lozan barış antlaşması
-
lozan zafer mi hezimet mi diye sorgulayan, tedir tedir tediren bunyenin icindeki baris'i cikartmakla sorunu cozdugu, kendiyle anlasabildigi anlasma.
-
(bkz: lozan antlaşması)
-
100. yılını doldurduğumuz 2023 yılının ikinci yarısında, seçimlerden sonra, kimsenin gizli maddelerini konuşmadığı antlaşma.
24 temmuz 1923'te imzalanmış. 4 gün kaldı hacılar, gizli maddeler kalkıcak. ee ne yapıyoruz 4 gün sonra, bi plan program gelmedi bana? kahvedeki dayılara ulaşabilen varsa sorabilir mi? -
samimi düşünceleri şöyle;
osmanlı'nın çöküş döneminde ülkenin dört bir yanı avrupalı yayılmacı güçlerle işgal edilmişken kurtuluş savaşı'nı kazanmak ve lozan antlaşması'nı imzala(t)mak kesinlikle bir başarıdır. hele montrö boğazlar sözleşmesi ve hatay'ın anavatana katılması da eklenirse, atatürk dönemi tartışmasız dış politikada en başarılı olduğumuz dönemdir denilebilir. atatürk'e laf eden (eleştiri değil hasmane tutumu kastediyorum) zaten bence ya türk düşmanı, ya da aptaldır.
fakat ulus-devletler çağının yaşanacağı 20. yüzyıl için çok doğru bir yaklaşımı olan lozan'ın iç politikadaki uygulamaları, gelinen noktada ulus-devletlerin yaşadığı veya yaşamak zorunda kaldığı dönüşümler de düşünülürse artık birçok soruna çare olmamaktadır. açık konuşmak gerekirse, lozan'ın görmezden geldiği kürtler, yıllar içerisinde dillerini oluşturmuş ve milli bilinçlerini kazanmış uluslaşma yolundaki bir halk haline gelmişlerdir. bu saatten sonra ya güç politikaları ile bu halkın istekleri kısıtlanabilir, ya da özgürlük ve imkânlar sağlayarak gönülleri yapılır. ulus-devlet anlayışındaki ingiltere, hatta bunun sert örneği fransa'da bile yapılan reformlar düşünülürse (ingiltere'de iskoçya, galler ve kuzey irlanda'nın ayrı meclisleri var, fransa'da da etnik grupların kültürel ve ana dilde eğitim hakları bulunuyor ve yerel yönetimler son yıllarda güçlendirilmiştir), türkiye'nin lozan'daki sistemle sadece gayrimüslimleri azınlık kabul edip kürtleri yok sayan yaklaşımının halkta (kürtlerde) ve dünyada kabul görmesi bence artık mümkün değildir. bu bağlamda ilerleyen yıllarda şu seçenekler karşımıza çıkacaktır:
- laik, aşırı milliyetçi ve baskıcı bir rejimle ve ordu kontrolünde kürtlere asimilasyon ve türkleştirme politikaları uygulamak (ki 15 temmuz sonrası bence bu ihtimalin uygulanma şansı kalmadı),
- avrupa tipi bir demokrasiye dönüşmek ve kürtlere bölünmeye kapalı kalıcı bir özerklik sağlamak (ki ekonomik koşullar ve güvenlik bürokrasisi buna pek izin vermiyor),
- yine avrupa tipi bir demokraside olacak şekilde anayasal vatandaşlık kimliğini (türkiyelilik) geliştirmek (ki türk milliyetçileri bunu istemez),
- daha islami ve bölgesel güç motivasyonu olan yeni tür bir rejimle kürt sorunu'nu kültürel haklar ve yerinden yönetim uygulamaları ile çözmeye çalışmak (ki bölgesel güç vizyonu olursa güvenlik bürokrasisini demokratik kültürel açılımlar konusunda ikna etmek daha mümkün olabilir),
- iç savaş yaşamak ve belki de bölünmek.
elbette basitleştirerek anlatıyorum ama bu saatten sonra ne kürtler türklüğü kabul eder, ne de türk devleti eski tip uluslaştırma politikalarına yönelir. o halde ya avrupa tipi bir demokrasiye dönüşecek ve kürtlere bölünmeye kapalı bir özerklik vaat ederek veya anayasal vatandaşlık kimliğini oluşturarak bu sorunu çözeceğiz, ya da devletin sistemi ve yapısını daha islami bir üst kimliğe ve bölgesel güç motivasyonuna dayandırarak farklı bir devlet yönetimi kuracağız.
bunlar yaşanacak ve şimdiden doğru planlama yapılmalı. -
dr. nuri sağlam'dan görüşler; https://www.youtube.com/watch?v=1eyye_5u3ss
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap