• gerald messadienin, iö. 438 yilinda atina'da baslayan ve bu tarihsel doku icine oturtulmus romani. ayrica elimdekini bitirince okuyacagim kitap olarak basucumda bekleyen roman.
  • xanthippe hanimdir ve heralde hayati platonu kiskanmakla gecmiştir. huysuzlugu ile nam salmistir*
  • gerald messadie'nin bir romanı. romanın kahramanı olan ksantippi platon'u bildiğimiz anlamda kıskanmamaktadır; zaten o dönemde iyi bir atinalı eve ancak uyumak için gelmektedir ve kadınlar da bunu doğal olarak karşılamaktadır. kaldı ki sokrates zaten çirkindir, karısını da çirkin olduğu için seçmiştir. ksantippi, adaletsizliğe, aslında sınıfsal ayrımların keskin olduğu bu ataerkil düzenin kendi içinde sosyal statüsü yüksek olan erkekleri kayırmasından kaynaklanan adaletsizliğe dayanamamaktadır; bütün karın ağrısı budur; meclislerde ve felsefe sınıflarında ahlaktan bahsederken mangalda kül bırakmayan bir kitlenin kendi içinde ahlakı ve adaleti nasıl hiçe saydığını, çıkarın nasıl ön plana geçtiğini görmekte ve bune direnmektedir. sokrates'in karısından korkmasının nedeni, onda da kendisininkinden hiç de aşağı kalmayan bir mantık ve muhakeme yeteneği olduğunu keşfetmiş olmasından kaynaklanır, söz konusu adaletsizlik konusunda karısını demagojiyle kandıramamaktadır. (yaşasın nemesis)
  • turkcesi sokrates'in karisi. gerald messadie'in sokrates'in karisini konu alan kitabi.
  • gerald messadie'nin yarı kurgu, yarı gerçek muhteşem romanı.

    kitap perikles ve alkibiades dönemlerini konu alıyor. bu dönemin atina'sına olabildiğince mantıklı bir şekilde ışık tutuluyor. yazar "son söz" bölümünde bahsettiği gibi milattan önce 4. yüzyıl hakkında bildiklerimizin platon'un diyaloglarından ibaret olduğunu ve çıkarılan kalıntıların bize ipuçlarını birleştirme şansı verdiğini ancak gerisini tahmin etmemiz gerektiğini söylüyor. özetle bu senaryo muhtemel gerçekleşmiş bir atina sunuyor bize. yalan bile olsa, sunduğu atina okunmaya değer..
  • tıpkı mitolojiden karakterlerin romanlaştırıldığı circe, the song of achilles, the witch's heart gibi bu da felsefe tarihinden karakterlerin romanlaştırıldığı bir kurgu. doğan kitap türünü anı roman olarak kategorize etmişse de gerald messadie kitabın sonsözünde amacını, yaptığı işi güzelce anlatmış, bu tarihi bir kurgu ama esasen kurgu yani, çoğu hayal ürünü olan diyaloglar ve olaylar dahilinde atina'da felsefenin yükseliş dönemini okuyoruz. sokrates, platon, ksantippi ve diğerleri hakkında bilgi almak için değil, o dönemin atina'sının sokaklarında yürüyüp meyhanelerinde şarap içmiş gibi hissetmek için okunacak bir kurgu. altı düz cam bardağın tarihe girişini bile izliyoruz romanda, çok heyecanlı ve çok güzel. ancak sokrates'in bilgeliğini yatakta kullanışını da izliyoruz, bu da kurgu roman okuduğumuzu unutturmuyor hehe...

    kitapta çok hoşuma giden bazı bölümler şöyle:

    "dedikoduyu herkes sever. insanların nadir ortak yanlarından biridir bu. dedikodu, doğuştan kötü ruhların, tanrı vergisi kötüniyetliliğini aksettirir; bir yazgının, bir kişiliğin parlaklığı, üstünlüğü onlar için doğrudan kendilerine yapılmış bir saldırıdır ve derhal, en kısa zamanda mahvedilmesi gerekir. ve bunun için en etkili silah, dedikodudur. karanlıktır öncelikle, doğru ya da yanlış, kanıtlanamaz ama hep oralardadır, eve yayılan ama nereden geldiği bulunamayan kötü bir koku gibi.
    ...
    dedikoducu işinin uzmanıdır: konusu hep inandırıcıdır, öyle olmasa beslenip büyüyemez, en basit, çoğu günlük olaylara bir önem, bir ciddiyet havası vermeyi başarır. en çok da sıkıntılı, çalkantılı günlerde ortaya çıkar, çünkü sıradan insan, huzurlu, sakin dönemlerin ona tanımadığı bir üstünlüğü, otoriteyi böylesi kötü günlerde kazanmayı umar. bütün bunlar genellikle kıskançlık dediğimiz duygudan kaynaklanır ama yunanlılar ftonos, 'kem göz' der buna ve neredeyse kutsal bir şeymiş gibi korkar. çünkü ftonos her yerde hazır ve nazırdır."

    ***

    hakkında komedi türü bir taşlama yazan aristofanes hakkında halkın sokrates'e gidip aristofanes'i dövmeyi önermesi üzerine sokrates'in cevabı: "pire'de limanda bağrışan martıları neden dövmüyoruz?"

    ***

    zorbalığa karşı ne yapılması gerektiğini sorduklarında sokrates'in cevabı: "zorbalığın zorladığı sınırların yıkıntısı altında kalmasını beklemek ve gençlere, dışlarındaki zorbalıkla mücadele ettikleri kadar, kendi içlerindeki eğilimle de savaşmayı öğretmek gerekiyor."

    bu arada, sokrates'in malum sonu ve savunması, romanda büyük bir yer almıyor, hatta eşine "ya gerçekten suçlu olduğum için cezalandırılsaydım?" dediği ünlü rivayet de kurguya konulmamış. ama bir filozofun karısı olmak, üstelik ksantippi bilindiği kadarıyla çirkin bir kadın olduğu için güzelliğin yüceleştirildiği bir dönemde çirkin bir kadın olmak, kadının fikirlerine pek de önem verilmezken bir filozofla akşam vakitlerinde evde baş başa fikir teatisinde bulunmak, bir de dediğim gibi dönemin atina'sını koklamak, bunlar nasıl olurdu görebilmek için bayağı iyi bir kurgu, güzel bir roman...
hesabın var mı? giriş yap