• dünyanin en küçük metropolüdür. iki yüz elli binlik nüfusa rağmen hizmetler hiyerarşisinin en üstünde yer alir, yani aşağı yukarı satin alamayacağınız şey, seyredemeyeceğiniz sinema filmi yoktur.
    dünyanın en güzel yer göstericileri aarhus sinemalarında çalışır. ayrıca kendisi de çok güzel bir şehirdir. güzel köprüleri vardır. üzerinde yüzlerce bisikletin park ettiği bir köprü vardır (adını unuttum).
    deniz kenarı akdeniz gibi çekim merkezi değildir, sahil boyunca çekirdek çitleyebileceğiniz yürüyüş yolları (bkz: promenade) yoktur. liman vardır tabii, ama onun dışında kıyılar kumsal ya da kayalık filandır, yosun basmıştır. bir el değmemişlik hissi vardır, pek hoştur. sandalla üç beş metre açılıp oltayla koca koca balıklar yakalayabilirsiniz.
    haziranda yaz dönümü gecesi eğlenceleri yapılır. kumsalda koca koca çalı çırpı yığınları kurulup cadı kuklaları konup sembolik cadı yakma ayinleri yapılır. haziran dediğime bakmayın, buz gibidir, hava kapalıdır ve palto giymeniz icabeder (hırkayla çıkayım filan demeyin).
    eylül ayında çok eğlenceli bir festival düzenlenir (bkz: kulturfest). festival zamanı kulenin en tepesine çıkmanıza izin verilir. ayrıca filmskool'un bahçesinde film gösterimleri olur. oranın da çok iyi bir sinema okulu olduğu söylenir.
    sağda solda irili ufaklı bir sürü solaryum vardır, bozuk para atıp bronzlaşırsınız.
    opera salonunun önünde her kış taşınabilir buz pateni pisti inşa edilir ve çok ucuza paten kiralanır. kendi pateniniz varsa bütün gün bedava kayabilirsiniz. çoluk çocuk, acayip zevklidir. kıçınızı kırmamaya çalışın tabii.
    (bkz: danimarka)
  • şehrin iyi bir üniversitesi olduğundan çok sayıda yabancı değişim öğrencisini (foreign exchange student) bu şehrin sokaklarında görmek, farklı aksanlarla ingilizce konuşan bu yabancı öğrencilerin seslerini duymak mümkündür. kış aylarında oldukça soğuk bir havası, elinizde yanma hissi veren bir rüzgarı vardır. bisiklet diğer danimarka şehirlerindeki gibi en önemli ulaşım araçlarındandır. bunun dışında sarı renkli şehiriçi otobüsleri bir diğer ulaşım seçeneğidir ve bu otobüslere arka kapıdan, şayet körüklüyse önden ikinci kapıdan binilir. otobüslerde bilet atımı güven sistemine dayalı olduğundan otobüs şoförü size bilet sormaz ve siz de bilet atmak zorunda değilsinizdir. ancak bilet kontrolcüleri vardır ve eğer mavi montlu edi ile büdü ikilisini andıran, boyu boyuna denk iki amca ya da teyze görürseniz bu bilet kontrolcülerine rastlamışsınız demektir. eğer bilet almadıysanız, 10 lu bilet kuponunu basmadıysanız ya da aylık otobüs kuponunuz yoksa ve bu amcalar/teyzeler sizi yakalarlarsa 500 kron ceza vermek zorunda kalırsınız. zaten aarhus'ta neredeyse her ceza 500 kron'dur. hatta bu durum yabancı öğrencilerin günlük geyik konularındandır. mayıs ayında hatta haziran başlarında bile üşümeye hazır olmanız gereken bir şehirdir aarhus. ama haziran sonlarına doğru hava oldukça güzelleşir, ne çok sıcak, ne çok serin olur. soğuk ve yağmurlu geçen bahar aylarındaysa güneşin açtığı, havanın ısındığı her fırsatta insanlar şehrin sokaklarını doldurur, biralarını yudumlamaya iç mekanlarda değil, dış mekanlarda devam ederler.
    danimarka'nın geri kalanı gibi bira en çok tüketilen içkidir ve de pek çok genci yolda kasalar dolusu bira taşırken görürsünüz sık sık. şehrin yerel birası ceres'tir.
    danimarkanın ikinci büyük şehri olduğundan hep başkent kopenhag ile bir kıyaslama yapılan şehirdir. gerçi bu kıyaslamayı da genellikle aarhus'luların kendileri yaparlar ve de kendilerinin kopenhag'tan daha farklı ve de daha üstün olduklarını iddia eden insanları da vardır. hatta şehir merkezinde park allé üzerindeki belediye binası ve saat kulesi de kopenhag ile yarış içinde olan aarhus'luların isteğiyle, farklı ve orjinal olmak adına yaptırılmıştır. ama kişisel fikrim, bu saat kulesinin farklı ama pek de estetik olmadığıdır.
    genel anlamıyla sakin bir şehirdir. herşey tıkırında yürür. otobüs nerdeyse her zaman tam dakikasında gelir. trafik sorunu yoktur, bu yüzden bir yere geciktiğinizde "trafik vardı" gibi bahaneler uyduramazsınız. onun yerine hatanın sizden ya da saatinizden kaynaklandığını söylemeniz daha etkilidir.
    şehir merkezinin şirin sokaklarında birçok şirin dükkan vardır. ama ne yazık ki, bu dükkanlardaki pek çok giysi, hediyelik eşya, yiyecek, içecek türkiyeye ve avrupanın pek çok ülkesine kıyasla pahalıdır. zira danimarka en pahalı ülkeler sıralamasında ön sıralarda yer alan bir ülkedir ve de bu yüzden şehirdeki bu yüksek fiyatlara da şaşırmamak gerekir.
    şehirde bulunan türklerin pekçoğu sivas'tan göç etmiştir. şehirde ayrıca diğer ortadoğu ülkelerinden ve kuzey afrikadan göçmenler yer alır. şehrin radyolarından birinde haftada bir türkçe program yapılır pazar öğlenleri. azınlıklar için hazırlanan radyo programlarından dinlemesi ilginizi çekebilecek bir diğeriyse türkmenler için hazırlanan ve türkmence yayın yapan cumartesi geceleri yayınlanan programdır.
  • otobüste giderken bana hep filmlerden bazı sahnelerini çağrıştıran şehirdir. kulaklıktan sakin bir müzik gelirken, dışarıdaki ağaçlıkları, ormancıkları, en fazla 4 katlı, renkli binaları, etrafta umarsızca bisikletini süren insanlar... bunları görünce böyle bir sakinlik çöküyor insana. ne zaman şehir merkezine iniyorsunuz o aktiviteler, o canlılık sizi enerji ile doldurur aksine de. birkaç tane büyük, birçok küçük barı vardır. haliyle tanıdık birilerini görmeniz çok kolaydır.

    bugünlerde güneşin 04.00 civarında doğup, 22.00 sularında battığı ise bizzat gözlemlediğim bir gerçektir.
  • garip bir büyüsü olan ve bir şekilde insanı kendisine bağlayan şehir. sevmeyene rastlamadım. genelde "içinde her şey olan küçücük bir şehir" olarak tanımlanır ki doğrudur. bahar ve yaz aylarında şenlik yerine dönen kanalı ve sahili olsun, nisandan itibaren başlayan festivalleri olsun, süper göl manzaralı yeşil parkları olsun, dünyanın en güzel kampüslerinden biri olan üniversitesi olsun, bir insanın aradığı her şeyi bulabileceği küçük ve sıcacık bir şehirdir.

    üniversite öğrencileri için daha güzeldir. millet genelde hafta içi efendi gibi kütüphanelerde ders çalışır, hafta sonları ise arkadaşlarıyla hafta sonunun tadını çıkarır. şehrin en uzak yerinden bile üniversiteye yarım saatte bisikletle gelinebilir (ki aynı mesafeden otobüs de aynı sürede gider). her cuma her fakültenin friday barı olur ve gerek o fakülteden, gerek diğer fakültelerden insanlar toplaşır, kaynaşır, canlı müzik dinler ve öğlen saat 12den geceye kadar güzel vakit geçirirler.

    tüm danimarka'da olduğu gibi insanlar birbirine güvenir ve tanıdık tanımadık herkes size selam verir. her şey düzen içindedir ve canınızı sıkan olaylara pek rastlamazsınız. 2010 yılında yapılan "dünyanın en mutlu kenti" anketinde birinci olmasına şaşırılmamalıdır.

    böyle konuşunca züğürt ağa gibi şehri pazarlıyor gibi oldum ama bir erasmus öğrencisi olarak süper bir yer olduğunu söyler ve burayı yazacak herkese tereddüt etmemelerini tavsiye ederim (tek kötü yanı biraz soğuk olan kış aylarıdır diyebilirim fakat gülü seven dikenine katlanır).
  • danimarka'nın en büyük 2. şehridir. ankara'da doğup istanbul'da büyüyen beni gülmekten öldürmüştür "büyüklüğü". kasabadan hallice bir yerdir. türk insanının yolu genelde erasmus ile düşer. akşam 7'den itibaren sokakları bomboştur. ölümcül bir sakinliği vardır. bisiklete binmeyi bilmeyenler (bkz: ben) için zor bir yer olabilir. güneş şubat ayında 8:30 civarı doğup 15.00 civarı batmaktayken, haziran ayında 03:30 civarı doğup 23:40 civarı batar. halkı yabancıları sevmez, birbirlerini de sevmez. kimseyi sevmezler ama oldukça yardımseverdirler. bazar vest isimli ortadoğu marketinde ebru gündeş posteri olan bir müzik market bulunur. tanışılıp hala her hafta yazışılan evropalı dostlar olmasa 1 aydan fazla çekilmezdi kanımca. bulacağınız kafa dengi dostlar sayesinde hayatınızın en eğlenceli dönemine fon olabiliyormuş bu kadar sıkıcı bir yer. ayrıca "orhus" diye okunur. cılkını çıkarmak isteyenler "oğhûs" olarak da okuyup, tırtlığına doymayabilir.
  • hayatımın 2 senesini geçirdiğim, içindeyken istanbula, istanbuldayken kendisine özlemle bakmama sebep olan şehir.
  • danimarkanin ikinci buyuk sehri. sehrin slogani, "worlds smallest big city". sadece 250.000 kisi yasar, yarisi da ogrencidir zaten. danimarkada ogrenci kenti diye gecer. turk versiyonu icin
    (bkz: eskisehir)
  • her danimarkalinin aksaninin farkli oldugu rivayetini akilda tutmakla birlikte orhus diye okunan yer. ayni isimli bir de universitesi var: http://www.au.dk/ ki dunyanin en iyi 200 universitesi siralamasinda bulunuyor. business school'u ozellikle iyiymis.
  • döneli henüz 8 ay olmasına rağmen (baya olmuş lan aslında) fena halde özleten şehir. fazla yapmadığıma pişman olduğum ve dönersem bir gün mutlaka yapmak istediğim şeyler çok fazla. mesela kanalın başlangıcındaki ara sokaklarda ucuz bira içmek, riskov ormanınında bisiklet sürüp sahile inmek, aros'a gitmek (oradayken gitmeyen tek değişim öğrencisi benim sanırım), yağmurda bisikletle dolaşmak, geyik parkına gidip geyik beslemek, ana cadde üzerindeki çeşit çeşit dondurmacılardan çeşit çeşit dondurma yemek... yazdıkça özlüyorum resmen.
    ve garip bir şekilde ileride bir gün yolumun tekrar düşeceğine inanıyorum. işte o zaman yukarıda yazdığım her şeyi tekrardan yapmaya çalışacağım.
  • işlenmiş et ve peynir çeşitleriyle aklımın durmasına sebep olan kent.
hesabın var mı? giriş yap