*

  • ... alinti:

    "cunku yalniz o vardi, o alkol biciminde olmak
    o sonsuz burusukluk
    o sonsuz burusukluk: ya alkol olmasaydi
    ya alkol olmasaydi

    ve alkol olmasaydi biz olumsuz kalirdik
    dayanilmaz acisinda bir olumsuzlugun
    biz oylece kalirdik"

    (bkz: edip cansever), (bkz: tragedyalar)
  • "...
    ya alkol olmasaydı. bir uzun bardaklarımız vardı. herkes birbirinden artardı
    bulanık, bungun artardı
    kuru gök, kuru bir yağmur bırakırdı sesimize
    çok uzaklarda çok düşündüğümüz bir şey solar solar solardı.
    ..."*
  • tragedyalar iv

    episode

    ya alkol olmasaydı. bir uzun bardaklarımız vardı. herkes
    birbirinden artardı
    bulanık, bungun artardı
    kuru gök, kuru bir yağmur bırakırdı sesimize
    çok uzaklarda çok düşündüğümüz bir şey solar solar solardı
    meyhaneler biraz olsun solardı
    imgeler ve bütün çözüm yolları. bardaklar
    bardaklar, o uzun bardaklar, dişi alkoller yani
    çiftleşip bırakırlardı sesimizi
    sirkler ve bütün sirkler, atlıkarıncalar öyle
    çılgınca dönerlerdi sesimizde
    biz bütün görme gücüyle görürdük sesimizi
    renksizdi
    ve nasıl kirliydi ki, her günkü kuşkulardan
    her türlü engellerden, aşklardan ve kurallardan
    - sesimizi duyuyor musunuz. hayır!
    - sesimizi duyuyor musunuz. evet!
    yani işte böyle biz
    tek anlamlı iki söz parçası olan.

    biz bir de çok eski zamanlardan kalmış olurduk. ve bir de
    sert içkiler içerdik - bu tuhaf akşamları kim çizdi
    öyküsü tanrılardan ve açık denizlerden derlenen
    bu tuhaf akşamları kim çizdi
    güçlü bir soluk tarafından ve hırsla

    ve kirli
    ve büyük bir sirk çadırı gibi, uçsuz bucaksız
    bu tuhaf akşamları kim çizdi
    biz içkiler içerken.

    biz içkiler içerken cam kapılar yeryüzünü keserdi
    düşük organlarıyla kadınları keserdi
    biz içkiler içerken
    kesilince giderdi
    cam kapılar dönerdi, dünyacığımız kanardı
    cam kapılar dönerdi
    gökboyu giderlerdi bir saydamlığı akıtıp
    doğanın gizlerine ve bütün rahimlere
    gökboyu giderlerdi
    tezgâhlar bira çekerdi
    tezgâhlar bira çekerdi, çürük ot oralarda kokardı
    çürük ot, çürük ot..
    oralarda kokardı
    sonra hep eski zamanlardan kalmış olurduk, o tenha
    bahçelerde, tasvirlerde, bir garip kum sarılığında
    olmuş olurduk
    sonra birden çağımıza girerdik. o çılgın
    atlarımız, örtülerimiz alkolden
    anılarımız, içgüdülerimiz
    ve büyük çıplaklığımız alkolden
    alkolse biraz olsun alkolden yaratıldığımız
    tanrımız bilincimiz tanrımız
    çağımıza girerdik.

    çağımıza girerdik, kaygan ve boyutsuz bir anlam biçiminde
    kurumuş bir kan kokusu ağzında
    kemikten bir av borusu tadında
    ağrılı bir hayvanın benekleri üstünde
    çağımıza girerdik
    çağımıza girerdik, çiftleşip bırakırdık çağımızı
    bırakınca giderdik
    bırakınca giderdik. sonra her şey giderdi. ve artık
    bir silah patlasa, bir kurşun
    doğayı baştanbaşa kanatan
    bir kurşun olurdu. içkilere dönerdik.
    çünkü başka ne vardı, alkoller bizi yıkardı
    sığ denizler gibiydi alkol, geçerdi üstümüzden
    ve birden bırakırdı bizi
    biz öyle kalırdık da çakıllamış ve beyaz
    seslerimiz birbirinden artardı.

    çünkü yalnız o vardı, o alkol biçiminde olmak
    o sonsuz buruşukluk
    o sonsuz buruşukluk: ya alkol olmasaydı
    ya alkol olmasaydı

    ve alok olmasaydı biz ölümsüz kalırdık
    dayanılmaz acısında bir ölümsüzlüğün
    biz öylece kalırdık
    imgelerin ve bütün çözüm yollarının bir öte dünyasında
    yani bir gerilimde, her şeyin bir kavram olup aktığı kanımızda
    oralarda
    sevişirken kalırdık
    akarsular alkollere girer kalırdı
    balıklar soğuk soğuk devinirdi, kalırdı
    içe ingin gözlerimiz vardı, kalırdı
    bir sessizlik gününün durmadan kutlandığı
    oralarda kalırdı.

    çünkü yalnız o vardı, o alkol biçiminde olmak
    o sonsuz buruşukluk
    o sonsuz buruşukluk: ya alkol olmasaydı
    ya alkol olmasaydı.

    herkes nerelerden olsa biraz sarkardı
    bir şeyden, bir olaydan, korkunun ilk yerinden
    işkenceler biraz olsun sarkardı
    ve duvar kâğıtları sarkardı ve sinek pislikleri, ampuller
    intihar zabıtları sarkardı
    evraklar, çekmeceler
    telefonlar biraz olsun sarkardı
    ve sesler örtmek için sesleri, sarkardı
    ve eller
    çürükler, sinir uçları
    bir korkunçluk gününün durmadan kutlandığı
    sert duvarlar beyaz beyaz kanardı
    ve polis müdürleri sarkardı kuşkunun ilk yerinden
    belki de bir cümleden: bütün işkencelere rağmen konuşmaz!
    diye harfler öyle öyle sarkardı
    ve cezaevleri sarkardı ve ıslak tabutlukar
    ve kurallar sarkardı, yasalar sonra sarkardı
    bir şeyden, bir olaydan, acının ilk yerinden
    herkes nerelerden olsa biraz sarkardı.

    koro

    ellerin ve bütün eylemlerin biraz olsun sarktığı
    sizi yok saymaya geldiklerinin anlamıyla
    şimdi bir anlama geldiğigiller çağı.

    episode

    ya alkol olmasaydı. bir uzun bardaklarımız vardı. herkes
    birbirinden artardı
    bulanık, bungun artardı
    kuru gök, kuru bir yağmur bırakırdı sesimize
    çok uzaklarda çok düşündüğümüz bir şey solar solar solardı.
  • yaşamda kalabilmenin en önemli ilacını ifade eden edip cansever dizesi.
  • sıklıkla tekrarlar olduğum edip cansever dizesi. "bir uzun bardaklarımız vardı. herkes birbirinden artardı." beyoğlu sokaklarında mendil satan çocukları, yan kesicileri, torbacıları... (bakıp)görmeden yürürdük. kar soğudunda evsizlere dertlenip bütün camları açmazdık. soğuğu/kimsesizliği hissetmek için. bütün "imgeler ve bütün çözüm yolları, bardaklar" dolusu alkolle daha kolay yakalanırdı. ebe, tura bir, iki, üç...
  • bir serhoş şiir.

    "bu tuhaf akşamları kim çizdi?"
  • bbc kıyamet senaryosu olarak bu fikri işleseymiş keşke.
  • "pencereden kar geliyor" ile fena çarpan şiir.

    edip cansever ve erkan oğur.
    varsınlar hep çarpsınlar, şerefe.
  • "ne yapsam
    alkollere gitsem.
    giderim alkollere bir mektup gibi
    alkollerden gelirim bir mektup gibi
    bellidir sırtımdaki kan lekesinden ve puldan"*
hesabın var mı? giriş yap