• sürgün yıllarında şam'da henüz subay olan mustafa kemal atatürk'e arkadaşlık etmiş, zaman zaman ilham olmuş, milli mücadele yılları sonrasında da çorum milletvekilliği yapmış hekim.

    (bkz: vatan ve hürriyet cemiyeti)
  • afet inan'ın "atatürk hakkında hatıralar ve belgeler" adlı kitabının, vatan ve hürriyet başlıklı kısmında mustafa cantekin hakkında 1906'da geçen şöyle bir kısım yer almakta:

    "bu yazının başlığına dönelim: "şam'da, hamidiye çarşısında, üç türk zabiti." bu subaylar mustafa kemal, müfit (özdeş) ve lütfi'dir. bu lütfi bey, havran harekatını yönetmiş olan kumandandır. çarşıda yürürlerken mustafa kemal dikkat ediyor, lütfi bey'in ayağında çizme pantolonu var; fakat ayakkabısı bir çizme değil, alelade bir ayakkabıdır. bu, eğer bir yanlışlık eseri değilse, muhakkak bir sefalet manzarasıdır. mustafa kemal bunun sebebini lütfi bey'den soruyor. o, şu cevabı veriyor: "kemal, hakikat gördüğün gibidir. bundan başka pantolonum yok."

    üç arkadaş çarşıda yürüyerek bir köşede, içine ancak iki-üç adam sığabilecek, hücre kabilinden bir dükkanın önüne geliyorlar. burası tüccar mustafa'nın (cantekin) ticarethanesidir. dükkanın önünde duruyorlar. ayağında ayakkabı yerine nalın bulunan bir adam, takır tukur yürüyerek kendilerine doğru geliyor ve dükkanda oturacak yer olmadığı için dükkanın önüne birkaç sandalye koyduruyor. mustafa kemal meraklıdır, dükkanın içini görmek istiyor, giriyor, raflarda birtakım hafif eşya var. ortada uzun bir masa duruyor. bunun üstünde felsefeye, devrimlere, sosyalizme, tıbba dair fransızca kitaplar... mustafa kemal bunları karıştırıyor ve ticarethane sahibine soruyor, "siz tüccar mısınız, filozof musunuz, doktor musunuz, nesiniz?" tüccar mustafa şu cevabı veriyor: "tüccarım... bu kitaplar eskiden kalmış şeylerdir. unutmamak için ara sıra okurum."

    aradan günler geçiyor. bir gece mustafa kemal, müfit (özdeş) ve lütfi tüccar mustafa'nın evine gidiyorlar. şam'ın çıkmaz karanlık bir sokağında, bir evin kapısını çalıyorlar. tüccar mustafa elinde bir lamba ile kapıyı açıyor, "buyurunuz" diyor. şam'da dünya karanlıktır; bu ev de karanlıktır. o gece, yalnız, doktor veya tüccar mustafa'nın elindeki lamba ışık vermektedir. toplantı doktor veya tüccar mustafa'nın evinin bir odasında oluyor.

    -ihtilal yapmalı, inkılap yapmalı.

    bunu söyleyen doktor veya tüccar mustafa'dır; devam ediyor, "ben tıbbiye'nin son sınıfında iken bu emeli takip ettiğim için, evvela mehterhane' de yattım, sonra sürüldüm. çok kıymetli arkadaşlarımız vardır, inkılabı yapmalıyız. "

    müfit ayağa kalkarak bağırıyor, "behemehal [mutlaka] yapmalıyız."

    bu kadar ciddiyet ve kesinlik karşısında lütfi bey, "ben, " diyor, "çoluk çocuk sahibiyim, size tabi olurum fa kat benden bir şey beklemeyiniz." o dakikaya kadar arkadaşlarını sadece dinleyen mustafa kemal, "o halde, " diyor, "siz buradan derhal gidiniz; bizim bundan sonra konuşacağımız şeyleri sizin dinlemeniz caiz değildir. " o gittikten sonra, orada kalanlar devrimden, devrim yolunda ölmekten söz ediyorlar. mustafa kemal, "mesele ölmekte değil, ölmeden idealimizi yaratmak, yapmak ve yerleştirmektedir" diyor.

    o gece orada devrim yolunda çalışmak üzere bir dernek kurulmuş ve buna "vatan ve hürriyet" adı verilmiştir. mustafa kemal suriye'de mümkün olanı yaptıktan sonra makedonya'ya geçiyor ve şam'daki eserini makedonya'da da kuruyor. evrensel ve tarihi olan büyük değişimin, 1908 inkılabı'nın esasını şam'da doktor mustafa'nın evinde aramak lazım gelir."
hesabın var mı? giriş yap