• ukteler arasinda ismini gordugumde muteessir oldugum ilim, irfan adami. felsefe insani.

    mehmet ali ayni, 1869 manastir dogumlu. ama konyarlardan*. cocuk yasta ailesi ile birlikte once selanik, akabinde de istanbul’a goc eder. egitimine burada baslar ve mekteb-i mülkiye’den 1888 senesinde mezun olur. mezuniyetine dek, arapça ve farsça’nin yaninda fransızcayi da gayetile ogrenir.

    bundan sonra yaklasik 20 yil surecek idarecilik hayati baslar. kosova, kastamonu, sinop, taiz, amare, balıkesir, lazkiye, trabzon, yanya vs gibi yerlerde, mektupculuk, mutasarrıflık ve valilik yapar.
    1913 senesinde, yani trabzon valisi iken, talat pasa’nin istegi uzerine emekli edilir. ayni sene, istanbul darulfünun’unda felsefe muderrisligine baslar. fakat mufredati ve hocalarin ogretim tarzini begenmediginden bu gorevden ayrilir.

    bundan kisa bir sure, darülfünun’da ictimaiyat dersleri okutan ziya gokalp’in, “felsefe derslerini de sen okut hafiz” yollu israrlarina dayanamaz ve darülfunun’da felsefe muderrisi olur. akabinde, 1915’te edebiyat fakultesi muderrisler meclisi reisi, 1923 senesinde de tedkikat ve telifat-i islamiyye heyeti reisiliginde bulunur. bu arada, darülfünun edebiyat fakültesi mecmuası’nin nesrini saglar.

    bir yandan da camlica kiz lisesi, medresetu’l-irsad ve ilahiyat fakultesi’nde tasavvuf tarihi, harp akademisi’nde siyasi tarih, harp okulu’nda ahlak felsefesi, islami ilimleri tasnif enstitüsü’nde de ordinaryüs payesiyle dinler tarihi okutur.

    bu kiymetli insan, 1935 senesinde emekli olur. 1937’de de istanbul kutuphaneleri tasnif komisyonu’nun basina getirilir.

    30 kasim 1945 senesinde de vefat eder.

    nedir mehmet ali ayni’yi onemli kilan, biraz bunun uzerinde durmak icab eder. her seyden ote, yerli bir adamdir. benim en cok takdir ettigim ozelligi, babanzade ahmed naim efendi ile birlikte giristikleri, felsefe terimlerine turkce karsilik bulma yonundeki cabasidir. ayni sekilde, materyalist dusunceyi yayma adina baha tevfik, suleyman memduh ve subhi edhem gibi isimlerin yapmis olduklari tercumeleri ve telifleri siki bir bicimde tenkide tabi tutmustur. bu tenkit yazilarinin bir cogunu, “intikad ve mulahazalar” isimli eserinde gormek mumkundur.

    mehmet ali ayni, aynı zamanda bir gonul adamidir. vahdet-i vücud dusuncesine taraftardir ve bunu acik bir dille ifade eder. ibn-i arabi’yi de “bana benligimi ve vazife-i insaniyemi bildirmeye himmed eden mursidler” dedigi zumreye dahil eder.

    eserlerinden bahsetmek gerekirse, oncelikle akla gelen, yukarida da zikretmis oldugum “intikad ve mulahazalar” dir. 1339 senesinde istanbul’da nesr olunan bu eser, ayni’nin, yazmis oldugu tenkit ve tahlil yazilarinin bir derlemesidir.

    “haci bayram veli*” isimli eserinde ise maneviyatci felsefeyi yayginlastirmak arzusunda oldugunu, bu yuzden dini ve milli kultur kaynaklarina donmek gerektiginden bahseder. bu yuzden, ele alinin sahis, haci bayram veli olmustur.

    “reybilik, bedbinlik, lailahilik nedir?” isimli eseri ise, mehmet ali ayni’nin, toplumu hakkindaki endiselerinin ne denli fazlaca olduguna isaret etmesi bakimindan muhimdir. bati’da gelisen kotumser ve inkarci hareketlerin türk toplumunu ve gencligini etkiledigini, bu yuzden bu akimlar karsisinda “genclerin fikri selametini muhafaza etmeleri” icin bu eseri yazdigini ifader eder. burada kendisine esas hedef olarak secmis oldugu sahis, “tarih-i kadim” isimli eseriyle tevfik fikret’tir. fikret’in ateist olusu ve karamsarligi mehmet ali ayni’yi fazlasiyla sinirlendirmektedir ki,

    1945 senesinde de “hayat nedir?” isimli eserini kaleme alir. bu eserinde de karamsarlik ve insancsizligin dogurdugu mutsuzluk ve intihar gibi kotu sonuclari incelemis, bati hayrani olan, ozellikle genc kizlari, kotumserlik ve inancsizlik asilayan edebi eserler karsisinda uyarmistir.

    bunlarin disinda, kunyelerini tespit edebildigim ama okumadigim bir takim eserler de mevcuttur. onlar ise, mehmet ali ayni ile ilgili ikinci bir entrynin konusunu teskil eder. umulur ki, fakir, o yazinin yazilacagi tarihe kadar bu eserleri de okumus olur.
  • ankara'dan istanbul'a döndükten sonra ilahiyat fakültesi'nde tasavvuf, harbiye'de ahlak, harp akademisi'nde siyasi tarih okutan, türkiye'yi temsilen uluslararası felsefe kongresine katılan islamcı filozof. aynı zamanda kendisi nakşi tarikatına mensuptu.
  • derslerinde anlattıklarından derlediği bir kitabı mevcuttur "tasavvuf tarihi" adında. yalnız kitaptaki üslup yunan ezoteriği, mısır mistizmi, iran gibi gizli ilimlerin bir anda islami literatür eşliğinde "herkes müslüman, hepimiz biriz" dedirtmeye getiriyor. timaş'ın klasikleri tercüme etmesi gibi, neredeyse tüm feylesoflar hocaya göre bir yerde peygamber. hermes'in idris olabilitesini içeren cümleler var mesela. pisagor'da olsa olsa hikmetli kişiliğinden peygamber de olabilir. ya da hinduizm mezheplerinde trans hallerinde, meditasyonlarda "allah" deyip uçmaları. bunların yanı sıra baya bilgi içerikli bir kitap.
  • "hayat nedir", "tevfik fikret'in tarih-i kadim'ine cevap" gibi kitaplarının mutlak suretle tetkik edilmesi gereken büyük bir zat.
  • mehmet ali aynî "reybîlik, lâilâhîlik, bedbinlik" kitabında tevfik fikret'in felsefe görüşünü şu noktalarda tenkit eder:

    1. "fikret reybîdir yani her şeyden hatta allah'ın birliğinden şüphe eder. fikret'in bu şüphesi, bir hastalığın (şeker hastalığı) sonucudur. fikret vücutça hasta olduğu gibi ruhça da hastadır, şüphe içindedir."

    aynî'ye göre, varlığı anlatan dinî görüşlerden katiyen şüpheye düşülmemeli; dinlerin ileri sürdüğü "allah" ve "kul" dogması olduğu gibi kabul edilmelidir. fikret'i böyle bir şüpheden uzaklaştırmaya çağırıp azarladıktan sonra ikinci iddiasını ileri sürer:

    2. "fikret kötümserdir. hayattaki bütün olayları fena görmüştür. bu fenalıklardan allah'ı sorumlu tutmuş, sonra da onu inkâr etmiştir. fikret'in bu kötümserliği, din imanını kaybetmesindendir."

    var olan fenalıkları görmek, insanların noksanından ileri gelir. allah neylerse güzel eyler. bununla beraber insanların başına birçok felâket, allah'tan gelse de insanı mustarip eden şey, maddî âlemden aldığı etkilerdir. insan bu fenalıkları kabul etmeli, bunlara karşı sabır göstermelidir. fazilet budur.

    aynî'nin yaşadığı imparatorluk devrinde müstebit padişahların, hürriyet isteyenleri marmara denizi'nde boğdurdukları, esarete karşı isyan eden köylüleri eşkıya namı altında tepelettikleri, mültezimlerin köylüyü haraca bağladıkları bir devirde köylüler buna sabırla katlanmalıdır. esarete, sömürmeye, zorbalığa karşı susmak, fazilettir. fikret; bu fenalıklara karşı susmadığı için hasta, ezilenleri savunduğu için kötümser, fenalıkları kabul etmediği için faziletsizdir.

    3. mehmet ali aynî'nin fikret'i suçlandıran üçüncü iddiası, "lâilâhiliği" yani ateizmidir.

    yaradılışın sebebini hiçbir ilim izah edemez. allah, dünya nizamının yaratıcısıdır. bu yaşadığımız hayat, dışta var olan hadiselerden, şeylerden ve hislerimizden ibarettir.
    " benden bunun için maddi delil sormayın. bu bilinemez, öğrenilemez. insanlar, allah'ı tasdik ederler ve severler."
    yani bu hususta içtihat kapıları kapanmıştır.

    fikret manevi dünya ve allah hakkında şüpheye düştüğü için, bütün fenalıklara sabır göstermediği için onda bir fazilet kusuru aranmalıdır.

    (bkz: sabiha sertel)
    (bkz: ilericilik ve gericilik kavgasında tevfik fikret)
hesabın var mı? giriş yap