1075 entry daha
  • edebiyat, sesi, sözü edebiyat kılmaktır. bu bakımdan bir tür istençtir. aynı anlama gelmek üzere yazın, yazı ve yazmak demektir. yine de her yazı yazın değil. yazınlığını veya değilliğini zaman ve alıcılar doğruluyor.

    iyi yazamıyorsan, sonuna kadar yaz. orada, uçta ne olduğunu gidince sen söyle. iyi yazan sakınımlı, ölçülü yazsın. sonuna kadar giderse savurgan olabilir. yetersiz olan aşırıya gitmelidir.

    yazmak kolay hale gelmez. yalnız yayınlamak çok kolaylaşıyor. her birimiz birer vericiye, propaganda istasyonuna dönüştük.

    yazma hayali veya planı olmadan birisinin enis batur okuması olasılıkdışı gibi bir şey.

    utanıyorum, her sıçtığım boku altın sayıyor olmaktan. yazmak ister istemez kibir ve kendimi, yaramı, formülümü önemsemek.

    bir adi veya hukuki olay olsa ayrıntıyla anlatamam. ama 23 nisan çocuk resimleri sergisinde ikili olarak yaptığımız çoğu yorum fotoğraf karesi gibi gözüme ve aklıma geldi. doldurma, şekillendirme zor olmadı. şevkle girersem, genellikle yazılarım akıp geliyor. biçimlendirmek, üslup pek sorun olmuyor. bende içerik varsa sanki üslup hazırmış gibi davranıp kâr ediyorum. olacak olana güvenme ve öncesinden yaslanma artısı diyebilirim.

    benim burçsal (balık burcu) olarak gizeme, gizlenmeye gereksinimim var. ama bir o kadar da ilgiye. yazmak (ve ilişki) her iki gereksinimi gideriyor. kişisel gerçek ve yazılı iletişimde gerekli yeterli anlaşılmayı/anlamayı herkesin er geç sağlayacağına güvenim tam. hepimiz öteki için en kıymetlisinden de olsa figüran, kendinde en beterinden de olsa kahraman veya antikahraman. öznelerarası sevgi olmasa bu saptama hepten mutlak olurdu. balık üstü ikizler olarak ben hem göz önünde, ortalıkta hem gizliyim. (bkz: nesneleşme/@ibisile)

    "öykünü anlat essin gitsin, dallandırma ve ayrıntılandırma," diyen yorumcum. "o zaman naif ağaç altı esintisi hissi insanı çekiyor," diyen. sağol. beni bir bakıma çok özgürleştiriyorsun. ben kolay yazan biriyim. sözcükler dallı budaklı olduklarında bile aslen hızlı koşturulmaları gerekiyor. saatler ve günler boyu madenci gibi işlememeliyim. o başka bir yaratım tipi, benimki değil. benimki su gibi akmalı, su gibi durgun olabilmeli. bu yorumla, hızlı ve hatalı, eksik üretmeyi göze almalıyım sonucuna varıyorum. neden? bir tarafım başak titizi, ve üstüne eğilmeyi abartırsam içinden çıkamayıncaya kadar balçıkla oynarım, balçıklaştırırım.

    yazarken bir şey buldum veya yeni bir anlama veya kullanım biçimine ulaştım hissiyle bileşik yazma itilimi duyuyorum; oysa bir metni okurken ne kadar basit, tekdüzeyse o kadar rahat okuyorum.

    yazma yolunda çatlak seslere alışmak gerektiğini anladım. yazmak beğenilmek ve insanlara ulaşmak istemektir. yalnız bunun olurunu biçimini yazan tek başına belirleyemez. yoldaki alkışlar kadar yuhlar da yol arkadaşı, veya yuhlara aldırmama gücü alkışlara karşı da mesafeli, sakin kalmayı öngerektiriyor.

    yazmak için de anlamak için olduğu gibi yalnızlık ve mesafe gerekiyor. dışsal zorunluluklar, oyalanmalar yalnızlığa izin vermeyerek yazmayı önlüyor. yaşarken ve mutluyken yazamamak ise mesafe kazanamamaktan, henüz fazlasıyla içinde olmaktan kaynaklanmakta. bunun yol açtığı yazma kısırlığı gayet meşru, böylesine can feda.

    sorum: yaklaşık olarak 1960'larda roman sanatı bitti sayılır. romanın gerçeklikle ilişkisi bitti, ve tanımının yapıldığı 19. yüzyıl bağlamı değişti. bugünün dünyasında roman sanatı özelinde bu tür bir gerçeklik algılaması sorunu görüyor musunuz?

    yanıtım: gerçeklik bize hep yanıbaşımızdaki gözlenebilir deneyimlerde, ama bu gerçeklik hep yeniden yakalanma, formüle edilme, insanlığın durumunun ve insani niteliklerimizin yeniden saptanması işiyle/zorunluğuyla birlikte geliyor. gerçekliği tam anlamıyla bulmak ve tamamıyla yitirmek söz konusu değil. roman belki evlilik kurumuna benziyor. bize öyle geliyor ki bitmesi, aşılması gerekiyor ama kendisi, evreni ve konusu sürekli değiştiğinden bitmiyor, bitemiyor, dönüşerek yola devam ediyor. öykünün ve şiirin konumu daha farklı. ilginçtir, zamanın en komple sanatı olduğu halde sinema da yeni film izleme* sosyolojisi bakımından yarı dinsel bir ayin olmaktan çıkıp kitap okuma* türü etkinliğe evrilmeye, okumanın (zamanı okuma) yeni biçimi halini almaya başladı. tabii o zaman sinemanın şiir mi, öykü mü, roman mı olması, hangisine yakın durması tanımlaması da soru olur. olsun varsın.

    roman bitti mi bitmedi mi sorusuna temel oluşturan "romanın gerçeklik algılaması" sorununu çok dert etmiyor, gerçeği zor bularak aramayı sanatın asli sorun ve işi gibi görüyorum. bir de romancının, sanatçının sınıfı ve aidiyeti sorunu var. sanat, tanımı gereği hangi sınıfça (sınıfta) yaratılırsa yaratılsın aynı anda hem sınıfını savunuyor hem değilini yani (kendinin ve gösterdiği gerçekliğin) aşılmasını savunuyor (işaret ediyor). içten sanat az veya çok beceriyle kendini ve okurunu/alıcısını özgürlüğe götürüyor, yaklaştırıyor, özgürlüğü anımsatıyor. günümüz sınıflaşmaları, katmanlaşmaları yalın değerlendirme ve kodlamaya izin vermiyor sanki. biz amatörler, hatta özelde bütün ekşi sözlük yazarları acaba burjuva aydın/yarı aydını olmaktan ibaret miyiz, yoksa tartılsak daha beter mi çıkarız? daha iyi olasılıkla, zamanımızın çağıyla yüzleşenleri ve temsilcileri olabilir miyiz? kör noktalarımız ve zeminimiz ne acaba? ben neredeyse sadece, ağırlıklı olarak roman okuruyum. kendim yazarken daha çok ilkel, basit yapılı ve anısal duyarlılıklardan ibaret yazdığımı, kurgusal yazmayı özünde reddetmemekle birlikte, ya beceremediğimi ya yanaşmadığımı görüyorum. şeylerin ve görünenin kenarında, ara sınırlarında, her şeye göz atarak, hiç bir şeyi tam olmadan, ayrıca tam teslim olmayarak yazdığımı veya yazabileceğimi sanıyorum. bilmemenin ama olmakta olana duyarlı olmanın, duyarlıkla yön bulmanın yordamını arıyorum. belki roman ve diğer yazını okurken da aynı durumdayım. öyle yapıyorsam, yeterince dolduktan sonra taşmak, beni isteyebileceğim ve yeğleyebileceğim bir yazma eylemine yaklaştırır belki.

    "yazmak, dansın daha az gelişmiş bir biçimidir." paul auster

    "yazmamak ve bunu yaparken, içinde yazma*, yazma, haykıran bir yazma isteği taşımak!" franz kafka - briefe an felice

    "sadece yazmak, geceleri yazarak, soluksuzca yazarak geçirmek, bunu istiyorum. ve yazarak mahvolmak veya çıldırmak, bunu da istiyorum, olacağı çok önceden hissedilen zorunlu sonuç bu çünkü." agy

    "öteki için yazmadığımı bilmek, yazacağım bu şeylerin hiçbir zaman beni sevdiğime sevdirtmeyeceğini bilmek, yazının hiçbir eksikliği karşılamadığını, hiçbir şeyi yüceltmediğini, tam da senin olmadığın yerde olduğunu bilmek - yazının başlangıcı budur." roland barthes - fragments d'un discours amoureux

    "okuyucuyu yeteneksiz sayarak yazmak istediklerini sadeleştirme çabasına girişenlerin de neden oturup yazdığını anlamıyorum." oğuz atay

    "gerçi önceden tasarladığım şeyleri yazıyordum, ama en önemli ân yazma ânıydı. şimdi de düşünüyorum, ama yazmam olanaksızlaştığı için, gerçek düşünme etkinliğim bir balkıma yok oldu." jean-paul sartre (bir söyleşiden)

    "neden ille de yazmak, kaçış ve ele geçirmeleri yazı aracılığıyla yapmak?" jean-paul sartre - edebiyat nedir

    "kişilik olmadan "iyi yazmak", gazetecilik için yeterli olabilir. belki bilim için de. edebiyat için asla." karl kraus

    "yazmak, varlığın bütünlüğü için pek gerekli olduğunuzu kabul ettirebilmek üzere başkasının bilincine başvurmaktır; bu, önemliliği aracı kişilerde yaşamak istemektir; ama öte yandan gerçek dünya ancak eylem içinde ortaya çıktığından, ancak bu dünyayı değiştirmek üzere aştığımız zaman kendimizi onun içinde hissettiğimizden, romancının evreni, eğer bu evreni bir aşma girişimi sırasında bulup ortaya çıkarmamış olsaydık, sığ kalacaktı." jean-paul sartre - edebiyat nedir

    "düzyazı sanatı, düzyazının anlam taşıdığı biricik yönetim biçimi olan demokrasi ile bağdaşır ancak. biri tehlikedeyse, öteki de öyledir. ve o zaman onları kalemle savunmak yetmez. bir gün gelir, kalem durmak zorunda kalır; o zaman yazarın kalemi bırakıp silaha sarılması gerekir. böylece, hangi yoldan gelmiş olursanız olun, savunduğunuz görüşler ne olursa olsun, yazın sizi kavganın ortasına atıverir; yazmak, özgürlük istemenin bir biçimidir; bir kez yazmaya başladınız mı, ister istemez bağlanmışsınızdır." jean-paul sartre - edebiyat nedir

    "bu çağda tanrı olmak isteyenler için sadece iki yol vardır: yazmak, ya da öldürmek." kim young-ha - nanın narıl pagöhal guonliga itta

    "yazmak, her zaman fiziksel bir acı verdi bana, sonradan alacağım tatla kıyaslanmayacak bir zahmet." tomris uyar - sesler yüzler sokaklar

    "o günlerde de yazarlığın öğrenilebileceğini sanmıyordum, şimdiye iyice biliyorum. ama yazmak öğrenilebilir ve öğrenildiğinde, yazma hastalığı ile yazarlık arasındaki ayrım da açığa çıkar." tomris uyar - yazılı günler

    "bu birinci kişi kuşkusuz imgeseldir (terimin psikanalizdeki anlamıyla); eğer böyle olmasaydı, eğer içtenlik bir bilemeyiş, anlayamayış olmasaydı, yazmaya hiç değmezdi o zaman, konuşmak yeterli olurdu." roland barthes - göstergebilimsel serüven

    "yeniden doğmak için yazmak gerekiyordu ve yazmak için de bir beyne, gözlere ve kollara ihtiyacınız vardı." jean-paul sartre - les mots

    "beni çaresizlikle doldurmayan şeyleri kağıtla paylaşmıyorum." mehmet ibiş - bakışlar mayalar tarihöncesi

    "yazımı her zaman her yere taşıdım, nereye gidersem gideyim." marguerite duras - ecrire

    "istediğimi istediğim kadar söyleyeyim, insanın neden yazdığını ve nasıl olup da yazmadığını hiç bulamayacağım." marguerite duras - ecrire

    "bu kuşku, yalnızdır, yalnızlığın kuşkusudur bu. ondan doğmuştur, yalnızlıktan. (...) kuşku, yazmaktır. dolayısıyla yazardır da. ve yazarla birlikte herkes yazar." marguerite duras - ecrire

    "bir grek'ten yazmayı öğrenmiş kim var ki? romalılar olmasa yazmayı kim öğrenirdi ki!.. bana sakın platon'u göstermeyin. (...) bana kalırsa platon, bütün üslup kalıplarını birbirine karıştırıyor, böylece o üslubun ilk decadent'ı oluyor." friedrich nietzsche - götzen-dammerung

    (ilk giri tarihi: 30.12.2015)

    (bkz: ecrire/@ibisile)
    (bkz: yazılmak/@ibisile), flört etmek, birine yürümek, yürümek
    (bkz: yazışmak/@ibisile), yaymak/@ibisile
    (bkz: yazı yazmak/@ibisile)
    (bkz: çok yazmak)
    (bkz: diyalog yazmak/@ibisile)
    (bkz: yazmadan duramamak/@ibisile)
    (bkz: nasıl yazar olunur)
    (bkz: suya yazı yazmak/@ibisile)
    (bkz: yazım/@ibisile), yazın/@ibisile
    (bkz: yazılamamış destanlar)
309 entry daha
hesabın var mı? giriş yap