• erich fromm'un insanın özü, farklı şiddet biçimleri, ölüm sevgisi, yaşam sevgisi, narsisizm, kandaşla cinsel ilişki ve özgürlük gibi kavramları incelediği eseri.
    erich fromm; "toplum, üyelerinin çoğunu yeterince besleyemiyorsa, toplumsal huzursuzluğu önleyebilmek için hastalıklı bir narsisizmle doyum sağlamak zorundadır." diyerek ırkçılığın gelişimini, "saldırgan nitelikte olan savaşların, kendilerini haklı göstermek için, tehdit korku öğelerinden yararlanarak savunma amaçlı 'tepkisel şiddet' kisvesi altında sundukları görülmektedir." diyerek abd'nin bugün afganistan ve ırak'a kitle imha silahları ve terör tehditi bahanesiyle saldırmasını daha o günlerden göstermiştir.
    ama ne yazık ki, kanımca, "tekniğin gelişmesi bir topluluğun ötekini tutsak etme ya da sömürme gereksinimini ortadan kaldıracaktır; bu gelişme ekonomik bakımdan akla yatkın bir eylem olan savaşı gereksiz bir duruma sokmuştur; insan ilk kez yarı-hayvan olma durumundan tümüyle insan olma durumuna geçecek, bu yüzden de maddi ve kültürel yoksulluğunu ödünlemek için narsist doyumlar peşinde koşmayacaktır." düşüncesiyle yanılgıya düşmüştür.
  • (bkz: #32987638)
  • şu anda yaşadığımız ülkemiz gündemine de çok iyi kılavuzluk yapan, arada tekrar tekrar okunması gereken
    erich fromm bu kitabında diyor ki:

    "günümüzde yaşama yaklaşım gittikçe mekanikleşmektedir. başlıca amacımız nesne üretmektir; bu nesnelere tapma süreci içinde kendimizi de mala dönüştürürüz. insanlar sayılar gibi işlem görür. burada sorun insanlara iyi davranılıp davranılmadığı (aslında cansız nesnelere de iyi davranılabilir) ya da onların iyi beslenip beslenmedikleri değildir; sorun insanların cansız nesneler mi, yoksa canlı varlıklar mı olduklarıdır. insanlar canlı yaratıklardan çok mekanik araçları sevmektedirler. insanlara zihinsel-soyut bir biçimde yaklaşılmaktadır. insanlara canlı bireyler olarak değil ortak özellikleri, kitle davranışlarının sayısal kuralları açısından nesne olarak yaklaşılır...dev üretim merkezlerinde, dev kentlerde, dev ülkelerde insanlar cansız nesnelermiş gibi yönetilmektedirler; insanlarla onları yönetenler cansız nesnelere dönüştürülmüştür; cansız nesneleri yasalara uyarlar. ne var ki insan cansız bir nesne olarak yaratılmamıştır; nesneleşirse yok olur; nesneleşme süreci tamamlanmadan önce de insan umutsuzluğa düşerek yaşamı yok etmek ister."
  • şöyle güzel bir arka kapak yazısı var

    "yaşam yaratmak, güçsüz insanda bulunmayan birtakım nitelikleri gerektirir. yaşamı yok etmekse yalnızca bir tek niteliği, şiddete başvurmayı gerektirir. güçsüz insan, tabancası, bıçağı ya da kuvvetli bir bileği olduğu sürece başkalarının ya da kendisinin içindeki yaşamı yok ederek onu aşabilir. böylece, kendisini yadsıyan yaşamdan öç almış olur. ödünleyici şiddet, güçsüzlükten doğan ve güçsüzlüğü ödünleyen bir şiddet türüdür. yaratmayan bir insan, yok etmek ister. yaratırken, yok ederken salt bir yaratık olma rolünün ötesine geçer. caligula‘ya şunları söyletirken camus, bu fikri özlü olarak dile getiriyordu: -yaşıyorum, öldürüyorum, yok etmenin insanı kendinden geçiren gücünü yaşıyorum; bununla karşılaştırıldığında yaratmanın gücü çocuk oyuncağından başka bir şey değildir. bu, sakatların, yaşamın kendilerinden insanca güçlerini olumlu bir biçimde ortaya dökme yetisini esirgediği kimselerin kullandığı şiddettir."
  • şiddetin kaynağı genel olarak sevgiye giden yolun tıkanmasıyla başlar ve o yolun zarar görmesi şiddete ihtiyaç duymamıza neden oluyor masum sevgimizi kazanmak ve onu katledenlere bir ders vermek için kendimizi soyutlar kara kalbimizi açığa çıkarır ve bunun sebebinin halden bilmez ucubelere onların olduğunu hatırlatmak isteriz sevgiliye yapılan şiddet ise tamamen tükenmişliğin ve ucubeleşmişliğin başlangıcıdır. a dostlar bunu bize nasıl yaptınız nasıl bu kadar basite indirgediniz sevgiyi nasıl alın terini kana değiştiniz. ama o değil de iyi tükendik be iyi yok olduk insani duygularımızı tanrının şefkatine layık olmak için kullanıyor ve menfaat duygusunu tüm topluma yayıyoruz bu kanserin ilacı siz iyi yazarların kaleminden damlayan mürekkeplerdir..
  • " sadizimin özü başkalarına acı vermek değildir. sadizmin gözlenebilen tüm değişik türleri, tek bir temel dürtüye dayanır: başka bir insan üzerinde tam bir egemenlik kurmak, onu isteklerimizin çaresiz bir nesnesi durumuna sokmak, onun tanrısı olmak, onunla istediğimiz gibi oynayabilmek. o insanı aşağlamak, tutsak etmek, asıl amaca giden yollardır; asıl amaç da o insana acı çektirmektir; çünkü kendini savunma gücünü yitirmiş bir insan üzerinde, ona zorla acı çektirmekten daha büyük bir egemenlik kurma yolu yoktur. sadist dürtünün özünde, başka kişi ( ya da öteki canlı varlıklar) üzerinde birv egemenlik kurmanın getirdiği zevk yatar. aynı düşünceyi bir insanı nesneye, canlı bir şeyi cansız bir şeye dönüştürmek olduğunu söyleyerek de dile getirebiliriz; çünkü tam ve kesin denetim altında canlılar, yaşamın tek temel niteliği- özgürlüğünü- yitirirler. "
  • '' zehirle ilacın tek farkı dozdur. '' demiş paracelsus
    bunun yanında dozunu kaçıranlardan uzak durmak lazım gelir
    nitekim ; mayına basmak öldürmez , ayağını kaldırmak öldürür,
  • pratikte sevgi şiddetin kaynağıdır. öyle ki bir özneye karşı hissedilen yoğun sevgi, insan davranışlarında şiddete son derece meyillidir. tam olarak bundan dolayı derler ki: "acı insanı uyuşturur ancak sevgi, çok daha şiddetli bir motivasyondur!" bilinen yanlış kanının aksine suça meyilli kimseler sevgiden mahrum bir çocukluk geçirmiş bireyler değildir sadece, çocukluğunda fazlaca sevgiye maruz kalan bireylerde suça meyillidirler. maruz kalınan bu sevgi kesinlikle şımartmak anlamına gelmemektedir. ancak ve ancak şu şekilde özetlenebilir ki: sevgi hastalıklı bir olgudur. arttıkça önce seven bireyi, sonra sevgi öznesini, en son da etrafından bulunan her şeyi yok eder. söz gelimi adolf hitler'in güce ve kendisine duyduğu derin sevgi olmasa; hem kendisini hem de geriye kalan her şeyi mahvedebilir miydi? sanmam.
  • anne.
hesabın var mı? giriş yap