• henri georges clouzot nun 1960 yapımı bir filmi basrolde brigitte bardot var onun karşısında da sami frey fransız burjuvazisinin değerlerini derinden sarsmış, bbnin bu filmde kendini oynadığını iddia edenler var. filmin basrol oyunculari arasinda baslayan ask, once bb nin intihara tesebbusune, sonra da onu vadim in ellerinden alan kocası jacques charrier den bosanmasina yol acmiş.
  • geçen sene festivalde izlediğimde hoşuma gitmişti. özellikle oyunculukla ilgilenenler, o dünyanın içinde olanların açmazlarına hitap eden bir film. filmi beğenmemde catherine deneuve hayranlığımın da etkisi var tabii. bu akşam trt2 yayınlayacakmış.
  • film cekildikten uc yil sonra 1963 yilinda turkiye'de "hakikat" adiyla gosterime girmis. fransiz yeni dalgasi yonetmenin le mystere picasso disindaki yapimlarini ise yaramaz bulsa da ben biraz brigitte bardot'un meraki ile izledim.

    --- spoiler ---

    film mahkeme salonunda piyanist-orkestra sefi gilbert'i oldurmekle suclanan dominique'nin sorgulanmasi ve sorgu surecinde yasananlara geri donulerek gosterilmesinden olusuyor. dominique fransa tasrasindan konservatura yazilacak karakter olarak ziddi olan kiz kardesiyle birlikte paris'e gitmek isteyip babasi izin vermeyince intihar eder. ancak kurtarilir. is bulacagi vaadiyle ikna ettigi aileden kurtularak paris ortamlarina akar. bir gun yataginin icinde kipir kipir dans ederken kardesinin konservatuardan arkadasi olan sumsuk ve "sosyal ahlakci" gilbert gelir ve tscik tscik cekip kitabini okumaya calisir ve de gider. ancak sonra kardesinin yanindan issiz, parasiz ancak beat nesli denen seye yakin cafe arkadaslarinin yanina tasininan ve rahat yasayan dominique'in pesini birakmaz. kiz erkeklerle baska yerlerde gecelerken oglan kizin kaldigi yerin kapisinda bunu bekler. pesini birakmaz. kiz da bos degildir oglan ama digerleri gibi de davranmaz ona. oglan allem eder kullem eder kizla birlikte olur. bunun getirdigi iktidarla da sumsuklukten cikip orkestrasinin sefliginde level atlamaya baslar. artik birbirlerini sevmektedirler ama hayati anlayislari bambaskadir. dominique bunalir da bunalir gilbert'in iki kisilik sevgisinden. arizalar cikarir ama gilbert'i sevmeye devam eder. bir gun gilbert dominique'i patronunun arabasinda gorunce en ciddi kavgalarini ederler ve aylarca gorusmezler. bu arada gilbert dominique'in kiz kardesi ile nisanlanir ki kiz daha ablasindan once gilbert'e vuruktur ve gilbert'in onunla olmasina baslarda cok kirilmistir. dominique bir gece dayanamaz ve gilbert'e gider. gilbert once kizar sonra sarilir gece birlikte gecer ama sabah kizi aslinda hic sevmedigini anladigini soyler. dominique bunu kabullenemez ve bir silahla gilbert'in karsisinda intihar etmeyi planlayip onun yanina gider. silahi kendine dayar ancak gilbert'in hakaretleriyle kendinden gecip ona bosaltir mermileri. kendine de sikacakken mermi kalmadigini fark eder. mutfakta gazi acip olmeye calisir ama gilbert'in arkadasi gelince kurtarilir. birinci durusmadan sonra da tutuldugu yerde ayni kirarak yine intihar etmeye calisir ancak yine olmeden hastaneye kaldirilir. korkmayin hastanede olur.

    --- spoiler ---

    hikayesi pek siradisi sayilmaz. ancak yasananlarin otesinde mahkemedeki sorgulama sahneleri filme canlilik katiyor. sanki mahkeme degil de bir olumun, bir iliskinin ardindan yapilan yorumlar, yargilar, gulmeler, inkarlar, kiskancliklar ile hayati sergiliyor orasi. filmin adi da sanigin ruh halini imliyor olmali. ask kendinden baska bir hakikati tanimiyor.
  • japon sinemasının dünyaya mâl olmuş harika çocuğu, arakçılar(shoplifters)'la herkesi şaşırtırken mest etmiş (bkz: hirokazu koreeda) 'nın seyrettiğim en kötü filmi.
    daha önce iran sinemasında gördüğümüz bu batı'da batılı oyuncularla çalışma fikri başarılı sonuç vermiyor. asghar farhadi'nin onca şahane filmden sonra çektiği everybody knows tam bir hayal kırıklığı idi. iranlı yönetmenleri anlayabiliyorum. iran'da özgürce film yapmak zor. batı'ya gittikten sonra da sihir bozuluyor. batılı insan, batılı oyuncu, batılı hayat tarzı derken, yönetmen doğu ile batı arasında bir kimlik karmaşası yaşıyor. farhadi'de gördüğüm buydu, fakat koreeda'nın derdi nedir, anlayabilmiş değilim.
    bir kere oyuncularla olan doku uyuşmazlığı filmin başından sonuna kadar belli oluyor. bu bir catherine deneuve 'e saygı filmi değilse, cast seçimi tam da bu isim nedeniyle yanlış.
    bir plastik felaket olan deneuve yerine mesela ingiliz oyuncu judi dench olsaydı, ya da belki yine bir ingiliz charlotte rampling, senaryo sorunları düzelmezdi ama biz seyredenler için iyi olurdu. neden ingiliz oyuncular? bu role yakışan bir fransız oyuncu bulamadım. bir tek huppert bu rolle başa çıkabilirdi o da yaş olarak genç kalıyor. bu arada oyunculuğunun zirvesindeki juliette binoche'un hakkını yemek istemem.
    aile kavramına takık olan ve bu nedenle aileyi her fırsatta sorgulayan koreeda, bu filmde kötülük mertebesinde olduğu sürekli ima edilen bencil, şişik egolu, aslında oyunculuğu eşlik, annelik gibi hayatındaki bütün rollerin üzerinde tutmuş ünlü bir oyuncu-yazar anne ile kızının yüzleşmesini aktarmaya çalışmış. fakat asla derinleşememiş, saptama yapabilmiş mi, o bile kuşkulu. bir yüzleşme yok. galiba affediş ve kabulleniş var. hem de hiçbir mücadeleden, hiçbir badireden geçmeden. hiçbir gerilim yaşanmadan. üstelik koreeda anne-kız arasındaki güya travmatik ilişkinin köklerine inememiş, bizi inandıramıyor.
    araya serpiştirilmiş güzel denebilecek sahneler var mı? var tabii.
    bunu söylemek benim için sahiden zor ama şu ana kadar izlemedinizse, izlemeyin. hiç kayıp olmaz.
  • catherine deneuve ve juliette binoche’nin çiçek gibi anne kız olduğu film.

    filmi çokça sevdim. yer yer gözlerim doldu, yer yer kikirdedim.

    --- spoiler ---

    hep birlikte dans ettikleri sahne çok güzeldi.

    anne-kız dertleşip sarıldıkları sahne o kadar güzel, o kadar tanıdıktı ki. yıllarca saklanmış bi gerçeği paylaşmanın hissini iliklerime kadar hissettim.

    küçük kız o kadar sempatikti ki!

    bi de filmde çekilen filmin final sahnesine bayıldım. o kadar tanıdık ki.

    --- spoiler ---

    çiçek gibi kadınlar
  • bir post rock grubu. ohio'dan. eh.
    http://www.myspace.com/laveritemusic
  • binoche tarafından kurtarılmış film. ethan hawke'i de fransızlar iyice gözüne kestirdi heralde... oyuncular iyi fakat deneuve yerine muazzez abacı bile olurmuş, fransızlarda da onur ödülü falan mı var acaba, deneuve'nun oynaması için başka sebep göremedim açıkçası
  • uzun uzun anlatmaya değmez vasat bir film. umulanı verememiştir.
  • (bkz: florian zeller) tarafından yazılan tiyatro oyunu. bugün zorlu psm’de izledim. toplumsal çarpık ilişkiler komedi ağırlıklı olarak ifade edilmiş. bazı bölümleri çok vurucuydu. iki sevgili arasında geçen “eğer herkes gerçekleri söylemeye başlarsa medeniyet yıkılır” ve bir evli çift arasında geçen “artık sana daha iyi yalanlar söyleyeceğime söz veriyorum” gibi kısımlar benim dikkatimi çeken etkileyici ifadelerdi.
  • konu bazılarına sıradan gelebilir ancak filmin, başrolde oynayan catherine deneuve'nin genç yaşta trafik kazasında kaybettiği ablası françoise dorleac üzerine kurulu olması gerçek hayata yönelik etkileyici bir nükte olarak geldi bana. kleopatramızın gerçek hayatta genç yaşta kaybettiği kardeşine karşı neler hissediyordur bilemiyorum ama bu detayın bilinmesi filme benim açımdan anlam kattı.

    film içinde barındırdığı yıldızlar kadrosu bakımından (ethan hawke'ler binoche'ler falan) beklentimin altında kaldığını üzülerek itiraf etmek isterim. durağan bir film olduğu açık fakat performansların daha etkili olmasını beklerdim. özellikle ethan abimize dış kapının mandalı kadar rol yazılması onun biraz filme dahil olamamasına sebep oldu gibi. yine de izlenebilir bir film olduğunu düşünüyorum.

    lakin, filmde sarah'a benzeyen yeni yetme rolünü oynayan manon clavel'i böylesi büyük bir kadronun içinde başarılı bulduğumu söylemek istiyorum. kendine has bir sinema yüzü var ve film için yeterli buldum.
hesabın var mı? giriş yap