• kendini cok cepheli bir ic savas olarak goren yeni donem sairlerinden..
  • varlık dergisinin verdiği şiir ödülünü almıştır 2000 yılında.
  • 1976 istanbul doğumlu, genç kadın şairlerimizden..
    poetik'us, varlık, düşlem, adam sanat, , öküz, bahçe dergilerinde şiirleri yayınlanmıştır..
    1997 kocaeli üniversitesi şiir okulu ödülünü almıştır..
    1999'da hera şiir kitaplığından çıkan zamana dağılan nar adlı şiir kitabıyla, yaşar nabi nayır gençlik ödüllerinde "dikkate değer" bulunmuştur..
  • aşağıdaki aşmış şiirin sahibi, kıskandığım nadir şairlerdendir.

    epe flöre kılıç
    ben bir ok eğitseydim on ikiden vururdu
    zaman da dururdu sen yağmura karışınca
    ey vahşi kavimlerin ölüm saçan yeninden
    gürbüz başaklara damlayan vebalı ter
    aşktın evet tanımlayıp öldürdüm

    sıyrıldım yoksa kın niyetine bir kadın
    merakımı hoş gör bahanemi esirge
    ama yoksul pıtraklara dadandı senden önce
    dalaş sözlerimin kılıcında akan yalım
    öyle narin uzandın ki üstüme
    bir ırmak bir vadiye ancak böyle uzanır

    böyle rahat ve soluğu tutulmuş
    nasıl geçilir baştan sona bir sokak
    rüzgârın çarpıttığı yüzümde
    dövüşerek kazanılmış yavuz çizgilerle nasıl
    anlaşılır kılacaksın beni kendine

    gel lastik yakalım herkesler mi uyumuş
    keskin kokalım iğdelere karşı
    yüreğinin atışı yüreğime denk değil
    adımın dar birlikte yürümek mümkün değil
    gerçek değil suçla seğiren göğsün
    konuştum ya sonsuz uzatarak geceyi
    ...
    yazık sadece sustuklarımı duydun...

    nilay özer / varlık dergisi temmuz 2001 sayısı
  • cemal süreya şiir ödülünü almış kendisi, tebrik ediyoruz.
  • özgünce soluklu, şiirde yakalanması güç gerçeği muhteşem özümseyen, güzel dost, güzel şair, gündelik yaşamın içinde gökkuşağının ayrıksı rengi, gizlediklerinden az yazan şair.

    nilay özer’in şiirlerinde didem madak’ın açık bir etkisi olduğu iddialarına ise iki şairi de çok iyi okuduğum için bazı itirazlarım olacak. öncelikle yazar, nilay özer’in ilk kitabındaki şiirlerden yola çıkarak yapıyor değerlendirmelerini. bu kitap 1999’da basıldı. oysa didem madak’ın ilk kitabı 2000, ikincisi 2002 tarihlidir. keşke yazarımız kitapların tarihine baksaydı. madak’ta acıyı sevimlileştirme, çocuksulaştırma bence de dikkat çeken bir durumdur. nilay özer’de böyle bir tavır olduğundan bahsedilebilir mi, emin değilim. ben, özer’in acıyı, okuyanı da acıtacak kadar bileyleyip keskin ve sivri uçlu bir hale getirdiğini düşünüyorum. madak şunu yapar örneğin: “süt içtim acım hafiflesin diye / çikolata yedim bir köşeye çekilip” (siz aşktan n’anlarsınız bayım?). özer ise “kuş ayaklı bir sevinçtim yokuş yukarı / bir kamyon freninden koptu yokuş aşağı / altında ben okulda fotoğafım / avuntunun bezbebeği hiç olmadı sanırım” der (yoksul yokuşu). özer’deki durum lirik benin bir çocuğun ağzından konuşmasıyla –ki özer’in son dönem şiirlerinde, lirik benin pek çok sesi ve söylemi kullanabildiği görülür- ya da şairin ilk kitabını yayımladığı zaman (yaş itibariyle) göz önünde tutularak, çocuk duyarlığıyla yazmasında aranabilir. nitekim daha sonra yayımladığı şiirlerde bu çocuk duyarlığı kalkar ortadan. şiir beğenisi üzerine tartışmak lüzumsuzdur, ama zorba’nın zorlama dediği dizeler çok zekice ve parlaktır aynı zamanda. meselâ “etimin ağır cıvası” sözü “herkes biraz ben gibi” adlı şiirde geçer ve iki dizeye yayılan anlatı tam olarak şöyledir: “günah etimin ağır cıvası şimdi / yükselip alçalır ten ruh alçalıp yükselir”. termometre, cıva, sıcaklık kelimelerini bir arada tutan ilişkiyle; et, günah, ten-ruh arasındaki ilişki birlikte düşünüldüğünde benzetmenin somutluğu ortaya çıkar. ayrıca özer’in pek çok şiirinde anlatı birden fazla dizeye yayılır, dolayısıyla şiirin bütününden çok dizelerle ya da sadece parlak buluşlarla öne çıkan bir şair olduğu söylenemez. zorba,"çok cepheli bir iç savaştım ben", "onlar [dostlarım] yanlışlarımın gizli koleksiyoncuları", "şiir cibinliği", "yüreğiniz kocaman bembeyaz bir manolya", " gecenin ağzı", "kaçak yolcularısınız sanki hayatın", "etimin ağır cıvası" çok zorlanmış, dolaylı ifadeler bunlar. buradan zihinselliğe, zorla bunun ne olduğunu düşünmeye tahayyül etmeye çalışmaya, dolaylılığa varılıyor ancak. ifade git gide uzuyor, etki iyice zayıflıyor. ayrıca duygululuğa açılıyor bir de. netlik bulamıyo” demiş. bütün bu yorumlar kişinin ne tür şiirden zevk aldığına bağlı tabi. modern şiirin en temel özelliği, anlamı geri plana itmesidir. estetik hazın ertelenmesi, şiirin matrisini ele vermemesi gerekir. dolaylı ifade, netliğe kavuşmama, kolay ele geçirilebilir bir anlam üretmeme de bunlara dahildir. itirazımın temel noktası madak’la özer’in şiiri arasında “etkilenme” bağlamında bir ilişki kurulmasıydı. etkilenme sakınılacak bir kavram değildir. tüm edebiyatın metinlerarası olduğunu düşünürsek gereklidir bile. kendinden önceki bir iyiye benzemeyen bir yapıt, değerlendirilemez çoğu kez. ancak bir şairin kimden etkilendiğini doğru saptamak, bu şiirleri okuyacak insanlara doğru okları göstermek gerekir. zorba, iki şairin de sanki’leri, gibi’leri kullandığına değinmiş. etkilenme sözkonusu edilecekse bunun birtakım ortak temalarda, kelimelerde değil de dil ve söylem düzleminde araştırılması doğru olur. çünkü aynı dönemde gençliğini yaşayan kadın şairlerin ortak temaları yazması ya da bazı noktalarda örtüşmeleri çok doğaldır. izlediğim kadarıyla anne baba ve toplumsal yapıyla hesaplaşma, eril olduğu söylenen şiir dili klişesine karşı dişil bir ses üretmeye çalışma, büyük acıların büyük taşların altına çekinmeden ellerini koyma gibi tavırlar genç kadın şairlerde öne çıkıyor. bejan matur, özlem sezer, zeynep köylü, emel güz bunlardan birkaçı. madak ve özer de diğeleri gibi gözle görülür biçimde şiirlerini geliştirerek ilerlemektedirler ama aralarında bir “etkilenme” olduğunu söylemek bana mümkün görünmüyor. madak hiçbir zaman aşağıdaki dizelerde olduğu kadar karmaşık düşünmeyi seçmez örneğin:

    şimdi bilemem kime kalır nişanım
    bir deniz yıldızıydı dipteyken şansı vardı
    sessizce kıpırdardı bilinmezimde
    önünde meleklerin dövündükleri
    tahta sürgülü kapı gıcırdayınca
    sanki boynu kalem bir kız inadı
    göz kırpardı ölü akranlarına
    kuruyup da anlamı solmasın diye
    korkarım bu denizi ben ağladım
    bu maviyi ben yakıştırdım hüznüme
    ispirto kokusu akasya baygınlığı
    dönmeceye tutulmuş güvercin gibi
    toprağa sürükledi son girdabımı
    ey geceyle paslaşan korkusuz dedim!
    hemşireler neden kısa boyludur
    karanlık koridorlar niçin böyle ayartıcı
    tıkanan seruma yanıt
    köpüren asite cüret
    tek celsede ayrılırım cismimden
    kime kalır odalar dolusu saf sıkıntı
    yaban vızıltıların verdiği hazla
    yeni bir gövdeye boşalır iliklerim
    tanrım bütün sinekler tek bir sinek mi
    bu yarayı size sevdireceğim (nilay özer, ol’dan)
  • herkes biraz ben gibi adlı şiirinin de diğer şiirlerinden aşağı kalır yanı yoktur hani.

    " çok cepheli bir iç savaştım ben
    kimi yaşlı çocukların uçucu bulduğu
    parçaları uyumsuz bir insan yap bozu
    dostlarımdan başladım kendimi uydurmaya
    onlar yanlışlarımın gizli koleksiyoncuları
    ve düşmanlarımdan kullanışlı uzaklar aldım
    salınımsız bir sarkaç gibi durdum aralarında
    eli değen herkes kendi icadı sandı

    kalbi kasıklarında atan sözler yüzünden
    yaktım düşlerimi annemden önce yaşlandım
    ölüm bir itiraftır ben inkarcıyım
    hem iftiracıyım herkes suçlu benden başka
    kimseler tüketemez ömür diye taşıdığımı
    kılcallarımda yorgunluk ve nikotin
    neresinden yola çıksam aşka giderim
    dura dura çılgın bir ivme kazandım
    herkes biraz ben gibi muhtaç ve değil
    çıplaklık dört yapraklı bir sevinç ararken
    unuttum ipimi intiharın avlusunda
    günah etimin ağır cıvası şimdi
    yükselip alçalır ten ruh alçalıp yükselir
    görüntümü benden gizler aynalar

    herkes biraz ben gibi insan ve değil

    herkes biraz aşka âşık âşığa değil..."
  • kaçak yolcularısınız sanki hayatın
    beklediğiniz hep yanlış durak
    işler kesat bir agora indiğiniz
    hangi kapıyı çalsanız üç günlük misafir karşılaması
    oysa yerleşik sevdalara göredir insan
    göğsünüzde kutsanmış bir ülke gibi duran
    yüreğiniz kocaman bembeyaz bir manolya
    limonlu çay kokusuyla serinletir anıları

    miras kalmış acılar eşyaların yüzünde
    yüzünüzde kıta kıta ayrılık
    din din ayrımcılık perçinlenmiş öfkenizde
    yine de bir vaftiz gibi hatırınızda kalan
    şaraplı pazar günlerinin fısıltısı
    kendi dilini konuş kendi dinini yaşa
    ama hayat kocaman bembeyaz bir manolya
    her dilde aynı kokar
    ve kapatır kendini her dinin akşamında

    hala yağmalanıyorsa yarınlarınız
    susmak günah çıkaran bir inanç gibi
    anlatmalı kendi öğretisini
    değerini bulsun diye bu bin renkli mozaik
    geleceği kurtarmalı geçmişi yargılayan
    yüreğiniz kocaman bembeyaz bir manolya
    düşmanca mı susar dostça mı bakarsınız
    gözlerinizin rengine karışamam...

    nilay özer

    (zamana dağılan nar'dan)
  • kitapçılarda bir türlü bulamadığım, bugün yeni baskısının çıkacağını öğrendiğim ol u merakla beklemekteyiz. umarım şiir üzerine yazılarını da kitaplaştırır. biz de daha rahat okuma fırsatı ediniriz.
hesabın var mı? giriş yap