• arkadaş zekâi özger’in şiiri.

    (22 ocak milli güvenlik kurulu toplantısından sonra) 24 ocak 1971’de demirel hükümeti binlerce polis ve onların himayesindeki komandolar ile sbf yurdunu basar.

    giriş katından en üst kata kadar gaz bombaları ve silahla taramalara karşılık, gün boyu ve akşama kadar tam bir barikat savaşı verilir. en sonunda çatıdaki 25 kişi de teslim olur.

    bu arada polis kız yurdu bölümüne de saldırmış, her şeyi kırıp dökmüş, hatta tecavüze kadar götürmüş.

    ancak polis şeflerinin öğrencilere dokunulmayacağı sözü verildikten sonra polis yurda tamamen hâkim olabilmiş. verilen şeref sözüne rağmen kız erkek 314 öğrenci altıncı kattan en alt kata kadar coplar altında sürüklenmişler, alt katta da faşistlerin saldırısına maruz kalmışlar.

    314 öğrenciye, ertesi gün sabaha kadar da toplum polisi karargâhında dayak ve işkence sürmüştür. (aydınlık sosyalist dergi’den [şubat, 1971] özetledim.)

    işte arkadaş zekâi bu polis baskınını (ki baskında başına yediği coplardan kaynaklandığı sanılan beyin kanaması sonucu mayıs 1973’te yürürken düşüp ölecektir) anlatır “adak” şiirinde...

    daha önce verilmiş bir şiir ama, bir kez daha verilmesinde ve defalarca okunmasında yarar var.

    .

    adak

    -yurtlarını yiğitçe savunanlara-

    1.
    nasıl anlatsam
    değil, nasıl başlatsam
    o şanlı günü
    gecenin oynayışını
    çılgın güruhu
    kanlı düşmanı

    2.
    biz üçyüz yurtseverdik
    üçyüz antlı yurt bekçisi
    umutla beslerdik kanımızı
    yediğimiz al alma
    içtiğimiz nar suyu
    her birimiz bir çiçek
    büyütürdük, görevimizdi bu
    sevgiyle sökerdik ayrıkotlarını toprağın
    sevgiyle ayıklardık yaramaz kurtlarını
    açsın diye en güzel çiçek

    3.
    biz üçyüz yurtseverdik
    bir gün sularken çiçeklerimizi
    üçbin kişilik düşman ordusu
    ve onun paralı sivil askerleri
    saldırdılar yurdumuza

    birden bastırıldık
    kötü bastırıldık
    ikindi güneşi vururken yüreklerimize
    ve onunla beslerken çiçeklerimizi
    ama andımız vardı üçyüz çiçeğe
    vermiyecektik onu açtıran toprağı
    bu yurdu, büyütüp göverten gövdemizi

    silahımız çiçeklerdi
    cephanemiz yüreğimiz
    sayımız azdı ama
    korkumuz yoktu,

    kaç saat vuruştuk
    kaç yüzyıl saat
    sayımızın azlığına
    düşmanın çoğunluğuna bakmadan
    kan tutmuş üçbin düşmana
    üçyüz yurtsever

    daha da vuruşurduk
    daha kaç yüzyıl saat
    ah aymaz gece, oynaş gece
    iğrenç karanlığıyla gelince
    yurdumuzun yarısı düşman eline geçti
    üçyüz yurtsever yarısı düşman eline geçti

    gözü dönmüş, kan tutmuş
    çılgın güruh
    kanlı düşman
    öfkesini tutsak ettiklerinden alırken
    direnmek onları feda etmek demekti
    ah kalleş gece, kancık gece
    sonunda teslim olduk işbirlikçi karanlığa

    ama kul aşkına söylemeli
    iyi direndik düşmana
    üçyüz açılmış çiçek aşkına
    iyi dayandık üçbin düşmana

    4.
    düşman ordusunun küçükbaşlarından biri
    elinde bir aygıtla bağırıyordu
    -söz veriyoruz, namus sözü
    namus sözü, kimseye dokunulmayacak
    kimseye vurulmayacak, hiçkimse dövülmiyecek
    teslim olun namus sözü

    biliyorduk hepimiz
    geçersek ellerine
    korkunç dövülme ve işkenceler...
    ama namus sözü verdi bir baş
    dokunulmayacaktı kılımıza bile

    düşmanın namuslusu
    itin kudurmuşu

    ah şaşırıyorum nasıl ölmediğimize
    üçbin kişilik düşman ordusu
    ve onun paralı sivil askerleri
    azgın düşman
    çılgın güruh
    kan mı tuttu sizi

    vurdular, kötü vurdular
    ne savaş kuralları
    ne insanlık onuru
    kara tarihlerinin
    iğrenç bir zaferini daha
    gövdemize kazdılar

    gayrı bu kazıyla büyüyecek gövdelerimiz
    biliyerek bilincimizin öfkeli keskinliğini

    5.
    bu vuruşmada ölü vermedik
    ama ant içtik üçyüz yaralı
    başlatmak için büyük savaşı
    çoğaltıcaz üçyüzleri

    açıncaya kadar en güzel çiçek
  • atil yilmaz'in yönettiği tarik akan, necla nazir ve yaman okay'ın baş rolllerini paylaştıkları bi dramatiksi filmdi...

    film gerçek bi olaydan uyarlanmıştır... bilmem ne köyünde, hırsızlıkla suçlanıp hapse giren baş artiz [tarık akan], "şurdan bi kurtulursam oğlumu sana kurban edeceğim" diyerekten adak adar... adağını mutlaka yerine getirmek zorundadır, din öyle "kandırdıım" oynamaya gelmez, adam bunalımlar yaşar, kadın 2,5 aylık çocuğunun kesileceğini bilince delirir falan... çok acıklanmış, hayret ile, haşyet ile izlemiştik...

    filmin arasına, "belge" mahiyetinde görüntüler, halktan yorumlar, adamın psikolojisiyle ilgili açıklamalar yerleştirilmiştir, bu da bi değişik denemedir, türg sineması adına... bence tarık akan bu filmde en başarılı rollerinden birindedir, bi de pehlivan vardır aynı döneme ait, o da güzel performanstır...
  • yönetmenliğini atıf yılmaz'ın yaptığı film. aslında film demek yanlış olur, nitekim belgesel niteliği de taşır. film içinde olayın gerçek tanıklarıyla yapılan röportajlara da yer verilmiştir. bu kısımdan emin değilim yine de, belki tanıklar da oyuncudur ama görüntülerin siyah beyaz olması bana gerçek olduğunu düşündürdü. tanıklar gerçek olmasa da film belgesel özelliğini yitirmiyor tabi, en nihayetinde gerçek bir olayı anlatıyor.

    filmin konusu, 2 aylık oğlunu tanrıya adak adayan dindar bir babanın hikayesidir. oğlunu öldürdükten sonra adam hapse düşer ve avukatları adamın idamdan kurtulması için mantıklı bir neden arar. babaya şu şekilde telkinde bulunurlar. "oğlunu gayrı meşru olduğundan şüphe ettiğin için öldürdüğünü söyle" derler. ama adam kabul etmez. "oğlum olduğundan eminim" der ve cinayet işlemediğini, adağı yerine getirdiğini düşünür.

    bunun üzerine babanın akli dengesinin yerinde olmadığı düşünülür ve çeşitli testler yaptırılır. ancak test sonuçlarında akıl sağlığının yerinde olduğu anlaşılır.

    son olarak avukatları adama, oğlunu öldürdüğü zaman hasta olduğunu ve sağlıklı düşünemediğini söylemesi yönünde telkinlerde bulunur. aksi takdirde adama idam edileceğini söylerler. adam da avukatlarının dediğini yapar ve idamdan kurtulur.

    12 yıl hapis yattıktan sonra afla çıkar ancak iki hafta sonra ölür.

    olay tüm yalınlığı ile beyaz perdeye aktarılmıştır. olayın gerçek olması filmin sonunda tüylerinizin diken diken olmasına neden olur.
  • arkadaş zekai özger şiiridir. 24 ocak 1971 yılında sbf yurduna binlerce polisle yapılan baskını anlatır. polis saldırısına karşı ğrenciler barikat kurarak direnmiş, fakat polis sonunda yurda girmiş ve öğrenciler saldırıya, işkenceye varan dayaklara maruz kalmışlardır.

    bu baskında arkadaş zekai özger'de gözaltına alınmış, ağır işkence görmüştür. arkadaşlarının ve ailesinin anlatımına göre tüm vucudu ve kafasında siyahlaşmamış yer yoktur. iki yıl sonra yol ortasında beyin kanaması geçirmesine bu işkencenin sebep olduğu düşünülmektedir.

    -yurtlarını yiğitçe savunanlara-

    1.
    nasıl anlatsam
    değil, nasıl başlatsam
    o şanlı günü
    gecenin oynayışını
    çılgın güruhu
    kanlı düşmanı

    2.
    biz üçyüz yurtseverdik
    üçyüz antlı yurt bekçisi
    umutla beslerdik kanımızı
    yediğimiz al alma
    içtiğimiz nar suyu
    her birimiz bir çiçek
    büyütürdük, görevimizdi bu
    sevgiyle sökerdik ayrıkotlarını toprağın
    sevgiyle ayıklardık yaramaz kurtlarını
    açsın diye en güzel çiçek

    3.
    biz üçyüz yurtseverdik
    bir gün sularken çiçeklerimizi
    üçbin kişilik düşman ordusu
    ve onun paralı sivil askerleri
    saldırdılar yurdumuza

    birden bastırıldık
    kötü bastırıldık
    ikindi güneşi vururken yüreklerimize
    ve onunla beslerken çiçeklerimizi
    ama andımız vardı üçyüz çiçeğe
    vermiyecektik onu açtıran toprağı
    bu yurdu, büyütüp göverten gövdemizi

    silahımız çiçeklerdi
    cephanemiz yüreğimiz
    sayımız azdı ama
    korkumuz yoktu,

    kaç saat vuruştuk
    kaç yüzyıl saat
    sayımızın azlığına
    düşmanın çoğunluğuna bakmadan
    kan tutmuş üçbin düşmana
    üçyüz yurtsever

    daha da vuruşurduk
    daha kaç yüzyıl saat
    ah aymaz gece, oynaş gece
    iğrenç karanlığıyla gelince
    yurdumuzun yarısı düşman eline geçti
    üçyüz yurtsever yarısı düşman eline geçti

    gözü dönmüş, kan tutmuş
    çılgın güruh
    kanlı düşman
    öfkesini tutsak ettiklerinden alırken
    direnmek onları feda etmek demekti
    ah kalleş gece, kancık gece
    sonunda teslim olduk işbirlikçi karanlığa

    ama kul aşkına söylemeli
    iyi direndik düşmana
    üçyüz açılmış çiçek aşkına
    iyi dayandık üçbin düşmana

    4.
    düşman ordusunun küçükbaşlarından biri
    elinde bir aygıtla bağırıyordu
    -söz veriyoruz, namus sözü
    namus sözü, kimseye dokunulmayacak
    kimseye vurulmayacak, hiçkimse dövülmiyecek
    teslim olun namus sözü

    biliyorduk hepimiz
    geçersek ellerine
    korkunç dövülme ve işkenceler...
    ama namus sözü verdi bir baş
    dokunulmayacaktı kılımıza bile

    düşmanın namuslusu
    itin kudurmuşu

    ah şaşırıyorum nasıl ölmediğimize

    üçbin kişilik düşman ordusu
    ve onun paralı sivil askerleri
    azgın düşman
    çılgın güruh
    kan mı tuttu sizi

    vurdular, kötü vurdular
    ne savaş kuralları
    ne insanlık onuru
    kara tarihlerinin
    iğrenç bir zaferini daha
    gözdemize kazdılar

    gayrı bu kazıyla büyüyecek gövdelerimiz
    biliyerek bilincimizin öfkeli keskinliğini

    5.
    bu vuruşmada ölü vermedik
    ama ant içtik üçyüz yaralı
    başlatmak için büyük savaşı
    çoğaltıcaz üçyüzleri

    açıncaya kadar en güzel çiçek

    kaynak: sakalsız bir oğlanın tragedyası, ve yayınevi, 4.basım, nisan 2016 syf:69-72
  • dinen hiçbir hükmü yoktur işin başında. yani bir şey için adakta bulun ve iş lehine sonuçlansın gibi bir yönerge yoktur meydanda. fakat adakta bulunduğunda iş vacip olur. kişinin dertsiz başına dert almasından başka bir şey değildir bu adak meselesi.

    ilginç olan ise, çok önemli bir dini ritüelmiş gibi icra edilmesi.

    ahh telli baba
  • izel'in en sonunda spotify' a düşmüş albümü. aç baştan sona dinle, misss.
  • atıf yılmaz'ın filmlerinden biri.

    oğlunu tanrısına kurban eden adamın hikâyesi ibrahim ve ishak kıssasının çehovyen bir yorumudur. baba (tarık akan) gayet yalın bir içgüdüyle çocuğunu kurban ederse de ne köylüler, ne çevresi, ne mahkeme, ne aydınlar, ne de medya bu garip olayı anlamlandırabilip bir çerçeveye oturtabileceklerdir -ki herkes değişik yorumlarda bulunur ve çıkarsamalar yapar. zaten bu memlekette herkesin her konuda bir fikri muhakkak vardır! özünde kişi konuya hakim olmasa bile durum değişmez.

    aslında şunu demeye getirir film: kutsal kitaplardaki mesellere hiç sorgulamadan inanıyorsunuz da 20. asırda bir babanın oğlunu tanrıya kurban edişine neden inanmak, onu neden anlamak istemiyorsunuz?!

    şimdilik kaydıyla öteki atıf yılmaz filmleri:

    (bkz: bir yudum sevgi /@hanging rock)
    (bkz: cemo /@hanging rock)
    (bkz: dul bir kadın /@hanging rock)
    (bkz: düş gezginleri /@hanging rock)
    (bkz: hep o şarkı /@hanging rock)
    (bkz: kadının adı yok /@hanging rock)
    (bkz: utanç /@hanging rock)
  • izel'in kesinlikle en güzel albümü. içindeki bütün şarkılar güzeldir. özellikle 1,2,3,5,7,8 numaralı şarkılar harikadır.

    01 hasretim
    02 bıktım
    03 ah yandım
    04 mesken
    05 yakışıklım
    06 yana yakıla
    07 adak
    08 biz hep böyleyiz
    09 tutun ellerimden
    10 bas damarıma
  • 1979 yapimi film. olayin gercek kahramaninin adi erzurum pelitli koyu'nden muslum kara'dir.
  • eski ege adetlerinden. çocuklar sokakta, camide, okulda bulunur kaşıklarınızı alın ve falanın evine gelin adak var diye çağırılır sadece çocuklara genelde tavuk ve bulgur pilavından oluşan bir yemek verilirdi. evden kaşığını kapan çocuk o eve koşardı ve kocaman sofralarda gülüşerek yemeklerini yerlerdi. yakın komşularada tepsilerle bu yemekten gönderilirdi. adı adak olsada her zaman bir adak için verilmezdi bu yemek bazen de hayır için verilirdi ama adı her zaman adaktı. eline kaşığını alan çocuklar diğerlerine haber verirdi hadiii adağa gidiyoruz diye. çok güzeldi çok...
hesabın var mı? giriş yap