• akira kurosava filmi için (bkz: kumonosu jo)
  • film william shakespeare’in 17yüzyılda yazdığı macbeth tragedyasının japon kültüründe uyarlamışıdır. iyi ki diyorum kurosawa bunu yönetmiş seyr-i kader olmuş. bilindiği gibi tragedyalar soylu kişiler için sahnelenirdi çünkü soylular kendileri gibi soylu olan kişilerin başından geçen felaketleri görüp hem ders çıkarır hem de aristoteles’in kavramıyla katarsız yani ruhsal boşalma yaşamak için bu tragedyalar sahnelenirdi. filmi uzun uzadıya imgesiyle, görsel gücüyle anlatmak isterim ki öyle de güçlü bir film. ama bu sefer alt metni vererek yetineceğim. birinci kale lordu washizu’nun kahinin kehanetini eşine anlattıktan sonra kıskançlık ve iktidar-taht sevdası mücadelesi başlar. washizu’nun eşi lady asaji kıskançlığın ete, iktidar sevdasının kemiğe bürünmüş halidir. sakin ve yanlış öngörüleriyle kocasını belaların içine elleriyle teslime der. (burada kadının konumu üzerine konuşulur. zira kadın geleneksel normlar içinde gösterilerek şirret, şeytanmış gibi gösterilmiş lakin bunun eleştirisini w.shakespeare’ye yapmak gerek) 1940’ların femme fatale’sı öldüren cazibesi bu filmde ise aynı şekilde kadın erkeği suça iten kişi oluyor sadece kadın cazibesiyle değil, aklıyla erkeği kandırıp suça bulaşmasına teşvik ediyor. velhasıl lady asaji’nin kaderin yönünü kendi çıkarını düşünerek değiştirmeye kalkıyor. bu çıkar dürtüsü yüzünden bağlı bulunduğu büyük efendiyi öldürtüyor. washizu’nun en yakın arkadaşı olan miki’yi öldürtüyor. ama her hâlükârda ince ince yaklaşan kaderin önüne geçemiyor. kahramanımız washizu öldürdüğünde büyük efendisinin kaderini yaşıyor, tebaası tarafından öldürülüyor. filmin sonlarına doğru washizu’nun hedef tahtasına dönüştüğü sahne gördüğüm en manidar sahnelerdendi. o okların her biri washizu’nun ayrı bir kötü düşüncesinin, çıkarının imgesiydi. washizu’nun içindeki vahşi düşüncelerinin yapımı olan kötülük okları hep dışarıyı parçalamak için hazırken bu sefer kendisi oklanıyor. boğazına kadar oklara hedef oluyor. -film başladığında kahinin sözleriyle apayrı bir ivme alırken film bittiğinde geriye dönüp şunu sormak gerek. geleceğin bilinmemesi bir mükâfat mıdır? bilinmiş olsa hep böyle kanlı ‘’taht’’ kavgalarımı olurdu. ?
hesabın var mı? giriş yap