• ahmet hamdi tanpınar'ın çeşitli yayın organlarında yayımlanmış ağılıklı olarak sanat ve kültür konulu yazı ve röportajlarının birol emil tarafından bir araya getirilmesiyle oluşmuş, dergah yayınlarından çıkan leziz kitap.
  • bu eserin önsözünde mehmet kaplan şöyle demiştir:

    ''eserlerinin zor anlaşılması, kafasında ve ruhunda yığılı olan duygu, hayal ve düşünce hazinesini kendisine has, kompleks bir terkip halinde ortaya koymak istemesinden ileri gelir. o, gergin bir dikkatle, birkaç kere okunması gereken yazarlardandır. hiçbir cümlesi boş olmadığı için onun eserleri üzerinde kafa yoranlar harcadıkları emeğin mükâfatını görürler.''
  • okudukça tanpınar'ın yıllar önce istanbul için yaptığı tespitlerin bugün hala geçerliliğini koruduğunu göreceğiniz kitaptır. satır aralarında yahya kemal ile ilgili verdiği bilgileri okuduğunuzda şaşırabilirsiniz.
  • '' bu acayip 'buhran' kelimesinin ışığı altında bütün hayatımız bize tehlikeli bir cambazlık gibi görünüyor. iki minare arasında gerilmiş iplerde yürüyen o eski zaman hünerbazları gibi, artık muvazeneyi eşyanın veya hayatın kendisinde, yani bulunması tabii olan yerlerde değil, uzviyetimizin ve ruhumuzun çok anî intibaklarında arıyoruz. ''
  • • konforsuz hayatımız, —her şeyimiz ya karyolalarımızın altında, ya başlarımızın üstündeki raflarda idi— yalnızlık beni kitaba atmıştı. mektepten çıkar çıkmaz yatağıma uzanır, yeni tanıdığım dostoyevski ile, erzurum’a kadar cebimde getirdiğim baudelaire’i, istanbul’dan bin güçlükle getirttiğim kitapları okurdum. fakat asıl okuduğum bu ikisi idi. fransız şâirinin darülfünun’da iken cazibesine kapılmıştım. dostoyevski’yi ise yeni yeni tadıyordum. muazzam bir şeydi bu. her an dünyam değişiyordu. insan ıstırabıyla temasın sıcaklığı her sahifede sanki kabuğumu çatlatacak şekilde beni genişletiyordu. düşüncem adeta bir kaç gece içinde boy atan o mucizeli nebatlara benziyordu. ciltten cilde atladıkça ufkum başkalaşıyor, insanlığa ve hakikatlerine kavuştuğumu sanıyordum.

    • bütün bu kâinat bizim idrâkimizde yaşar. insan düşüncesi zaman ve mekânın yaratıcısıdır. bütün tanrılar ondan doğar.

    • insan kalbi, başkalarının duygularına ancak kendi tecrübeleri nisbetinde açıktır.
  • • başka yıldızlardan gelen ışıklar kendi sahillerimi yiyor. sığındığım iç âlem mağarasında son kaya parçası, üstünde titreşen son otla beraber sarsılıyor. bin elmas uçurumun birden avıyım! ölüm, demin kokladığım çiçek misin? yoksa bu hengâmede bir an sarıldığım şeffaf aydınlık salkım mı? beni şu anda beş yüz anne birden mi doğuruyor? yoksa bütün kâinat bir billûr zerresi gibi sert bir çekirdek halinde bende mi toplandı?

    • insanoğlu, daima bir meseleler çıkınıdır. yaşamak her an kendimize sorduğumuz bir yığın suale cevap vermekten başka ne olabilir? biz sormasak bile onlar kendiliklerinden bize gelirler.

    • zihnin hazmı konuşma ile oluyor. biz düşüncelerimizi başkalarının dikkatinde, başkalarının kayıtsızlığında veya hiddetinde, hatta zulmünde yaşarız.
  • herkesin ibn-i haldun'a ait olduğunu sandığı coğrafya bir kaderdir cümlesinin kaynağı olan ahmet hamdi tanpınar kitabı.
  • “elbisesini giyinirken insan denen bu saz parçası... diye birkaç defa tekrarladı (bkz: huzur) (s.12)

    mümtaz, elbisesini giyerken birkaç defa varoluşçu bir dünya görüşünü dillendiren blaise pascal'a ait olan “insan denen bu saz parçası” ifadesini tekrar eder. bu söz pascal'ın temel eseri olan pensees (düşünceler) kitabında geçer. pascal'ın bu sözünde, insanın kader karşısında, aklı sayesinde kendini, çevresini ve dünyayı bilen tavrı öne çıkarılır; ama her şeye rağmen aklın kaderi aşamayan yönü de vurgulanır.

    tanpınar, henüz huzur romanını neşretmeden önce, pascal'ın bu ifadesini açıklayan bir yazı yazar. bu yazının başlığı insan ve cemiyet'tir:

    “diyalektik, insanı tarife çalıştı. meşhur tüysüz ve iki ayaklı hayvan safsatasından siyasî, mantıkî veya sadece teessürî mahluk düsturlarına kadar bir ynğın tarif, 'insan bir tezatlar mecmuasıdır', 'insan bir âhenktir' tarzında epeyce müphem, hattâ bazan karanlıkta yapılmış bir el işareti gibi mânâsız izahlar hepimizin hatırındadır. pascal'ın insan hakkında verdiği 'düşünen saz' tarifi, şiirin diliyle söylendiği için bu cinsten tecritlerin en güzeli, belki en mânâlısıdır. insanoğlunun, en kudretli ve gerçekten yaratıcı olduğu tarafıyla en zayıf noktasını, kader karşısındaki aczini birleştirir. böylelikle üçüncü bir unsuru, teessür şuurunu da içine alır. ruhumuzla, idrâkimizle ne kadar büyüğüz ve gene bu yüzden -kaderi yenemediğimiz için- ne kadar
    biçareyiz! işte pascal'ın demek istediği şey. belki, hattâ muhakkak, ebedîliğin gözünde böyleyiz. bütün bu kâinat bizim idrâkimizde yaşar. ınsan düşüncesi zaman ve mekânın yaratıcısıdır. bütün tanrılar ondan doğar. her şey onunla başlar ve galiba onunla biter. bir ânı bitmez tükenmez bir ülke yapan ihsasların cenneti, bütün teessürî hayat, san'atlar, işler... bütün bunlara rağmen kâinatın
    yanında neyiz? bizim, nabzımızı dinleyerek bulduğumuz, şuurunu beraberinde getirdiğimiz, ölçtüğümüz, biçtiğimiz, her şekilde tasarrufa çalıştığımız, her türlü icat, ihtira, ihtiras, vehim, vesvese, şiir ve sanatı, her şeyi içine attığımız hâlde bir türlü dolduramadığımız zamanın karşısında ne kadar küçüğüz!” (s.21)
  • bende büyük hayal kırıklığı yaratan kitap. öncelikle ahmet hamdi tanpınar’ın farklı tarihlerde farklı gazetelerde güncel konular üzerine yazıları bir araya getirilmiş. saatleri ayarlama enstitüsü ve huzur isimli eserlerindeki başarısından dolayı yazarın düşüncelerini de hep merak etmişimdir. fakat bu yazılarında doğduğu ve yaşadığı yerden dolayı bu kültürü yani türklüğü ve islamı seviyor olması , galatasaray’da okuduğu için fransız kültürüne yakınlık hissediyor olması , yani ne verirsen o olması , biraz hayal kırıklığı yarattı. bunun dışında o meşhur üslubu burada da mevcut fakat içi bol. çok şey yazıp hiçbir şey anlatmıyor.
hesabın var mı? giriş yap