• bu yılki erdal öz edebiyat ödülü sahibi şavkar altınel'in notos'da oğuz atay için kullandığı cümle. önce linki vereyim:

    http://www.radikal.com.tr/…13.07.2011&categoryid=82

    şimdi efendim bu kısa tanımı bile yazarken araya bir iki küfür sıkıştırsam mı diye geçirdim içimden, o derece sinir etti bu cümle beni. şimdi diyeceksiniz ki bakış açısı bu, herkes oğuz atay'ı beğenmek zorunda değil..evet haklısınız herkes beğenmek zorunda değil ama sorun burda değil ki.
    sorun oğuz atay'ı sığ bulmasında. be adam iki ödül alınca kendini flaubert mi zannettin? kendisi rıdvan dilmenvari bir şekilde demiş ya oguz atay bir flaubert değil diye.sanki etraf flaubert kaynıyor.

    merak etmeyin, tutunamayanların ne kadar derinlikli ve çok katmanlı bir roman olduğunu anlatmaya kalkmayacağım. beğenirsin beğenmezsin ama bu romanın iyi olduğu sonucunu değiştirmez.

    sayın altınel'in anlamadığı da bu sanırım. kendisi güzellikle iyilik kavramlarını karıştırıyor. güzellik görecelidir, ama iyi bir yapıtın belli nitelikleri taşıması gerekiyor. yani göreceli değildir. ulysses'i okurken herhangi bir insanoğlunun zevkten dört köşe olduğunu sanmıyorum (hatta joyce'a lanet okumalar olası) ama bu onun edebi değerinin düşük olduğu anlamına gelmez.belki de çok fazla edebi olduğu için keyif alınması zor bir yapıt.

    açıkçası bunları söylerken samimi olduğunu sanmıyorum. bence gündeme gelme çabası var bunun altında. zira eminim ben dahil çoğumuz adını ilk kez duyuyoruz kendisinin. hedefine ödül alarak değil de bu sözlerle ulaşması daha yüksek bir ihtimal tabi.

    bu kadar saydırmma rağmen hızımı alamadım. bu yazımın aynısını kopyala yapıştır usülü şavkar altınel başlığına, daha sonra da radikal yorum sayfasına, olmadı yazarın mailini bulup kendisine dahi atmayı planlıyorum.
  • yazar şavkar altınel'in oğuz atay'la ilgili kınamadığım ifadesi.

    adam o kadar derine inemiyor ve gördüğü kadarını 'sığ ve yapay' olarak değerlendiriyorsa niye kınayayım... üzülmem bile. biraz daha uğraşsın kendini geliştirsin.

    üstelik düz adamların da konuşmaya hakkı var.
  • şavkar altınel'in saygı duyulması gereken yorumu. oğuz atay neden ve nasıl oldu bilmiyorum ama 90 ve sonrası nesil tarafından tabu haline getirildi. ellerinde olsa "oğuz atay'ı koruma kanunu" çıkartacaklar. altınel burada tutunamayanlar'ı sıkıcı ya da keyifsiz (ki bir kitabın sıkıcı olması onu tek başına asla kötü yapmaz) olmakla değil yaşanmışlık hissi uyandırmaması sebebiyle yapay olmakla itham etmiştir.

    ayrıca bu eleştiriye "bi siktir git çay koy" sığlığında cevap vermek de hakikaten komik.
  • -oğuz atay sığ ve yapay
    + hiç oğuz atay okudun mu?
    - önsözlerine baktım.
  • kendi sorununu kendi bulan bir insanın dikkat çekmek için yaptığı eleştiri. herkes herkesi eleştirebilir ama bazı eleştirilerin amacı kendini çok belli ediyor, kusura bakmasın bunları diyen kişi.

    "atay adını duyduğumda bende okur, hatta insan olarak eksiklik olabileceği kuşkusuna kapılmadan edemiyorum.” demiş kendisi için. var bence de bir eksiklik.
  • bi siktir git çay koy sığlığında cevap vermiş biri olarak sanırım burada bana da bir cevap hakkı düşüyor.

    şimdi bakınız; tutunamayanlar zamanının çok ötesinde bir kitaptır. içinde insan olmanın, var olmanın sancılarını büyük bir derinlikle işler.

    30 yaşındayım ve ne büyük bir tesadüf ki ben de inşaat mühendisiyim. yıllardır elimde olmayan sebeplerle hayata bir türlü tutunamadım. tutunamadığımı anladığımda henüz tutunamayanları okumamıştım bile. hal böyle olunca özenti ergen gibi yersiz sıfatlarla eleştrilmeyi reddederim.

    tutunamayanları okuduğum da "oha" dedim. hiçbir yorum yapamadım uzun süre. ölçtüm biçtim, geceler boyu düşündüm. sonra bir kez daha "oha" dedim. inanır mısınız bilmem uzun süre bu kitap hakkında iyi ya da kötü anlamlı bir yorum yapamadım. sadece o ilkel seslerle "oha" diyebildim.

    sonra gözleme başladım; acaba selim ışık, turgut özben gibi karakterler sahiden de gerçek miydi? çevremde farklı isimlerde tutunamayanlar bulmam mümkün mü acaba diye herkesi izledim. daha sessiz bir insan haline geldim. olaylara müdahil olmadan karşıma geçip bır bır öten herkesi inceledim.

    herkes tutunamayan değildi, vakur ve kendinden emin kazananlar da gördüm, kaybettiğinin farkında olmayan loser'larda. ama tutunamayanlar pek ortalıkta yoktu. tutunamayanlar utangaç oluyor biraz, kendi kabukları var, bir salyangoz gibi yaşıyorlar. üzerlerine gelen biri olduğunda tartışmak yerine oeehh deyip kendi dünyalarına çekilebiliyorlar. adı üstünde disconnectus erectus bunların bilimsel ismi. saçma sapan şeylerin doğruluğunu cahilce savunduğunuzda, sizi kendi doğrularınızda bırakıp ortadan kaybolabiliyorlar. bu onları bilgisiz bir cahil mi yapıyor? ya da sığ mı? hayır dostum ne yazık ki açıklamak o kadar kolay değil.

    mevlana 25600 beyitlik bir kitap yazdı ya hani mesnevi adında, işte o kitapta ısrarla bir şeye vurgu yapar; mananın tamamını söze dökmenin mümkün olmadığını anlatır durur. bazı şeyleri bilebilirsiniz ama anlatamazsınız; çünkü anlattıklarınız karşınızdakinin anlayabildiği kadardır.

    şu an elimde tutunamayanları tutuyorum, hayata tutunmamı sağlayan çok az sayıdaki kaynaktan birini yani. kitaplığımda muhafaza etmiyorum kendisini, gözlerden ırak arka odada bulunduruyorum. görgüsüzlük olmasın diye. çünkü popüler kültür gün geçtikçe tutunamayanları da kirletmekte.

    bre adam ne buldun bu kitapta bu kadar diye düşünüyor olabilirsiniz. verebileceğim en kısa yanıt; kendimden bir parça olur. kendimi demiyorum bakın, 724 sayfalık kitapta kendimden sadece bir parça buldum. kendimi bulsaydım zaten, çoktan kendimi asmış, hayatıma bir son vermiş olurdum.

    tutunamayan ile kaybeden arasındaki fark üzerine yüzlerce entry yazıldı bu söylükte. benim gözümde tutunamayan, varoluş sancılarını görmezden gelip yaşamına olağan şekilde devam edemeyen insan türüydü hep. kaybedenler ise, boşvermiş, koy götüne rahvan gitsin mottosuyla hayatlarına devam edenlerdi. ne derece doğru olduğu tartışılır, sonuçta bazı şeyler o kadar görecelidir ki neresinden baktığınız kaderiniz olur. dünya'nın bir ucunda insanlar güneşe bakıp onun battığını iddia ederken, diğer bir köşesinde yeni doğduna kalıplarını basacak insanlar yaşar.

    --- spoiler ---

    tutunamayanlar'ı anlayamamış olabilirsiniz, çünkü bu kitabı anlayabilmek için bir miktar yaşanmışlık gerekir. selim ışık'ın neden intihar ettiğini de idrak edemeyebilirsiniz. sonuçta adam mühendis. para kazanabilir, bir yuva kurabilir ve hayatına devam edebilirdi dersiniz. peki selim ışık dünya üzerinde bunca haksızlık bunca acı, bunca kirlilik varken yaşamanına hiçbir şey yokmuş gibi devam edebilir miydi?

    --- spoiler ---

    tutunamayanlar'ı beğenmeyebilirsin, tutunamayanlar'ı anlamaya da bilirsin, olabilir neden olmasın, herkesin idrak kapasitesi bir değil. ama asla gelip tutunamayanlar üzerinden oğuz atay sığ, oğuz atay yapay diye bir eleştiri yapamazsın. sen önce oğuz atay'ı bir aş da ondan sonra gel çamur at. kıçı kırık bir ödül alıp magazinsel bir edayla oğuz atay'a bok atmak senin ne haddine??

    ilk entry'im de ağzımı bozmadım. şimdi de bozmayayım. sadece ilk girdimin bir tekrarını yapıp, soluklanayım;

    benimki demli olsun...

    edit: dogyman'ın tavsiyesi üzerine bir paragrafa spoiler konuldu. kendisine teşekkür ederim.
  • kıçı kırık bir ödül almış ergen bir yazar tarafından değil, türkiye'nin yaşayan en iyi şairlerinden birisi tarafından yapılmış eleştiridir.
  • kıçı kırık bir ödül almış ergen ya da yaşayan en iyi şair mi bilemem; ama ilgi çekmek isteyen biri tarafından yapılmış bir eleştiridir.

    yaptığı bu eleştiriyle de benim için kıçı kırık bir ödül almış ergenden fazlası değildir artık.
hesabın var mı? giriş yap