• ankara siyasal bilgiler fakültesinin 69 ' lu yıllarda çıkardığı dergi.
    (bkz: gulten kazgan)
  • yanılmıyorsam eger 90'larda da cıkıyordu. bende bir sayı vardır o dönemden. *
  • ilk zamanlarda * kazan isminde olan, ankara sbf li öğrencilerin mezun olacakları sene çıkarttıkları, içerisinde fakültedeki dikkat çeken tüm kişilerle `:hocalar, öğrenciler, diğer çalışanlar ve tabii sulhi abi ` ilgili haberlerin ve aynı zamanda o sene inek bayramında okunan fermanların bulunduğu geleneksel dergi.
  • 1937'den beri siyasi ve ekonomik krizler, sıkıyönetimler ve ihtilaller izin verdiği ölçüde sbf öğrencileri tarafından çıkarılan hocalar, öğrenciler, memurlar ve çaycılar dahil herkese ayrım gözetmeksizin çamur atan, eleştiren, iğneleyen hiç bir etik kaygısı olmayan, sözünü esirgeme(memesi gereken)yen, geleneksel fikir zikir, magazin dergisi.

    1965 yılında çıkan sayıda kazgan kendini şöyle tanımlıyor:

    "mülkiye çamurculuk ve teksircilik a.o. adına sahibi:bir değil, beş değil.
    sorumlu yazı işleri müdürü: mezarcı şakir
    sorumlu çizi işleri: redis hayri,
    spor işleri: çıkmazda,
    magazin kısmı: biz fikir gazetesi çıkarıyoruz.
    fıkralar: bektaşi ve mizanettin hoca.
    makaleler: bibliyografyası.
    hikayeler: anlatıyor mülkiye’de aşk üstüne
    biyografiler : çoğu yalan .
    karikatür : karakatır.
    mizah kısmı: gayet ciddiyiz.
    şiirler: siyasi tarih’e karıştı.
    hocalara çamur: atanın elleri dert görmesin, ne iyi ne iyi.
    fal: üç buçuk gösteriyor.
    bilimsel yazılar: herhalde teksirlerde ve kitaplarda aramıyacaksınız.
    kadın kısmı: oturur, frikik verir, ama stil ile .
    sinemalar kısmı: numaralıdır.
    açık oturumlar: gına geldi
    dersler: gene mi?
    sonuç: hele şükür be!…
    başyazarı: ne diyorsun genç?
    hoşyazarı: hoş olmayanı varmı ki?
    ilanlar: km ye beş kuruş. reklamlar: zaten çok yapıldı, belki de beğenilmeyecek.
    abone işleri: pk.00
    bir yıllığı: ayın başı ya da sonu olmasına göre değişir.
    altı aylığı: bir yıllığın yarısı kadar.
    üç aylığı : deh babam deh allah bilir, burs almıyordur.
    her yerde hazır, denize nazır. her yerde gözü, her tarakta bezi, her ihtilalde parmağı, her işte burnu, her sofrada kaşığı, her lambada ışığı, her kız yurdunda aşığı, her çiflikte horozu, her kümeste civcivi, her yolda arabası, her ğördüğüyle merhabası, her komedide çabası, her kalabalıkta babası, her ahırda ve mülkiyede ineği, her kümeste tüneği, her yumurtada sarısı, her başta darısı, her evde karısı, her masalda perisi, her sinemada locası, her mektepte hocası, her çatıda bacası, her manavda kirazı, her eğlencede sazı, her memlekette lazı, her çayırda kazı, her sınıfta kızı, her çorbada tuzu, her çeşitten maliyun’da boynuzu olan;
    sadun aren kadar solcu,
    besim (üstünel) kadar orta yolcu,
    aydın yalçın kadar sağcı,
    baki ve cengiz kadar yağcı,
    sözü özüne, kaşı gözüne. dirseği dizine, ayağı izine, tarağı bezine uygun, töresel, yöresel, yarasal, beresel, ahlaki, pilaki, hüvelbaki, prodüktif, adjektif, resmi, fotoğrafi, izafi, insel, hassaten cinsel, tinsel, anasız, avratsız, papyonsuz, kravatsız, içkisiz,aile mecmuası olup, mensuplarının bursaspor’la en küçük bir ilişkileri bulunmadığına vallahi, billahi…"
  • dergi'nin sunuş bölümü şaban'a yazılan ve o senenin kültür, fizik, bilim, sanat, siyaset, magazin ağırlıklı haberler külliyatı olan bir mektupla açılır. 1982 senesi kazgan'ında yer alan şaban'a mektup, sadece eskilere değil, yeni nesil ineklere de tanıdık gelen isimlerle süslendiğinden aynen aktarıyorum.

    kazgan 1982
    şaban’a mektup
    sevgili şabancığım,
    merhaba! aaa! niye öyle suratıma bön bön bakıyorsun, tanımadınmı yoksa? canım, ben sana hep cebeci’den yazan… tabii, sende haklısın şabancığım, sana mektup yazmayalı epey oldu. şaka maka tam sekiz yıldır hiç haberleşememişiz. eğer şehmuz abimiz eski mektuplarını, arkeolojik kazıları sonunda bulmasaydı, daha uzun zaman birbirimizden haber alamazdık. “öğretim elemanı” filan ama yine de epey yararı olmuş tüllaba, baksana sekiz yıl aradan sonra onun sayesinde sesimizi duyurabiliyoruz.

    eee, nasılsın bakalım görüşmeyeli? beni sorarsan bir sürü anlatacağım var. 71’den beri türkiye’nin “umumi manzarası” değiştikçe, biz de “hapşuran türkiye, zatürre olan mülkiye” hesabına değiştikçe değiştik. belki son mektubumda dekan mümtaz soysal’dan söz etmişimdir, önce dokuz ayda onu eskittik, ardından sırayla ruşen keleş’i, feyyaz gölcüklü’yü, gündüz ökçün’ü ve sonunda sevgili cevat babamızı…

    bu yıllar içinde gelenler, gidenler ve hepten bizi terkedenler oldu. seha meray’ımızı, aziz köklü’müzü, yılmaz günal’ımızı, a.şükrü esmer’imiz ve sevgili turan güneş’imizi kaybettik. bu arada yeniden kazandıklarımız da vardı. meclis’ten re’sen emekli olan eski hocalarımız gündüz ökçün ve a.taner kışlalı asıllarına rücu ederek mülkiye’ye döndüler. unutmadan ekleyeyim hocalarımızdan feyyaz gölcüklü, turgut tan, beşir hamitoğulları ve ilhan öztrak da bizlerle mikro düzeyde uğraşmaktansa türkiye sorunlarıyla makro düzeyde uğraşmayı uygun bulduklarından devlet görevleri almayı tercih ettiler. bilsay kuruç hocamız da bir süre ekonomik analizlerini yerinde yaptıktan sonra gelip bizlere izlenimlerini anlattı. yalnız onlar mı? ismail türk’ümüz, batamayan bankerlerle, yüksel koç- yalkın’ımız iş bankasının aktif- pasifleriyle uğraşıp mekteb-i mülkiye’den yalnız ineklerin değil yetenekli yöneticilerin de çıkabileceğini kanıtladılar.

    sana daha kimlerden söz etsem ki? mümtaz hocamızın* derslerinden vakit buldukça yazdığı açıları genişleterek başka gazetelere de dirsek temasına geçtiğini duyduk ama şabancığım günahı söyleyenlerin boynuzuna… sonra ünlülerimizinden mıhçı’yı* iyi tanırsın değil mi? uzun zamandır kazganda yer alan mıhçızade cemal efendimiz, türk lisan-i alisini, kendi fikr-i şahanesine göre teb’dil eylemekle meşgul. haşmetlu hocamız sayesinde mekteb-i mülkiye-i şahane’de yeni lisan derslerinin tedris edilmesi mecburiyeti üzerinde durulmaya başlandı.

    hazır söz kamu yönetimi kürsüsünden açılmışken sevgili kurthan hocamızı da analım. spor şenlikleri düzenlemek ve maçlarda hakeme atılan lafları tirübünlere iade etmekten arta kalan vaktinde azıcık da derslerle ilgilenen şirin dekan yardımcımızı her zaman şu sözleriyle hatırlayacağız: (sansür)

    sonracığıma biri giyimi, diğeri ahmet özhan benzeriyle kızların gönlüne taht kuran yüksel ersoyumuz ve erden öney ‘imiz var. onların her hareketinden her bakışından kendilerine pay çıkarmak isteyen kız öğrencilerin sıraları doldurduğunu gören müzmin bekarlarımızdan bülent daver ve beşir hamitoğullarının kıskançlıklarını belli etmemek için kendilerini işlerine verdikleri rivayet olunuyor, ama sen yine benden duymamış ol…

    şabancığım, iki gözüm… hep hocalarımız hakkında yazdığımızı, bunun haksızlık olduğunu düşünüyorsun belki de. bir açıdan doğru, hocalarımız kazgan’ın geleneksel malzemesidir. ama bize de hak ver sevgili dostum, hem kaç yıldır ilk kez elimize fırsat geçiyor hem de onları ancak böyle “gıyaben” eleştirebiliyoruz.

    neyse aklına gelen münafık fikirleri at kenara da beni dinle; sana sır vereyim: tüllabın anasını ağlatan bedros’umuzun bu eylül’de emekli olacağı söylentileri okulda dolaşmaya başladığından beri öyle bir şenlendiki okul, mülkiye, mülkiye olalı böyle bir şenlik yaşamamıştır ama onun gidişiyle okulda doldurulamaz bir boşluk olacağı da kesin; şabancığım, çünkü hiçbir hocamız öteki dünyada çekceğimiz cehennem azabının bir örneğini bu dünyadayken ondan iyi bizlere gösteremezdi! yoo! aslında bu konuda sevgili orhan türkay’ımızın yeteneğini yabana atmamak gerek. sınavlarına giren değerli öğrencilerin askari altı saat ter döktüğünü bu arada kıvır kıvır kıvrandığını gördüğü için yemekhaneye de sınav salonu açtırmaya niyet lendi. (zaten her sınavına okulun % 60’ı girdiğinden başka salon da kalmamıştı. bu konuda, çevre okullarından ödünç sınav salonu talep edileceği de söyleniyor). aynen bedros’umuz gibi onun da eylül’de terk-i diyar edeceği dedikoduları da, özellikle tahsildaran sınıfını mesut ve bahtiyar etti.

    aaa, nerdeyse ilber’imizi unutacaktım! en değerli kazgan malzememiz hakkındaki ayrıntıları ona ayırdığımız özel sutünumuzdan izleyebilirsin. hoş o inciler bile onu tanımayanlara onu anlatmakta yetersiz ya!… diğer kazgan malzememiz bülent daver ise halen emel sayın’la uğraşmakta. fermanlarda söz edildiği gibi allah tez vakitte muradını – pardon – emel’ini versin., amin.

    okulumuzun en şık giyinen hocamızdan mehmet gönlübol’un iv ulusları nükleer silahlarla ilgili filmler seyrettirme vaadiyle kandırarak amerikan kütüphanesine götürüp, orada renkli video’dan carter ile brejnev’in aşkını seyrettirdiğini öğredik şabancığım… yine uluslar hocalarımızdan; çarptığı sıra köşelerine bile “pardon” diyecek kadar nazik ömer kürkçüoğlu’na öğrencileri törenle “monşer” unvanını verdiler. zaten ulusların dersleri de çok eğlenceli oluyor; şükrü gürel zorda kaldığında öğrencilerinden kağıt mendil ve sigara, türkkaya ataöv’de otobüs bileti istiyor.

    şabancığım, sınav dönemi yaklaştığında bazı hocalarımızın şaibeli hareketleri bizleri çok ürküttü. hele çelik arıoba ile kurthan fişek’in haziran sınavlarından bir hafta önce “rocky ii” filmini büyük bir zevkle izlediğini gören kazgan muhabirine, verdikleri demeçte sınavlar için hazırlık yaptıklarını alenen belirtmeleri ister istemez bir panik havası yarattı buna bir de baskın oran'ın fermanlara geçen köpeği eklenince, mektebin hal-i pür melalini var sen anla şabancığım…

    şabancığım, unutmadan söyleyeyim sömürgemiz byyo, yıllardan sonra, depoda çürüyen malzemelerini çıkararak kapalı devre radyo yayınına başladı. her ne kadar bazı münafıklar buna”kapalı devre teyp yayını” dese de inanma. rıfat aras hoca “bu münafıkları yakalarsam ben bilirim yapacağımı” diyor. laf basın-yayın’dan açılmışken devam edelim. yazgülü aldoğan hocamız, görünüm’de reklam ve yardım almadan ayakta kalmak ve tiraj almakla övünürken, onbir yıl aradan sonra yapılan inek bayramı hakkında gazetesine tek bir satır bile koymayarak iyi bir habercilik dersi verdi. sonunda protestolara dayanamayarak ve kendi kendini tekzip ederek bir ay sonraki sayıda inek bayramı’ndan “lütfen” sözetti. şabancığım. byyo ile ilgili sohbetimiz henüz bitmedi. kahvenin kimya olduğu zamanda byyo kantininde kahve satılması tüllabı oraya abone olmaya itti.ama akedemik şov’da byyo kantininin canlandırılması arkadaşları üzdüğü için şovmenleri kantine almak istemediler ya neyse. “kol kırılır yen içinde kalır” misali çektik sineye…

    sevgili şabancığım, hocalardan basın –yayın’dan, sınavlardan söz ettik.azıcık da okulun genel manzarasını anlatayım sana. bir yemekhanemiz varki, akıllara ziyan… komando eğitimi, yemek kuyruğunda beklerken çektiklerimizin yanında hiç kalır. kuyruk çoğu kez mitoz bölünme ile enine çoğalıyor. ya yemekler! en çok uluslar öğrencileri rağbet ediyor; çin lokantası menüsündekiler gibiymiş de… not işleri ise engelli arazi görünümünde. bir gizli servis edasıyla çalışıyor, “ser verip sır vermiyorlar”. ve kütüphanemiz… aslında oradan yalnızca söz etmek bile tüyleri diken diken etmeye yeterli. geç gelen kitabın günlüğü on kat. vergi dairesine döndü mübarek.
    yıllardır toplanan imzalar, dökülen diller sonunda, kantinimiz de açıldı sevgili dostum.bir western filmi dekorlarından aşırıldığını, ister istemez her girişimizde düşündüren kapısıyla mülkiye’yi bir hollywood stüdyosuna çevirdik.

    şabancığım, asırlarca aradan sonra, anlı şanlı inek bayramını da kutladık: duasıyla, fermanıyla ve vazgeçilmez ineği ile… yine pek çok yetenek çıkardık.fotoğrafta, çizgide, müzik, spor ve tiyatroda “bir numara” ydık senin anlayacağın. fakülte çoğu kez bir panayır yeri görünümündeydi. son gün sergilenen akedemik şov da oldukça beyenildi. neler yoktuki için de. hocaları bir güzel alladık pulladık, tüllabın acıklı hayat hikayesini anlattık. bizler hocalardan zılgıt beklerken “beni niye almadınız” diyenler çıkmaz mı?

    şabancığım, herşey bitip sıra kazgan’ı çıkartmaya geldiginde, yine önümüze sorunlar çıkmaya başladı. koca okulda günlerce çalışacak yer aradık. bülent daver hocamız prensiplerinden dolayı bizleri kapının önüne koyduğunda, vahdet aydın hocamız işletme iktisadı enstitüsü’nde bir yer verdi. ama oda sık sık denetlemeye geldi. “çocuklar sigara içmeyin, karpuz kesmeyin, baklava açmayın” gibisinden şeyler söyledi.

    şabancığım, daha ne yazayım? aslında yazacak şey çok, sekiz yılın hasreti iki üç sayfada bitmiyor ama, kafamdan geçen herşeyi yazmaya kalksam, kazgan’ın hepsini doldururdu. allahtan duamız, sana yine böyle uzun süre hasret kalmamak. inşallah “mücbir sebepler” ortaya çıkmazda seninle yine tatlı tatlı yazışırız. eğer sana yazamazsak bize sakın küsme. biliyorsun seni unutmamız mümkün değil. mülkiye ve mülkiyeliler var oldukça her kazgan’dan sana bir mektup; gönderilecektir. farkındayım, elde olmayan sebeplerden dolayı bana cevap yazamıyorsun ama benden farklı düşünmediğini adım gibi biliyorum. mektubuma son verirken, gözlerinden hasretle öper, çoluğa çocuğa ve de bütün soranlara

    selam ederim. kal sağlıcakla.
    seni çok seven kardeşin
  • mülkiye mektebi geleneklerindendir. eski sayilara dergilerin bulundugu odadan (yanlıis hatirlamiyorsam hande mumcu okuma salonunun hemen yanındaki sureli yayinlarin bulundugu oda) ulasilabilir. dergi, son sene öğrencileri (fes-kom) tarafından yayımlanmaktadır.
    en sevdigim kazgan geleneklerinden biri eski turkce bir kelime yazılıp (örneğin def-i hacet) bunun parantez içinde türkçe bilmeyenler için not : ...) şeklinde açıklanması idi. mülkiye'nin eleştiri kalıpları çerçevesinde hocasından yemekhanesine herkesin nasibini alabileceği bir yayın idi.
  • az evvel '67 yılında çıkan özel sayısını yeniden basıma hazırladığım dergi.
    eski havayı yeniden yaratabilmek için ucuz bristol karton ve 2nci kalite sarı kağıt satın alınarak basılmasına karar verilen dergi imge yayınevi tarafından basılacak ve mülkiyelilere ücretsiz dağıtılacak.
  • bir dönem cemal süreya’nın da hazırlanış aşamasında rol aldığı ve “cemasef” takma adıyla şiirler ve yazılar yazdığı dergi.

    -mülkiye’nin üçüncü yılında, içe kapanık, kendini saklayan delikanlı yavaş yavaş kabuğundan çıkar. edebiyat bilgisi ve yetenekleriyle arkadaşları arasında sivrilir. fakültenin geleneksel dergisi kazgan’ın hazırlanma işi ona verilir. üyeler: hasan basri gültekin, emin bayar, ünal yaltırık. yayın kurulu başkanı, cemalettin seber.
    kazgan, “siyasi, edebi, aşki, ruhi ve ezeli, mizahi gazete”dir. sahibi saksağan, yazıişleri müdürü ganlı kaz. fiyatı “en aşağı elli kuruş”tur. ve “bazan çıkar”-*
  • bu yılki satış politikasında komşu hukuk fakültesine* sataşarak prim yapmaya çalışan dergidir.(bkz: almayan hukukçu olsun)
  • 2012 baskısı için şöyle bir tanıtım videosu hazırlamışlar ki evlere şenlik.

    http://www.youtube.com/…v=eolqmqwiplc&feature=share
hesabın var mı? giriş yap