• romus ve romulus adindaki iki kardesin efsanevik oykusu. bu iki kardesin romayi kurtardigina inanilir. zaten her ulkenin kokenlerinde bir destan yatar, bu iki kardesi de bir kurt bulup beslemistir. kurtun memelerinden sut icerken yapilan heykelleriyle unludurler.
  • orjinal olarak remus ve romulus olarak bilinirler bu ikizler.
    iki kardes roma sehrinin temellerini atmislar fakat sehri kimin yonetecegine karar verilemeyince cikan kavga sonucunda romulus remusu oldurmus ve sehre de roma adini verimis.
    daha sonraki tarihlerde sehri istilalardan kurtaran bazi yoneticilere romulus-ll romulus-lll gibi adlar verilmistir..
  • romus ve romulus'ün bir kurttan süt içerkenki görüntüleri as roma'nın simgesidir.
  • içinde efsane bulunmayan rivayete göre romus ve romulusun babaları truvadan kaçanlardan biridir, hatta troy filminin sonunda parisin truvanın kılıcını verdiği kişidir.

    edit: promilius uyardı, babalarının ismi aeneasmış.
  • remus ve romulusun, dişi kurt tarafından emzirildiği "lupercale" adlo mağara, arkeolog prof dr. andrea carandini tarafından roma’nın göbeğindeki palatino tepesinde 16 metre derinlikte bulunmuştur.
  • (bkz: remus)
  • babasının yirmibeşinci kızı,
    benim üçüncü karım,
    gözlerim, dudaklarım
    taranta - babu.
    sana bu
    mektubu
    içine yüreğimden başka bir şey komadan
    yolluyorum
    roma'dan.
    bana darılma sakın
    şehirlerin şehrinden sana gönderecek
    kendi yüreğimden daha akla yakın
    bir hediye
    bulamadım
    diye
    taranta - babu,
    onuncu gecemdir ki bu
    başımı gümüş yaldızlı kitaplara sokuyorum,
    okuyorum
    doğuşunu
    roma'nın
    önde sıska dişi bir kurt
    arkada tombul ve çıplak
    remüs'le romülüs
    dolaşıyorlar içinde odamın.
    ağlama taranta - babu.
    bu romülüs
    u a t- u a l çarşısında
    güpe gündüz
    senin o incir memeli kız kardeşini
    altına alan
    mavi boncuk tüccarı sinyor romelüs
    değil,
    ilk roma'lı kral romülüs

    dalgalar
    birbirlerini devire devire,
    dalgalar
    döverdi korsika kıyılarını
    haykırdıkça açık denizlere
    antium yamaçlarından, o...
    ve yıldırımları tutup saçlarından, o,
    çalardı yere
    ne zaman
    göğe kaldırsa elini.
    sanki babası boksör karnera'ydı,
    anası başbakan musolini.
    remüs ve romülüs
    ikizleri silvia'nın
    venüs'ün torunları
    bakılmadan
    gözlerinin
    yaşına,
    karanlık bir gece, bir dağ başına
    fırlatip
    attılar onları
    ne
    alınlarında defne,
    ne bacaklarında donları
    ve daha o zaman
    habeşıstana yeşil boya
    vurulmadığı için
    romülüs'le remüs
    bir sabah erken
    dağda düşünürlerken:
    - ´´ şimdi biz
    ne haltederiz
    diye burada ?´´
    rasladılar yavrulu dişi kurda.
    yavruları vurdular.
    ana kurdun sütüyle
    karınlarını bir temiz doyurdular.
    sonra gelip
    roma'yı kurdular.
    kurdular ama
    iki adama
    dar geldi roma.
    ve bir akşam
    bilmeden geçti diye
    şehrin sınır taşını,
    çekince kopardı romülüs
    kardeşi remüs'ün başını...
    işte böyle taranta - babu...
    gümüş yaldızlı kitaplarda yazılı bu:
    temelinde roma'nın
    dişi kurt sütüyle dolu kovalar
    ve bir avuç kardeş kanı var...

    işte böyle yazmış nazım hikmet romus ve romulus'un hikayesini.
  • romalıların roma şehrini kurduklarını inanılan kardeşlerdir. bu iki kardeş doğduklarında bir dişi kurt tarafından beslenmişlerdir. büyüdüklerinde yiğitlikleriyle insanları yanlarına toplayıp roma şehrini kurmuşlardır. şehrin kralının şehri koruması gerektiği kuralını koymuşlardır. onlar hakkında garip bir bilgi; abi romus şehrin surlarını yaparken aralarında çıkan bir tartışma sonucu kardeşini öldürür.
  • kurt tarafından emzirilirken tasvir edilen heykelleri avrupa da çeşitli yerlerde bulunur, örneğin benim gördüğüm; siena, segovia. ayrıca as roma' nın armasında da bu tasviri görmek mümkündür.
  • hayat işte. herkesin anlamlandıramadığı, anlamsız olduğunu düşündüğü, değerini bilmediği ama ona sahip olmayanların tekrar istedikleri yegane şey.

    birinin hayatını almak da ona yapılabilecek en büyük kötülük. ben bu kötülüğü yaptım. hem de kardeşim dediğim birine.

    bu entry'nin yazılması için bastığım klavye tuşlarından çok daha önce, yağmurlu bir gece buldum remus'u. tirtir titriyordu. henüz 13 yaşında ailesini kaybetmiş yetim bir genç.

    aldım kulübeme onu, yaktım şöminemi. sıcaklığı en başta hissedemeyecek kadar soğuktu küçücük bedeni.

    o zamanlarda en iyi dostum lupus kuşkulandı önce. nerdeyse donmuş çocuğu büyük bir kuşkuyla kokluyordu.. kuşkusu geçtiğinde ilerie çocuklarından birini gözü kapalı emanet edebilecekti.

    remus yük olmadı bana hiç. sofraya iki ekmek konacaksa çalışır çabalar o iki ekmekten birini mutlaka masaya o koyardı.

    uzun yılların tecrübesiyle eğittim onu. yılmaz bir savaşçı oldu. zeus bizzat olimpos'dan inse bu cevval delikanlıyla kapışmaya korkar dediler.

    aradan olaylarla dolu çok şey geçti. zorluklar, savaşlar, barışlar, açlıklar, kadınlar...

    bunların hepsi bu entry'de dillendirilmeyecek. lakin çok yıllar sonra dostlarımızla bulduğumuz güzel bir dağın eteğine yerleşmek istedik.

    küçük bir köy oluşturduk. hayat güzel geçiyordu. yükselen hayat kalitemiz ile tüm italya'da çekici bir yer olmuştuk.

    sıradan bir gündü yine. remus'u kanlar içinde buldum. yanında yatan lupus- kıymetli dostum- ve iki genç kurt ölüydü.

    yağan karın altında avlanmaya çıkan kardeşim remus, can dostum lupus açlıktan köye doğru gelen bir ayı sürüsüyle karşılaşmıştı. çevrede postu deldirmiş bir sürü ayı ile onların kanlı bedenleri yatıyordu.

    kucağıma aldım onu. köye yetişebilirsem kurtarabilirdim onu belki de. düşük bir ihtimali gerçeğe dönüştürmek istiyordum umutsuzca.

    gözlerini açtı birden. "öldür beni" dedi. "dayanamıyorum bu acıya."

    son gülüşü affeder gibiydi beni.

    hançerimin kızıl renge boyanmasına o güne kadar bu kadar üzüldüğümü hatırlamıyorum.

    remus'un aziz hatrına roma'nın bayrağında kızıl renk dalgalandı hep. onun hatırası iran'dan britanya'ya kadar her yere gitti. ben de peşinden.
hesabın var mı? giriş yap