aynı isimdeki diğer başlıklar:
  • black mirror'un noel hediyesi bölümü.
    yakın gelecek teması bu kadar mı böyle gerçekçi bir kara mizah fonunda verilir arkadaşım.
  • canavar gibi bir black mirror bölümü. gerçi bölümün ortasında sonunu az çok anlayabiliyorsunuz ki ben bu konuda epey öküzümdür (yani filmi/diziyi mal mal izler, herkesin öngördüğü sonu ben filmin/dizinin sonunda görür şaşırırım), ben bile bildiysem herkes rahatça anlar. ama yine de yaratılan dünya yüzünden aklım çıktı.

    --- spoiler ---

    ufacık tefecik bir hata buldum. jon hamm abimizin oynadığı karakter, müşterisi olan hatunun yazılım haline gelmiş bilincini 3 haftalığına "hiçbir şey yapmamaya" gönderdiğinde elindeki kızarmış ekmekten bir ısırık alıyor. sonra kadın geri geldiğinde "naber kanka?" diye sorduğunda elindeki ekmek tam görünüyor. çok ufak bir hata, bölümün değerini/kalitesini haliyle etkilemiyor ama öyle gördüm, paylaşayım dedim.

    --- spoiler ---
  • çok sevdiğim bu yüzden üşenmeden acaip bir yorum yaptığım dizi/bölümdür.

    http://sinemafilmi.tumblr.com/tagged/blackmirror

    buradan da okuyabilirsiniz. ancak aşağıda kopi peyst yaptığımda tüm paragraflar gitti. düzeltmek çok zaman alır. bence yukarıdaki inkten okuyun. reklam meklam yok.

    black mirror beyaz noel

    black mirror’un bize bir yılbaşı hediyesi. biraz da farklı tatlar içeren bölümü.

    black mirror, film tadında, üç ayrı bölüm (süreleri 1 saati aşan üç bölüm) halinde yayınlanır. genelde füturistik öğeler barındırır. sizin izin verdiğiniz kadar zihin açar. izin vermediğiniz durumda anlamsız kaçabilir. yani beğenip beğenmemek, özümseyip anlamak size kalmıştır.

    bu bölüm de özünden kopmamış. yine de sizi uyarmak isterim işbu metin söz konusu diziyi seyretmemiş bünyeler için uygun değildir. uyarıya rağmen devam ediyorsanız, diziyi seyretmeyeceğinizi düşünüyor olabilirsiniz. o zaman bence okumayın da. ya da uyarıyı yaptığım için ne yapacağınıza karışmamak en iyisi.

    işbu entari iki bölümden oluşur.
    ilki diziyi anlatır. eğer yeni seyrettiyseniz taze hafızanızla yeniden üzerinden detaylarla geçebilirsiniz.
    ya da direkt yorumlara zıplayabilirsiniz.

    size kalmış.

    çoğu kişinin bilmediği the young doctor’s diary isimli yine ingiliz yapımı bir dizide oynayan ve aslında madman ile şöhretine kavuşmuş olan karizmatik abimiz (jon hamm) başrolde. işbu anlatıda bundan sonra adı “danışman” olarak geçecektir.

    dizi çok soğuk olduğu bilinen bir coğrafyada başlıyor, keza diğer black mirror bölümlerinde dizinin ismi yazıldıktan sonra kara ayna çatlar. bu sefer siyah bir kabın içine su koyup dondurmuşsunuz da buzu çatlatmışsınız gibi bir efekt var.

    yakışıklı abimizi madman ile hatırlatmak yerine sibirya’nın unutulmuş bir buzulunda doktor olarak görev yaptığı sağlık ocağındaki haline benziyor diye the young doctor’s diary’i seçtik.

    anlatım

    ------------------------------------- bölüm 1 -------------------------------------
    bir adam uyanır, garip bir noel şarkısı çalmaktadır aynaya bakar, karısının fotoğrafını sever. içeride biri olduğunu anlar ve mutfakta noel yemeği yapan kahramanımızı (danışmanı) görür. konuşma neşe dolu abinin geçen seneyi hatırlatmasıyla başlar, orada her şeyin bulunmadığını bir şekilde mahsur durumda olduklarını belirtir. fakat biz daha bilmiyoruz sebebini.
    konuşma, konuşmak isteyenin (danışman), konuşmak istemeyenin (yataktan yeni kalkmış pijamalı vatandaş ki bundan böyle kendisine “pijamalı” diyeceğiz) neden buraya düştüğünü sormasıyla başlar. pijamalı konuşkan değildir ve buranın bir hapishane olmadığını, iş için bulunduklarını söyler. onun söylemesi önemli. peki.
    danışman, pijamalıyla iletişime geçmeye çalışmaktadır. beş yıldır orada olduğu halde noel’de muhabbet etmeyi özlemiş biri gibi. fakat pijamalı, kendisini anlatmak yerine ve belki de doğal bir atakla, “asıl sen neden buraya düştün” diye patates haşlayan danışmana soru sorar. zaten belli ki, danışman, pijamalıyı konuşturmak için kendisi konuşmak zorunda. yaptığı hatayı anlatıyor, oraya niye düştüğünü söylemek için. cesaretsiz arkadaşlarına karşı cins ile buluşmada yardım etmek gibi bir şey. öyle bir teknoloji var ki, kişinin gördüğü her şeyi gören bir danışman var ve iletişim kurabiliyorlar. mahcup arkadaş davetsiz de olsa arkadaş edinmek için bir partiye gidiyor. esmer bir kadını gözüne kestiriyor (game of thorones’ta oynayan vahşi kız.) yine danışmanın tavsiyesi ile hoşlandığı kız yerine yanındaki sarışın ile konuşuyor. danışman bilgisayar başında olduğundan devamlı tüyolar veriyor filan. bu arada mahcup elemanın adı da turk. (bak sen şu işe, dışarıdan gelen dürtülerle hareket eden biri derken isminin turk olmasına takılsak mı?)
    neyse çeşitli sınavlardan geçiyor. (o ofiste çalışmadığı halde, ofis elemanlarını gugıllayan danışmanı kulağına durumu fısıldıyor, o da son anda işi kurtarıyor falan, filan) yine de bu konuda bir duralım. sosyal medya sayesinde geçen haziranda gittiğiniz bir partide çekilmiş fotolarınız ve yüz tanıma teknolojisi veya etiketleme sayesinde apaçık meydandadır. bununla ilgili bir kısa filmi de vardı. iskandinav ülkelerinden birinde sokaktan geçen birini seçip bir çadıra alınıyor, mistik hareketler yapan bir falcı 3-4 gün önce aldığı pantolondan, kredi kartına kadar her şeyi biliyor. sonra çadırın içindeki perde aşağıya indirilince, bilgisayar başında sırf onu inceleyen kişiler gösteriliyor. kısaca bir özelimizin olmadığı (hatta çoğunlukla maddi konularda) gösteriliyor. kısacası bizim turk ofis partisinde davetsiz olmadığına herkesi inandırıyor.
    siyah saçlı kızın profili kapalı ama onun adını arkadaşından öğreniyor: jeniffer. danışmanımız insanların fark edilmek istediklerinden bahsediyor. yakın çevremizde fark dilmek için bu kadar sosyal medya düşkün olduğumuz alt anlamı da çıkabilir. çıksın bakalım. bu jeniffer’ın ise herkesten farklı olarak görünmek, fark edilmek gibi bir derdi olmadığını, garip bir halinin olduğunu söylüyor danışman. böylece ilk bölüm bitiyor.
    ------------------------------------- bölüm 2 -------------------------------------
    (sadece ekranda ikinci bölümün başladığını haber vermek yerine, burada önce ilk bölümün bittiğini sonra ikinci bölümün başladığı ayrı ekranlarla belirtiliyor. bu ciltlerce kitabı bitirmek gibi bir şey. düşünün ilk kitabı bitirdiğinizde bir kere de olsa arka sayfasına bakarsınız. güzel bir es. ben beğendim. sadece dizide araya reklam almışlardır, belki de onun ayıracıdır. black mirror böyle ota boka anlam yüklememize sebep güzel bir yapıttır yani.)
    ikinci bölümde mahcup turk tuvalete gittiğinde, danışmanın bakmamasını istiyor. bu arada onu danışmandan ayrı 8 kişinin daha izlediğini ve sesli konuşma halinde olduklarını görüyoruz.
    sonra kız ile daha kuytu bir yerde konuşmaya başlar. danışmanın verdiği tavsiyeler işe yarıyordur. danışmanın kıza olan ilgisi de dikkate değerdir.
    bu arada iki elin baş ve orta parmaklarını kıvırarak, bu kelimeyi “tırnak içine alıp” konuşmadan hususi nefret etmişimdir ve bunu bu yapımda gördüm ya, daha da mutluyum valla.
    neyse, kız küfreder, bizimki de eder. hap uyuşturucu filan gibi şeylere konu gelir, danışmanı hemen turk’u uyarır. diğer yorumcular kız hakkında final sonuca ulaşmaya yakındırlar. diğer yandan seyirci olarak kafamızdan elli tane farklı şey geçmekte kıllanmaktayız.
    nedir:
    1- jeniffer bir şekilde turk’un danışmanı olduğunu anlamış olabilir.
    2- jeniffer’ın da aynı turk gibi danışmanı olabilir
    3- haplar, uyuşturucu olmayabilir ne bileyim, kadın harbiden deli filan da olabilir.
    derken, beş yıldır dondurucu soğukta “iş” yüzünden kalan adam duvardaki saati fark eder, danışman ciddiye almaz. bu önemli bir detaydır hâlbuki.
    kız işten ayrılacağını beyan eder. aslında ayrılacağı şey işi değilmiş ya neyse. turk, havuza atlamak istersin ama soğuktur geyiği yapar. jeniffer bunu nerelere yorar bir bilseniz. danışman da bunu güzel bir geyik olarak görür. fakat kız “yapacağım” (durum değişimi) diye gazı almıştır. bak sen.
    kız tuvaletten gelirken, turk’un kendi kendine konuştuğunu görür. işler değişir. turk’u evine davet eder. danışman için bu büyük başarıdır.
    kızın evine giderler, bu arada beş yıldır aynı yerde olan adam, danışmanı röntgencilikle suçlar. danışman “beni ne sanıyorsun” diyerek kabul etmez. hâlbuki izlemiştir.
    kız içkileri hazırlayayım ve direkt yatak odasına geçelim deyince ikinci bölüm biter.
    ------------------------------------- bölüm 3 -------------------------------------
    her bölüm kendi içinde tutarlıdır. ileride özetini yapacağım.
    bir şekilde diğer penceredeki vatandaşların da bu şekilde yardım aldığı ve aslında danışmanın değil diğerlerinin de kendini izlediğini turk bilmektedir. tedirgindir yani.
    kız gelir, zorla turk’a bir şeyler içirir. olayı sekse bağlamışlardır seyredenler. danışman durumdaki garipliği fark eder ve turk’a oradan çıkmasını söyler. (turk’u nereden uydurdum demeyin, ben detaylı izlerim beğendiğim şeyi. ismi harry ama soyadı turk. valla billa.) ancak kız, onu yatağa atmak için yapılan geyikleri, intihar için arkadaş arayan biri olduğunu zanneder.
    turk konuştuğu kimselerin arkadaşları olduğunu söylerken, kız psikolojik bozukluğu olduğunu ve onların insan olmadığını söyler. kızın gerçekten aldığı ilaçlar, uyuşturucu değil şizofreni tedavisi içindir. (üçüncü madde tahminimiz çıktı)
    kız göz göre göre hem kendini hem de turk’u öldürür. danışman panikler, delilleri yok etmeye çalışır fakat karısına yakalanır.
    bu arada pijamalı, danışmana madem gerisini izlemedin nasıl oldu da biliyorsun deyince, haberlerden öğrendim der.
    sonra burada farklı bir şey öğreniyoruz. bloklamak. (üzerinde duracağız efendim atlamadık. zıplamayın hemen)
    öncelikle danışman “zed gözleri” diye bir şeyden bahsediyor. sonra karısından ayrıldığını kızını da göremediğini filan sıralıyor. o sırada pijamalı içkisini fondipliyor (açılıyor yani) ve içeriden bir ses duyuyor. danışman duymadım diyor.
    danışmanın açık açık pijamalıyı konuşturmaya niyetli olduğu belli. bunu gizlemiyor ama oldukça arkadaşça olduğundan samimi bile kaçıyor. pijamalı, kız tavlama işimi zihin okuma olmadığını beyan edince danışman asıl işinin ne olduğunu söylemeye karar veriyor. sahne değişiyor ve farklı bir ortama bir hastaneye gidiliyor.
    bir şımarık hanımefendi var. hasta yatağında, ameliyat olmayı bekliyor. pek bir tedirgin devamlı kendi kendine konuşuyor. şakağında bir bant var. ekmekler çok kızarmış diye yemeği geri gönderiyor.
    narkoza girerken (maske ile kendisine uyuşturucu gaz verilirken) ondan geri doğru sayarken, önce gördüğümüz hasta sayıyor sonra o uyuşunca başka bir ses saymaya devam ediyor. işte geçek vücut yani beyin uyuştuğu halde cookie hala uyanık. geri saymaya devam eden de o. cookie, ameliyatta, göremediğini söylüyor ve “ben hala uyanığım” dediğine şahit oluyoruz. dış sesten bu konuşanın ve vücuttan çıkartılanın “cookie” olduğunu böylece anlıyoruz
    sonunda şakaktan çıkartılıyor ve çıkartılırken masada yatan vücudunu görüp, “yahu bu benim” diye feryat figan ediyor. bir ayna sayesinde bir kutuya koyulduğunu görüyor. hem de yumurta şeklinde kutuya. (twitter’da eğer kendinize bir profil fotosu yapmazsanız yumurta gibi gözükürsünüz. daha yumurtadan çıkmamış civciv anlamında sayılırken burada nasıl göndermeler vardır kim bilir. belki de yoktur. yönetmen kutu demiştir, yumurta şekil itibariyle uygun gelmiştir ne bileyim ben. ya da biz “yumurtaya can verene allah deriz ya, onu duymuştur yönetmen)
    üçüncü bölüm böylece biter.
    ------------------------------------- bölüm 4 -------------------------------------
    beyaz bir zemin üzerinde, büyükçe beyaz bir yumurta. yumurtanın üzerinde sadece bir led ışık var. şu anda yeşil yanıyor. danışmanın ismi matthew ve smartelligence isimli bir firmada çalışıyormuş. muhatabına önce ölmediğini, bir kopya olduğunu, fakat vücudunun olmadığını anlatıyor.
    danışmanın çalıştığı firmanın yaptığı iş şöyle: parasını ödeyene (bunu birkaç kez tekrarlıyor) boş bir “cookie” sağlanıyor, birkaç hafta şakağında derinin altında saklanıyor. bu süre zarfında bu cookie içinde bulunduğu beyni bütünüyle kopyalıyor. sonra çıkartılıyor. şu anda cookie’nin bundan haberi yok.
    sonra sana simule edilmiş bir vücut vereceğiz diyerek cookie’ye eski bedenin kopyasını veriyor ki bütünüyle zahiri bir şey. neyse sonra cookie’ye sadece evi kontrol eden bir akıllı bina modülü olduğunu beyan ediyor. tabii zengin kadının kopyası olduğundan (şımarık biraz) basıyor çığlığı, efendim isyan ediyor. fakat yakışıklı danışman onun terbiyesini veriyor. önce üç hafta ceza sonra altı ay…
    yeniden, pijamalı adama bilgi veriyor ve diyor ki, onlara tuzak kurmak, ceza vermek mümkün ama çok abartırsan kafayı yiyorlar anlamsız oluyorlar diyor. eğer öyle olursa, ucuza savaş oyununa satarsın, onlar da yine oyunda ölecek er olarak kullanırlar diyor.
    cookie 6 aylık ceza sonrası yola geliyor ve bana yapacak bir şey ver diyor.
    neyse sonra gerçek vücuda sahip olan kadın (para veren hani) geliyor, ayarlama yapıldı mı diyor. bu sırada bizim danışman ata binen çıplak adam muhabbeti ile başka şekil de yapıyor. bak sen.
    sonra evde cookie’nin yumurta içindekinin yani diğer zekanın işleri nasıl idare ettiğini görüyorsunuz. kadının adı greta. (uyandırıldıktan sonra, yatak odasında kameranın neden odaklandığını bilmediğimiz ayakları çok çirkin be!)
    neyse bu yapay kopya zeka çok ruhsuz, kölelik gibi bir şey diyor, pijamalı adam. bu konuda daha fazla yorum yapacağım, metnin sonunda.
    danışman, pijamalı adama sen iyi bir adamsın empati yapıyorsun diye altlıklar yapıyor. itirafa zorluyor yani.
    sonra sevgilisin babasının kar içinde kalmış evinden çıkarken görülüyorlar. çok mutlular. baba onları sevmiyormuş falan filan. kızın fotoğrafını adam elindeki ufak bir kumanda ile (değişik bir menü yapısı var) kendi gözleri ile çekiyor. bu da adamda cookie olduğunu (ya da zen gözleri) olduğunu gösterir. black mirror’da önceki sezonlarda da vücuda konmuş aparatlar konusu işlenmiştir. google glass ile her yere girememek konusu tartışılırken, bir manyak kendi vücuduna bir ameliyatla bir kamera yerleştirmişti. (sonra bir yerde dayak yemişti herhalde. sosyal medyada geçmişti. şimdi çıkardı mı o aparatı bilmiyoruz)
    bu konu önemli bir konudur. giyilebilir android cihazları çıktığından beri de tartışılıyor. hamama gittiniz mesela. çıplaksınız ama vücudunuzda elli tane kamera var, milleti kaydediyorsunuz. çok fena. ya da sex işçileri ve tabii porno endüstrisi de çökebilir. boşanmalar sonrası ortaya çıkan videolar korkunç olur.
    daha masumu ise hiçbir öğrenci ders çalışmaz. kitabı hem de arama yapılabilen (searchable) kitaba bir baksa yeter. görsel hafıza denen şey ne hale gelir. oy oy. oy.
    biz böyle fütüristik şeyler yazarken aha dördüncü bölüm de bitti.
    ------------------------------------- bölüm 5 -------------------------------------
    beşinci bölüm başında karakoe filan var. beth ve pijamalı adam çok mutlu. sonra evde bir yemek sahnesi var. uzakdoğulu amca ile bir kızı nişanlamışlar. bunu da beth sağlamış. uzakdoğulu arkadaşın horlamasını bilen beth var. pijamalı amca hala aymıyor bu durumda. sonra çöplerin arasında hamilelik kontrol zımbırtısını buluyor. bebeğimiz filan derken kız istemediğini beyan ediyor. kız zart diye bizim pijamalıyı blokluyor. sonra defolup gidiyor.
    bloklama yapılınca fotoğraflarda da bloklama yapan kişiyi görmüyorsun. çok acayip.
    sonra şehir merkezinde kadının hamile olduğunu görüyor. haklı olarak müdahil oluyor ve polis artık onun belirli bir mesafeden daha fazla yaklaşmasını engelliyor. çocuğu dahi göremiyor. her noel kızın babasının çok uzak mesafedeki evine gidiyor. uzaktan seyrediyor.
    dört yaşındayken ona bir hediye dahi bırakıyor. sonra beşinci bölüm de bitiyor.
    ------------------------------------- bölüm 6 -------------------------------------
    altıncı bölümde beth’in öldüğünü anlıyoruz. tv’de resmini görebildiği için böylece bloklamada kalkmış vaziyette.
    bu arada pijamalı adam onlarca bardak şarap içiyor. lan nasıl bitmiyor bu şişe derken şüphelendiğim durumu çakozluyorum. neyse.
    sonra kızını görüyor. kız uzakdoğulu ondan değil. babasının evini ve oradaki mutfak mekanının ne olduğunu şakkadanak anlıyoruz. sonra olanlar oluyor. o elindeki hediye ile adamı öldürüyor. sonra evden çıkıyor gidiyor.
    polisler onu alıyorlar ama konuşmuyor, mekânı anlamaya başlıyor. saati anlıyor. danışman onu daha da konuşturmaya niyetli.
    kız da zavallım, dede hareketsiz kalınca dışarı çıkmış ancak pencereden göründüğü kadarı ile uzaklaşabilmiş. danışman pijamalı joe’ya itiraf ettiriyor. sonra bir zafer edasıyla beni dışarı alın diyor. bir polis merkezinde, 70 dakikada çözdün diyorlar. meğerse zamanı ayarlamış, pijamalının 5 yıldır onunla orada olduğunu söylüyor.
    bu arada pijamalının kafasından çıkan cookie’nin her şeyi itiraf ettiğini söylüyorlar.
    bizim danışmana özgür olabileceğini ama siciline işleneceğini herkes tarafından bloklanacağını söylüyorlar. kimseyi göremiyor. dışarıdakiler de onu kırmızı görüyorlar. daha fena.
    sonra pijamalının cookiesine bir dakikanın bin güne karşılık gelen ve iğrenç bir müzikle (keşke her gün noel olsa sözü olan) 24 saatlik ceza veriyorlar. kapatabilirken hem de. şu polisler iğrenç be dostum.
    ne yani bize gittin diziyi anlattın da ne oldu demeyin. aşağıda yorumlar olacak. biraz hatırlatma ve tabii tam yerine oturtma yaptım.
    ---------------------------------------------

    yorum

    şimdi yorumlarım:
    ruh nedir? yapay zekâ sahibi olan, seçime sahip olan bir varlık ruha da sahip midir? örneğin hayvanlarda ruh var mıdır?
    dini olarak bunu açıklayan bir sürü kaynak bulabilirsiniz. hayvanlar hizmet ettikten sonra ahrette bedenleri toprağa karışmış şekilde ruhları daimi olacaktır denir.
    peki pinokyo benzeri, bir mekanik olguya ruh verilebilir mi? ya da bilimsel olarak ruh kavramını reddedeceksek, ne olacak da bir makine zeki bir nesne olacaktır.
    soru: 4 rakamlı atm şifreniz var. bunun kominasyonu p(10,4)=5040’tır. üç kere hata yaparsanız makine (atm) kartı yutar. telefonda bu şifreyi bilen, başka bir kartın 5 rakamlı bir şifresini soran birine, telefonda şifreyi açık etmediniz ama “zaten bildiğin şifrenin son rakamını iki kez tekrarlamanın yeterli olduğunu” söylediniz. bu durumda kombinasyon ne olur?
    bu sorunun cevabı çok basit. kombinasyon değişmez. 4 rakamı biliyorsanız, beşinciye de biliyorsunuz demektir.
    peki, bu soruyu böyle türkçe yazarak verdiğinizde cevabı verecek bir bilgisayar var mıdır? yani formülasyonu kuracak bir makine ile iletişime nasıl geçeceksiniz. sadece koddan oluşan bir şey değerli midir? ya da ona öyle bir ceza vermek gerekir mi?
    yapay zekâ ve özgür seçim makinelerini şimdilik geçelim.
    bu dizide yapay zekâ kavramı zaten yok, sadece boş bir sayfa gibi şakakta bir cookie var. bunun dışında bir de zed gözleri var. bunlar ayrı şeyler mi, yoksa aynı mı onu da bilmiyoruz. iki ayrı kavram var yani.
    cookie: şakakta bulunduğunda kişinin tüm beynini ve seçimlerini kopyalayan bir alet. çıkartılabilir vaziyette. paralı kişiler için ev otomasyonunda dahi kullanılabiliyor. servis verenler neden tercih ediyorlar peki bunu. bir evdeki otomasyon sistemine kişinin özel isteklerini yüklemek oldukça meşakkatli. bunun yerine şakağa konulan bir ufak topçuk bunu sağlıyor.
    peki, neden ev kardeşim bunu yanında taşısana sana başka yerlerde de yardımcı olsun. arabada sinemada ya da her yerde. ya da değişen zevklere karşı devamlı güncellenmiş olur. ev otomasyon sistemi olarak kullanılmasına biraz şaşırdım. hayal kırıklığı oldu bende.
    ayrıca o cookie’yi böyle bir şekilde kullanmak kötü bir şey mi? ona bir vücut vermek sadece simüle edilmiş bir durumun uzantısı. aslında vücudu yok. pi sayısını bulmak için bilgisayarı günlerce hesaplamaya bırakmaktan ne farkı var. dizideki yönetmen bunu bize egzajere ederek gösteriyorlar olabilir mi? bakacağız.
    zed gözleri: bu sistem kişilerin ellerindeki bir kumanda yardımı ile çevreyi kaydetmeleri gerekirse dürbün gibi kullanmalarını sağlıyor. kişi isterse, istediği kişiyi bloklayabiliyor. süresiz ya da süreli.
    şimdi bir dakika. kadınlar adamları blokluyorlar. eee çocuklar. onları nasıl adama karşı bloklayabilirler ki? o da baba yani. örneğin ben hanımla kavga edeceğim ve beni bloklayacak. eee ben çocukları da göremeyeceğim. oyarım valla. saçmalık. bak sinirlendim şimdi. hanımlara bloklama hakkı verilse zaten kava anında değil, “başın ağrıyor bu gece olmaz” dediklerinde kullanırlar bence. ?
    sosyal medyada birileri birilerini blokluyor gibi bir kavram değil ki bu? hem zed gözlerinin her şeyi kaydetmesi durumu daha da kötüleştirebilir. beyin artık hafıza sistemini kapatır. zayıflatır. bir de zed gözleri çıkartılamıyor. (cookie çıkatılıyor) çok garip bir durum.
    ilk bölümde mahcup turk. zed gözlerini diğer arkadaşlarına açmış durumda. sanırım bu yasadışı. kişiler kendi kendine konuşuyormuş gibi oluyor.
    dizide danışmanın bir lafı var. “fiilen gerçek olmayan, fiilen de zalimce değildir.” fiilen gerçek olmak her şeyin başında geliyor. ilk kez bir fütüristik yapıtta vücudun değerli olduğu, zekânın ise değersiz kopyalanabilir ve gerekirse oyun endüstrisinde “harcanabilir” olduğunu görüyoruz. o yüzden amma da anlam yükledin bir diziye diye bize kızmayın. önemli bu.
    yine de bu yapıt kapalı yerde kalma korkusu olanları delirtebilir. örneğin beni. öyle bir yerdeki kapalı kaldınız ki, yapacak hiçbir şey yok. ölemiyorsunuz da. zaman geçmiyor. konuşacak kimse yok. işte bu yumurta içinde verilen cezalar, cookie’nin bazen kafayı yemesine sebep oluyor diyor. vur derken öldürmeyeceksin yani.
    bunun daha sert olanı, mistfits isimli dizide vardı. beni krize sokmuştu. adamın süper gücü var ölmüyor. öldü zannediyorlar ve gömüyorlar. yerin bilmem kaç metre altında canlanıyor sonra havasız kalıp yeniden ölüyor. canlanıyor ve sonra yeniden ölüyor. sonsuz kadar sürüyor bu. işte tam kalkıp ilaç almanın sırası.
    dizi niye bölümlere ayrılmış derseniz. irdeledik efendim. kızmayın bir şey bulamadık. siz bulursanız haber verin.
    teşekkürler.
  • siyah aynadan yine beyaz bir bölüm.
    herkes söylemiş, bir de ben de söyleyeyim, olayların gelişimi kabak gibi ortada, sonunda ne olacağını hiç anlamadıysanız, saati görünce anlıyorsunuz zaten. ama herhangi bir sanat eserinde mevzu öncelikle sonunda ne olacağı değildir zaten. hepimizin yaptığı şeydir, bir kitabı elinize aldığımızda, ne kadar dirensek de son sayfaya bir göz atarız, ama bu genelde o kitabı okuma isteğimizi azaltmaz, aksi olur.
    bu bölümün "anlamının" black mirror'un ikinci sezonunda kurulan "black mirror evreni"ni tamamlamak olduğunu düşünüyorum ben. ilk sezon için bundan söz edemeyiz ama, ikinci sezonda çok da uzak olmayan gelecekte yer alan, insanların bedenlerine ve zihinlerine yapılan müdahalelerin çok acımasız olduğu, bizim gibi faşizmin kol gezdiği bir ülkede yaşayanlara bile korkunç geldiği bir dünya tahayyül edildiğinden söz edebiliriz. bu bölümle birlikte aslında bir bakıma bu evrenin sınırları çizilmiş oldu, bir anlamda tamamlandı. bu evrende geçen black mirror franchise'ı oyunlar, çizgi romanlar çıksa pek de şaşırmayız artık herhalde.
    zaten bu bölümün üçüncü sezonun ilk bölümü değil de, ikinci sezon spin-off'u olarak çıkması da bu bakımdan anlaşılabilir. bölümdeki kimi tutarsızlıklar, fazlasıyla abartıya kaçan durumlar da bunu dikkate alarak görmezden gelinebilir.
    evet, hikayelerin hangisinin daha acıtıcı, daha vahşi, daha "faşist" olduğu hakkında da konuşabiliriz, ama genel olarak tek bir izlek var zaten, bu bakımdan hikayelerin hepsi aslında aynı.
    ufak bir sızıntı dışında, spoiler vermeden bu kadar oluyor işte. sevgiler.
  • güzelmiş.
  • --- spoiler ---

    bir adamın karakterinin , düşüncelerinin ,anılarının sanal bir kopyasını alabiliyorlar hatta cinayet yerindeki duvar saatini de sanal 'itiraf odası'na koyabiliyorlar ama hüküm giymesi için o sanal karakterin o cinayeti itiraf etmesi şart.hukuk sistemi işgüzarmış.ne değişiyor ki.
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    dizide joe potter'dan çiple o kadar bilgi almalarına rağmen yine de itiraf almaya çalışmalarının sebebi çipin joe potter'ın bilincinin bir kopyası olması ve dolayısıyla sadece güvendiği kişilerle, gerektiği/güvendiği kadar bilgiyi paylaşmasıdır. yani gerçek hayattaki joe da çipdeki joe da polislere hikayeyi tam olarak anlatmadı. sadece danışman (matt trent/jon hamm) onu kandırarak bu bilgiyi alabildi.

    --- spoiler ---
  • şimdilik en karamsar ve ürkünç black mirror bölümü.

    --- spoiler ---

    kalıcı sansür (uğramak veya yaşatmak) ve bilinç in dijitalize edilişi konusu ürkütücü.
    --- spoiler ---
  • beth-potter ilişkisine bakarsak, açıkcası su getirmez şey kadının suçlu olduğu. teknolojinin kişisel anlamda gelişmesi, insanın gerçeklerden ve yüzleşmeden kaçmasını kolaylaştırarak bilhassa ikili ilişkilerde ne kadar kötü yanlış anlaşılıp ufak zayıflıkların birden büyük hataya dönüşeceğini göstermiş oldu. bir insan aşık olduğu kişiye artık aşık olmayabilir, başka birinden hoşlanabilir ve yahut diğer başka şeyler bunlar makul düzeyde en azından tartışmalı olsa da mesela bitmiş bir ilişkiyi rol yaparak sürdürmek ve aldatarak durumu zulme dönüştürmek gibi yine de anlaşılır şeylerdir. fakat bu bölümde iş öyle bir noktaya ulaşıyor ve öyle bir açıdan bakılıyor ki şu an böyle bir imkan olmasa da elimizde olma varsayımıyla nasıl ilişkilerde batırabileceğimizi ve bunun geleceğimize etki edeceğini fena halde vurgun vererek göstermiş.
    beth hamile olduğunda ve kavgaları sırasında potter'ı engelliyor ve birden ortadan öylesine kaybolmayı seçiyor, hiçbir şey anlatmıyor, tek bir şey bile ve yetmezmiş gibi bu garip adamın verdiği tepkileri kullanarak işi yasal boyuta döküyor. adaletin ne denli oynak olduğunu zaten tüm black mirror bölümlerinde fazlaca gördük, adalet ve toplumsal vicdan denilen şeye bel bağlamanın çok da anlamı olmasa gerek, white bear herhalde daha önce bahsedildiği gibi camus'nun düşüş romanındaki gibi bir sorguyla bu bir garip duyar,adalet arayışı ve ahlak adına etik çizgiden çoktan sapma histerik hali ile bölümde yer ediyordu, her neyse benzerini bu bölümde de görüyoruz, nasıl mı? matt'in cezası elbette. ona ayrıca değineceğim, fakat bir garip potter'ı biraz daha irdeleyeyim. adamımız her normal ilişki yaşayan ve seven biri gibi davranıp pes etmiyor. iş öyle dramatikleşiyor ki silüetini gördüğü ve sahiplendiği çocuğuna minik hediye falan bırakıyor öncesinde kadının babasına mektuplar yazıyor ve sonra öğreniyoruz ki herifin affedersin sikinde olmamış. ya bu adama sadece verecekleri şey gerçekti, gerçek. vermediler ve adam çok trajik bir şekilde her şeyi çok geç öğrendi ve bir anlık sinir ve öfke ile katil oluverdi, aynı şekilde yaşadığı şokun verdiği umursamazlık çocuğu da unutmasına yol açtı ki çocukcağız bok yoluna ölmüş oldu.
    ve bakıyoruz ki müthiş adalet sistemi adamın suçunu ispatlamak için insanların kafalarına taktıkları çerez dedikleri şeyleri çıkarıp, yani belli bir şekilde kodlanmış kopyalarını kullanarak sözde adaleti sağlamaya çalışıyor bunu da beceremediği için psikoloji konusunda epey iyi üstelik kopyaları dize getirme konusunda ise master olan bir başka suçlu kişiyi kullanıyor. teknolojinin faşizmi bu olsa gerek, toplum denen illetin vicdanına esir düşmek yetmezmiş gibi bir de buna devlet denen dengesiz otoritenin kısıtlaması ekleniyor. yani düşünün, bir vakitler kürek mahkumluğu olan fransa bugün insan hakları konusunda pek hassas, toplum yani çoğunluk desen her vakit yaş tahtaya basacağın bir mevzu,ortak akıl ki bunu da waldo ile apaçık görüyoruz ki eğer sosyal medya kullanıyorsanız her gün bir şekilde şahit oluyorsunuz, bilgi kirliliği, doğruluk-yanlışlık bir yana ne çabuk linç ve ne çabuk fenomen olma arasındaki geçiş...neyse. potter'ın nasıl yargılandığı vs görmedik o yüzden sonrası için konuşmayacağım ama beth adamın açıkça sonunu getirdi dürüst olmayarak.
    öte yandan gelelim matt'e. matt'in yaptığı "hobi" şahsen bugün yakın dostumuza yaptığımız şeylere benziyor, sadece gelişmiş teknoloji ile iş bir tık öteye gitmiş, şahsen ben evlendirme yahut çöpçatan sitelerinin,programlarının bir tık ötesi potansiyelini gördüm bu fikirde, tabi o teknolojiye henüz varabilmiş değiliz. duruma trajik yaklaşılmış, sarışın hatunu tercih etse adam hala hayatta olacaktı, her aykırı gördüğüne yanaşırsan böyle olur, kadın kendisi gibi sandı ki eh tabi öyle bir şeyi ayırt etmek ilk bakışta kolay olmaz, kendi kendine konuşması ve gayet mantık sanki bir kişi varmışcasına yapması tıpkı şizofrenide olan şey gibi. (gerçi şizofreni de kişinin gördüğü halüsinasyonlar kişiye rahatsızlık verir, küçümser alay eder falan filan ona göre bir diyalog gelişir ki adamınki de biraz buna benziyordu malum bir kişi gibi görünen bir sürü kişisin.)
    matt'in yardımcı olduğu kişinin biraz zayıf olmasından ötürü kıza kolayca yem olması üzücü, durduk yere cinayete ortak olmuş oldu. fakat matt suçlanırken ve yaptığı iş, bu işin arz-talep kısmının atlanarak bir adalet sistemi gelişmesi bana ahmakça göründü, yani sonuçta insan seçimleriyle vardır, matt ve ekibin yaptığı iş esasen yardım etme amaçlı bir işti, illegaldi ama bu niyetin kötü odluğu anlamına gelmez ve tamamen public bir ortamda ve üstelik bir iş partisinde böyle manyağa gelebilme durumunu evet belki hesaplamaları gerekirdi ama öngörmek olanaksızdır. matt suçsuz demiyorum, olay ardından gidip teslim olacak değildi, ki olsa da durum çok değişmezdi doğrusu her insanın sahip olduğu gibi bir doğaya uygun davrandı, bazı şeylere direkt beyaz ya da siyah diyemeyiz, ki bu şeyler doğruluk-yanlışlık ile alakalıysa. tek somut şey gerçektir, gerçek değişmez oradadır gerisi yorumdur ve ona göre hüküm getiririz ki değer yargısı aynı gelenek,inanç ve daha pek çok benzer paydada büyüdüğümüz toplumda bile tek bir birey olduğumuz için elbette değişkendir, yaşasın bireyin kendisi :) bu durum da bence aynı ve matt'in herkesçe engellenmesi bence hem büyük bir faşizm olmak ile birlikte çünkü bu tek tek her kişinin kendi değer,ahlak vs anlayışını reddeden totaliter bir adalet (sözde) anlayışı ve cezalandırmasıdır hem de matt'in dahil olduğu "hobi"nin var oluşunu engelleyecek yahut esasen sorun olarak görülen bu tür oluşumları dizginleyecek bir şey olmadığı için de yasal denilen ama yasadışı olan ve toplumun yararına olmayan bir şeydir. elbette kalkıp her zayıf, ilişki kurmakta başarısız şahsen loser dediğimiz tipleri tek tek bakıma alıp düzeltemeyiz ama zaten olay tam da bu, let it go yani, akışına bırak gitsin. ne yaparsa yap bu tip insanlar olacak ve onların olduğu yerde de matt'in dahil olduğu oluşumlar olacak. evet matt cinayet konusunda suçlanabilir ama bu aldığı cezayı görünce tecrit edilecek kadar büyük değil.
    kontrol deliliğine gerek yok. bu engelleme olayında da böyleydi, ikili ilişkilerde teknoloji kişilere ancak kontrol manyaklığını vadetmiş, gerçek bir var oluşu elde edememiş yani nietzsche amcanın become yourself kısmını halledememiş çoğunluk herkesin elinde oyuncağa dönüşmüş bir tür bencilliği somut hale getirmiş. beth bencildi, matt'i suçlayan adalet sistemi de o bencilliğin "public" hali. ve bu kısır döngüde adeta balık misali yem olmamak için keşiş falan olmak uygun düşer.
    oyunculuklar fevkaledeydi. zaten black mirror, diyecek bir şey yok bu konuda, yönetmeni de kutlamak lazım geçişler ve görüş açıları çok iyiydi. anlaşılan ilerleyen teknoloji, onun kadar ilerleyemeyen bilinç ve "humanity" seviyemiz yüzünden başımıza epey dert açacak. o vakitler yapılacak en güzel şey afrika'daki kabilelere koşup (hala olurlarsa) bal peşinde ağaca tırmanıp ailene gıda sağlamanın verdiği mutluluğa sığınmak olacaktır ya da doğaya vurmak tabi sen doğmadan o göz şeysini ve çerezi koymuyorlarsa :/
  • --- spoiler ---

    arkadaşımla bir gün konuşurken konu bir anda twitter/facebook engellemelerinin gerçek hayatta olsa nasıl olacağına geldi. konuşuyorsun ama karşındaki duymuyor ve sen onu duymuyorsun. diğer 4 duyu organının aktivitelerini de böyle engellendiğini varsayarsak inanılmaz farklı bir evrene geçiş yapmış olacaktık. işte bu bölüm tam olarak böyle bir bölümdü. izlerken inanılmaz gerildim, bir nevi orda hapse kısılan greta durumu için bir empati yapan potter gibi ben de potter'ın durumu için empati yaptım. kesinlikle imdb puanını hakeden bir bölüm olmuş. black mirror dizisini birkaç yıl öncesinde izlemiş olmama rağmen bu bölümü izlememiştim, arkadaşımla yaptığımız sohbet sonrası izlemem güzel bir detay oldu benim için. kaderin cilvesi gibi.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap