• volbeat'in 6. stüdyo albümü. 3 haziran'da yayınlanması planlanıyor.
  • volbeat'in 6. stüdyo albümünün adı. 3 haziran 2016'da yayınlanacak.

    şarkı sıralaması:

    01. the devil's bleeding crown
    02. marie laveau
    03. the bliss
    04. the gates of babylon
    05. let ıt burn
    06. black rose
    07. rebound
    08. mary jane kelly
    09. goodbye forever
    10. seal the deal
    11. battleship chains
    12. you will know
    13. the loa's crossroad
  • albüm malum ortamlarda yerini aldı, sömürün derim.

    albümü birkaç gündür sürekli hatmettim, goodbye forever, seal the deal, battleship chains, black rose, the bliss(for evigt) albümün en öne çıkan şarkıları olmuş. ortalama altı birkaç şarkı olsa da gayet iyi bir iş ortaya çıkarmışlar.
  • her gün bir avuç volbeat kan yapar.
    -----------------------------------------

    öncelikle volbeat denince akla ilk gelen kelimeleri şöyle kenara bırakalım da yükümüz hafiflesin biraz:elvis metal, james hetfield, johnny cash, danimarka, lars ulrich, michael poulsen.

    volbeat şaka maka dünya’da epey bir dinleyicisi olan, festivallere headliner çıkan büyük, popüler bir grup oldu artık. bunu youtube ve spotify’daki milyonları bulan dinleme sayılarından da rahatlıkla görebiliyoruz. bense ilk kez bir volbeat albümünü baştan sona dinledim ve değerlendirmemi ona göre yapacağım. albümü nasıl tanımlarsın diye soracak olursanız eğer “enerji içeceği” gibi derim. bu bağlamda opeth bardağı, abbath küresi varsa volbeat’in de enerji içeceği bayağı bayağı olur yani. daha ilk notadan sizi çeken, ayaklandıran, gaza getiren, mutluluk veren bir müzik var ortada. ama belli bir noktadan sonra da sıkıyor işte. içimi rahat ve güzel olmasına rağmen ardarda kadehleri yuvarlayabileceğiniz türden bir içki değil, işte tam da bu sebepten bir enerji içeceği kendisi.

    gelelim albüme…grubun frontman’i michael poulsen’le yapılan röportajda kendisi, şarkıları yazmak için neredeyse yarım yıl boyunca eve kapandığını ve bu sürecin ardından grubun diğer elemanlarıyla yaklaşık 25 şarkıyı birlikte süzgeçten geçirip, hangilerinin albümde yer alacağına karar verdiklerini söylüyor. aynı zamanda kendisi stüdyoda uzun süre kalmaktan hoşlanmadığını, en iyi kayıt performansı için kasmak yerine en ruhlu kaydı alıp stüdyodan bir an önce çıkmak istediğini de belirtiyor. bunun haricinde poulsen, bu albümün önceki albümlerindeki kadar country, rockabilly, punk rock, pop rock gibi türleri içermediğini, daha yoğun bir rock albümü olduğunun da altını çiziyor. lirikler konusundaysa “şarkı sözleri ruhani, manevi şeyler ama dinsel değiller” diyor danimarka milli takımının ön liberosu poulsen.

    ben de albümü paragraf paragraf anlatmak yerine öne çıkan özelliklerini sizinle paylaşmak istiyorum bu sefer(+ işareti kendimce pozitif unsurlar, – işareti de negatif). işte birkaç maddede volbeat’in yeni albümü seal the deal & let’s boogie:

    1) + volbeat ne zaman müziğini bluesy riflere yaslasa dinlemesi epey keyifli bir grup oluyor. bu bağlamda the devil’s bleeding crown, seal the deal, battleship chains, marie laveau gibi şarkıları dinlerken epey keyif aldım. yani volbeat, metallica’nın da zamanında yaptığı gibi southern sularda takılıp bunu thrash rifflerle desteklediğinde kaliteyi yakalıyor, diğer türlüyse;

    - arkada distortion palm mute’lu düz ritimlerle giden gitarlarla mainstream’e kayan, sıkıcı, tahmin edilebilir, birbirine benzeyen şarkılarla dolu düz bir gruba dönüşüyor. albümü doldurma amaçla koyulan “butter and bread” ya da “filler” diyebileceğimiz şarkılar albümün kalitesini düşürüyor.

    2) + michael poulsen o eşsiz muhteşem sesi ve yazdığı akılda kalıcı vokal melodileriyle parıl parıl parıldıyor ki volbeat’i volbeat yapan da zaten poulsen’in bizati varlığı.

    ancak;

    - michael hep aynı aralıktan şarkıları söylediğinden ve aynı vokal numaralarını kullandığından, bu tekyönlülük dinleyiciyi kimi zaman sıkıyor. çoğu şarkının nakarat kısımlarında da sağolsun majör gamın sunduğu mutluluk hissiyle michael’in sesi birleşince grup fazlasıyla amerikanvari , piyasaya oynayan bir grup gibi tınlayabiliyor. bununla birlikte albümde 13 adet, yani fazla sayıda ve benzer şarkının olması m.poulsen’in sesini de eskitiyor. hani bilirsiniz vakti zamanında marlon brando johnny depp’e “bu yıl kaç filmde oynadın” diye sormuş. o da “3¨ diye cevap verince m.brando “bu çok fazla” demiş. depp neden diye sorunca da “çünkü sadece tek bir yüzümüz var” diye eklemiş. poulsen’in durumu da aynen o hesap işte.

    3) + albümde konuk olarak şarkılara katkı veren bir kaç isim mevcut. 3. şarkı for evigt’te johan olsen, 6. şarkı black rose’da da danko jones vokalleriyle poulsen’le paslaşıyor. goodbye forever’da poulsen’in uzun süredir istediği harlem gospel choir’i koral vokal olarak konuk etme fikri de gerçekleşmiş ve gayet güzel bir renk olmuş şarkıya. bununla birlikte the loa’s crossroad şarkısında da hoş bir gayda kullanımı var. poulsen gayda için “o kadar özel bir enstrüman ki ya çok seversiniz ya da nefret edersiniz” diyor.

    + albümde 2 adet de cover şarkı mevcut. bir tanesi georgia satellites şarkısı olan battleship chains, diğeri de pop punk grubu olan teenage bottlerocket’in rebound şarkısı.

    4) + albümdeki diğer isimlere bakacak olursak eğer, 3 yıl önce prodüktör koltuğuna oturup gruptan teklif gelince bir anda volbeat elemanı olan ex-anthrax’lı rob caggiano yazdığı groovy riffler ve attığı sololarla albümde önemli rolü olan isimlerden biri. the devil's beleding crown ve seal the deal'de attığı sololara hastayım(the devil's..'ın solosunu çıkardım gitarda hehe). caggiano aynı zamanda albümdeki basları çalan da kişi. baterist jon larsen ise kendini fazla ön plana atmadan, volbeat müziğine uyumlu bir şekilde çalmayı tercih etmiş, iyi de etmiş.

    işte böyle. volbeat’in bu albümü epey hit şarkı barındıran, dinlemesi zevkli ve kolayca eşlik edilebilen, keyif alınabilecek bir albüm. ama yazıda da bahsettiğim tekrara düşme durumları, fazla happy sound’a oynamaları, radyo dostu şarkıların sıklığı gibi durumlar, grubu daha özel bir noktaya konumlandırmak isteyen dinleyicileri biraz sıkabilir. benim favori şarkılarım beğenme sırama göre the devil’s bleeding crown, seal the deal, goodbye forever, for evigt, battleship chains ve marie laveau oldular.

    nette albümün giriş şarkısını nickelback’in burn it to the ground şarkısına benzetenler de var ki haksız da sayılmazlar. bunun haricinde for evigt şarkısının ortasındaki banjo solosunun başladığı yeri de epey seviyorum. sonuç olarak albüm gayet güzel, enerjik, kıpır kıpır bir rock albümü.

    michael poulsen: vokal, gitar
    rob caggiano: gitar, geri vokal, bas
    jon larsen: davul
    jacob hansen: yapımcı, perküsyon, geri vokal

    puan (8/10)
hesabın var mı? giriş yap