• dilimize mutfak hikayeleri diye cevrilmis, bol odullu norvec/isvec filmi. festivalin* sessiz sedasiz en iyilerinden belki de. yalniz kuzeyli erkeklerin, garip mizah duygulu ve duygulu oykusu. ikea'nin kokenlerini gormek de mumkun sanki bir sekilde...
  • kuzey sineması adına beklentilerini yükselten kişiler için hayal kırıklığı yaratabilecek bir film.
  • izledikten sonra buruk bir tat bırakan etkileyici bir film. yalniz etkileyici olusu bittikten sonra anlasiliyor.
  • psikolojinin tam anlamiyla bi bilim olamiyacigini kanitlayan, yapilan ve yapilmis psikolojik deneylerle dalga gecen, cok eglenceli ama sonunda ic burkan festivalin en ilgi ceken filmlerinden biri
  • soguk diye bildigimiz iskandinavyalilarin da aslinda oyle buz gibi olmadiklarini gosteren bir film. agir ilerleyen bir yapisi var, icindeki mizah keciboynuzundaki oz gibi. ama eger avrupa sinemasindan hoslaniyorsaniz, yaninizda da "abi noluyor boyle, kac dakkadir bisi olmadi" diye zirlayan bir arkadasiniz yoksa seyredilmesi tavsiye edilir.
  • yönetmeni bent hamerdir.

    (bkz: factotum)
  • kalitatif yöntemlerle sosyal ve kültürel araştırmalar yapan öğrencilere ve araştırmacılara tavsiye edilen, avrupa'da yüksek lisans öğrencilerine metodoloji derslerinde seyrettirilen, gözleyen ve gözlemlenen ilişkisini eğlenceli bir biçimde sorunsallaştıran film.
  • başucu eserlerimden biri. son derece sade ve ironik, muhteşem bir film. ikinci dünya savaşı sonrası 1950li yıllarda, isveçli bir araştırma şirketi mutfakların optimal kullanımını sağlamak için çareler arar. kadınların mutfaktaki hareketlerinin istatistiğini çıkarırlar; buna göre kadınlar, kongo'ya yürüme mesafesi kadar yürümektedirler mutfakta. ancak amaç yolu italya'ya kadar kısaltmaktır. ancak seçtikleri denek kitlesi kadınlar değil, norveç'in kırsal kesimlerinde tek başlarına yaşayan erkeklerdir. isveçli araştırmacılar, norveçli adamların mutfağında gözlem yapacak, akşamları da kapının önüne çektikleri karavanda kalacaklar. ancak uyulması gereken önemli bir kural var: gözlemci ve gözlenen asla iletişime geçmemeliler. gerisi isveçli araştırmacı folke ile, mutfağında gözlenmek için kendisine gerçek bir at verileceğini düşünerek gönüllü olan norveçli isak'ın oldukça komik ama bir o kadar da duygusal hikâyesi.

    filmin değindiği iki alandan biri araştırma, diğeri de savaş sonrası norveç-isveç gerginliği. filmde ilginç olan bir nokta da, folke'nin isveççe, isak'ın da norveççe konuşması.
  • isak'ın "siz isveçliler zaten izlersiniz, savaşta da öyle yaptınız" diyerek, nazi işgali günlerini laf soka soka andığı, norveçlilerin o işgale öfkesinin nasıl geçmediğine ve/veya geçmeyeceğine vurgu yapan bir diğer norveç filmi olup (diğeri için bakınız, max manus), konunun güzelliği ve iletişim eksikliğini yad edişi itibariyle ve görsel temsil maharetiyle tam bir usta işi. film çelişkisinin kudretini insanlık halimizden, dayanamayıp birbirimizi sevmemizden alır ve pek tabi en az bir eggs'deki kadar bolca iskandinav ironisi ihtiva eder. ellerinden öperim bent ustam, çizgini bozmuyor, beni her seferinde benden alıyorsun (gerçi factotum değil, neyleyim ki charles bukowskiden hazzetmem, ama o bile güzel).
  • özellikle ilk yarısında sürekli bir comic strip havası olan, soğuk ve sarkastik bir film beklerken bizi yaşlanmış peanuts karakterlerinin sıcaklığı ve absürtlüğü ile karşılayan, kuzey ülkelerinin şu ünlü depresifliğini hissizlikle karıştırmamızı da önleyen çok şeker film.

    ayrıca soundtrack albümünün olmaması çok üzücü. müziklerin çoğunu hans mathisen diye biri yapmış olup filmde jan johansson'un jazz på svenska'sından şarkılara da rastlanmakta.
hesabın var mı? giriş yap