• 22 eylülde netflix'te yayınlanacak olan billy milligan belgeseli.
  • 1970'lerin sonunda ohio state üniversitesinde üç kadına tecavüz edip çoklu kişilik bozukluğu* tanısıyla beraat eden billy milligan'ın zihnini ve etrafında oluşan psikiyatrik, hukuki ve tabii ki medya sirkini anlatan bir belgesel. billy milligan, sybil vakasıyla birlikte en çok konuşulan çoklu kişilik bozukluk vakalarından biridir herhalde. medyanın zihinsel bozukluklara olan ilgisinin(özellikle suç işlemiş olanların) şiddet eğilimde olanları nasıl da adeta bir soap opera yıldızı haline getirdiğini izlemek açıkçası can sıkıcı bir hale bürünüyor. ve bunu kurbanların sadece bir dipnot olarak ele alınması da durumu daha da kötü hale getiriyor.
    yaşananlarda billy'nin zihinsel durumuna o kadar saplanılmış ki sanki yaptığı eylemler hiç gerçekleşmemiş hissi, belgeseli izlerken hep aklımın bir köşesinde durdu.
  • psikiyatri ve gerçek suç hayranlarının kaçırmaması gereken bir mini dizi. her seri suçlunun bilinç altında yatan çocukluk travmaları sonucunda bu hallere geliyor olması vahim. ilginç bir örnek billy milligan. çocuklara zarar vermekten vazgeçin sayın insanoğulları.
  • bir mini belgesel.

    billy milligan seri tecavüzcü, seri katil vs. ama psikiyatrlar ve medya tarafından o derece kullanılmış olmasına üzüldüm.
    ve talihsiz çocukluğu...

    ünlü olmak isteyen tek psikiyatr gülseren budayıcıoğlu değilmiş, ülkem adına sevindim.*
  • asıl suçlu üvey baba değil bence billy’nin kıt zekalı annesi.
    izlerken çocuklara karşı acıma duygusu tavan yapıyor insanın.
    olan çocuklara oluyor hep.
  • (bkz: #128438470)
  • bu milligan efendi bana aşırı zeki bir cambaz gibi geldi. tipi freud çakması karakteri gülseren budayıcıoğlu olan o psikiyatristle şirketi kurup güzel tezgah yapmışlar. yok sırpça bilen karakteri var, arapça anadilli karakteri var dedikleri karakterlerin kolpa olduğu ortaya çıkana kadar acaba diyordum ama benim ibre %90 psikiyatristin himayesi ve yönlendirmesiyle sıyırdığı yönüne kaydı o andan sonra. çocukken maruz kaldıkları gerçekten üzücü ve yaptıklarını tetikleyen, ruhunu bozan muhtemelen bu ama kendi yaptıklarıyla ilgili süreç hiç masum değil.
  • bugüne kadar izlediğim en iyi netflix suç belgesellerinden.
    diğerleri için
    (bkz: the staircase)
    (bkz: making a murderer)

    benzeri belgesel önerileri olan yazarların yeşiline her daim açığım.

    --- spoiler ---

    ben finalde mevzunun bir yere bağlanacağını ama nasıl bağlanacağını kafamda farklı senaryolar kurarak anlamaya çalışırken, fianli bile fazlasıyla şaşırtcıydı.
    cevabını asla bilemeceğimiz bir soru soruyor belgesel ve bu cevabı hiçbir zaman bilemeyecek olmak ufaktan sinir bozuyor.

    yapılan ve devam eden araştırmalar her ne kadar bu hastalığın gerçekten de olduğunu söylese de, yine de sonuçta araştırmalar devam ediyor(muş).
    ama şahsen billy milligan'ın bu hastalığa sahip olduğuna, sahipse bile bu kadar ileri seviye olduğuna inanmadım. bir noktadan sonra bunu fark edip kullanmış gibi geldi.

    --- spoiler ---
  • buradaki dilemma şurada başlıyor, tarafından travmaya uğratılan billy'nin üvey babası chalmer da muhtemelen bir travma kurbanıydı.
    dolayısıyla meseleye billy'nin çocukluk travmalarının kurbanı olduğu için mazur görülmesi yönünden bakarsak işin içinden çıkamayız. zira chalmer'ın yaptıkları da muhtemel bir travma eseri olabilir. bu sonsuz bir döngü.

    burada temel bir bakış olmalı bence, faydacılık. billy'nin toplum içinde özgür kalması en az 4 kişinin tecavüzüne, hastanede sayısı belirsiz kadının tecavüzüne, en az 2 kişinin cinayetine ve pek çok silahlı soyguna yol açıyor (işin içindeki tehditleri saymadım). bir travmalı çocuk uğruna en az 8 kişinin daha travma yaşamasına göz yummak demek oluyor bu.

    o bakımdan sert gibi gözüksün ya da gözükmesin, faydacılık burada devreye girmeli. 1 kişi yüzünden 8'den fazla kişinin hayatı kumar masasına konulamaz.
    ruh ve sinir hastalıklarının adli hapishanesi bu sebeple var.
    ve evet modern toplum böyle işlemek zorunda. aksi taktirde ataşehir cinayeti örneğinde olduğu gibi yolda yürürken aniden samuray kılıcıyla öldürülmeniz işten bile olmaz. paranoid şizofreni olmanız ve çocukken travmalar yaşamanız olayı şirinleştirmiyor.
  • ne zamandır bununla ilgili bir entry girmek istiyordum fakat billy'i hatırlayınca korkudan ne yapacağımı bilemediğim için yazamıyordum ksksks.* evet arkadaşlar, son bir yılda üç kez ciddi anlamda korktum, birinde apandisitim patlıyordu, ikincisinde covid yüzünden ölüyorum sanmıştım ve üçüncüsü billy'in tuhaf hikayesini izlediğim gece gözümü kapatınca billy'i görmemle yaşandı.

    diziye gelelim, elbette spoiler içerir. çoklu kişilik bozukluğu teşhisi konulan billy'in 24 farklı karakteri olduğu tespit ediliyor. bir çok tecavüz ve hatta iki cinayete rağmen hapis cezasından yırtması (gerçi cinayetler ispatlanamıyor, billy yakınlarına itiraf ediyor) bu teşhis sayesinde oluyor. dizi boyunca en çok sorulan soru, bu hastalığın varlığına ilişkin tartışmalara dayanıyor. evet öncesinde bir iki vaka daha var. fakat psikiyatristler konu üzerinde uzlaşıya varmış değil. billy'in karakterlerinden birinin sırp olması, ingilizceyi sırp aksanıyla konuşması ama sırpça anlamaması da kuşku yaratan noktalardan biri. yani billy profesyonel bir oyuncu mu yoksa gerçekten de bir çok karakteri mi bünyesinde barındırıyor. çünkü billy'in kendi karakterine ulaştıklarını düşündükleri zamanda da billy'in narsisist bir patolojiye sahip olduğunu saptıyorlar. billy sadece manipülatif malign bir narsist mi yoksa bu kişilik bölünmeleri gerçekten yaşandı mı, haliyle merak edip küçük bir google araştırması yaptım.

    dissosiyatif kişilik bozukluğu olarak tanımlanan bu kişilik bozukluğu, kişinin - tıpkı billy'nin hikayesinde olduğu gibi- çocuklukta maruz kalınan, ciddi ve şiddetli istismar sonucunda, çocuğun kendini koruması için yaratılıyor. esasında bölünmeler en fazla 10 civarı oluyor dense de billy'de görüldüğü üzere 24'ü bulabiliyor. belki işin en trajik kısmı, bölünmelerden çoğu zaman kişinin habersiz olması. hikayede de bu yaşanıyor kısmen, ilk terapilerde hasta gerçekliğiyle yüzleştiriliyor. split de bu hastalığın işlendiği bir yapım ama sinema filmi olması nedeniyle beni korkudan öldürmemişti. billy'i izlerken, karşınızda o ifadeyi, verdiği tepkileri vs görüyorsunuz. her neyse tedavisine ilişkin psikiyatri camiasındaki fikir ayrılıkları, billy'i kontrol altında tutamamaya ve bence o iki cinayete de yol yapıyor. bu arada billy bir çeşit celebrity oluyor, hatta evleniyor, hikayesini anlatan bir kitap yazılıyor ve bu kitaptan kayda değer bir telif de elde ediyor. öyle ki leonardo di caprio, hikayesini anlatacak filmde billy'i canlandırmak istiyor. fakat billy hikaye için film şirketinin teklif ettiği parayı yeterli bulmuyor ve reddediyor.

    bu adamı, bu hale getiren üvey babasının katıksız bir haysiyet yoksunu olması. sadece cinsel istismar yok, diri diri toprağa gömüp ağzına işemeli, korkunç işkenceler var. bunun karşısında bu kişilik bozukluğu gelişiyor. çünkü bir çocuğun dünyasında tanımlı olamayacak kadar büyük korkunçluklar bunlar. dolayısıyla billy de hayatının kalanında bir tecavüzcü ve istismarcıya dönüşüyor. bence sıkıntı şurada, bu adam adeta bir celebritye dönüştürülüyor. herkes onu konuşuyor, herkes onun hikayesini biliyor. hatta bundan para kazanıyor. ün ve para. yani kurban olduğu öne çıkarılırken, kurbanlar yarattığı unutuluyor ve aslında ne kadar tehlikeli olduğu tamamen gözardı ediliyor. sonrasında yaşanan ve asla ispatlanamayan iki cinayet de cabası. billy'den o kadar korkma sebebim neydi bilmiyorum, neden beni bu derece terörize etti anlam veremedim. yani billy'ler aramızda dolaşmıyor ve oldukça nadir rastlanan bir kişilik bozukluğu bu. fakat kanlı canlı görmek, ağır geldi diye düşünüyorum. elbette eriştiği şöhretle adeta kurbanların unutulmasını da beynim kabul etmekte zorlandı. o nedenle, belgesel tadında olan bu diziyi - bunu belki en başta söylemeliydim ama- true crime fanları bile izlemeden yaşayacakları bu dehşete hazırlıklı izlesinler.
hesabın var mı? giriş yap