• tunuslu bi eleman sosyologların kralıdır dusuncelerinin marx ınkilerle benzeştiği yalandan başka bişey değildir
  • ilk sosyolog denebilecek insan
  • asil adi ibn haldun olan, ingilizce ruzgarlarindan nasibini almis buyuk sosyolog
  • tunus'lu, ilk sosyologlardan sayılan düşünür.
  • mukaddime isimli cok meshur bir kitabi vardir ki hala okutulur. bu kitapla birlikte tarih felsefesinin hatta sosyolojinin kurucusu olarak görülür. kitabin bir bölümünde sicak iklim insanlarinin deri renklerinin günes yüzünden siyah, kuseydekilerinde soguk yüzünden beyaz oldugunu söyler ki, bunu söyledigi zaman 15. yüzyilin basi oldugu icin epey bir radikal sayilir. cezayir'de yasamistir, 1434'te ölür. bir ara misir'da abbasi halifesinin sarayinda konuk olarak kalir, ve halifenin istegi üzerine bir kitap daha yazar ama coktan unutulmustur.
  • bir de araplarin monteskiyö'sü derler ki bu da tamamen anakronik ve hiyarcadir.
  • batılı bir bilimadamının hakkında "islam alemi'nin machiavellisi" dediği sosyolog ve tarihçi. bu söze karşı ise üstad cemil meriç "iltifat değil, iftira" demiştir.
  • (bkz: mukaddime)
    bu arada mukaddime ibni-i haldun'un kitabının ismi değil, önsöz bölümüdür ve kendisi kitabın aslı değil, önsözüyle meşhur olmuştur. zira arapçada mukaddime önsöz demektir.
  • 1332 yılında tunus’ta doğan ve 1406’da kahire’de vefat eden ibn haldun’un yaşadığı dönemde islam dünyasının hâli şöyleydi:

    endülüs’ün az bir kısmı müstesna, büyük bölümü hristiyanların istilasına uğramıştı. geriye kalan topraklardaki emirliklerde de fitneler ve ihtilaller eksik olmuyordu.

    muvahhidler devleti yıkılmış, fas, tunus ve cezayir’de yeni hanedanlıklar kurulmuştu. islam toplumunun yaşadığı muhtelif devletler kurulmuştu. bilhassa mısır’da halifeliğin devamı niteliğindeki memlüklüler, anadolu’da selçuklular ve osmanlılar halef-selef olarak varlıklarını sürdürürken, timur da bütün islam dünyasına hakim olma gayreti güdüyor ve bu konuda mücadele ediyordu.

    ismi abdurrahman, künyesi ebu zeyd, lakabı veliyyûddin, şöhreti ibn haldun olan müellifin soyu sahabe vail b. hucr’a dayanır. bu sahabeyle ilgili peygamberimiz (s.a.v.):

    “... vail b. hucr, rasulullah’a geldiği vakit, hz. peygamber ridasını yaymış, vail’i bu rida üzerine oturtmuş ve allah’ın vail b. hucr’u, oğlunu ve kıyamete kadar gelecek olan torunlarını mübarek kıl, hayırlı ve uğurlu olmalarını temin et.” diye dua etmiştir.

    nesebiyle ilgili farklı yorumlar yapılsa da, ibn haldun’un arap olmadığını söyleyen veya söylemeye çalışanlar aksi bir ırkı da ona nisbet edemiyorlar. sadece yer yer araplar’ı yerip, berberîler’i övmesinden dolayı berberî olabileceği tezi ileri sürülmüşse de, bu tez fazla rağbet görmemiştir.

    tahsili

    mukaddime müellifi abdurrahman b. muhammed’in ailesi ilim ve irfana çok düşkündü. hatta babası, devrin sayılı hocalarından kabul ediliyordu. nitekim, okuma çağına gelen oğlunun ilk hocası da, babası olur. o dönemlerde cami ve mescitler okul olarak kullanılıyordu. babasının nezaretinde kur’an eğitimini alan ibn haldun, en saygın ulemanın endülüs’ü terk etmesinden dolayı tunus’ta bulunan devrin saygın hocalarından tefsir, hadis ve malikî fıkhı ve şerî ilimleri tahsil etmiştir.

    bu bilgilerin dışında dil, mantık, felsefe ve sair ilimlerde de, hocalarının övgüsünü hak edecek şekilde ders aldıktan sonra, hayatında iki önemli olay cereyan eder. bundan dolayı da tahsiline ara vermek zorunda kalır.

    bu olaylardan biri kendisinin de “ocak söndüren” diye tanımladığı veba salgını. öyleki günde, 1200 kişinin öldüğü büyük bir hastalık. kitabında şöyle bahsediyor:

    “durmadan sonsuz bir arzu ile ilim tahsil etmek ve faziletler elde etmek için didiniyor, ilim öğretilen yerlere ve ders halkalarına gidip geliyordum. ‘ocak söndüren’ veba çıkana kadar hayatım böyle devam etti. veba sebebiyle, ayan-eşraf ve bütün üstadlar dünyadan göçüp gitti. anam, babam da vefat etti. allah hepsine rahmet eylesin.”

    ikinci olay ise bu salgın hastalıktan kurtulan ilim erbabının ülkeden ayrılması, diğer taraftan iaşe için çalışmak zorunda kalması, çok arzuladığı ilim meclislerinden kopmasına sebep oldu.

    iş ve çile hayatı

    yaklaşık yirmi beş yıl sürecek olan siyasî ve idarî çalışması hayatında yeni bir sayfa açar. fakat her ne kadar çalışsa da, aklı okumakta ve yazmakta. fırsat buldukça bu işlere zaman ayırmaya çalışıyorsa da istediği kıvamı tutturamıyordu.

    daima galiplerden yana tavır koyan ibn haldun, çok muhtelif emirlerle çok değişik görevlerde bulundu. yaptığı bazı uygulamalardan dolayı hapis de yatan büyük müellif, başvezirlik makamına dahi çıktı.

    bu arada endülüs’e geçen, orada kendisi gibi şair ve büyük alim ibn hatip’le karşılaşır. birbirleriyle çok iyi diyalog kuran, bu iki büyük zatın birlikteliği çok yararlı olur.

    tekrar telif dönemi

    ibn haldun, birçok kez mağrip-endülüs arası gidip gelir. arkasından hac için mekke’ye giden orada bir dizi görüşmeler yapan ibn haldun, mısır’da da bazı görevler üstlenir. bilahere tekrar kendisini ilme ve telife verir.

    kuvvetli bir hafızaya, işlek bir zihne, parlak bir zekaya, sağlam bir muhakemeye, iyi bir istidlal ve kıyas yapma gücüne ve isabetli teşhis, tesbitler yapma kabiliyetine sahip olan ibn haldun, sadece beş ay içinde islam dünyasının medar-ı iftiharı olan mukaddime’sini yazdı ve bitirdi. arkasından mağrip ve berberîler’in tarihini yazmak için kitabu’l-iber’i yazmaya başlar. daha sonra bu anlayışından vazgeçerek umumî tarih kitabı olarak yazmaya çalışır ve bitirir.

    kadılık, hatta baybars tekkesi’ne şeyh’lik de yapan ibn haldun, tempolu, hareketli ve verimli hayatını, yaşamakta olduğu mısır’da noktalar. şu anda kabrinin dahi belli olmadığı ibn haldun gibi alimlere çok ihtiyacımız var.

    özet

    yetmiş altı yıllık ömrünü dört safhada ele alabiliriz:

    a- doğum yeri tunus’ta yirmi yıl devam eden ilk bölümü, kur’an ve talimle geçer.

    b- yirmibeş yıl süren ikinci dönem fas, tunus, cezayir ve endülüs arasında siyasî ve idarî işlerle geçmiştir.

    c- telif dönemi kabul edilen ve 8 yıl süren üçüncü dönem.

    d- kadılık, müderrislik ve şeyhlik dönemi. on dört yıl süren bu dönem, daha ziyade mısır’da geçen bu bölümde hacca gitmiş, kudüs’ü ziyaret etmiş, şam’da timur’la görüşmüştür.

    kaynak: ilk adim dergisi
  • tunuslu bilim insani. vico'dan yaklasik 350 yil kadar once yasamis, sosyolojinin babasi tanimini, dusunurler arasinda ilk kez devlet nasil yonetilmeli ve toplum-yonetim iliskileri nasil olmali sorulari yerine toplum ve devlet nasil ortaya cikmis olabilir ve hangi asamalardan gecer sorularini sordugu icin fazlasiyla hak etmis kisidir. ibni haldun, toplum yasaminda bir ilkel durumdan, badawa'dan (bede, arapca ilk, bir demektir), asabiye adini verdigi ve bir tur toplum sozlesmesi olarak gorulebilecek dayanisma ile zamanla uygar topluma, yani hazara'ya donusumun varligini one surmustur. bu donusum surecinin bir noktasinda ortaya mulk, yani devlet cikar ki bundan sonra asabiyeye ihtiyac kurum ve kurallarin ortaya cikip artmasi ve yerle$meleriyle azalir, zamanla yok olur. ilginc olan, asabiyenin zamanla toplum yapisinin karmasiklasmasi sonucu yararli bir unsurdan zararli, en azindan yasadisi ve cagin gerisinde bir unsura donusebilmesi gercegini algilamasidir: baslangicta bir biz kavrami olusturup biz ve onlardan bahsetmek iyiyken, yasalarla, kurumlarla, geleneklerle sekillenmis komplike bir toplum yasaminda hala asabiyenin varolmasi mafya gibi, aga-asiret iliskisi gibi olusumlari bizlere getirir.

    ayrica ibn-i haldun, devletin kurulustan itibaren cokusune ve isgale ugrayisina kadar gecirdigi 5 asamayi da mantikli ve maalesef halen rahatlikla gozlenebilir bir model uzerinden (insanlar akillanmiyor galiba?) ve uretim ve cikar iliskilerine vurgu yaparak anlatmistir. bu sebeple ve tarihsel gelisimi on plana cikarttigi icin de islamin macchiavellisi olmaktan cok, islamin karl marx'i olarak adlandirilir ve tanim dogrudur...
hesabın var mı? giriş yap