5 entry daha
  • bir hırvat ile bosnalı bir müslüman yolda karşılaşırlar. balkanların etnik şiddetle sınandığı günlerdendir. iki adam birbirlerine yol arkadaşı olurlar. müslüman, munis bir aile babasıdır. hırvat, yanında bir müslüman olmasından dolayı rahattır çünkü civarda bosnalı gerillalar vardır. müslüman da yanında bir hırvat olmasından memnundur. ustaşa çetelerine denk geldiklerinde kendisi için bir koruma olduğunu bilmektedir.

    bu iki adam yolda yürürken bir dere boyuna gelirler ve bir ağaçlıkta serinliğin keyfini çıkartırlar. o sırada hırvat belinden tabancasını çıkartır. niyeti biraz övünmektir. güzel bir tabancası vardır. şakayla müslümana doğrultur. müslüman "şeytan doldurur" der. hırvat bir türlü silahı beline koyamaz. kazayla olmuş gibi yaparak müslümanı alnından vurur. kendi içindeki suçluluk duygusundan ancak böyle kurtulabilecektir çünkü.

    batılı bir gazeteci doğu hırvatistan'daki bir çiftlik evinde sırp milislerle konuşmaktadır. sürekli etrafı gözleyen bir sırp milisiyle konuşur. kendisine hırvatlarla neden savaştığını sorar. sırp, cebinden bir paket sigara çıkartır, "şunu görüyor musun" der, "bu sırp sigarası, diğer taraftaki herif ise hırvat sigarası içiyor". gazeteci olayın sadece sigaradan kaynaklanmadığını düşündüğünü söyleyince "siz batılılar bir şeyden anlamazsınız zaten" der. biraz durup düşünür. "hırvatlar kendilerini bizden daha batılı görüyor. bize hep aşağı insan muamelesi yapıyorlar. kendilerini hep üstün görür onlar" der. yine biraz düşünür. elinden makineli tabancasını yanındaki yatağın üzerine atar. "biliyor musun?... aslında hepimiz aynı balkan bokuyuz..."

    psikanalist arno gruen nazi dönemini görmüş, yabancı düşmanlığıyla bizzat nazi partisi yönetimi döneminde tanışmış, olayı çok yakından inceleme şansı bulmuştur. 1930'lu yıllardan beri de psikanalizle uğraşmaktadır.

    gruen, içimizdeki yabancı adlı eserinde nasıl olup da kendi kardeşimize beslediğimiz kinin bir yabancıya beslediğimiz kin ve nefretten büyük olabileceğini sorguluyor. yere düşen birini tutup kaldırırken bazen kardeşimize borç bile vermediğimizi anlatıyor. nedenini ise benzerlikte buluyor. insanın kendisine benzeyenden nefretini ise itaat eğitimi almış, katı disiplinle ve sevgisiz yetişmiş olmaya bağlıyor. bu durumda, aslında karşımızdaki bize ne kadar yakınsa, ne kadar benzerse o kadar nefret ediyoruz, ne kadar olamadığımız insansa o kadar nefret ediyoruz, çünkü kendimizden nefret ediyoruz diyor. baskı altında itaat etmemiz gerektiğinde bir kenara ittiğimiz kendimizi kimde görürsek ondan nefret ediyoruz.

    bir göçmen kampında arnavut göçmenlere yardım eden bir genç kız "ırkçı değilim ama şu arnavutları hiç sevemedim" diyor. sonra kendisi yanıtlıyor: "bana gelip şunu istiyorum, bunu istiyorum dediler. bize küçükken istiyorum demek yasaktı. ailem hep alabilir miyim, yapabilir miyim dememizi isterdi. belki de bu yüzden onları sevemedim".

    son noktayı gene arno gruen koyuyor: yabancı düşmanlığı insanın kendisine düşmanlığıdır. kökeni çocuklukta aranmalıdır.

    edit: birincisi, boşnaklara gerilla, hırvatlara çeteci dediğim için benim de hatam var. affola. ikincisi ise; pek çok insanın dikkatini çekmiş. hırvat neden müslümanı vururken suçlulukla vuruyor? çünkü adam o kadar insan ki, ona karşı nefret duyamadığı için kendini suçluyor. aslında ondan nefret etmeliydi. ama beceremedi. o bir farklı tür ile baş başa kalmıştı ve o kadar kendisine benziyordu ki, vurmak zorundaydı. daha ilginci için claus barbie'nin anılarını okuyabilirsiniz. işkence ettiği insanları kendisi olarak duyumsayan bir alman sorgu subayıdır.

    aylar yıllar sonra edit: klaus barbie
24 entry daha
hesabın var mı? giriş yap