• üç kitapta tamamlanması planlanan sus barbatus’un devamı. ilk baskısı yapı kredi yayınları tarafından yapılmıştır.
  • “en büyük eksiğimiz korkudur, neden dersen, onu öğrenmeden ondan kurtulamayız da onun için.”
  • yazar faruk duman’ın üçleme olmasına karar verdiği “sus barbatus!” romanının ikinci cildine giriş yapmadan evvel, ilk cildi okuyanlar için ilgili entryi şuraya iliştiriyorum: #88512333

    1979 yılının çetin kış şartlarında geçen ve umutsuzluk duygusunun yoğun bir duygu olarak hissedildiği ilk romanın - kenan’ın o vazgeçmeyen hallerini saymazsak - ikinci cildinde baharla birlikte bizim de umutlarımız yeşeriyor. kenan ve zeynep’in çevresinde dolanan anlatının artık daha da genişlediğini ve çok yönlü modern anlatının zirvesine oynadığını görüyoruz. çok yönlü derken demek istediğim, romanın sadece modern anlatının gereklerini yerine getirmesi değil; bunları halk hikayeleri, masallar, olağanüstülükler ile bu denli harmanlayarak başarılı bir metin ortaya koyabilmesidir. atalarının anlatılarından dinlediklerini, derlediklerini çıkış noktası baz alıp bunları ülkenin yaşadıklarıyla birleştirince ortaya tam bir “halk romanı” çıkıyor.

    yazarın kullandığı üslup ilk romanıyla bağdaşır şekilde ilerliyor. eserinde halkın dilini yansıtabilmek için o kadar fazla kafa yormuş ki siz okurken karşınızda halkın konuşma dilini çok rahat bir şekilde hissedebiliyorsunuz. yazarın üslubu, romanın uzun olmasına rağmen elden bırakmadan rahatça okunabilmesini sağlıyor.
    yazar, mekan kullanımında ise ardahan’ın köyüyle artvin’in doğasını birleştirmiştir. böylece baharda yağmurun bir yaşam mücadelesi halini alacağı ortamın kullanımı için güzel bir alan açılmıştır. doğanın kendisi romanda canlı bir varlıktır. sadece betimlemelerle anlatılmaz. romana yön verir, yaşam mücadelesinde başı çeker; koruyucudur, kendine has sesini size çeşitli varlıklar üzerinden dile getirir. coğrafyanın getirmiş olduğu bu zorlu yaşam mücadelesini size sevdirmek için doğanın ve kültürün güzelliklerini “çaydanlığın lülüğünden çıkan buharlar” ile bol bol anlatır.

    ikinci ciltte birinci cilde göre daha fazla yaşama tanık oluruz. bu yaşamlar, ülkenin yansıması gibidir karakterlerin hepsi birbirine bir şekilde bağlıdır. zamanın etkisi her birinin üzerinde iyi ya da kötü şekilde bize hissettirilir. bazılarını saf kötü diye niteleyebilecekken “kadir ağa” ; bazılarını ise bir yere konumlandıramasak bile çok severiz “jilet” gibi.

    doğanın canlılarının kendine has hikayesini dinlerken onların da isimlerinin hep büyük harflerle yazılışından bile romanda doğayla insanın aslında ayrılmaz bir bütünlük içinde olduğunu fark ederiz.

    romanın içinde “hikaye” başlığı altında verilen, hikaye ve menkıbe geleneğimize ait anlatıları okurken bir yandan da olağanüstü bir halk hikayesinin de yazıldığına şahit oluruz civan yusuf ve elif ile.

    romanın mücadele ve macera dozunun hiç düşmediği ve umutları yeşerttiğimiz bu ikinci ciltten sonra serinin üçüncü cildinde, mevsimlerin döngüsünde yaza ulaşacağız ve 1980 darbesini göreceğiz.
  • o kışın baharı da varmış...
  • o kışın baharında faruk duman okurla çok güzel oynuyor, kaybettirip bulduruyor, imgeletip imgelemini yok ediyor. neden dersen. adam bu işi biliyor da ondan.
  • ah be jilet üzdün beni.
hesabın var mı? giriş yap