cahil tokatlamaya devam edersin ahmet hocam. çünkü hocanın müthiş bilgisinin yanında en kıymetli özelliklerinden biri, lafı hiç çekinmeden laps diye yapıştırmak. e ülkede bu kadar mal varken, birilerinin —özellikle de hoca gibi bilgili insanların— taşı gediğine koyması gerekiyor.
  • bir söyleşide (bkz: bir ömür düşünmek) "niye inanmıyorsunuz?" sorusuna,
    --- spoiler ---
    şu âna kadar sahip olduğum bilgi, duygu ve tecrübelerimin sonucunda, şu anda içinde bulunduğum bilgi, duygu ve ruh hâli, zihin hâli içinde hiçbir şeyle, yani ne politika, ne sanat, ne ahlak, ne bilim vb. ilgili herhangi bir tanrı'nın veya ölümsüz ruhun varlığına bir ihtiyaç duymuyorum. durumumu napoleon'a dünya sistemi hakkında yazmış olduğu kitabı takdim eden, napoleon bu kitabı okuduktan sonra kendisine "bayım, kitabınızı dikkatle okudum. ama içinde bir nokta dikkatimi çekti. onda hiçbir yerde tanrı'nın adının geçtiğini görmedim" deyince "haklısın majeste, iyi okumuşsunuz. onda hiçbir yerde tanrı'yı zikretmedim, çünkü açıklamamın hiçbir yerinde onun varlığına ihtiyaç hissetmedim" diyen ünlü fransız bilgini laplace'ın durumuna benzetebiliriz. ben geçmişte, insanlık tarihinin başlangıçlarında ve en büyük bir dönemi içinde bir toplumun kurulmasında tanrı'nın ve dinin gereklikliliğini ve önemini kabul ettim. ancak şu anda kurulmuş olan ve epeyi zamandan beri kendi ayakları üzerinde durma başarısını gösteren bir dünyada yaşamaktayım ve bu dünyanın varlığını devam ettirebilmesi için artık tanrı'ya bir ihtiyacımız olduğunu düşünmüyorum. hatta geldiğimiz noktada eski dünyayı özlemenin, onun devam ettirilmesini istemenin dünya için ciddi bir problem teşkil edebileceğini, fiilen de ettiğini düşünüyorum.
    --- spoiler ---
    şeklinde cevap veren kıymetli felsefecimiz.
  • "kendinizi silmekten korkmayın, ben bu yaşta bile her gün yenilemeye çalışıyorum kendimi. evde bir kedim var, kedimi anlamaya çalışıyorum şimdilerde" demişti bir dersinde.
  • hadi sevenlerine biraz tebessüm ettirelim.

    ahmet arslan: bana doğudan bir hatip söyleyin. batıdan hatip saydık. seneca dedik, cicero dedik, augustinus da dedik. şimdi bana doğudan hatip sayın.

    - muhammed?

    ahmet arslan: hiç oraya girmeyelim canım.

    ----------------------------------------------------------

    - hocam, chp'nin çıkmazı da bu değil mi?
    ahmet arslan: neyseeeee...

    ----------------------------------------------------------

    “nevzat, bu dediklerinin yüzde doksanının doğru olmadığını zannediyorum, ama bayılıyorum senin anlatış tarzına. nevzat bir fenomen.”

    (nevzat kaya ile bir konferansta)

    ----------------------------------------------------------

    fatih altaylı: bir soru geldi caner taslaman'dan. diyor ki sayın taslaman; ibn rüşd'den, farabi'den bahseden ahmet arslan'ın biruni'den de haberi var mı?
    ahmet arslan: var.

    ----------------------------------------------------------

    "şekerim, vallahi ben de bilmiyorum bu topraklardan ibn-i haldun, atatürk falan nasıl çıkmış. normal şartlar altında, bu toprakların en fazla bülent arınçları üretmesi lazım. bülent arınç benim favorimdir biliyorsunuz."

    ----------------------------------------------------------

    - hocam merhaba. kastamonu üniversitesi felsefe bölümü 2. sınıf öğrencisiyim. şunu soracaktım. tarih boyunca pek çok filozof hakikate dair bir sürü şey demiş ama neden hakikati bulan olmamış?
    - canım sen hakikaten 2. sınıfsın

    ----------------------------------------------------------

    - hocam, ne tür müzik seversiniz?
    - şekerim, ben klasik bir adamım. klasik batı dinlerim, klasik türk müziği dinlerim. bach severim, mozart severim, gel bu zamana doğru biraz, chopin severim.
    - hocam, günümüzde de güzel müzikler var, onları dinler misiniz?
    - mecbur muyum lan ben! onu da başkaları dinlesin.

    ----------------------------------------------------------

    - nasreddin hocaya sormuşlar, hocam neyi seversin, inişi mi seversin, yokuşu mu seversin? ulan, demiş, düz yol yok mu?

    burada locke'u anlatıyor :)

    ----------------------------------------------------------

    “eyüp'ü etrafındakiler kışkırtıyorlar.

    eyüp: yahu ben sana ne ettim de allah'ım bana bunları ettin?

    allah: ulan senin bunu bana sormaya hakkın var mi?”

    ----------------------------------------------------------

    adamın teki kendini atacakmış aşağıya. bi yerden ses gelmiş, tanrı demiş “atla atla, seni ben kurtaracağım.” adam da demiş, “ulan başka kurtaracak kimse yok mu?” acaba demek istediğimi anlatabildim mi?

    ----------------------------------------------------------

    - hocam kapitalizm... insanların ezilmesi... halklar... emperyalizm...
    - kusura bakma, seni sevindirecek şeyler söylemek isterdim ama istemiyorum bunları söylemek. sen bu işlere kafanı takma, boşver. mesele bu değildi.

    ----------------------------------------------------------

    “allah razı olsun recep tayyip erdoğan geldi, felsefeye bir ihtiyaç çıktı. ben çok ciddiyim. ben onun sayesinde para kazanıyorum. onun sayesinde itibar kazandım.”

    ----------------------------------------------------------

    - hocam teknolojinin gelişmesiyle bilimde gerçekleşen hızlı gelişmeler ve bunun topluma yansımasının felsefeye etkisi ne olur sizce?
    - çok güzel. evet... keşke cevap verebilsem bu soruya.

    ----------------------------------------------------------

    - hocam merhaba. kainatı anlamak için bedenimizi anlamak gerektiğini, bedenimizin kainatı açıklamada bir yol olduğunu düşünüyorum. ne düşünüyorsunuz bu konuda?
    - hiçbir şey düşünmüyorum canım. evet, başka soru?

    ----------------------------------------------------------

    - hocam urfa'dan bir ahmet arslan daha çıkar mı?
    - çıkması için bir sebep görüyor musun? bilmem anlatabildim mi?

    ----------------------------------------------------------

    fatih altaylı'ya programına neden katıldığını anlatıyor:

    - ben celal beyi seviyorum. itiraf ederim buraya senin için gelmedim.

    ----------------------------------------------------------

    ahmet arslan: e biruni tabii ki çok önemli bir adam. ama kusura bakmasın, getirip aristoteles ile yan yana koyacak kadar da ahmak değilim.

    celal şengör: tövbe yarabbim!
  • cem boynerin başkanlık edip hemen sonra vazgeçtiği ydh nın kurucularından

    ege üniversitesi felsefe bölümünün kurucusu

    islam felsefe tarihi,özellikle de ibn-i haldun ve farabi üzerinde türkiye'de gerçek bir otorite.

    onun tasından su içmeyen bilemez.
  • "evet, ben felsefe tarihçisiyim. islam felsefesi tarihçisiyim. hatta ben, islam felsefesi tarihi yazmak için yunan felsefesi tarihini yazdım. 'ee, islam felsefesi tarihini yazdın mı?' yazmadım. 'niye yazmadın?' sizinle bu konuda hesaplaşacak kadar samimi değiliz. kusura bakmayın, onu söylemeyeceğim. yani şey dersem, yaşım artık ilerlemişti, yazacak takatim kalmadı dersem, yalan söylemiş olurum. siz kalkıp da 'bunun acaba recep tayyip erdoğan ile ilgisi var mı?' derseniz, var derim. bundan daha açık olamam. bundan biraz daha açık da olursam, sizin karşınızda bulunamam."

    ara boyutlar felsefe seminerleri

    he he, yaşasın özgürlük.
hesabın var mı? giriş yap