• vadim perelman'ın yönettiği, leonie benesch, david schütter, lars eidinger'in oynadığı rusya-almanya ortak yapımı drama.
  • yönetmenliğini vadim perelman'nın yaptığı, oyuncu kadrosunda nahuel pérez biscayart, lars eidinger, jonas nay, leonie benesch, alexander beyer, david schütter, luisa-celine gaffron ve guiseppe schillaci'nin yer aldığı film.

    dünya prömiyerini 70. uluslararası berlin film festivali'nde yapan filmin ülkemizdeki ilk gösterimi ise 39. istanbul film festivali kapsamında gerçekleşecek.

    vadim perelman'ın holokost dramı beyazperdedeki temsili her zaman zorlu olan bu ağır meseleye yepyeni bir bakış getiriyor. toplama kampında esir tutulan gilles, idam edilmekten kurtulmak için iranlı olduğu yalanını söylüyor. bir nazi subayına farsça öğretmesi istendiğindeyse filmin asıl ilginç yanı ortaya çıkıyor: gilles bir nazi'ye öğretmek için yeni baştan bir dil yaratmak zorunda kalırken film de hafıza, dilbilim ve kimlik gibi pek çok farklı kavramın etrafında özgün yollar buluyor. 120 battements par minute filminde yıldızı parlayan nahuel pérez biscayart'ın muhteşem performansıyla akıllara kazındığı yapıt, son dönemin en sıradışı holokost filmlerinden.
  • vadim perelman’ın holokost dramı persian lessons (umudun dili), beyazperdedeki temsili her zaman zorlu olan bu ağır meseleye yepyeni bir bakış getiriyor.

    vizyon tarihi: 4 aralık 2020
    türkiye dağıtım: cj entertainment turkey
    şirket: filmartı
    tür: dram, tarihi, savaş
    yapım yılı: 2019
    süre: 127 dakika
    ülke: almanya, rusya

    filmin konusu:

    “genç bir belçikalı olan gilles, diğer yahudilerle birlikte ss tarafından tutuklanarak almanya’daki bir toplama kampına gönderilir.

    idam olmak üzereyken muhafızlara yahudi değil iranlı olduğuna yemin ederek ölmekten kurtulur.

    bu yalan onu geçici olarak kurtarsa da ilerisi için sıkıntı yaratır.

    çünkü gilles, savaş sonrasında iran’da restoran açmayı planlayan koch’a farsça öğretmekle görevlendirilir.”

    yönetmen: vadim perelman
    oyuncular: nahuel pérez biscayart, lars eidinger, jonas nay
    görüntü yönetmeni: vladislav opelyants
    müzik: evgueni galperine, sacha galperine

    vizyon tarihi: 4 aralık 2020

    filmin altyazılı fragmanını buradan izlemek mümkün.
  • filmi 39.istanbul film festivali kapsamında dün izledim. konusunu okur okumaz bir sıcaklık hissetmiştim. keza iyi ki izlemiştim.
    nazi kampında hayatta kalabilmek için iranlı olduğunu söyleyen yahudi bir insanla, farsça öğrenmek isteyen askerin kurduğu ilişkiye tanık oluyoruz. diğer tüm nazi filmleri gibi burada da içimiz acıyor. ama yer yer güldüğüm sahneler de yok değildi. özellikle rıza’nın farsça’yı baştan yaratmaya çalıştığı sahneler ve komutanın bu yalan dili büyük bir hevesle öğrenmeye çalışması bayağı eğlendirdi. kesinlikle izlemeye değer bir film, hatta imdb puanından daha fazlasını hakediyor.
  • son zamanlarda izlediğim en iyi filmlerden biriydi.

    filmi bugün 39. istanbul film festivali kapsamında izledim.

    puanım 8,5/10.

    --- spoiler ---

    filmin merkezinde insan ve hayat var.
    ve film, başka birinin hayatı için kendi hayatından vazgeçmeyi yüceltiyor.

    italyan mahkumun rıza için iranlı ingiliz'i öldürmesi ve sonrasında vurulması; rıza'nın italyan'ın dilsiz kardeşi ile yer değiştirip kendisini ölüme göndermesi filmin en etkileyici sahnelerindendi.

    özellikle yer değiştirme sahnesinde göz yaşlarıma engel olamadım. sonrasında maskem ıslanmış mı diye baktım. ilginç bir andı benim için.

    filmdeki gilles'in yani rıza'nın şu sözü de vurdu: korkmaktan yoruldum.

    --- spoiler ---
  • iksv'nin ocak ayı online gösterimi sayesinde izlediğim muhteşem film. 2020'nin en iyi işlerinden biri. şimdiye kadar yapılmış en özgün holokost filmi olabilir.

    --- spoiler ---

    hayatta kalmak için bir dil uydurmak. üstelik bunu çok uzun süre devam ettirmeye mecbur olmak. kendi uydurduğun dili hatasız konuşmak zorunda kalmak. insanoğlunun hayatta kalma içgüdüsünün bir sınırı olmadığını görmek.

    10 üzerinden 9. mutlaka izleyin.
    --- spoiler ---
  • normalde holokost filmleri beni pek sarmaz ki bu tarzın en iyi filmleri sayılan piyanist ve schindlerin listesi gibi filmleri bile izlemedim. bu film ise enteresan konusuyla diğerlerinden ayrıldığı için ilgimi çekti. infaz edilmekten kurtulmak için iranlı taklidi yapan bir yahudiyi işliyor film. filmin monoton bir yapısı olsa da bir saniye bile sıkılmadan, sürekli gerilerek izledim. çok iyi bir konuya, çok iyi oyunculuklara sahip, tahmin edilebilir bir sona rağmen kendini izletmeyi sağlayan etkileyici bir filmdi. puanım 8/10.
  • film ikinci dünya savaşında hayatta kalmak için bir dil icat eden belçikalı bir yahudiyi anlatıyor.
    sinematografi, müzik, prodüksiyon tasarımı, kostümler ve oyunculuklar gayet iyi. nahuel perez biscayart, adrian brodyden sonra gönüllerimize taht kurabilecek iyi bir performans sergiliyor. performans oyunculuğu ile bir film kurtarılabilseydi şayet o film bu olurdu.

    film sadece güçlü bir final üzerine oturtulmuş. yönetmenin yegane amacı başlangıçta gördüğümüz isimler.
    o yüzden bana göre filmde birçok nokta eksik kalıyor.

    izlenir mi? elbette. 6.5

    --- spoiler ---

    yabancı bir dil sadece bir sözlükten oluşmaz, dilbilgisi, fonetik, sözdizimi de önemlidir ve film, gilles'in bu sorunları nasıl çözdüğünü açıklamıyor.
    koch'un kendisine bir iranlı bulduğu için ödüllendirdiği asker olan max'in, gilles'i ifşa etmeye çalışması ve hatta öldürmek istemesinin altı doldurulmamış, gerilimi beslemeye çalışan bir unsur olarak kalmış.
    koch'un, kelimeleri ezberlediği, söylemeye çalıştığı ve bir şiir yazıp okuduğu sahnelerin ise izleyiciye tebessüm ettirmesi gerekiyordu, yönetmenin hiciv anlayışı da burada yetersiz kalıyor gibi. daha iyi bir
    hiciv örneği için (bkz: jojo rabbit)
    --- spoiler ---
  • bir çeşit hayal kırıklığı diyeceğim, ancak beklentim pek yüksek olmadığından demem yakışık almayacak. ne hiciv yapmayı becerebilmişler, ne olan biteni eleştirebilmişler, ne tarihsel açıdan tutarlı bir film yapmayı. öyle, arafta bir yerde debelenen bir şey olmuş. duygulara oynayıp kurtarayım demiş, sakil ve trajikomik olmuş. sonu filan hepten rezillik zaten. reklam filmi gibi, pek bir halta benzemiyor.

    --- spoiler ---

    iki saat boyunca sıkılmadan izlediğim yegane kısımlar, elemanla subayın uydurma dil ile konuştukları sahnelerdi. bir de şu deutschland 83'te de oynayan, onbaşı rolündeki reyizin piyasaya çıkıp artizlik yapması da çok spektakülerdi. küçük adam temsili koyayım derken, seks komedisi karakteri gibi adam yapmış yönetmen ahahaha. açıkçası, ağır olması gereken toplama kampı atmosferini yerle bir etti eleman.

    toplama kampı atmosferi demişken, hani bunun alaycı ve daha hafifi de yapıldı, en ağır olanı da yapıldı. abi elimizde la vita è bella gibi bir yapım var. duygulara oynarken rezil olmadan çıkarılmış güzel bir film. bari onu izleseydiniz şunu çekmeden.

    hele sondaki sahne nedir ya? gerçekten kaldı mı böyle bir şey? biri ölenlerin ismini okuyor ve herkes dönüp tek tek bakıyor. "ibret alınıyor... alındı!" gibisinden. düpedüz rezillik gibi geldi bana. onca ölen insanın anısına en basitinden saygısızlıktır hiçbir şey değilse.

    --- spoiler ---

    neyse, çağan ırmak ayarında duygulara oynayan, tarihsel ve yeterince korkunç bir meseleyi, (eğer hatırlarsam) kötü hikaye ve kurguyla sulandıran bir başka soykırım filmi olarak hatırlarım sanırım.

    sevgi ve öpürcüklerimle.

    gutbay.
  • 2. dünya savaşı dramlarının en inanılmaz olanlarından filmde anlatılanı.

    insanın yaşama arzusunun neleri başarabileceğinin kanıtı. spoiler olmasın ama sonunda verilen bir rakam var ki iliklerinize kadar hissediyorsunuz vahşeti ve üstelik isimleriyle.
hesabın var mı? giriş yap