• (1936 tebriz - 1984 paris)
    edebiyatta karar kılmış bir psikiyatrist. hem şah rejimi hem 1979 iran islam devrimi ile arası iyi olmadığından, hapislik yaşamı da var, sürgünlüğü de. mezarı sadık hidayet'inkinin yanı başındaymış.

    bir saidi tezinden aldığım yaşam özeti: "13 ocak 1936 yılında tebriz’de fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. babasının adı alî esger, annesinin adı tayyibe’dir. ailesinin ikinci çocuğudur ancak ablası henüz on bir aylıkken ölmüştür. ondan sonra dünyaya gelen ve hem kardeşim hem de en yakın arkadaşım diye nitelendirdiği erkek kardeşi ali ekber ondan on dört ay küçüktür. kız kardeşi nâhid ise 1943 yılında dünyaya gelmiştir.

    yoksul bir çocukluk geçiren sâidî, büyük annesi, büyük babası ve ailesiyle birlikte büyük, toprak bir evde yaşıyordu. ülkedeki pek çok çocuk gibi, oyuncakları, kil ve topraktandı. kendisinin ve kardeşlerinin beşikleri olmamıştı. onların beşikleri, annelerinin ve büyük annelerinin ayaklarıydı. sâidî, belki bu sebeple, küçük bir çocukken babasıyla el ele tutuşup, ablasının mezarını ziyarete gittiklerinde, ablasının kabrini küçük bir beşiğe benzetip, onu bu beşikte uyuyan bir bebek olarak düşünmüştür.

    yazarın dedesi, kaçarlar zamanında kâtiplik yapan, "sâidu’l memâlik" adını taşıyan soylu bir ailenin mensubudur. ancak, dedesinin zamparalığı, ailenin zor günler yaşamasına neden olmuş, dedesi oğlunu kendi geçimini kendisinin sağlaması için evden kovmuştur. başlangıçta bir terzi yanında çıraklığa başlayan ali esger, bir ortakla birlikte dükkân tutar. kısa bir süre sonra da ortağının kızıyla evlenip, iç güveysi olarak evlerine yerleşir. terzi dükkânında işler yolunda gitmemeye başladığında ise bir devlet dairesinde, maaşı çok az, sade bir devlet memuru olarak işe başlar.

    sâidî’nin annesi ile arasında sadece 15 yaş fark vardır. bu sebeple, büyük annesinin vefatına kadar, sanki annesi onun kız kardeşidir, ana-oğul birlikte büyümüşlerdir. evlerinin dışındaki dünya, kardeşleri ve kendisi için sırlarla dolu, garip bir dünyadır. sâidî, kardeşleriyle birlikte dış dünyadan kopuk bir şekilde, çoğu zaman ya evlerinin penceresinden dışarıyı seyretmekte, ya da etraftaki sesleri dinlemektedir. hatta komşularını, ayak seslerinden, yürüyüşlerinden tanımakta ve çocuklarını koşmalarından ayırt etmektedir. saidî, tüm hayatı boyunca peşini bırakmayan “ölüm”
    olgusuyla da, dışarıdaki seslere kulak verdiği bir sırada tanışır, büyük anne ve büyük babasının telaşlı ve hararetli konuşmalarından komşuları olan yaşlı bir adamın öldüğünü anlar. bu olay olduğunda henüz 10 yaşındadır ve “ölüm” kelimesi ilk defa o gün zihninde derin bir yara bırakır. aileyi derinden etkileyen ilk ölüm ise, büyük annelerinin ölümü olur. hayatının ilerleyen yıllarında da sevdiklerinden, değer verdiklerinden birçoğunu kaybeder ve 40 yıl boyunca ölüm onu adeta adım adım takip eder..."

    yaş durumuna bakınca saedi'yi iranlı çağdaş yönetmen majid majidi'nin tanıması olanaksız veya düşük olasılık diyelim. ama baduk filminde onu ve sanatını tanıdığı izlenimi güçlü: hem çocuk karakterlerden birinin adı gulam hüseyin, hem de hicivli ve terse yatıran diyalog özelliği ters-o lerz gibi baduk'ta da var: (bkz: baduk/@ibisile).

    (bkz: gulam huseyn-i saidi), gulam hüseyin saedi
    (bkz: ters-o lerz)*
    (bkz: beyel'in yas tutanları)
hesabın var mı? giriş yap