• bir yazar.
  • 24 farklı kişiliği ile çoklu kişilik hastalığı teşhisine sahip kriminal kişi. öte yandan fena halde rol yapan bir sosyopat hissi uyandırdığı belgeseli var.
  • çoklu kişilik bozukluğuna sahip olan kriminal ve klinik amerikalı şahsiyet. unbrekable, split ve glass film üçlemesinin esinlendiği kişidir. hakkında monsters inside the 24 faces of billy milligan belgeseli de mevcut.
  • 1977'de 22 yaşındaki william "billy" stanley milligan, ohio eyalet üniversitesi kampüsü çevresinde üç kadının kaçırılması, soyulması ve tecavüz edilmesinden tutuklandı. tutuklanmasının ardından psikiyatrik değerlendirmeden geçen milligan, soygunlardan ragen adlı bir adamın, tecavüzleri ise adalana adlı bir kadının işlediğinde ısrar etti.

    davası mahkemeye gittiğinde doktorlar, ragen ve adalana'nın, üvey babası chalmer milligan tarafından maruz kaldığı iddia edilen şiddetli fiziksel ve cinsel tacizin bir sonucu olarak milligan'ın zihninde var olan 10 alternatif kişilikten ikisi olduğuna karar vermişlerdi.

    daha sonra kendisine 14 kimlik daha teşhis edildi.

    milligan, 1988 yılında psikiyatrların terapi sonucunda yarattığı kişiliklerin zararsız tek bir kişide kaynaştığı ve artık toplum için bir tehlike oluşturmadığı sonucuna varması üzerine ağustos 1991'de hastaneden taburcu edildi.

    2014 yılında 59 yaşında columbus, ohio'daki bir hastanede kanserden öldü.

    (bkz: the crowded room/@justin mcleod)
  • üyesi olduğum kitap kulubünde ayın kitabı olarak billy milliganın zihinlerini okuduk. ilk defa burada duydum bu ismi. konusu ilgimi çekti; 24 kişiliğe sahip bir adamı ele alıyor. bu kitap merakımı dindirmedi, kitabı bitirince yazarın hayatını anlatan netflix belgeselini de izledim. bu iki veriyle değerlendirmemi yapacağım.

    kitabı okurken bay milliganla oldukça empati kurduğum bölümler oldu. kitabı bir nevi kendi yaz(dır)dığı için direkt o kişinin bakış açısını okuduğumuzdan bu empatiyi kurmak normal. bazı yerlerde milligana acıdım. özellikle çocukken yaşadığı korkunç şeylerin gerçekten ruhunda çok derin izler bıraktığı aşikar. ama belgeseli izledikten sonra bu kitabın bay milligan'ın oldukça masum gösterdiğini düşünüyorum.

    ilk olarak kitabı okuduğum için böyle bir hastalığın sürecini biraz daha mantığa oturur bir şekilde anlattığından hastalığın olabilitesine daha inanmıştım ama belgeselde o dönem yaşananları daha geniş çerçevede ele alınmış ve verilen bilgiler madur bir hastadan ziyade, hastalığına sığınmaya çalışan bir suçluyu gösteriyor. gerek kavgalı olduğu komşusunun kaybı, gerek yazdığı yazıların aslında slav dilinde olmaması, gerek de ölüm yatağındayken yeğenine yaptığı itiraflar nedeniyle ben bu kişinin hastalığına o kadar da inanmıyorum. daha doğrusu bu kadar çok farklı kişiliği barındırdığına inanmıyorum.

    milliganın bu kadar kendini kabul ettirmesinin ardında kişilik sayısının yüksekliği, bu kişiliklerin suça karışmış olması ve milliganın suçsuz olarak davasının kapatılması var. o yüzden de popülerliğini koruyup dizilere, filmlere konu olmaya devam ediyor.
hesabın var mı? giriş yap