• neredeyse bütün mitolojilerde yer alan cadı, bizim mitolojimizde genellikle çirkin, dağınık saçlı hatta bazen kuyruğu olan yaratıklar olarak betimlenir ama tabii ki bir kadının kötü ruhlu olması illa ki çirkin olmasını gerektirmez.
    dünya mitolojilerinde lilith'den kirke'ye hekate'den, medea'ya kadar cadılar/kötülük tanrıçaları'nın çoğu gayet güzel ve çekici kadınlar olarak betimlenmişler hep.

    aslında doğu ve batı mitolojileri arasında pagan geleneğinden gelen bir benzerlik de yok değil ki zaten cadı motifi başlı başına pagan unsuru. tabii onlar işin eğlencesini ön plana çıkarıp bayramını* bile ilan etmiş. (bizim de cadılar bayramımız olmasa da çok benzer bir bocuk gecemiz* var gerçi. hatta kabak tatlısı bile yapılıyor)
    mesela yakut türkleri sonbaharda kış günlerini rahat geçirmek için (cadılara) şeker ve hediye hazırlarmış...(al sana benzerlik)

    türk mitolojisinde cadı denince aklımıza ilk gelen isim albıs ya da daha bilinir adiyla alkarısı. bu kadıncagız artık başına ne geldiyse (belki de geçmişinde kadın katili bir psikopata falan denk geldi, kim bilir) hem gerçek hem mecaz anlamda kafayı kırmış bir ablamız. saçı başı darmadağın, uzun tırnaklı, kırmızı sever bu cadı belki de tarihin ilk psikopatlarındandı.

    şaka bir yana albıs genellikle lohusalara ve bebeklere musallat olmasıyla meşhurdur. bir eve dadandığı zaman albasmasına* neden olur. sadece demircilerden korkar ve iğne batırılınca yakalanır. tatlı cadı'nın süpürgesine karşılık albıs'ın küpü vardır. (kaybolmak için küpe girer, bazı anlatılarda küple uçar. bu küpe girme olayı bizim efsanelerimizde ve masallarımızda çok görülür, azeri türklerinde ve kazaklarda küpegiren adında bir cadı vardır mesela)
    yeni doğum yapmış kadının başucuna kırk gün boyunca kuran-ı kerim asılması, geceleri ışıkları açık bırakmak, yastığının altına kurt derisi koymak gibi gelenekler hep albıstan korunmak amaçlıdır.
    kendisi yetmezmiş gibi sarı albıs ve kara albıs adında iki tane de benzeri vardır.
    durun daha bitmedi, bunların hepsi kötülük tanrıçası diye tanımlayabileceğimiz al ana/hal ana'ya bağlıdır yani bütün albısların bir de başı var.

    "değişken tabiatlıdır. söylenen her şeyin tersini yapar. ayaklan da tersindendir. değişik
    şekillerde, en çok da cadı şeklinde göze görünür.
    saçlannın dağınık ve yapışık olması ise motifin bağlı olduğu mitolojik topluluğun özelliği olan erotik-seksüel göstergelerle bağlantılıdır.
    çirkin, avurtlaeı göçmüş, güçlü kuvvetli ve bazılanna göre deveyle yanşacak kadar uzun boyludur. inanışlara göre, bu korkunç
    görünümlü, "al kansı", yeni doğum yapmış kadınlann yanına gelir ve onları yalnız bulduğunda ciğerlerini yer. onun için de böyle kadınlar yalnız bırakılmaz ve yattıklan yere kuran ve bıçak konulur.
    alkarısıyla ilgili çok sayıda mitolojik rivayet vardır. bu metinlerin ana ekseninde, bu şeytanî varlıkla insanoğlunun karşılaşma sahnesi yer alır. bu karşılaşmalar, çoğunlukla insanoğlunun, varlığı yakalaması ama belâlardan da kurtulamaması sonucuyla biter.
    yaklaşık son yüzyılda ise birinin onu yakalamasından söz edilmiyor.
    bu da geleneksel demonolojik görüşlerde ortaya çıkan değişiklikler açısından önemlidir."* *

    şimdi burada minik bir mola verip al/renginden bahsedelim biraz. yani cadıların gardırobundaki kırmızı hakimiyetinin nedeni ne? öncelikle al sözcüğünün iki anlamı var. birinci anlamı kırmızı, ikincisi ise hile.
    türk mitolojisinde ve türk halk edebiyatında al kötülüğü, aldatmayı, hileyi, kandırmayı simgeliyor. uzun lafın kısası renk anlamı ile hile anlamı özdeşleşerek çıkıyor karşımıza.

    gene bu albısa çok benzeyen bir çarşamba karısı vardır ki kendisi adıyla mütenasip çarşamba gününe takıntılıdır. o gün ve gece iş yapılmasını sevmez. (ki sevmemek hafif bir tabir oldu) ev basıp çocuk kaçırır. (bak, hiçbir işinizi çarşamba gününe ertelemeyin, demedi demeyin sonra)
    (bir de cadılardaki çocuk kaçırma takıntısının nedeni ne? artık birini yakalarsak psikiyatriste gönderir öğreniriz, muhtemelen amaç kötülük yapmak istedikleri insanları en hassas noktalarından vurmak olabilir.)

    alkarısına çok benzeyen bir diğer cadımız hıbılık*
    hani insanın 'hanimiiiş hıbılık mıymış' diye sevesi geliyor sanki de öyle değil işte, komik isimli olması sizi yanıltmasın, albıs malum yeni doğum yapılmış evlere musallat oluyordu, bu öyle değil, kadın, erkek, çoluk çocuk farketmiyor. (bir de adı bana göre komik olan şurele var ki o hakkaten komik çünkü gıdıklayarak öldürüyor ama konumuz değil çünkü o erkek)

    mesela gece vakti in cin top oynayan bir yerden geçiyorsunuz. hiçkimse yok ortalıkta, sokak lambaları yanıp sönmeye başlamış. hafiften bir tırsma var ama belli de etmiyorsunuz. tam o sırada bir tıngırtı duyup irkiliyorsunuz. sağa sola bakınınca ilerde bir kedi görüyorsunuz. heh diyorsunuz ses kediden gelmiş, rahatlıyorsunuz hatta kedicik de çok sevimli biraz seveyim falan derken, ta daa üzgünüm her anlamda sıçtınız çünkü o kedi hıbılık. evet, bildiğiniz kedi, evdekinin aynısı, sözlüğümüzün milli hayvanı...üçkağıtçı hıbılık kedi şeklinde görünüp, ıssızda kıstırıyor ve insanların üstüne çöküp boğazını sıkıyor. (bak güzel kedi adı da olurmuş bundan:))

    köylek/köynek, yeraltında yaşayan ve bazen çıkıp hobi olarak insanları kaçıran bir diğer cadımız. ker (kirli) köylek de deniyor. kendisi kılık değiştirme yeteneği ile tanınan bir cadı. zaten köylek de pek çok türk lehçesinde giysi anlamına geliyor.

    rus halk efsanelerinin tipik uzun burunlu yaşlı cadısı baba yaga vardır, hatırladınız mı? hani süpürgeyle değil bildiğin havanla uçar. tam bir bağlantı var mı bilmiyorum ama eski türk esfanelerinde de (çocukları kaçıran) cadı yerine yaga kelimesi kullanılmış yer yer...

    yakut türklerinin er sogotoh destanında kuzeyde yaşayan kötü kadın şamanlar vardır. bunların da daha kuzeyinde yaşayan bir ihtiyar ana vardır. kim olduğunu kimse bilmez. bunun da yakut mitolojisinde çok geçen bir 'baş cadı' olması çok muhtemeldir.

    alyaban adıyla bilinen cadı, yabani kadın varlık olarak tanımlanır. saçları dağınıktır. gözleri kızıldır. yakaladığı insanları kaçırır.
    türk masallarında bazen süpürgeye bazen kabağa binip uçarlar. çok güçlü oldukları için yardım dilenen kişi konumunda da kötülük yapan kişi konumunda da olabilirler.

    çirkin suratlı yaşlı bir kadın görünümünde bir diger cadımız mıstan (mastan, mustan, misten, mistan)
    insanların kanını emer veya kaçırıp yer. dev gibi boyutlara sahip olduğu için bir devin anası olduğu düşünülür.
    (kırgızların er töştük destanında da devanası/cadı karısı vardır.)

    tatarların maymun ruh dediği ve mıstan ile bağlantılı bir de pitsen var. maymun denmesinin nedeni çok çirkin olduğu için değil de kıllı olduğu için (bundan güzel olduğu anlamı da çıkmıyor tabii) çünkü kendisi bir orman yaratığı. eğer ormanda yalnız gezmeyi seviyorsanız bir daha düşünün derim. çünkü pitsen insanlara güzel bir genç kız olarak görünüp tuzağa düşürnesiyle biliniyor. he öyle tuzağa can kurban derseniz de keyfiniz bilir tabii artık beraber oturup kertenkele kemirirsiniz, tabii ormandaki bir çukurun kenarında öldürülmeden önce. kaçış yok yani ölüm kesin.

    pitsen ve mıstan ile bağlantı bir diğer cadımız türk, altay ve tatar kültürünün bit cadısı mite (pite, bite)
    e her şeyin cadısı olur da bitin olmaz mı. mite kir pas içinde, etrafa bit, pire, uyuz saçarak ortalarda gezinen ihtiyar bir kadın. (insanları kandırmak için şekil degistirebiliyor ama o yüzden kimseye de fazla güvenmeyin bak) genellikle çocuk kılığına girerek saf genç kızları kandırıyor. peki onlarla ne mi yapıyor? o kadar çok bitiniz olsa siz napardınız? heh, o da onu yapıyor işte. bitlerini temizletiyor. buraya kadar çok da kötü değilmiş dediyseniz eğer bir de sonunu duyun derim. çünkü işleri bitince bu kızları aldığı yere bırakmıyor. kanlarını emerek öldürüyor.

    şulbus, türk ve altay mitolojisinde adı geçen bir cadı. (şulbıs, çulmus, çulbus, çulbıs)
    ne yaşlanan, ne çoğalan, ne ölen yaşlı bir kadın bu. tüm gücü kızıl saçlarında. bazen mangus (türk altay mitolojisinde canavar) ile birlikte anılıyor ve mangus'un anası, karısı ya da kızı olarak karşımıza çıkıyor.

    "şulbuslar, akay ve tuvalann dinî-mitolojik düşüncelerine göre, tek gözlü, küçük burunlu varlıklar ve kötü ruhlardır.
    altaylann "şulbıs" ve "çulmıs", tuvalann "şulbuş" ve hakaslann "çulme" dedikleri bu varlıklar, sadece orta dünyada yaşarlar. onlann yaşamak için en çok seçtikleri yerler derin mağaralardır. bu zararlı varlıklar, şekil değiştirip, kılıktan kılığa girebilirler. onlann hem erkek görünüşlüsü var, hem de kadın. onlar insanlara zarara verirler. erkek "şulbuslar" kadınlara, kadın "şulbuslar" ise erkeklere zarar verirler. albastılarda olduğu gibi onlann da üstesinden ancak güçlü şamanlar gelebilir."* *

    “evvel zaman içinde var imiş bir dunganga
    alırmış çocukları atarmış sepetine
    yaparmış hep dunganga,
    dunnn ganga dun ganga”
hesabın var mı? giriş yap