• henri georges clouzot nun 1960 yapımı bir filmi basrolde brigitte bardot var onun karşısında da sami frey fransız burjuvazisinin değerlerini derinden sarsmış, bbnin bu filmde kendini oynadığını iddia edenler var. filmin basrol oyunculari arasinda baslayan ask, once bb nin intihara tesebbusune, sonra da onu vadim in ellerinden alan kocası jacques charrier den bosanmasina yol acmiş.
  • fransızca 'gerçek', 'hakikat' anlamına gelir.
  • bir post rock grubu. ohio'dan. eh.
    http://www.myspace.com/laveritemusic
  • film cekildikten uc yil sonra 1963 yilinda turkiye'de "hakikat" adiyla gosterime girmis. fransiz yeni dalgasi yonetmenin le mystere picasso disindaki yapimlarini ise yaramaz bulsa da ben biraz brigitte bardot'un meraki ile izledim.

    --- spoiler ---

    film mahkeme salonunda piyanist-orkestra sefi gilbert'i oldurmekle suclanan dominique'nin sorgulanmasi ve sorgu surecinde yasananlara geri donulerek gosterilmesinden olusuyor. dominique fransa tasrasindan konservatura yazilacak karakter olarak ziddi olan kiz kardesiyle birlikte paris'e gitmek isteyip babasi izin vermeyince intihar eder. ancak kurtarilir. is bulacagi vaadiyle ikna ettigi aileden kurtularak paris ortamlarina akar. bir gun yataginin icinde kipir kipir dans ederken kardesinin konservatuardan arkadasi olan sumsuk ve "sosyal ahlakci" gilbert gelir ve tscik tscik cekip kitabini okumaya calisir ve de gider. ancak sonra kardesinin yanindan issiz, parasiz ancak beat nesli denen seye yakin cafe arkadaslarinin yanina tasininan ve rahat yasayan dominique'in pesini birakmaz. kiz erkeklerle baska yerlerde gecelerken oglan kizin kaldigi yerin kapisinda bunu bekler. pesini birakmaz. kiz da bos degildir oglan ama digerleri gibi de davranmaz ona. oglan allem eder kullem eder kizla birlikte olur. bunun getirdigi iktidarla da sumsuklukten cikip orkestrasinin sefliginde level atlamaya baslar. artik birbirlerini sevmektedirler ama hayati anlayislari bambaskadir. dominique bunalir da bunalir gilbert'in iki kisilik sevgisinden. arizalar cikarir ama gilbert'i sevmeye devam eder. bir gun gilbert dominique'i patronunun arabasinda gorunce en ciddi kavgalarini ederler ve aylarca gorusmezler. bu arada gilbert dominique'in kiz kardesi ile nisanlanir ki kiz daha ablasindan once gilbert'e vuruktur ve gilbert'in onunla olmasina baslarda cok kirilmistir. dominique bir gece dayanamaz ve gilbert'e gider. gilbert once kizar sonra sarilir gece birlikte gecer ama sabah kizi aslinda hic sevmedigini anladigini soyler. dominique bunu kabullenemez ve bir silahla gilbert'in karsisinda intihar etmeyi planlayip onun yanina gider. silahi kendine dayar ancak gilbert'in hakaretleriyle kendinden gecip ona bosaltir mermileri. kendine de sikacakken mermi kalmadigini fark eder. mutfakta gazi acip olmeye calisir ama gilbert'in arkadasi gelince kurtarilir. birinci durusmadan sonra da tutuldugu yerde ayni kirarak yine intihar etmeye calisir ancak yine olmeden hastaneye kaldirilir. korkmayin hastanede olur.

    --- spoiler ---

    hikayesi pek siradisi sayilmaz. ancak yasananlarin otesinde mahkemedeki sorgulama sahneleri filme canlilik katiyor. sanki mahkeme degil de bir olumun, bir iliskinin ardindan yapilan yorumlar, yargilar, gulmeler, inkarlar, kiskancliklar ile hayati sergiliyor orasi. filmin adi da sanigin ruh halini imliyor olmali. ask kendinden baska bir hakikati tanimiyor.
  • (bkz: florian zeller) tarafından yazılan tiyatro oyunu. bugün zorlu psm’de izledim. toplumsal çarpık ilişkiler komedi ağırlıklı olarak ifade edilmiş. bazı bölümleri çok vurucuydu. iki sevgili arasında geçen “eğer herkes gerçekleri söylemeye başlarsa medeniyet yıkılır” ve bir evli çift arasında geçen “artık sana daha iyi yalanlar söyleyeceğime söz veriyorum” gibi kısımlar benim dikkatimi çeken etkileyici ifadelerdi.
  • yönetmenlik koltuğunda hirokazu koreeda'nın oturduğu 2019 yapımı film.

    film dünya prömiyerini bu sene gerçekleştirilen 76. venedik film festivali'nde yapmıştı.

    geçen yıl altın palmiye'li filmi manbiki kazoku filmekimi'nde gösterilen japon yönetmen hirokazu kore-eda yine bir aile dramına imza atıyor, üstelik bu kez başrolleri catherine deneuve, juliette binoche ve ethan hawke'a teslim ediyor. aile dinamiklerini gözlemlerken oyunculuk mesleğine de şiirsel bir açıdan yaklaşan film, deneuve'ün harika performansıyla canlandırdığı ünlü bir sinema oyuncusunun, anıları yayımlandıktan sonra kızıyla yeniden bir araya gelişini ve yüzleşmelerini anlatıyor. karakterlerinin küçük dünyalarını "yalanları, gurur, pişmanlık, hüzün, neşe ve barışma çabalarıyla" gözlemleyen venedik film festivali'nin açılışında gösterildi.

    filmin afişi
  • filmekiminde izleyip vasat bulduğum film. sanki oyuncular bir araya gelsin diye yazılmış gibi. aynı temanın daha sanatsal olanı için (bkz: güz sonatı)
  • hirokazu koreeda'nın kalp kırdığı film. yönetmen japonya sınırlarından çıkıp bir fransız ailesinin hayatını maalesef derinlikli bir şekilde işleyememiş. konu freudyen göndermeleriyle aslında güzel de olsa işlenişi, karakterlerin içinin boşluğu ve hatta künyeye rağmen oyunculuklar tatmin edici değildi. yine de izlediğim için mutsuz olmadım, ne çekse bağ kurulabilecek bir şeyler oluyor koreeda sinemasında. ama sahiden gerek var mı gündelik dilinin parçası olduğun toplumun dışına çıkıp yepyeni bir hikaye anlatmaya, anlayamıyorum.
    bir diğer vak'a için (bkz: asghar farhadi)
  • uzun uzun anlatmaya değmez vasat bir film. umulanı verememiştir.
  • japon sinemasının dünyaya mâl olmuş harika çocuğu, arakçılar(shoplifters)'la herkesi şaşırtırken mest etmiş (bkz: hirokazu koreeda) 'nın seyrettiğim en kötü filmi.
    daha önce iran sinemasında gördüğümüz bu batı'da batılı oyuncularla çalışma fikri başarılı sonuç vermiyor. asghar farhadi'nin onca şahane filmden sonra çektiği everybody knows tam bir hayal kırıklığı idi. iranlı yönetmenleri anlayabiliyorum. iran'da özgürce film yapmak zor. batı'ya gittikten sonra da sihir bozuluyor. batılı insan, batılı oyuncu, batılı hayat tarzı derken, yönetmen doğu ile batı arasında bir kimlik karmaşası yaşıyor. farhadi'de gördüğüm buydu, fakat koreeda'nın derdi nedir, anlayabilmiş değilim.
    bir kere oyuncularla olan doku uyuşmazlığı filmin başından sonuna kadar belli oluyor. bu bir catherine deneuve 'e saygı filmi değilse, cast seçimi tam da bu isim nedeniyle yanlış.
    bir plastik felaket olan deneuve yerine mesela ingiliz oyuncu judi dench olsaydı, ya da belki yine bir ingiliz charlotte rampling, senaryo sorunları düzelmezdi ama biz seyredenler için iyi olurdu. neden ingiliz oyuncular? bu role yakışan bir fransız oyuncu bulamadım. bir tek huppert bu rolle başa çıkabilirdi o da yaş olarak genç kalıyor. bu arada oyunculuğunun zirvesindeki juliette binoche'un hakkını yemek istemem.
    aile kavramına takık olan ve bu nedenle aileyi her fırsatta sorgulayan koreeda, bu filmde kötülük mertebesinde olduğu sürekli ima edilen bencil, şişik egolu, aslında oyunculuğu eşlik, annelik gibi hayatındaki bütün rollerin üzerinde tutmuş ünlü bir oyuncu-yazar anne ile kızının yüzleşmesini aktarmaya çalışmış. fakat asla derinleşememiş, saptama yapabilmiş mi, o bile kuşkulu. bir yüzleşme yok. galiba affediş ve kabulleniş var. hem de hiçbir mücadeleden, hiçbir badireden geçmeden. hiçbir gerilim yaşanmadan. üstelik koreeda anne-kız arasındaki güya travmatik ilişkinin köklerine inememiş, bizi inandıramıyor.
    araya serpiştirilmiş güzel denebilecek sahneler var mı? var tabii.
    bunu söylemek benim için sahiden zor ama şu ana kadar izlemedinizse, izlemeyin. hiç kayıp olmaz.
hesabın var mı? giriş yap