• gecikmeden, zamaninda.
  • (bkz: lice)
  • (bkz: in time)
  • yapmalı...

    güneşli ama serin bir öğle sonrası, koltuğun aynı tarafında pineklerken ben, kalkıp vakitlice açmalıyım camları. ne erken ne de geç. rüzgar camlardan içeri girip, vakitlice değmeli saçlarıma. yağmurlu bir akşamda vakitlice sıralamalıyım şarkıları, vakitlice uykuya yenik düşmeli gözlerim. vakitlice söylenmeli özlemler, tam dolup taşmaktayken. sevgilinin üzeri vakitlice örtülmeli, ürperdiği ana eşlik etmekteyken. çok sevdiğin, gelip geçtiğin, bir sokağın fotoğrafı vakitlice çekilmeli, sevdiğin şekliyle sana yoldaş olurken. vakitlice vazgeçmeli sonra, henüz yalanlar dolanlar, kırıp dökmeler seni ele geçirmemişken. vakitlice kabullenmeli, gitmelerin kalmaların, yanlışların, doğruların, seçimlerin, ihtimallerin, pişmanlıkların, sorumlulukların, sözlerin, ağırlığı yaşananların henüz üzerindeyken. sürpriz bir şekilde kazanılıp yüzünü güldüren bedava frigo biletleri de, o anda, vakitlice tüketilmeli mesela. tadı tam “sizin için” yerindeyken. günler sonra bir pantalonun cebinden çıkıp, bayat bayat bakmamışlarken, ve geride kalan şeyleri hatırlatmamışlarken daha...

    saatlerin bize gösterdiği sözde zamandan başka bir şey bu vakitlice. zamansız ama vakitlice yapılmalı, yapılabilenler. kendine bunca şey saklamanın ne anlamı var ki, her şey böylesine vakitliyken?
hesabın var mı? giriş yap