• vaktiyle çalıntı dergisini çıkaran one man army.. epey kitap da yayınlamıştı.. 'imkansız aşk hikayeleri', 'sabrina' (naim dilmener); 'astigmat bakişlar', 'cinemascope kadınlar, cinemascope erkekler', 'yeşilçam sokağı fotoğrafları' (taner ay)..
  • arada dj lik de yapar. güzel de yapar. ortalıkta pek çalınmayan şarkıları çalmak en büyük zevkleri arasındadır. "çalan ne?" sorusundan nefret ettiğinden "çalan ne çalınan ne" sloganını çıkarmıştır.
  • seyyah bar diye bir mekan isletmektedir simdi... arkadasi hikmet temel akarsu'nun suat ve bu mekana dair bir öyküsü de söyledir... öykü kemancızine’ın 4.üncü sayısından alınmıştır.

    seyyah

    hikmet temel akarsu
    istanbul, 18 kasım 2002

    her tarafı karanlık yapıp, romantik moda geçmek adına mum yakan ve bu dekorlar arasında birbirine ilan-ı aşk eden temiz memur çocuklarının, ardı sıra tayinlerini isteyecekleri kıyı kasabasını tasarlamaları kadar; yani ankara barları kadar sıradan artık her yer.
    yazsonu. yağmursuz... beyoğlu kalabalık. hep kalabalık. hüzünlenmek sözkonusu olduğunda en berbat ülke burası! yalnızlık ya da ıssızlık olanaksız. bir cıvıklığa bulaşmamak olanaksız. “kendine iyi bak” ‘kitsch’ tümcesini duymayacağın bir gün yaşamak olanaksız. soru sormanın bir nezaketsizlik ve yapılmaması gereken bir sefillik olduğunu bilebilen bir kişiye rastlamak olanaksız. hep negatif bilanço veren ‘yardımlaşma’ faaliyetini artık hayatında istemediğini söylediğinde efendilikle siktirolup gidecek kimse bulmak olanaksız. kadınlar karşısında pervane olup, yarışmaya girmektense aleti kesip yemenin çok daha tercih edilir bir tutum olduğunu savunduğunda ve buna uygun yaşadığında erkekliğine şüpheyle bakmayacak birini bulmak olanaksız. kurnazlıkla öne geçmenin bir yaşam tarzı olduğu bu toplumda hep en arkada kalmayı neden yeğlediğini sana anlattırmaya çabalamayan bir dost bulabilmek olanaksız. bilgiçliği yaşam tarzı yapmış, devamlı konuşan yeni yetme “cosmo”lar ya da hırslı genç kolejliler karşısında ya da yüksek puanlı üniversiteleri kazanmış özgüvenli genç adamlar arasında neden içinin bayıldığını, neden yere yığılıp ölecekmiş gibi olduğunu, neden tek sözcük sarfedemeyecek kadar bitikleştiğini, yorgunluk hissiyle dolduğunu anlayıp susacak birini bulabilmek de olanaksız.
    yani güzel olan her şey olanaksız.
    klişelere sarılmak teselli olabiliyor aslında. savrulup giden sonbahar yaprakları... terkedilmiş adanın yapayalnız splendid otelinde son kahve... balık avlama yasağının bitişi şerefine hisar’da denize iğnesiz oltalar atmak... derby saatlerinde boş sokaklarda dolaşmak...
    sonra gidip maç sonrası arbedelerini yapan hooliganları bir teras bardan izlemek. garsonla yüz göz olmaktan artık kaçmamak. paranla rezil olduğun mekanda bangır bangır tv sesine katlanmak. mahallenin delisinin bağıra çağıra yaptığı maç yorumlarını dinlemek... bir de fazla suskun olduğun için yan gözle ve şüpheyle izlenmek.
    ......
    işte bu duygularla doluydum seyyah’dan içeri girdiğimde. sıfırı tüketmiş müzik yazarı dostum bir hafta önce beni aramış ve yeni bir yer yaptığını açılış yapacağını söylemişti. davet etmişti. eski dostları kurtlar sofrasında yalnız bırakmayı sevmem. kalkıp gittim.
    tuhaf bir açılış olmuştu. barmen, dj ve bizim müzik yazarı dosttan başka toplam üç kişi katılmıştı açılışa... biri ben, biri bir yazar dostum bir de onun yayıncısı... gece boyunca başka kimse gelmemişti. üstelik açılıştayız diye içtiğim içkinin parasını bile kabul etmemişlerdi. her şey ne kadar da tuhaftı...
    zaten tuhaflıklar iki hafta önceden başlamıştı. istanbul’u terk edip, mürefte’ye yerleşip üzüm bağlarında şarap üreterek yaşamaya geçmek için son bir parti vermeye, herkese veda etmeye karar vermişti seyyah. davet bana da gelmişti. ama partiye katılmamıştım. çünkü gitmek sözkonusu olduğunda kimsenin ciddi olmadığını bunca yılın ardından öğrenmiştim. insanlar gitmeyi değil, gitme söylemini seviyorlardı. aslında hepsi de yaşadıkları bataklığa bayılıyorlardı. orada her şey ruhlarına o denli benziyordu ki...
    sonuçta seyyah üzüm bağlarına çekilememişti. çünkü o partiye hiç kimse gitmemişti. partiye hiç kimse gitmeyince o da gitmekten vazgeçmişti. zaten o da böyle olsun istiyordu. o arada bar yapma teklifini almıştı. bu teklifi zaten sık sık alırdı. çünkü gerçekten de iyi müzik yapar ve çaldığı her yeri doldururdu. ama mekan dolmaya başlar başlamaz garip bir şeye takar ve küsüp giderdi. paralar akmaya başladığında o asla ortada olmazdı. çoktan çekip gitmiş olurdu. çekip gitmesine ise bazan sırıtkan bir müşterinin yılışık bakışları bile sebep olabilirdi. ne alaka diye sorulamaz. seyyah işte böyle biriydi.
    o garip bar açılışından sonra yalnızlık ve ıssızlığı özleyen, sıkkın gecemde tekrar oraya gitmek geldi aklıma. bu denli itilmiş, reddedilmiş başka yeri olamazdı kentin. böyle düşündüm ve tarlabaşı bulvarı’ndaki o tuhaf bara yine gittim. yalnızlığa dair yoğun duygular yaşadığım, kalabalıklardan yorulup, bezdiğim, yorgun bu dönemime belki orası iyi gelebilirdi ruhuma.
    gerçekten de düşündüğüm gibiydi her şey. loş ışıkların altında bomboş bir bar. içerde tanrının unuttuğu iki adam. iki yalnız... duvarlara bakıyorlar, dumanlar üflüyorlardı.
    gülümsedim. sevmiştim bu itilmişliği. doğruca bara kuruldum. yüzüm gülmeye başladı. komik bir durumdu ama hepimiz iyi hissediyorduk. müreftedeki üzüm bağları ve şarap kültürü hakkında sabaha kadar konuştuk. bir cuma akşamıydı ve sonuna kadar hiçbir müşteri gelmedi. iyi bir gece olmuştu. çıkarken biraz para bırakmak istedim. ne içtiğimi, ne kadar içtiğimi, hiçbir şey hatırlamıyordum. müzik yazarı dostum yine bütün paralarımı cebime tıktı.
    o bu kentten hiçbir yere gidemeyecek.
  • sayesinde bircok guzel muzisyen ve grubun sarkilariyla tanisma firsatini elde ettigim kisi. calinti zamaninda bir ara, yaparim deyip de tembelligimden oturu yapmadigim ceviriler icin kendisinden kose bucak kacarak sonra nasil olduysa beyoglu sinemasi'nin o unlu tuvaletinin onunde karsilasip o cevirilerin coktan yapildigini ogrendigimde beni kacmaktan kurtaran ve bu sayede tekrar gorebildigim dost insan. kanimca bu memlekette cikmis en guzel dergilerden biri olan calinti'nin editoru ve eskiden neredeyse ikinci evim olan atlas pasaji'ndan cikmamamin dort nedeninden biri olan dukkanin olmazsa olmazi. diger mekanlar icin (bkz: atilgan) , (bkz: kod muzik) ve (bkz: mod).

    ayrica nev ile ilgili yazdigi bir kritikte kurdugu, samimiyete dair su cumlelerin alti cizilesi, tekrar tekrar okunasi: "ama samimiyet bir giz. giz olmaya da bizler boyle davrandikca devam edecek. cunku bir sis bırakir ardinda bazi sesler, omre dagilan bir sis. cunku yillar bu seslerden hicbir sey alamaz artik. bir sis gibi yasarlar, baskalarinin hayatlari icinde, yillar sonra sorulmus bir soruya erken verilmis bir karsilik olarak."

    samimi, guzel insan.
  • beyoğlu'nda eski beyrut'ta haftanın iki üç gecesi dj'lik yapan biricik müzik arkeloğu. hayaller kurarken, hayallerin yanında bir kağıt külahta bir sürü şarkı verir elinize. çok proje üretir. ama binbir sebepten ötürü bir türlü hayata geçiremez. cicidir, neşelidir, kedicidir.
hesabın var mı? giriş yap