• van'dan anımsadığım, çoğu evlerin iç kale yapısında oluşuydu. ev kamusal alan ile özel yaşam ikiliği gibi mahrem içerisi ile sosyal alan olarak gene ikiye ayrılıyor. misafirler evde hemen salona alınıyor, salon evin diğer ailevi bölümlerinden sert şekilde ayrılıyor. bu erekle belki bazı evlerde salon kapıya en yakın konuşlanan bölme idi. bazı evlerde diğer bölümler bir koridor kapısı ile adeta kilitli hale de geliveriyordu. hani ev hayvanı beslenen evlerde hayvanın başını sokamayacağı bölümlere ahşap kapılar (ahşap güvenlik kapısı) monte edilir ya, akla onu getiriyor. bu durumda tuvalete, mutfağa* gitmek hem özendirilmiyor, hem de oralara ulaşabilmek özel yakınlık gerektirir görünüyordu. bu iç mimari yapı, islami hassasiyetlere elbette uyuyor, ama aynı veya benzer dini duyarlıklara sahip bölgelerde aynı düzey iç yerleşim görmedim, belirtmeliyim. o zaman geriye açıklayıcı olarak dinsel ile desteklenen yöresel/kültürel yapısal özellikler kalıyor.

    (bkz: yüğresel)
    (bkz: yerel)
    (bkz: kültürel/@ibisile)
  • geçen, abim "seni kahvaltıya götüreyim" dedi, cevap olarak golden retriever misali kuyruk salladım. hayatımda iki veya üç kez serpme kahvaltı denen siksike gittim, onlardan birinde de yumurta kalmamış diye kuru kayısı ve badem vermişlerdi bi tabakta. ishal olmamızı istiyolardı sanırım, bilemiyorum.

    menüye baktım, kahvaltının içinde neler var, ne gelecek merak ettim. kahvaltı bi geldi, menüde yazanla önümüzdeki arasında dağlar kadar fark var. menüyü masadan kaldırdıkları için eksiklerin ne olduğundan emin değilim ama, abime "kardeş burdan ne yiycez biz şimdi" dedim. menüyü tekrar istediğim vakit, alter egom emekli albay ortaya çıktı. bi menüye bakıyorum, bi önümdeki masaya. en az dört-beş çeşit şey eksik. düz adamım arkadaşım ben, kahvaltı edeceksek salama, sucuğa, yumurtaya, kızartma tabağına abanırım.

    önümde yiyebileceğim herhangi bi şey olmadığı için orada çalışan kişiye, kahvaltının eksik olduğunu söyledim. çalışan da bana, "hmmm neler eksik mesela:)))" dedi, tek tek saydım. gerisini yazıyorum:

    - o saydığınız şeyler tek kişilik kahvaltıda veriliyor.
    + hayır, bakın menüde yazan içeriğe, masada hiçbiri yok.
    - siz bize eksiklerinizi söyleyin o zaman.
    + o eksik bu eksik şu eksik (hepsini saydım)
    - anladım. saydıklarınızı, yöresel ürünlerle değiştirmiştik.

    "yöresel" dediği an masaya dönüp yöresel bi şeyler aradım. nutella hangi yöreden? domates, salatalık? masada yöresel bi şey yok. ben, yöresel kahvaltı yapmak istemiyorum, ısıl işlem görmüş sucuk yemek istiyorum ajajsjdkdf. sonra, "eksiklerinizi getiriyorum" deyip bi dilim jambon koydular önüme daşşak geçer gibi. ne yapayım aç kalmamak için kırt kırt salatalık yiyip çay içtim. o ara kahvaltı yapmaya geldiğini düşündüğüm müşterilere "the cake is a lie" diye bağıracaktım da üşendim.

    ha yöresel, ha organik ikisi de aynı bokun laciverti.
  • ister yemek üzerine ister ürün vs satış üzerine olsun, bu ibare ile açılmış mekanlar genelde kazık ve kalitesiz olur.
  • ne yazık ki günümüzde anlamını "çoğunlukla" yitirmiştir. ata tohumu kullanan çiftçiye ceza yazılan bir ülkede yaşıyoruz ya, belki ondandır.

    (bkz: yerel tohum satışını yasaklayan bakanlık)
hesabın var mı? giriş yap