• iki dakikanızı alıcam abiler, ablalar.

    sadece abba'yla ilgili yıllardır yanlış bilindiğini gözlemlediğim bi iki şeyi düzeltip gidicem:

    1- "abba neydi öyle ya, abba demek 80'ler demek, seksenler demek abba demek."

    - direkt yanlış bilgi. tamam 80'leri abba dinleyerek geçirmiş bir nesil vardır tabii ama abba 80'lerin sembol grubu demek yanlış. kuruluşu 1972, dağılışı 1983 olan, son stüdyo albümünü 1981 yılında yapmış bi gruba seksenler grubu denmez. 6 albümleri 70'lerde, sadece iki albümü 80'lerde, o da on yılın ilk iki yılında çıkmış. neredeyse tüm hitlerini (ma baker, rasputin, daddy cool, rivers of babylon, sunny) yetmişli yıllarda yapan boney m'e bile "seksenlerde çoşan grup" diyoruz ama abba'ya bi modern talking, bi alphaville (ki ikisi de candır) muamelesi yapmayalım.

    2- "off ya şimdi bakıyorum da ne işkence adamlarmış, o saçlar o tipler, iyi ki dağılmışlar da günümüze kalmamışlar."

    - müziğin saç ve kıyafetle yapıldığı bilgisinin gerçek olması halinde doğru, aksi halde laf salatası bir söylem. tabi ki abbanın tarzına efsane diyecek veya şunu sahiplenecek değilim. ama tipe bakarak bi müzik grubunu yargılamak bullshitist akımın söylemi dahiline giriyor. o zaman bach da dinlemeyelim.

    3- "aa ben abba'nın hayranıyım ya, take a chance on me, money money money, waterloo filan, sıkıldıkça açıp oynarım"

    - grupla ilgili en üzücü yanlış bilgilerden birisi de grubun böyle diskolar, partiler için müzik yapan "eller havaya" çığlıklarıyla ünlü -sahnesi iyi- bir topluluk olduğunu düşünmek. toplasan 5 şarkısını bildiğimiz bir grup için "hayranıyım" diyoruz tamam ama, biraz da bu adamlar başka bi şey yapmış mı diye bakınmak lazım. şahsen baya vasat olduğunu düşündüğüm yukarıdaki şarkıların dışında fernando, chiquitita, when all is said and done, slipping through my fingers, move on gibi parçalar olmazsa bugün çok daha sıradan bir gruptan bahsediyor olurduk. ayrıca illa oynayacaksanız s.o.s., dancing queen, does your mother know gibi melodi ve düzenleme şaheserlerini tercih ediniz.

    4- "abba gay müziği icra eder"

    bir müzik nasıl "gay" olabilir bunu açıklaması lazım bu düşünceyi dile getiren alimlerimizin. onun dışında gimme gimme gimme'yi bir erkek olarak en içten duygularıyla söyleyenler için durum ayrıdır tabi.

    diyeceklerimi dedim, şimdi işlerinize dönebilirsiniz.
  • abba adeta mozart ruhuna sahip bir grup. üç günlük ömrü olduğu zannedilen şarkıların 50 yıldır yaşaması, akla geldi mi mırıldanmadan edilememesi nasıl izah edilebilir? “waterloo”, “s.o.s.”, “dancing queen”, “mamma mia”, “the winner takes ıt all”... evet, pop, ama nasıl pop? bugün pop’tan geçilmiyor, abba’nın yanına yaklaşan var mı? satış rakamları derseniz öyle, hafızalarda yer etmek derseniz öyle, kulak zevki derseniz yine öyle. radyoda abba çaldığında istasyon değiştirmek akla gelir mi? valla benim gelmez. aksine sesini daha çok açarım.

    abba kurulduğunda grubun hayali vardı: müzik yapmak ve isveç’in dışına çıkmak. grup birlikte müzik yapmaya başladığı andan itibaren bütün dünyaya seslenen pop şarkıları yazmanın hayalini kuruyordu. fransız şansonu, italyan baladları, iskandinav folku ve tabii rock’n’roll. abba, bu devasa karışımın ürünüydü.

    başlangıçta ticari pop yapan bir hit makinesi olarak görüldüler. ünleri vardı ama, itibarları pek yoktu. bu grup için hoş bir duygu değildi. 74 eurovision zaferinden sonra, “waterloo” müthiş bir hit oldu, acayip bir şöhret yakaladılar. ama şarkı listelerde aşağı inmeye başlayınca, herkes grubu tek atımlık bir grup olarak gördü. eurovision birincilerinden daha fazlası beklenmez zaten.

    “mamma mia” ve “s.o.s”in yer aldığı albüm çıkana kadar, bütün müzik basını abba’yı ciddiye almaya değmez bir grup olarak görüyordu. bu çok kırıcı geliyordu onlara. yine de, bütün gruplardan daha fazla plak satıyorlardı ve ne olduklarını anlayan, melodilerinin ve albümlerinin kalıcılığı olmayan paçavralar olmadığını gören bazı müzik çevrelerinin takdirini kazanmışlardı, mesela led zeppelin’in. abba bir mamul değildi, tamamen doğal bir şekilde gelişti. grup, björn ulvaeus ve benny andersson’un arasındaki dostlukla başladı. sonra bu iki arkadaş iki kıza aşık oldu. kızlar şarkıcıydı, ama ilk başta grup kurmak gibi bir niyetleri yoktu.

    abba, müziğin pop boyutunu uç noktaya taşıdı. şarkıları hem sofistike ve iddialıydı, hem de dans ettirmeye, eğlendirmeye yönelikti ve asla burnu havada değildi. abba’nın “sanat müziği” olmadığı aşikâr. ama dürüsttür, duygulardan söz eder. “mamma mia” gibi neşeli şarkılarda derin hisler uyandırmak kolay değil, ama mümkün olduğu ölçüde hedefleri ve hevesleri buydu: küçük hikâyeler, dinleyenin anlam bulacağı şarkılar yazmak.

    kendilerine onca hit yapmanın sihirli formülünü sorduklarında belli bir formüllerinin olmadığını cevabını verdiler hep. hakikaten de şarkıları kıyasladığınızda bunu görürsünüz zaten. “the winner takes ıt all” ile “mamma mia”nın aynı kalıptan çıkmadıkları çok aşikârdır. sırlarından biri yazmaya müthiş zaman ayırmalarıydı. çoğu grubun aksine, pek turne yapmayan bir gruptu abba. yılın yarısını şarkı yazmaya ayırırlardı. ve yazdıklarının yüzde 95’ini çöpe atarlardı. kayıtlara da çok zaman harcarlardı. tek bir yanlış notada baştan alacak kadar detaycılardı.

    hit şarkılarının çoğu aslında bana epey melankolik gelir; zaten en özgün farkları da buydu bence. bütün dünyayı aynı zamanda ağlatabilecek şarkılarla dans ettirdiler. şarkıları hüzünlüydü, buna kuzeye has melankoli diyebiliriz. ama vokaller, özellikle de kızların vokali onları neşeli bir havaya sokuyordu. bir abba şarkısı işittiğinizde, mesela bir mağazada fonda çalıyorsa, sadece neşeyi duyarsınız. ama bir başka şey daha vardır. şarkılarının bu kadar uzun ömürlü olmasının sırlarından biri de budur.

    ben yüzyıl sonra bile hâlâ abba şarkılarının dinleneceğini düşünüyorum. insanların bugün hâlâ abba dinlemesi grup elemanlarını bile şaşırtıyor. björn ulvaeus’a bunu sorduklarında şöyle cevap vermişti bir röportajda: “bu gizemin izahı yok, tadını çıkarmakla yetiniyorum.”
  • yeryüzündeki en orijinal buluşmalardan biriydi bu grup. tüm zamanların en iyi pop grubu diyebilirim. o geniş paçalı swedesk pantolonlar, kocaman ve grotesk yakalı gömlekler, soyut bir rüzgarla dalgalanmış sarı saçlar, bugün bile dinlendiğinde insanı alıp götüren süper hitler. her dinlediğimde beni hiç alakası yok belki ama hep hüzünlendiriyorlar. bu en coşkulu şarkılarında bile değişmeyen bir durum.

    sırf kadın vokallerden dolayı belki.

    belki kahrolası vh1 yüzünden.

    belki de plaktan dinlemekten.

    70'lerin hüzün deltası, şirin coşkusu, sesleri tedavi edici, misal zalim lumbagonuza bile şifa. dünya, asla bir abba daha göremeyecek.
  • dün gece vh 1da abbaya ayrılan saatte eski üyelerden bjorn'un "yeni bir konser turuna çıkmamız için 1 milyar dolar önerdiler, aramızda konuştuk ve kabul etmedik, bizi sevenler o yıllardaki halimizle ve enerjmizle seviyorular, bunu zedelemek istemedik" şeklindeki açıklamasını duyunca bir kez daha sempati duyduğum güzel ve klasikleşmiş birçok parçaya imza atmış grup.
  • bu sene icerisin 'insanlar bizim yaptigimiz muzigi hala nasil dinliyor anlamiyoruz' demis grup. (bkz: izin ver anlatayim)
  • benim için asla dağılmamış bir grup..hala müzik yapıyorlar..sürekli yepyeni şarkılarını dinliyorum senelerdir.

    nasıl mı?

    hiç duymadığım şarkıları var abba'nın. bilerek albümdeki bazı parçaları ile b side'ları dinlemiyorum. zaman içinde, yavaş yavaş ortaya çıkartıyorum... 2 yıl önce our last summer ı keşfettim. geçen yıl da honey honey i. ikisini de bayıldım.

    abba dağılmadı, yüreğimde yaşıyor.

    edit: aa summer night city leri de varmış.

    edit: yepyeni şarkıları crazy world e bayıldım.

    edit: gerek kalmadı, tekrar birleştiler.
  • gelmiş geçmiş en iyi pop grubu... kimse kusura bakmasın... (bkz: s.o.s.)
  • dinlemesi hüzün verir. çünkü insanlığın mutluluk dolu olduğu eski altın çağlarda yapılmış gibidir müzikleri... ne zaman duysanız kayıp bir cenneti özlediğinizi hissedersiniz. aslında bu bir isveç hüznüdür. yani sosyal gelişme ve refah olayını bitirmiş, insanlığın günümüzdeki bilinç düzeyiyle ulaşabileceği son uygarlık merhalesine ulaşmış ve "evet beyler bayanlar, olay buraya kadar" diyen insanların hüznü...
  • "chiquitita", "dancing queen", "voulez vous", "take a chance on me", "the winner takes it all" gibi parçalarını dinledikçe keşke onların zamanında yaşasaydım da aklımı başımdan alsalardı dediğim 2si erkek 2si bayan 4 kişiden oluşan isveçli yeri doldurulamamış müzik grubu.
  • beatles ile birlikte müzik tarihinin en büyük iki grubundan biridir. bu konumlarını da fazlasıyla haketmişlerdir. hatta britanya'da beatles'dan hem daha çok popülerdirler, hem daha çok albüm satmışlardır. bu durum da aslında 1974 eurovision finalinde kendilerine sıfır (rakamla 0) puanı reva gören britanya jürisine tarihin en büyük kapağıdır.

    abba'yı iyi anlamak için tüm diskografisini elinizden geçirmeniz gerekir. öyle waterloo (ki bu tüm zamanların en iyi eurovision parçası seçilmesine rağmen grubun vasat şarkılarından sayılır), dancing queen, take a chance on me, mamma mia ile sınırlı kalırsanız abba hakkında çok ufak bir doğru fikir dahi edinemezsiniz. ring ring'den başlayıp teee the day before you came'e kadar yaşanan devri, zamanı ve dünyayı da aklınızın ucuna getirerek dinlediğinizde göreceksiniz ki abba sadece bir müzik grubu değil, aslında müziğiyle hem müziğe hem de insanlığa yön veren bir meta.

    grup sadece 1978 yılı dışında tüm yıllar için albüm piyasaya sürmüştür. 1978 bence önemli bir yıldır çünkü boş geçirdikleri bu yıl içinde agnetha ve bjorn boşanmışlar, benny ve anni-frid ise 9 yıllık nişanlılık dönemi sonunda evlenmişlerdir, ve bunun da etkisiyle bu yıl grubun müzik tarzının tamamen orijinal bir yöne kaydığı kritik dönemdir. ilk zamanlarında önce 60'ların ikonlarından (beatles) ve erken 70'lerin glam rock rüzgarından fazlasıyla etkilenen grup 1976'dan sonra ortaya çıkardığı her eserde orijinaldir, abba'dır, trademark'tır, dünya müziğine yön vermektedir. 1978'den sonra ise depresiv, melankolik, hüzünlü ve müzikal açıdan top class albüm ve şarkılar birbiri ardına gelmiştir. 1981 yılında benny ve anni-frid de boşanınca grubun daha fazla birlikte yapamayacağının da anlaşılmasıyla ilk çıkış için zayıf ama değeri yıllar sonra anlaşılacak the visitors albümü son noktayı koymuştur.

    herkes abba'da farklı bir tad bulur, o yüzden herkesin en sevdiği abba şarkısı kişiden kişiye o kadar çok değişiklik gösterir ki, hiçbir zaman herhangi bir abba şarkısını gösterip ''işte abba'nın en iyisi budur'' diye bir konsensüs sağlanamaz. abba diskografisinde o kadar çok best vardır ki, hangisini içinden çekip allayıp pullayacağınızı bilemezsiniz. yine de kendi adıma en sevdiğim abba parçalarından bir top 10 yaparak, en azından buraya bir not düşmek isterim, buyurun:

    1. the day before you came
    2. gimme gimme gimme a man after midnight
    3. the winner takes it all
    4. lay all your love on me
    5. when all is said and done
    6. happy new year
    7. head over heels
    8. super trouper
    9. slipping through my fingers
    10. i have a dream
hesabın var mı? giriş yap