• ankara kalecik'te kurulu bir bağın adı. kalecik karası üzümünden ürettikleri kırmızı şarapları ile bunun prese girmeden oluşan şırasından yaptıkları rezerv versiyonu ve sauvignon blanc üzümünden ürettikleri bir de beyaz şarapları var. şaraba trajan adı verilmiş.

    pek çok türk şarabının denendiği 2011 haziran'da yapılan bir tadımda "2009 trajan rezerv kalecik karası", bu üzümden yapılan şarapların içinde en çok beğenilen olmuş.
  • trojan markasıyla kalecik karası üzümünden yapılmış şarabın 2011 üretiminin ödül aldığı şarap üreticisi.
  • bazı ürünler acaba mütevazı kişilerin üretiminde olmamalı mı ? sayın prof. dr. sabit ağaoğlu o kadar mütavazi ve para hırsından uzak ki insan böyle müthiş şaraba kolayca ulaştığı için sevinmeli mi yoksa çok daha üst segmentlerde satılmamasına üzülmeli mi karar veremiyor. kalecik karası nefis bir üzüm ve bu üzüm yüz yıllardır yetiştiği topraklarda , teruarında , doğal yöntemlerle ve iyi işlenince ortaya harkulade bir şarap çıkıyor bu şarap öyle gövdeli çok kompleks bir şarap değil aksine içimi kolay ve çok lezzetli bir şarap . başka bir özelliği ise geniş bir yemek yelpazesi ile güzel uyum sağlaması. somon, palamut, tavuk , kuzu etleri ve peynirler çok güzel bir uyum sağlıyor . hepsinden önce bu bizim üzümümüz , eşi yok bu toprakların üzümü ! başta bu büyük üreticimize sayın prof. dr. sabit ağaoğlu'na saygılarımızı sunuyorum tebrikler ediyorum sonra üzüm bu topraklar da olduğu için şükranlarımı sunuyorum. bu şarap herhalde değil ülkemizin dünyanın en iyi fiyat kalite lezzet ortalamasınıda sunuyor kaçırmayınız . kısa bir özet geçecek olursam 2012 rekoltesi muhteşem ve en az iki yıl daha var gülcihanlı yıllar diğer favorim en az beş yıl sofralarımızda rahatça kalacak gibi ve bir aya piyasada olacak 2016 rekoltesine de bayıldım, almalı iki yıl sonra uzun yıllar içmeye devam etmeli .
  • yıllandırmaya müsait kalecik karası şarapların yapımında kullanılan üzümlerin yetiştirildiği bağ.

    (bkz: trajan rezerv)

    piyasadaki en açık renkli kırmızı şaraplardan. koyu pembe demek daha doğru. burgonya tipi ''chateau'' tarzı şarapları anıştırdığı söyleniyor. yabani ''berry'' tatları aldım ben. zarif bir şarap. memleketimin üzümünden, memleketimin şarabı.

    metro'da bulabilirsiniz.
  • bu aralar wset level 3 ü vermeye çalışıyorum.bu sebepten dolayı youtube da "wine with jimmy" başlığında videolarını toplayan jimmy smith in videolarını izleyerek yol almaya çalışıyorum(şaraba meraklı olan herkese tavsiye ederim).geçenlerde bu abi dedi ki : bir üzüme karşı asla "ben bu üzümü sevmiyorum" denmemeli,bu sizi önyargılı gösterir.daha doğru yorum "ben henüz istediğim gibi bir stiline denk gelmedim o üzümün" demek sizi hem daha açık fikirli gösterir, hemde deneyemeye olan tutkunuzu vurgular.bunu kenara koyalım.

    ikinci bahsetmek istediğim abi; jean luc colin.bu abiyi kavaklıdere zamanında genç bir fransız önologken getiriyor.abi hem burda pişiyor hemde coğrafyamız ve üzümlerimizle aşina oluyor.şu an pamukkale başta olmak üzere bir sürü şaraphaneye danışmanlık veriyor.neyse konumuza dönelim geçenlerde bir röportajında dedi ki: "bence türkiye yi uluslararası arenada temsil edecek yerel üzüm kalecik karasıdır".daha öncesinde 2-3 yerli şarap uzmanın videosunda da bunu duymuştum ama jean luc deyince "tamam" dedim.daha önce hiç denemediğim bir üzümdü(benim favori yerli üzümüm öküzgözüdür).bir de kalecik karasını diğer üzümlerden ayıran bir pamuk şeker aroması olduğunuda duymuşum; bu da ilgimi katladı.neyse başladım denemeye.ilk deneğimde, dedim ki "yok abi bu üzümde istediğim stili bulamadım".ikinci şaraphaneninkini denedim "yok oda hoşuma gitmedi".hep "acceptable" ile " a good wine" arasında şaraplar.neyse çevremdeki şarap uzmanlarına soruyorum filan.yok abi yani en son dedim ki: "ben bu üzümü sevmedim".net sevmedim yani.bir üzümün bir tane güzel yorumu olmaz mı, olmuyormuş bazen demek ki.

    gelelim üçüncü abiye, yusuf sabit ağaoglu.filoksera diye bir bit hastalığı vardı bağcılıkta.bu bit kuzey amerika kıtasında yaşayan bir canlı iken insanoğlu nun amerika'dan getirdiği asmalar ile 1850 lerde avrupa ya geliyor ve hızla yayılıp, özellikle fransa bağların çoğunu mahvediyor.bu bit 1960 larda ankara'nın kalecik ilçesine geliyor ve bütün kalecik karası bağlarını yok ediyor.yusuf sabit ağaoğlu ise 1960 larda odtü de ziraat mühendisliği okuyan,1971 de almanya ya gidip çalışmalar yaparken, oradaki kürsüyü kalecik karası üzümünü yeniden yaşatma fikrine ikna ediyor ve yaptığı klon çalışmaları ile bir kaç kuru daldan yeniden hayat veriyor üzüme.kısacası kalecik karasını yok olmaktan kurtaran bir nevi şarap dünyası kahramanı kendisi.sanırım emekli oldugunda 5 yada 10 dönüm bir arazi hediye ediyorlar, o da tomurcukbağ ı kurup trajan diye bir şarap üretiyor kalecik karasından.benim kalecik karası maceramı bilen arkadaşlar da bana sürekli bunu denememi tavsiye ediyor.hep aklımda ama maalesef bulamıyorum.

    gel zaman git zaman, hanımla assos a tatile gittik.akşam yemeğinde ne içelim derken trajan a ilişti gözüm ve direk son bir sanş vermeliyim dedim ve söyledim.trajan ın şişesini biliyorum ama biraz farklı bir şişe geldi.aynı firmanın ama üzerinde bir hanımefendinin resmi var,"herhalde yeni seri" dedim kendi kendime.baktım ismi "gülcihanlı yıllar".şarap servis edildi ve ben bir yudum aldım, o an aklıma yukarıda ki 3 adam sırası ile geldi aklıma.önce "gerçekten doğru stili denememişim" dedim sonra "evet şimdiye kadar içtiğim en iyi lokal üzüm bu" dedim ve sonrasında da "helal olsun sabit amca" dedim fakat gözümü de şişedeki hanım efendiden alamıyorum.mekan sahibi geldi o ara."nasıl?" dedi. dedim "çok net bir a "very good wine" ama teyze kim?". "yusuf abinin eşi, allah rahmet eylesin" dedi. "yusuf abi eşine cok düşkündür.2017 yılında eşi vefat edince eşiyle yaşadığı son 3 yılın rekoltelerinden kupajlayıp yaptı bu şarabı" dedi.resmen boğazımız düğümlendi, sadece "vay be" diyebildik ve bir aşkın en güzel ifade biçimlerinden birine şahitlik ettik.

    görsel
hesabın var mı? giriş yap