• sabah gazetesinin uzun yıllar genel yayın yönetmenliğini yapan zafer mutludan sonra istikrarsız biçimde sürekli değişen genel yayın yönetmenlerinden sadece biri. 1999 yılında sabah gazetesinin genel yayın yönetmeni olarak hatırlıyorum ben bu ismi. ergun babahan ve şimdiki genel yayın yönetmeni tayfun devecioğlu arasındaki isimdi.
  • turkiyede akilli gazeteciligin yasayan nadir orneklerinden biri. haberin nerede yattigini, neyin ilgi cekeceginden cok iyi anlar, cok iyi koku alir. saglam ve kuvvetli baglantilari vardir, her yere ulasir, herkesten haber cikarir ama kimsenin gozunun yasina bakmaz, boyun egmez, borclu olmaz. yillarca washington'da yasamistir, amerikan gazeteciligini de bilir. star yaratmakta ustune yoktur, bir zamanlar onun elini attilari bugun medyada onemli yerlerdedir, her birinin kendi programlari vardir. ayrica calisanlarini, kendisine sadik kalanlari hep kollar, calistiklari sure boyunca da en iyi ucretleri almasini saglar. show tv'nin basindayken sirf haber yaparak (bkz: analitik habercilik) kanali birinci yapmistir. patronlara da boyun egmedigi icin cogu zaman cekip gitmek zorunda kalmis, ya da birakilmistir. sifir sermayeyle kurdugu haberturk bugun butun medya patronlari ve yoneticileri tarafindan en cok ciddiye alinan, ilk once basvurulan kaynaklardandir. guldemir, ayrica beyaz turk teriminin patent sahibidir, ilk kez kitabinda kullanmistir. dinc bilgin'den sonraki ilk gazeteci patron olmak icin kollari sivamis, buyuk yol da kaydetmistir. vardir, varolacaktir.

    duvarlara gereksiz yazilar asilmasindan nefret eder. toplanti saatleri, servis cizelgesi gibi birtakim burokratik anons-kagitlarini yirtar artar. masada oturanlardan da hoslanmaz, ama kelimenin tam anlamiyla masaya yaslanan yahut masanin uzerine oturanlardan. masanin calismak icin, sandalyelerin oturmak icin yapildigini dusunur. odasi olmasina ragmen hemen hemen hicbir zaman icinde oturmaz, hep haber merkezinde, habercilerle icicedir. muhabirleriyle birebir muhatap olan, onlara telefon acan, kizan, oven de yalnizca odur. gazeteleri en ince detayina kadar, satir satir okur. kim ne yapar bilir, kus ucsa haberi olur.

    hiperaktiftir. gece 3'te 4'te eve donse bile sabah 7'de yola cikmis, butun gazeteleri okumus, herkesten once isin basina gecmistir. herkesten de kendi temposuna uyum saglamasini bekler, bu bakimdan zorlu ama ogretici bir gazetecidir.

    hayatta en cok kizini sever. av meraklisidir.
    leventte, onun standartlarina gore mutevazi sayilabilecek mustakil bir bahceli evde yalniz yasar.
  • "gazete habertürk'ü abdi ipekçi'nin milliyeti gibi yapacağım" gibi bir açıklama yapma talihsizliğinde bulunmuş.
  • hurriyet'in 23 mayistaki pazar ekinde, koca bi sayfa boyunca ciktigi ayi avinda bir ayiyi nasil oldurdugunu igrenc bir sekilde anlatan, "kar ve kan bu kadar mi yakisirmis birbirine? kizil kar yagar mı hic? ayi olunce kizil kar yagiyor ey okur" gibi cumleleriyle okuyanin kanini donduran insanliktan nasibini alamamis kisi
  • şimdi bu basın camiası toptan böyle galiba (o böyle'nin yerine bi sıfat koyacam, bi tarafıma kaçacak bu entry sonra). bunların bi ağababası vardı, bunun da kendine has balık göleti varmış. bu amcam gölete oltayı atar, balık avlarmış. öyle çiftlik gibi değil, baya balık var bunun göletinde ; hani avcunu daldırsan avlarsın, öyle bişi. ufukçuk balık avından pek hazzetmiyomuş anlaşılan ki, gitmiş ayı vurmuş. vurmuş, üstüne bakın neler yapmış:

    kamçatkalara kadar gitmiş, elinde tüfekle (alışık olmadığı bir çaptaymış tüfek, o yüzden biraz zorlu olmuş av. öyle diyo güzel insan ufukçuk) gitmiş te üç-4 mermide yıkmış ayıyı yere. hatta hızını alamamış, içki bardağı karıştırmak için bu ayının penisinin kemiğini almış (avlanan balinanın amber'ini almak gibi bişi heralde. ne ayı avladım, ne balina şu fani dünyada. tavşan bile yakalayamam ben, zavallıyım yani).

    bütün bu naneleri yemiş, üstüne bi de "süper ultra pazar keyfi" olarak bize yansıtıyor bunu, ulan salatalık ağzımda kaldı be ufukçuk sayende. sen tam o ayının penisini (ulan yazcam yazamıyorum gönlümce, tam girer yoksa bu entry bana) kesip içinden kemiğini çıkarttığını anlattığın an aklıma getirmeye çalıştım sahneyi de bir türlü getiremedim valla. seni getiriyorum aklıma, bıçak falan da tamam, karlar,köpek, tüfek vs. her şeyi canlandırıyorum kafamda ama ah o ayı penisi denen nane yok mu? canlanmıyor bir türlü gözümde, izmirde hayvanat bahçesinde ayıların live show'u vardı da gitmedik mi? yok işte olmuyor ufukçuğum, hayrına bi foto da koymamışın ki.

    güzel ufukçuk, sana bi soru? bu yazıyı yazarken hiç düşünmedin mi benim güzel abim ya? hani siz basın camiasının kendi içindeki şakalaşmaları pek acımasızdır, hatırlarsın hasan cemal'in eşarplı fotolarını falan. e be güzelim, düşünsene sana yapılacak esprileri, hani şu ayı penisini kesip biçmeni anlatmandan dolayı? ele avuca para alır millet, sen neler almışın be güzelim? kızma bana ama, şikaet etme sakın bu entrymi. sen anlatıyosun ayı penisi falan diye, yoksa ben ayı görsem arkama bakmadan kaçarım. ne aklıma gelcek allahın mahlukunun üreme organı?

    ha ufuk güldemir kalender adamdır, yarın öbür gün gider kelebek koleksiyonu yapar. at penisine konan kelebeklerden yapacağı koleksiyonu hasretle bekliyorum.
  • bak ufuk neler diyorsun, bi dön de oku:

    "penisinin içinde kemik olan tek canlı, ayı. kemiğin topuzu gümüş kaplanarak içki karıştırıcısı yapılıyor. ellerimle penisini açıp kemiğini çıkarıyorum. bir karış uzunluğunda kalem gibi bir kemik."
    http://www.hurriyetim.com.tr/…27@nvid~416078,00.asp

    ufuk, naaptın yaaa?
  • avcı hikayeciliğini, üç cümle üst üste papermoon'un adını geçirerek mekan promosyonuyla, güneşe tutulunca iç organları görünen kadınlardan tadına bakılması gereken birer yöre lezzetiymişçesine bahsederek yüzüne bakılmaz erkek şovenizmiyle buluşturmak suretiyle bu janra yeni bir boyut getiren ayı penisi kemiğinden içki karıştırıcısı sahibi, her türlü canlı mahluktan uzak tutulmasında fayda olan kişi.
  • gazetede yazdığı bir yazıyla insanı hayretler icerisinde bırakan, tuylerimi diken diken eden insan. sozu gecen yazı için buyurun burdan yakın.

    "bekle’ diyor aleg, ‘ben at demeden atma.’ ayı yaklaşıyor, yaklaştıkça büyüyor. büyüdükçe de büyüyor. arada bir arkasına dönüp takip edilip edilmediğine bakıyor. öylesine şişko ve kocaman ki, her adımında üstündeki post titriyor. 150 metreye kadar geldiğinde aleg, ‘shoot’ diyor. ‘but, just behind the shoulder.’ koltuğuna değil, koltuğun hemen arkasına...

    iki elini başının yanına koca koca açarak anlatmaya başladı:

    -dikkat et kafası sepet gibi olmalı. kafası sepet kadar büyük ve kulakları küçükse bil ki büyük erkektir. eğer kulakları büyükse o zaman bil ki dişidir.

    papermoon’daki yemekte işte böyle anlatmıştı sait han, ‘vurulacak’ ayının nasıl olması gerektiğini.

    türkiye’yi ziyarete gelmiş dünyaca ünlü pakistanlı avcı sait han ile papermoon’da oturmuş ayıları konuşuyorduk. papermoon’da herkes bir şey konuşur. ayı konuşmak da yasak değildir. isteyen ayıları da konuşabilir. sait han’a yıllardan beri dünyanın en büyük ayılarının yaşadığı kamçatka’ya ayı avına gitmek istediğimi anlatıp tavsiyelerini sorunca, bana tavsiyesi işte böyle oldu. kafası büyük ayı, büyük erkek anlamına geliyordu.

    kamçatka ayılarının erkeği ortalama 600 kilo civarında. somon mevsiminde balık yemeye başladıklarında 850 kiloya kadar çıkıyorlar. kamçatka ayıları, alaska’da yaşayan ayılarla birlikte dünyanın en büyük ayıları. birinciliğin kimde olduğu tartışma konusu.

    kamçatka, türkiye için dünyanın öbür ucunda. önce 3 saatlik istanbul-moskova, ardından aeroflot ile 9.5 saatlik moskova-petropavlosk (kamçatka’nın başkenti) arası uçak yolculuğu. arktik halkanın hemen altında, sibirya’nın pasifik okyanusu’na uzanan bir yarımadası kamçatka. ama ayılar şehrin ortasında yaşamıyor. daha gitmek gerek.

    arkadaşım abdullah ceylan ile birlikte petropavlosk’a indikten sonra 5 saatlik bir otomobil yolculuğu, onu takiben 4 saatlik bir kar motoru yolculuğu ile ayı kampımıza ulaştık. rehberimiz aleg iri yarı, babayiğit bir avcı. ayı rehberi, dünyada nesli tükenen bir tür, hızla koruma altına alınmalı. ayı rehberi, bir insan alt türü olarak, ne söylüyorsa onu kasteden acaip bir mahluk. örneğin ‘hayır’ diyorsa, o gerçekten ‘hayır’ demek.

    rehberimiz aleg, aynı zamanda bir kar motoru cambazı. bu coğrafyada kar motoru, malatya’da mobilet kadar yaygın. kar motorunun arkasına bir kızak bağlanıyor, avcı bu kızağa yerleşiyor ve kampın etrafında büyük daireler çizilerek ayı izi aranıyor. karda taze iz bulunduğunda takibe başlanıyor.

    taze ayı izini de atlamak mümkün değil. her biri küçük bir krater büyüklüğünde. üç günde 40 kadar ayı görüyoruz. bir tanesinin izleri gerçekten etkileyici. aleg motordan iniyor, cebinden şerit metreyi çıkarıp izi ölçüyor, ‘22 santimin üstünde, büyük ayı’ diyor. o dakikadan itibaren de korkunç bir takip başlıyor.

    karda yaklaşık 80 kilometre hızla ilerliyoruz. bu sürat şart, çünkü ayı çok uzaklardan motor sesini duyup dört nala kalkıyor. baş döndürücü bir sürat sonunda ayıyı görüyoruz. karlar üzerinde koşan ayı, gördüğüm en etkileyici hayvanlardan birisi. inanılmaz büyük. her adımında sanki yer titriyor. etrafından dolaşıp, muhtemelen yöneleceği bir tepenin arkasına geçip yürüyerek yukarıya tırmanıyoruz. ayı yaklaşık iki kilometre ötede ve ip çekmiş gibi bizim tepeye doğru geliyor.

    ‘bekle’ diyor aleg, ‘ben at demeden atma.’ ayı yaklaşıyor, yaklaştıkça büyüyor. büyüdükçe de büyüyor. arada bir arkasına dönüp takip edilip edilmediğine bakıyor. öylesine şişko ve kocaman ki, her adımında üstündeki post titriyor. 150 metreye kadar geldiğinde aleg, ‘shoot’ diyor. ‘but, just behind the shoulder.’

    koltuğuna değil, koltuğun hemen arkasına atmamı istemesinin mantığı şu: ayı o kadar büyük ki kurşunumla tek omzu kırılsa bile üç ayağı ile saldırabiliyor. ayılar kamçatka’da senede 3-4 tane köylü yiyor. koltuğun hemen arkası, yani ‘just behind the shoulder’, yumuşak dokulu bir yer. kalın kol kemiği yok. merminin penetrasyon ihtimali ve bir karşı saldırıya meydan vermeden ayıyı yıkma ihtimali daha yüksek.

    silahtan kaygılıyım. her zamanki silahım değil. daha önce kullanmadığım bir çap. tehlikeli bir hayvan ile karşı karşıyayım ve silahın gücünü bilmiyorum. kuvvetli bir çap ama ayı da lokomotif gibi karları yara yara geliyor.

    aleg’in köpeği, bir işaretiyle hemen ayıya yöneliyor. üç metre kadar yaklaşıp havlamaya başlıyor. köpeğin varlık nedeni, ayıyı meşgul edip avcının atış yapabileceği pozisyonlar hazırlamak. yoksa ayının yanında bit gibi kalıyor ve zaten korkudan fazla yanaşamıyor. ‘meşgulcu köpek’ etrafında döne döne ayıyı bulunduğu yerde ayakta tutuyor. ayı, gözleri köpekte, bizi göremiyor. görüyor da köpekten kopamıyor. aklı bizde, gözü etrafında dönen köpekte. ayı ayakta...

    338 win mag koltuğunda patladığında sanki yanardağ patlıyor..

    koca cüsse önce sırt üstü yere yıkılıyor, sonra ayağa kalkıyor ve göğsünü, kurşunun değdiği yeri ısırmaya çalışıyor. önüne geçilemez bir öfke topu, 100 bin beygir gücünde bir motorlu testere, kulakları sağır eden, adamı zürriyyetten kesen bir hiddet çığlığı.

    338 win mag bir daha patlıyor...

    ‘bir daha at bir daha!’

    338 win mag bir daha konuşuyor. sert konuşuyor: kemik sesi. ‘thump’.

    karla kan birbirine acıyla karışıyor. kar ve kan bu kadar mı yakışırmış birbirine? kızıl kar yağar mı hiç? ayı ölünce kızıl kar yağıyor ey sevgili okur...

    aleg’le beraber ayıyı yüzerken, balık kokan bu muhteşem hayvanı okşuyorum. ellerimi etlerine sürüyorum. yağını kokluyorum, kokusunu içime çekiyorum. ya bir gören olsa ayıyı kokladığımı? avcı niye avlar bu kadar muhteşem bir hayvanı?

    iyi soru...

    ama iyi bir cevap da var:

    bir tek çirkinleri mi avlayacağız?

    penisinin içinde kemik olan tek canlı, ayı. kemiğin topuzu gümüş kaplanarak içki karıştırıcısı yapılıyor. ellerimle penisini açıp kemiğini çıkarıyorum. bir karış uzunluğunda kalem gibi bir kemik.

    ayının sadece postu ve başı 75 kilo. iki kişi kar motoruna taşımakta güçlük çekiyoruz. burnunun ucundan kuyruk sokumuna olan mesafe 9.8 feet. irkının sıradan bir ferdi.

    av sona erince petropavlosk otel’e dönüyoruz. otelin takma adı ‘ayı oteli’. burası her milletten avcının kamptan dönüşte kaldığı yer. amerika’nın ‘altına hücum’ kasabalarının otellerini andırıyor. herhalde dünyada insanların birbirine merhaba demeden ‘senin ayının boyu kaçtı’ diye sorduğu tek yer. iddia o ki, burada, güneşe doğru kaldırıldığında, tıpkı karides gibi iç organları gözüken beyaz ve şeffaf kadınlar yaşıyor. otelde herkes ayıları ve karides kadınları konuşuyor.

    kamçatka coğrafyası, bir yanardağ arazisi. ne tarım var, ne güneş. bu verimsiz, volkanik topraklar t.s elliott’un waste land’ının film platosu sanki. şeffaf ve mutsuz karides kadınlar, sovyet nükleer denizaltı üssüne evsahipliği yapan bu çorak coğrafyada dünyanın en büyük ayılarıyla yaşıyor. penisleri kemikli ayılarla, kızıl kar altında. "

    ayı oteli petropavlosk mayıs 2004
    ufuk guldemir

    düzeltme: kendisinin ölümü yukarıdaki yazıyı yazmamış olduğu veya hayattayken patolojik bir vaka olmadığı anlamına gelmemekte maalesef. toprağın altında veya üstünde olmak bir insanın haklı veya haksız olmasına etki etmediğinden, insanı aniden melekleştirmediğinden; hakkında düşündüklerimden, yazdıklarımdan, söylediklerimden iskonto yapamayacağım. siz de aynı şekilde kötülediğiniz bu entry'i ben ölürsem tekrar değerlendirme zahmetine girmeyin.
  • agzım acık bir sekilde izliyorum. avcılık anılarını hangi insan ballandıra ballandıra bir gazetede anlatabilir. vahset ki ne vahset. hadi avcılar kulübüne gidersin, yediğin naneleri anlatırsın. elinde silah olmadan yaklaşamadığı hayvana, neler yaptığını anlatırken zevkten dört köse olan bir adammıs bu. bu arada hürriyet'in pako hikayesi de güme gitmis olduç yazık. sizin hayvanseverliğiniz bu kadar iste..
  • hurriyet'teki yazisiyla* kendisinden igrenmeme sebep olmus, neden diye sordurmus, okudugum vakanin ilk vukuati olmadigini ogrenmemle* bu sekil bir insan evladi nasil olur da yukselir diye dusundurtmus made in turkey , only in turkey bir entel (!!!).

    ufuk bey okudugum yazida domuz grand-slemi yapmak icin nasil da amerikalilari boyladigini ballandira ballandira anlatmistir. yaziyi yuzlerce kiloluk domuzun uzerine basan ufuk bey ve ayagi fotosuyla suslemistir.

    vukuat kumkumasi olan ufuk bey bir ara ugur dundar beyi de avlamaya kalkmistir:
    uğur dündar, ufuk güldemir'in ‘‘ben 45'lik colt tabancamı alayım, sen de en sevdiğin silahı seç. 100 metre mesafede karşılıklı ayakta durup, düello yapalım. ilk kurşunu sen at’’ diyerek yaptığı düello teklifini ciddiye almadı. http://arama.hurriyetim.com.tr/devam.asp?id=37541

    kendisi haberturk kanalinin genel yayin yonetmenidir. psikolojide doktora yapan arkadaslarin incelemesi gereken, kendisinden uluslararasi dergilerde makale cikacagina mutlak gozuyle bakilan kalemli-kilicli bir enteldir.
    (bkz: icimdeki iktidar ozlemi bambaska)
hesabın var mı? giriş yap