1 entry daha
  • malum bugünlerde gündemde olan konulardan biri de ay.

    e, eski toplumların inanç sistemleri kozmolojiye dayandığına göre daha doğrusu kozmolojiyle mitoloji birbiriyle bağlantılı olduğuna göre tarih boyunca türklerin aya bakışı nasıl olmuş, bi bakalım...

    öncelikle eski toplumların hepsinde ayın özel ve önemli bir konumu ve bir sürü de tanrısı ve tanrıçası vardı.

    ay ata, sin, nannar/nanna, enzu, kasku, selardis, kuşuk, arma, min...eski toplumlarda aya veya ay ile özdeşleştirilen tanrı ve tanrıçalara verilen isimlerdi.

    türkler, bozkır yaşamında zamanı anlamak, yön bulabilmek vs için gökyüzüne bakarlardı. yani diğer pek çok halk gibi, türkler de güneşin ve ayın evrelerini temel alarak yaşamlarını organize ederlerdi. mesela bazı önemli olayları sadece yeni ay veya dolunay zamanı yaparlardı.
    (yakutların düğünlerini yeni ay zamanı yapması gibi)

    tunguzlar ve yeniseyler, ayın etrafında hare oluşmasını kışın havaların soğuyacağına, yazın da yağmur yağacağına dair bir işaret sayarlar ve bu hareler için “havalar kötüye gideceği için ay çadırını kuruyor” derlerdi.

    diğer mitolojilerde ay tanrısından çok ay tanrıçası olsa da (diana/artemis, selene/luna, isis, hekate vs) türklerde ay genellikle erkekti.
    (günümüzde hala ay dede diyoruz, ay nene demiyoruz lakin ayın kadın olduğu efsanelerimiz de var, çok karışık çok...)

    gerçi bazı inanç sistemlerinde ayın hilal şeklindeyken eril, dolunayken dişil özelliklerine büründüğüne inanılırdı.
    (hilal şeklinde olduğunda boğa ile özdeşleştirilmiş muhtemelen boynuzla bağlantı kurulmuş.)

    hatta bazı kültürlerde ayın hermafrodit olduğu efsaneler de vardı.
    (şimdi, ayı hermafrodit yapan mitolojiye fazla kafa yormaya gerek yok yani adında afrodit geçmese bile bu olsa olsa yunan mitolojisindedir deriz bence)

    ayın dişi güneşin erkek olarak düşünüldüğü mitolojilerde bu ikisinin birbirine kavuşmak için dönüp durduğunu inanılırdı ki eski toplumlarda ay ve güneş kültünün genellikle birbirini tamamlayan iki unsur olarak karşımıza çıktığını ve eril-dişil, aydınlık-karanlık, gündüz-gece, dış-iç gibi simgelerle tanımlandığını görüyoruz.*

    (ay sezgi ve kehaneti sembolize eder aynı zamanda, cadıların*büyü uygulamalarında ayın evrelerini dikkate almaları bu yüzdendir. eski türk şamanlarında da dolunay önemlidir. keza ay tutulması da bela habercisi sayılır.)

    eski türklere gelince,

    ulu han ata bitiği'ne göre ay ata, ilk türk hükümdarlığını kuran hanedanın soyunun dayandığı ilk insandı. (dikkatinizi çekerim tanrı değil insan, türklerde ay ve güneş tanrı olarak çok fazla görülmez) mısırlı tarihçi devadari'nin eserinde yer alan bu efsaneye göre ay ata ve karısı balçıktan yaratılmışlardı.

    (devadari, bu destanın daha eski bir türk yapıtının çevirisi olduğunu, 10. yüzyıla dayanan bir arap el yazmasında okuduğunu belirtir. destanda yaratılış üzerine incil'in anlatımlarına ve islami geleneğe işaret eden izlere rastlanır. ay atam, adem'in halk etimolojisi olabilir. genesis'te*olduğu gibi, türkçe anlatımda da balçık ilk insanın hammaddesidir, ilk kadın ay-wa tamamen islami gelenekteki havva'yı (eva, türk mitolojisinde eçi/eje) çağrıştırır. aynı türk destanına göre, kadın da balçıktan yaratılmıştır.)

    "efsane şöyle: çin sınırındaki karadağ mağarası bir zamanlar yağmur sularının taşmasıyla insan vücudunu andıran bir çukuru doldurur. güneş ısısı etkisiyle 9 ay sonra çukurdaki çamur canlanır. böylece ilk erkek ay-atam yaratılır; daha sonra diğer bir su baskını, çukuru yine çamurla doldurur ve ilk kadın da aynı biçimde yaratılır. kadının yaratılışı eksik kalır çünkü güneş ısısı birinci seferde olduğu kadar güçlü değildir. ay-atam ve ay-wa'nın beraberliklerinden 40 çocuk dünyaya gelir. ay-atam 120 yaşında, ondan 40 yıl sonra da ay-wa ölür. en yaşlı oğulları onların cesetlerini anne çukuruna gömerek tekrar canlandırmaya çalışır.

    bu ilk çukur daha sonraki zamanlarda ay-ata'nın soyundan gelen türklerin kült yeri olmuştur."

    bahaeddin ögel hoca aynı efsaneyi memlükler zamanında anlatılan bir yaratılış efsanesi olarak benzer şekilde anlatır. efsaneye göre ilk insana bir ana rahmi görevi yapan bu kutsal mağara ata mağarası olarak kabul edilirdi ve her yıl törenler yapılırdı. (ıssık göl civarı olabilir)

    türklerde oğuz kağan'ın soyunun ay ata'ya gittiğine inanılırdı. (oğuz'un annesinin adı ay kağan/ay hatun olarak geçer. oğullarından birinin adı da ay han'dır.)

    altay türklerine göre ay ile güneşi yaratan ülgen onlara dokunabildiği bir dağda otururdu.

    tabii aydaki lekeler de hemen hemen bütün halkların hayal gücünü meşgul etmiş ve bir çok efsaneye de malzeme olmuş. gene altay türklerinde ayın üzerindeki lekelerle ilgili anlatılan şöyle bir söylen var:

    [...yeryüzünde insanları yiyip bitiren yelbegen varmış. tanrı bu devi öldürmeyi düşünmüş.

    güneş: "ben ateşim ile devi öldürebilirim ama insanları da yakabilirim" demiş ve vaz geçmiş.

    ay ise: " insanlar benim soğuğuma dayanabilirler. bunun için ben devi öldürebilirim" demiş ve yeryüzüne inmiş.

    bir ağaç üzerinde böğürtlen yiyen devi ağaçla birlikte alıp gökyüzüne çıkmış. bu yüzden dolunayda dev ile ağaç, ayın yüzünde görünürlermiş...]

    bu anlatıda da görüldüğü gibi türkler güneşi sıcak ayı ise soğuk görüyorlar ve kendilerini aya daha yakın hissediyorlardı. ( ay da tıpkı kendi yaşadıkları coğrafya gibi soğuk ve karanlık çünkü)

    türk inanışlarında ayın hareketleri yani küçülüp büyümesine de kafa yorulmuş. bazen küçüldüğüne göre onu bir şeyler yemekteymiş. ayı yiyebilecek kadar güçlü ne olabilirmiş ki?
    tabii ki türk mitolojisinin en baba motifi, gök kurtlar.

    "...ay, göklerde dolaşıp bir tepsi gibi olduğu zaman, kurtlar ile ayılar hemen koşarlar, ondan birer parça koparıp yerler ve böylece ayı küçültürlermiş. ay, üzgün ve yaralı olarak kaybolurmuş. sonradan yaralarını sarıp iyileşirmiş. yeniden dolgunlaşıp göklerde görünürmüş. kurtlar, dolunayı görünce birer parça koparıp yeniden küçültürlermiş. ayın küçülüp büyümesi, kaybolup yeniden görünmesi bundan ileri gelirmiş..."

    türk halk inanışlarında, rüyada ay görmek hayra yorumlanır ama ay tutulması kıtlık ve ölümün işareti sayılır ve kötü ruhlara bağlanırdı.
    (bugün bile bazı yörelerde ay tutulması sırasında bu kötü ruhları kovmak için tenekelere vurulur, tüfek atılır.)

    yakutlarda ay tangara yaratıcı olarak görülürdü ve kartal kılığına girerek hayat ağacının üzerinde dolaştığına inanılırdı.

    manas destanı'nda altın ay (almambet'in annesi), ay çörek/çörök (semetey'in eşi) gibi karakterler vardı. başkurt türklerinin akbuzat destanı'nda da mesim han'ın kızı ayhılıv, ana karakter olmasa da destandaki önemli karakterlerden biriydi

    hun türklerinde ay ve güneş her zaman önemliydi.
    hun hakanı her gece çadırına girmeden önce aya saygıda bulunurdu. savaş ya da saldırı kararı alırken bile ayın durumuna bakarlardı.

    türklerde güneş doğunun, ay batının sembolüydü.

    gelelim ay dede ile öksüz kız efsanesine...

    çok çok eski bir türk efsanesi bu amma velakin aynı eskilikte de bir kuzey avrupa efsanesi. eddalarda da var. e, bu kadar büyük bir coğrafyaya yayılmış olduğu için de doğal olarak çok farklı anlatıları var. ben sadece en eski türk varyasyonlarının birinden bahsedeceğim:

    "bir zamanlar yakut türklerinden öksüz ve yoksul bir kız varmış. sıkıntı içinde yaşarmış. sürekli aya yalvarıp aydan yardım istermiş. soğuk bir gecede suya giderken, ay inmiş ve kızı alıp götürmüş. bu yüzden dolunayda, omzunda sırığı ve iki kovası ile görünürmüş. ayda iki tane de çocuk doğurmuş. bunun için yakut türkleri, kızdan zarar gelir diye aya baktırmazlarmış..."

    okuma yapılan ve yararlanılan kaynaklar:
    bahaeddin ögel - türk mitolojisi
    pertev naili boratav - türk mitolojisi
    celal beydili - türk mitolojisi

    edit: ekleme ve yeniden yazma

    (bkz: türk mitolojisi/@ay hatun)
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap