• - alo iyi günler
    - buyrun taşfırın pidecisi
    - ee ben iki kıymalı pide istiyordum
    - tabii,içecek alır mısınız ?
    - ayran alayım
    - peki. adresi alayım ?
    - cefirsın malikanesi,ulus.
    - pardon anlamadım ?
    - ulus'a servisiniz yok mu ?
    - var ama ?!?
    - cefirsın malikanesi diyorum size.
    - de get adam mı sitiyon ?
  • cogu insanin malikane fobisi vardir, tek baslarina malikanelerde kalamazlar.
    onlarca unlu sirf bu fobileri yuzunden paralari olduklari ve gorkemli yasami sevdikleri halde istediklerine kavusamamis, malikane sahibi olamamislardir.
    (bkz: param var ama mutlu degilim)
  • osmanlı'da üstün başarı gösteren devlet memurlarına verilen arazi.
  • yalan ruzgarı adlı dizide ev yerine kullanılan kelime (!).
  • 10.yy'da avrupa'nın pek çok kısmı malikane adı verilen küçük siyasi, ekonomik birimlere ayrılmıştı. bir şato ve çevresindeki topraklardan oluşan malikanenin işlevi köylünün güvenliğini, aristokrat sınıfın ise otoritesini ve geçimini sağlamaktı. o dönemde kanun ve düzen yalnızca malikane sınırları içerisinde vardı.
  • feodal toplumda özel mülkiyetin örgütlenme biçimi.
  • amerikan filmlerindeki zenci hizmetçilerin ya da ukala ingiliz uşakların telefonu açtıklarında bolca kullandıkları ve "irice ev" manasına gelen sözcük.
  • (bkz: yurtluk)
  • 1695 yılı civarında baslanan, devletin arazi veya bir gelirini ömür boyu kiralama (satma hakkı yok) sistemi.
    mehmet genc üstadımızdan okuyoruz ayrıntılarını.

    "xvii. yüzyılın sonlarından xix. yüzyılın ortalarına kadar iltizamda denenmeye girişilen yeni sistem malikânedir. bu sistemde iltizamlar, o zaman kadar kaydedilen sürelerin en uzunu ile, kayd-ı hayat şartı ile veriliyordu. bir mukataanın iltizamını malikâne olarak alan şahıs hayatta kaldığı süre boyunca onu elinde bulundurma hakkını da almış oluyordu. haklarını belirten beratı aldıktan sonra, hazineye ve mükelleflere karşı herhangi bir kanunsuzluk yapmadıkça malikânesinin elinden alınması söz konusu değildi. bu, xvi.-xvii. yüzyıllardaki uygulamalardan çok farklı bir garanti getiriyordu. vâde bakımından olduğu kadar, rekabet ve peşin şartları bakımından da daha önceki iltizamdan çok farklı özellikleri vardı. rekabet sıkı bir takip ve kontrol altında etkin şekilde işletiliyordu. mültezim malikâne olarak satın aldığı vergi kaynağı için hazineye önceden tespit edilmiş ve yıldan yıla değişmeyeceği garanti edilmiş sabit bir yıllık vergiyi ödemekle yükümlü olacaktı. sistem, vergilendirilen kaynakların üretim kapasitelerini geliştirmeye mültezimleri teşvik etmek amacıyla bunu yapıyordu. zira bu sayede artacağı umulan vergi gelirlerinin hazineye ödenecek sabit yıllığın üstünde kalan kısmı mültezimlere ait kârı oluşturacaktı. mültezim vergi kaynağını gelecekte kazanabileceği bu muhtemel kârların bir nevi kapitalizasyonuna tekabül eden muaccele adı verilen bir peşin meblağı ödeyerek satın alacaktı. bu peşin meblağ, potansiyel alıcıların katıldığı bir müzayede ile belirleniyordu ve daha önceki iltizam peşinlerinden genellikle hem çok daha büyük bir meblağdı, hem de vâde itibarıyla çok farklı idi; eski peşinler tahvil sonunda mutlaka ödenmesi gereken kısa vâdeli ve faizsiz idi. yeni peşin olarak muaccelede, mukataanın gelirine ve malikâne-cinin ömrüne göre farklı hadlerde de olsa az veya çok bir faiz mutlaka mevcuttu; ancak vâde ebedi idi, yani hiçbir zaman geri ödenmesi söz konusu olmayan bir peşindi ve faiz ödemesi de malikâneci öldüğü zaman son bulurdu. hazine için bu muacceleler çok önemli bir yeni gelir kaynağı idi ve zamanla çok büyüyebilecekti. zira sistem sayesinde malikâneciler vergi kaynağının üretim kapasitesini genişlettikçe bir yandan bunların eline geçecek vergi hasılat fazlaları artacak, diğer yandan sahipleri ölüp mukataalar devletçe yeniden satılırken kapitalizasyon meblağları olarak muacceleler de yükselecekti. vergi iltizamlarını bir nevi aksiyon piyasasına kavuşturan bu sistem 1695'de uygulamaya konuldu ve xviii. yüzyıl boyunca büyük yaygınlık kazanarak iktisadî faaliyetlerin her şubesinden alınmakta olan vergilerin hemen hepsi (gümrük, damga, öşür, ihtisap, bac vs.) bu sisteme dahil edildi. amaç ikiliydi, hem ekonomide vergilendirilebilir kaynakları koruyup geliştirebilecek, hem de vergi gelirlerini artıracaktı.

    sistemin ekonomi üzerinde, beklenen ölçüde olmamakla birlikte başlangıç döneminde olumlu etkileri görüldü. yeni mültezimler, satın aldıkları malikânelerde üretken faaliyetlere genellikle yardımcı oldular; güvenliği sağladılar, kredi verdiler, hatta uzun vâdeli yatırımlar bile yaptılar. bunlar daha önceki iltizamda, hatta tımar sisteminde pek rastlanmayan yeniliklerdi. büyük çoğunluğu bürokrat ve askerî zümre mensubu olan yeni mültezimler bu sayede merkantil faaliyetlere meşru olarak kısmen katılma imkânı elde ettiler. mamafih, bu yoldan kapitalist tipte bir müteşebbis oluşmadı. malikâneciler, zengin birer rantiye bürokrat olarak kaldılar. sistemin ekonomi üzerinde zamanla olumsuz etkilerinin ortaya çıkmasının başlıca kaynağı da bu oldu. fiskalizmin zorlaması ile birçok yeni vergi kalemi ihdas ve ilave edilerek sistem çok genişledi. rantiye haline gelen malikâneciler, vergi toplamayı fiilen kendileri yapmayıp, ikinci ve hatta üçüncü elden mültezimlere devretmeye başladılar. böylece sistem ekonomi üzerinde vergi yükünü arttırıcı ve üretim sektöründen giderek kalabalıklaşan rantiye zümrelerine gelir transferini büyüten bir mekânizmadan ibaret hale geldi."
    http://www.obarsiv.com/…ikler_vct_0001_mehmetg.html
  • malik hane dir aslında. mülk sahibinin hanesidir. zengin adam evidir. belli bir zenginliğin altındaki adamın evi bu yüzden fakirane (fakir hane) olarak anılır
hesabın var mı? giriş yap