• şimdiye kadar kendisi hakkında burada yazılmamış olmasına şaşırdığım üstad.

    ilk önce hayy kitap'tan yayınlanan mutlu ev kitabını okuduğum, ardından iletişim yayınları'ndan çıkan milyonluk manzara kitabındaki makalesiyle karşılaştığım, hayata çok farklı, sade; belki bakmamız gereken açıdan bakabilen, az yazan, eleştiren ama yapıcı uygulanabilen çözümler üreten muhteşem bir insan.

    hani bazı insanlar vardır, kendilerini insanlığa adarlar, her yapıp ettiğiyle insanlara fayda sağlamaya çalışırlar. bu uğurda yeri gelir kendi nefislerinin önüne geçip, başkalarına iyilik yapmayı birinci öncelik görme gibi muhteşem bir algıyı hayat prensibi edinirler. işte semih akşeker de böyle bir insan, konuşmasıyla, duruşuyla birçok insanın fıtratına sürdüğü kara lekelerden kaçınabilen, hayatını da bu kaçınmaya adayan biri. tanışmakla mutlu olduğum bir isim.

    övüyorum sanıyorsunuz. övmek için bunları yazmıyorum. kendisi ile çeşitli ortamlarda bir araya geldik. mmg sayesinde bir arada olduğumuz paneller, sempozyumlar oldu. yaklaşık 3 ay önce kendisini özel bir sohbet ortamımıza davet ettik, uzun uzadıya konuştuk, şehircilik, mimari, kentsel dönüşüm derken derin yerlerde dolaştık epey. gezi parkı hadisesinin cereyan ettiği zamana rastlıyordu, gezi parkı'nın çıkış noktasını da epey konuştuk. bir insanın hayat felsefesini anlayabilecek kadar görüştüm kendisiyle. hani bir insanı tanımanın yolu onunla alışveriş yapmaktan ve seyehat etmekten geçiyor ya, muhtemelen alışveriş yapsam da seyehat etsem de aynı sözleri yazacaktım. bu kadar da duygularını belli eden şahsına münhasır bir isim.

    kitaplarını mutlaka okuyun derim. mimar ya da mühendisseniz eğer, ufkunuzu genişletecektir. kentsel dönüşüm'le, şehircilik meselelerimizle, mimarimizle, estetik anlayışımızla ilgilenmeyebilirsiniz. yine de okuyun, çok şey alırsınız kitaplarından. zaten az sayıda kitabı var. çok yazan bir mimar değil. keşke daha çok yazsa, gerçi artık yazmayacağını, şimdiye kadar yazacaklarını yazdığını, söylemek istediklerini birkaç defa söylediğini, artık daha fazla düşünmek istediği için yazıya zaman ayırmak istemediğini belirtmişti.

    bugün mustafa kutlu kendisiyle yaptığımız söyleşiyi köşesine taşımış, buyrun: beton ile ahşap

    kendisiyle habertürk gazetesi şöyle bir söyleşi yapmıştı taksim'e bir cami yetmez

    arkitera da iyi bir söyleşi yapmış toki'ye karşı dokuz ilke
  • 11 şubat 2016'da yayımlanan müstakil evi kim engelliyor?başlıklı yazısı

    --- spoiler ---

    gıda ve ev…
    en temel iki ihtiyaç…
    bugün ne yazık ki ikisi de kapitalizmin emrinde/tekelindedir.
    kapitalizm bir yüz sene içerisinde gıda işini üreticinin elinden ç/almış, kendisi için çok kârlı bir endüstri kolu haline getirmiştir. bugün artık yediğimiz her paketli gıda ya fabrika/market yoluyla doğrudan ya tohum/ilaç/gübre yoluyla dolaylı olarak ama bir şekilde mutlaka kapitalizmin elinden/denetiminden geçerek soframıza ulaşmaktadır…
    ev/inşaat işinde de durum farklı değil esasında.
    başta ev olmak üzere inşaat üretimi 1980'lerden sonra toplukonut kurumu ve gayrımenkul yatırım şirketleri tesis edilerek, 2000'lerden sonra da finans/kredi boyutu yasal(l)aştırılarak (mortgage) kapitalizmin kirli ellerine teslim edilmiştir.
    - - -
    bugün ülkemizde halkın dahil edilmediği (engellendiği) ev/inşaat sektöründe üç güçlü aktör var.
    1)kamu/bürokrasi
    2)müteahhit/sermaye
    3)banka.
    ilki ihale açıyor, diğeri işi yapıyor, sonuncusu kredi/finans sağlıyor…
    tarih herhalde böyle kârlı ve uyumlu bir uzlaşıma/paylaşıma şahit olmamıştır.!
    kamu/bürokrasi bir yandan imar plan düzenlemeleriyle; meselâ büyük sermaye gruplarının girebileceği büyüklüklerde arazi parselleri tesis ve taksim ederek toplu konut işinin önünü açmış, diğer yandan halkın kendi evini kendi yapmasını neredeyse imkânsız hale getiren bir sürü yeni imar düzenlenmeleri getirmiştir…
    bir yanda belediyeler ve yönetmelikler, diğer yanda 5 ayrı mühendislik proje mecburiyeti, bir tarafta meslek odaları onayı, diğer tarafta ticaret odaları harçları, beri tarafta yapı denetim firmaları… kendi evini yapmaya niyetli her insana âdeta illallah dedirtmektedir.
    bundan 3-5 sene evvel bir akrabama 2 katlı basit bir ev yaptırmıştım da toplam 47 ayrı belge için aylarca o kurum bu kurum dolaşıp durmuştum. sözde inşaat işine disiplin getirmek gerçekte ise bürokratik zorluklarla halkı caydırma taktiği.
    kapitalizm ne yapıp edip tahmin edemeyeceğiniz hile ve desiselerle halkı kendi evini yapamaz hale getirmeyi nihayet başarıyor…
    - - -
    bu arada zaman ilerlemiş, 2000'lere gelinmiş, sermaye/kapitalizm inşaat işini pek sevmiştir. sermaye yüksek kârlar sebebiyle bu işi artık kimseye bırakmak istememektedir. tekstilciler, mobilyacılar, marketçiler, hatta bazı özel bankalar… tüm sermaye grupları bu zaman diliminde inşaat işine girmiş, dünyanın parasını kazanmıştır. 100-150 bine mâlolan daireler 800-900 bine satılarak ömür boyu kazanılamayacak paralar bir senede kazanılmıştır. kamu bile toki'nin kazandığı ciddi paralar sebebiyle inşaat işini bir türlü bırak(a)mamaktadır. kurum 700 bin daire bitirmiş, 1 milyona gözünü dikmiştir…
    oysa kamu/bürokrasi bizâtihi inşaat işine girmekle;
    1)depreme dayanıklı ev yapamadığı îmasıyla halkı beceriksiz işbilmez konuma düşürmektedir.
    2)halkına ev/mimâri irfanına güvenmediğini deklare etmiş olmaktadır.
    3)kentsel dönüşümler ile ferdî irâde ve mülkiyet üzerinde “kamusal zorlama” tescil edilmektedir.
    4)sermaye gruplarına iş verilmek suretiyle bile isteye kapitalizme hizmet edilmektedir…
    - - -
    bugün dar/orta gelirli halkımızın elinde pahalı bir apartman dairesi satın almaktan başka tercih imkânı bırakılmamıştır. kendi yaparsa 25-30 bin liraya mâl olabilecek evler kapitalizm eliyle bilmem kaç 100 binlerce liraya satılmaktadır. evini yapamayan ve günah korkusuyla kredi de çekmek istemeyen halk ise çaresiz, kiralarda sürünmeye devam etmektedir.
    bir ülkede kiracılık meşru karşılanmaya başlamış ise ve hele hele kiracı oranı % 40'lara ulaşmış ise o ülkede ne sosyal adalet'ten ne merhamet'ten söz etmek mümkün değildir.
    - - -
    türkiye'de zenginler sıralamasında müteahhitlerin en ön sıralarda yer aldığı, kulüp başkanlarının bile müteahhitler arasından seçildiği dolayısıyla kapitalizm'in inşaat sayesinde nasıl büyük bir güç ve iktidar devşirdiği ortada iken; bu işin halka bırakılmayacağı daha doğrusu bırakılmak istenmediği açıktır.
    halkın kendi evini kendi yapabilme imkânı verilmeyen bir ülkede iktidar'ın ne işe yaradığı sorusu cevap beklemektedir.
    oysa kamu/devlet tek bir hamleyle yuva kuran her aileye, mülkiyeti kamu'da kalmak üzere bedava (150-250 m2 arası) bir arsa verse ve ev yapım işini halka bıraksa bu iş kökten çözülecektir.
    --- spoiler ---
  • şehircilik veya şehir planlama hakkinda temel bilgileri dahi olmamasina rağmen twiterdaki diger sehircilikten anlamayan romantik kalabalığa yaptigi ahsap-kerpic-bahceli ev guzellemeleri sayesinde üstat unvani ile anilan galiba mimar kisi.

    twiterda ara ara karsima geliyor. ozellikle depremden sonra ciddi derecede rağbet görüyor. yikilan binalardaki muhendisligi hedef alacagina betonarme binaları hedef alıp insaat muhendisligine de giris yapıyor, bence yanlis yapıyor.

    belli ki cok okuyan biri. lakin unutulmamali ki fesli kadir de cok okurdu. lakin fesli kadirin yaninda calisan birinden duydugum bir ozelligi vardi ki kadirin, ben benzerini semih beyde de goruyorum. kadir bircok seyi arastirir, zahmette bulunur okur imis. lakin inandigi zinciri tamamlayacak parcalarini tamamlayacak seyleri okurmus. semih bey de öyle gibi geldi bana. kent kavramini olusturan mekansal hiyerarsiye hic denenmemis ve kagit ustunde bile tutuarliligi olmayan öneriler getirmesi, bu getirdigi onerilere twiter ortaminda yine ayni tutarsizlikta gelisi guzel ornekler veren diger konu ile ilgili en ufak ilgisi-bilgisi olmayan kullanicilarin gonderilerini begenmesi, onerisinden baska hicbirseyi gormeden ayni yolda israrla diretmesi bu konu bazinda iyi bir arastirmaci olmadigini gostermekte.

    kendisine ozellikle planlama ve sonrasinda insaat muhendisiligi konularinda ahkam kesmeden once deprem bolgesini "koylere kadar" iyice gezmesini oneriyorum. zira, az sayida kerpic, ahsap veya yigma binaların da -yine yanlis muhendislik sebebiyle- yikildigini ve bu yikintinin arasinda insanlarin yine can verdigini gorunce fikri degisebilir.
hesabın var mı? giriş yap