• ahmed yesevinin kurdugu tarikat. zamanla türkler arasında babailik ve bektaşilik gibi tarikatların kurulmasına yol açmış.
  • islamda kadın-erkek denkliğini yaşatan bektaşiliğin de beslendiği mezhep. kadınlarla erkekler birlikte zikir yaparlar.
    ahmed yesevi dergahında kadınlarla erkeklerin birlikte ibadet etmesi aşırı tepkiye yol açmış. ahmed yesevi de kınayan şeyhlerin öncülerinden birine bir hediye göndermiş ulakla. bir ay sonra şeyhe ulaşan ulak kapalı kutuyu vermiş. açılan kutuda şeyhin gördüğü pamuğa sarılı bir köz parçası... bir ay sonunda ne pamuk yanmış ne köz sönmüş... mesaj "ikisine de zarar vermeden bir arada tutabiliyorum bunları"dır.
    rivayettir, efsanedir, güzeldir yeseviliğin hikayeleri.
  • “burada, yesevi’ye tarikatının hakiki mahiyeti ve karakteri hakkındaki eski görüşlerimi düzeltmek icab ettiğini söylemeliyim: iptida, yesevilikten çıkan ve maveraünnehir'in 15.-16. asırlardaki mutaassıp muhitinin tesirini taşıyan nakşibendi tarikatına mensup müellifler, büyük pirleri ahmet yesevi hakkında birtakım şeyler yazmışlardır ki, ona ait eski kaynaklar bunlardır. bu müellifler, yeseviliğin ilk şeklini ve ahmed yesevi'nin hakiki şahsiyetini tarihi realiteye uygun olarak tasvir etmemişler, kendi arzu ve temayüllerine göre, hakikati tamamiyle değiştirmişlerdir, yeseviliğin ilk yayıldığı göçebe türk muhitlerinin icapları ve din değiştirme psikolojisinin umumi kaideleri göz önüne getirilince, buna imkân olmadığı anlaşılır. esasen, bu sonraki nakşibendi müelliflerinin bütün tahriflerine rağmen, yeseviliğin göçebe türk muhitlerine intibak ettiği eski türk paganizminden birçok şeyler aldığı ve ayinlerinde –göçebe örfüne uygun olarak– kadınlarla erkeklerin beraber bulunduğu, eski şamani ayinlerinde olduğu gibi, müsiki, şiir ve extatique (vecdli) raksların ihmal edilmediği, onların yazılarından dahi istidlal edilebiliyor. esasen, türklerin eski dini ananelerine bu suretle tetabuk etmese, yesevlik halk arasında böyle süratle yayılmaz ve islamlaştırma rolünü asla oynayamazdı. (...)

    fuat köprülü
  • ahmed-i yeseviyi ve yesevilik tarikatını
    hakim ata (süleyman-ı bakırgani) (öl. 1186)
    mansur ata (öl. 1199)
    said ata (öl. 1218)
    gibi halifeler orta asya (bugünkü kırgızistan, özbekistan, kazakistan)'da yaydılar.

    maveraünnehir ve fergana vadisinde yesevilik iyice tutundu. buradan harezm (yaklaşık bugünkü türkmenistan) sahasına geçildi; oradan iran’a girdi . burada zave şehrinde 12. yüzyıl sonlarında kalenderilik'le birleşerek haydarilik tarikatını doğurdu ki, anadolu için de son derece önemlidir. ahmed-i yesevi bu tarikat içinde de takdis edilen büyük pir sıfatıyla üstün yerini korudu.
    yesevilik'in orta asya'dan bir yandan hindistan, bir yandan anadolu istikametinde daha batıya doğru yayılışını ise, 1218'lerde başlayan moğol istilası hızlandırdı. bu tarihten sonra yesevi dervişleri, hızla gelişen istilanın önünden kaçarak çeşitli gruplar halinde, meslektaşları olan haydariler'le birlikte bir taraftan harezm, horasan ve azerbaycan üzerinden anadolu'ya girdiler, diğer taraftan da hindistan'a sarktılar. o halde ahmed-i yesevi ve yesevilik kültürünün bugün için başlıca üç ana coğrafi bölgede yayıldığını ve günümüze kadar devam ettiğini söyleyebiliriz:
    1) bugünkü kazakistan, özbekistan, kısmen türkmenistan ve tacikistan'ı ve volga boylarını içine alan orta asya ağırlıklı saha
    2) hindistan sahası
    3) anadolu sahası.
    her halükarda bugün, yesevlik'in anadolu'da daha 13. yüzyılda, başında hacı bektaş-ı veli'nin (öl. 1270) bulunduğu haydarilik tarafından eritildiğini, haydarllik'in, hacı bektaş kültü etrafında gelişen bir kolunun 16. yüzyıl başlarında bağımsız hale gelerek bektaşilik tarikatını oluşturduğunu çok iyi biliyoruz.
    böylece yesevilik'in 13. yüzyılda anadolu'ya taşıdığı ahmed-i yesevi ile ilgili bütün geleneklere bu yüzyılda haydariliğin, 15. yüzyıl sonlarında da bektaşilik'in varis olduğunu; 15. yüzyılda yayılan rumeli fetihlerine paralel olarak bektaşilik'in balkanlar'a geçtiğini ve onun aracılığıyla da ahmed-i yesevi geleneklerinin buralarda tanınma imkanına kavuştuğunu söyleyebiliriz.
    burada unutulmadan altı çizilecek husus, ahmed-i yesevi geleneklerinin anadolu ve rumeli sahasında 15. yüzyıla kadar yalnızca haydari tarikatı çevrelerine; 16. yüzyılda ise buna paralel olarak bektaşi muhitlerine inhisar etmiş olduğudur.

    (ahmet yaşar ocak türk süfiliğine bakışlar)
  • ülkemizde sıkça kullanılan "islam hoş görü dinidir" sözünün gerçek karşılığı niteliğindeki yaklaşımlarıyla islamı geniş topluluklara benimsetebilmiş türk-islam tarikatı. ne yazık ki osmanlı'nın kurulmasında dahi bu tarikatın rolü çok önemliyken özellikle yavuz sultan selim'le birlikte izleri silinmeye çalışılmıştır.

    deist biri olarak ülkemde illa ki islam olacaksa bu yesevilik, bektaşilik gibi canlıya duyulan saygı merkezli bir islam olmalıydı. böyle bir türkiye'nin şimdiki konumundan çok daha iyi yerlerde olacağı aşikar.

    böylesine önemli, evrensel değerlere sahip bir oluşumun başlığında 3-5 tane entry olması da yaşadığımız karanlık dönemin nedenleri arasında gösterilebilir.
  • bugün anadolu'nun araplaşmamasının, dilinin, kültürünün türk olarak devam etmesinin nedenlerinden biridir bana göre. siyasi askeri tarihsel birçok etken var elbette.

    orta asya'da kuraklık ile başlayan batıya göç hareketi moğollarla perçinlenince türk göçebeler ve dahi türkmenler anadolu ve horasan kapılarına varmış.

    türkmen= müslüman türklere verilen isim

    ahmed yesevi, allah sevgisini inancını kutsal mekanlarda metinlerde değil kendi içinde düşüncelerinde özümsemiş bir velidir, şairdir. ufku, dünyası kendi iç çekişmeleri sonucu şekillenmiş ve öğretilerini tekkesinde öğrencileri ile paylaşmıştır.

    temelde inancın zorla dayatılmamasını her ne ararsan bunu kutsal yerlerde değil düşüncelerinin içinde benliğinde araman gerektiğini kadın ve erkeğin eşitliğini hidayet yoluna ancak sevgi ve aşk yoluyla ulaşılabileceğini benimseyen tasavvufi akımdır kısaca yesevilik.

    türk dili istisnasız edebi dildir. yesevi öğrencileri anadolu'ya varıp görüşlerini ve inançlarını birer birer yaymıştır. babailer isyanı bu akımın anadolu içlerine kadar yayılmasında önemlilik arz etmektedir.

    her ne kadar isyan çok acı bir sonla bastırıldıysa da insan düşünmeden edemiyor başarılı olsaydı bugün nasıl bir hayat bizleri bekliyor olurdu. ben aydınlanma çağı derdim sanırım. neyse o kadar derin bir konu ki bunu da başka zaman yazayım.

    konuyu toparlayacak olursam tasavvufi inancın doğduğu dergahlar tekkeler zamana yayılan süreçle balkanlara kadar sıçramış islam dinini inancını birlik ve bütünleyici barışçıl adalet kavramlarıyla tek bir potada eriterek bugün anadolu'nun kültürel olarak türk kalmasında izler bırakmıştır.
  • evliya çelebi’nin seyahatname'sinde tespit ettiği yesevî-bektâşî dervişlerinden bazıları şöyledir: rumeli'de sarı saltuk, deliorman'da demirci baba, niyazabad'da avşar baba, merzifon’da pir dede, bulgaristan varna-batova'da akyazılı, bursa'da geyikli baba, abdal musa, istanbul unkapanı'nda horos dede, yozgat'ta emir çin osman, tokat’ta gaj-gaj dede, zile’de şeyh nusret, nevşehir'de hacı bektaş-ı veli, amasya’da baba ilyas.

    islâm şeriatına ve peygamberin sünnetine titizlikle bağlı olduğu bilinen ahmed-i yesevî'nin şeriat ile tarikâtı kolaylıkla bağdaştırabilme yeteneği, yesevîlik tarikâtının türk toplulukları arasında hızla yayılıp yerleşmesinin ve daha sonra ortaya çıkan vefa’îyye, bâbâ’îyye, haydâr’îyye, ve bektâşî tarikâtı gibi kökende alevî unsurlardan oluşan tarikât ve topluluklar üzerine şiddetli tesirlerinin olduğu kabul edilecek olursa, yukarıda zikredilen şahsiyetlerin doğrudan yesev’îyye mensupları olduklarını söylemek pek mümkün gözükmemektedir. ancak, bu dervişlerin dolaylı olarak hâce ahmed-i yesevî'den etkilenmiş oldukları da yadsınamaz.
hesabın var mı? giriş yap