• karıncaların barınma ve besin depolama amaçlı kurdukları, gennellikle toprak altında bulunan yuva.
  • (bkz: kaynar)
  • ilhan tarus un romanı.
  • kendime yazdığım bir kuple hikayemsi,deneyimsi.. her öğesi bir simgemsi..

    karınca ile ağustos böceği.. la fontaine masallarındaki gibi değil tam olarak aslında..
    çocukken evi aşmak isterdim,gözlerimi pencerimizden bahçeye dikerdim önce- henüz yolları fark edemeyecek kadar ufakken; ömrümü geçireceğim sokakları,caddeleri,kaldırımları..- toprağa dikerdim nerden geldiğimi bilmeden.. içgüdü diyorlardı değil mi?
    annem salıverdi bir gün beni bahçeye, parktan kalma alışkanlık işte; elimde bir kova bir de plastik kürek herzamanki gibi.. hani salıncaklar,hani kaydıraklar.. musluk yok mu toprağı ıslatıcam; neden kurmayayım ki çoktan rüzgarın alıp götürdüğü kumdan kalelerimin yerine 'topraktan' evler.. dedem belki yaşasa anlatırdı bana kerpiçten,taştan,tahtadan 'evleri' yaşadığı-hiç uğramadan önlerinden geçse bile yeter benim için..- üst katta komşunun kızı balkondan beni seyrederken avuçlardım toprağı sanki en temiz şeymiş gibi tuttuğum.. cam kırıkları uzaklaştırmıştı benim daha önce ait olduğum kumlardan.. kırmızı şey akarken parmağımın ucundan avucumun içine görmüştüm 'çizgileri' o zaman.. daha bilmediğim yollardı onlar daha sonra bir kızın anlamlarını öğreteceği..
    toprakla haşır neşir olasım varmış işte, solucanlar vardı yan bahçedeki kara topraklarda.. dev solucanları-ne yazık bir daha görmedim solucanları kara topraklar yok olurken bir bir... belki daha derinlerde.. kim bilir?- avuçlardım o mübarek toprakla beraber.. kaygan ve oynak.. belki rahmini avuçluyordum annemin.. daha sonra hayal edemeyeceğim şekilde yaşayacağım bir hissi yaşatırken solucanlar; onlardan birine rastladım sonra: 'karınca yiyen'. bir çukur kazıyordu kendine.. babama sorduğumda öğrenmiştim ismini.. tenim de öğrenmekten geri kalmamıştı üstünde denerken dev kısgacını.. bu yeni giysiyi beğenmeyen derim ağlamaklı-desenlerden hoşnut değildi hiç bir zaman.. körolası reseptörler..- 'peki karınca ne demek baba?', sen bilirsin ağustos böceğiyle karıncanın hikayesini diyerekten başlamadı tabi ( hayat bu kadar da masalsı değil ne yazık ki..) anlattı kendince; hani babalar kendince birşeyler yüklerler ya evlatlarına işte öyle tanıdım onları.. belki en iyi 'karıncayiyen'ler öğretebilir karıncaları hiç düşündünüz mü bunu peki? bahçemdeydim tekrar, babam gitmişti artık, yalnızlığım sırtımda ve bahçe taşının üstünde oturmuşum popomla.. kovam nerde?, hani küreğim?.. bir çocuk ne anlar dramatik halden?.. tekrar avuçlarken buldum kahverengi toprağı, bir fark vardı sanki: ısırık izleri.. kişisel olarak tanışmıştık artık, bir delik nelere kadirdir.. daha bilmezdin ne alice'i ne de harikalar diyarını..ne duvarların üstünde yumurtalar ne renkli çay partileri hayvanat alemine mahsus.. sadece ben ve onlar,aldım 5 yaşımı canım kıskacını oturmuş seyrediyorum yarattığım kaosu.. nedendir bilinmez çok hoşuma giderdi kaçışmaları, o kargaşaları.. yuvaları kaç bölmeli bir türlü öğrenemedim kendi kalbimin bölmelerini tanıyamazken.. 'beyaz' şeyler taşırlardı sırtlarında, o kaosta sanki en önemli şeylerdi o minik beyaz şeyler.. yakından baktığımda görmüştüm bundan 5 yıl kadar önceki halimi.. karıncaydı 'bu beyaz şeyler'.. peki neden savunmasız ve cansız?.. neden onları kaçırıyorlar benden.. elime aldım kolayca parçalandı.. öyle yumuşaktı ki kara toprağı hatırladım önce sonra tekrar anamın karnını- hatırladığım sanrısına kapıldım veyahut..-.. bir gün kraliçeyi aramaya koyuldum başka bir delikte.. yollar dışta olduğundan daha karmaşıktı içerde..odalarda kayboldum ne aradığımı tam olarak da bilmeden.. evleri olan toprak, şimdi mezarları oluyordu.. ne halt yemeye yapıyordum ben bu katliamı? neye açtım bu kadar?.. mezarlıklar yaptığımı hatırlıyorum başka deliklerinin çevresine, evden ufak poşetler; minik vücütları için.. kopmuş bacaklar,kafalar, dağılmış larvalar; ne b*k yemeye bütün bunlar?.. delikleri kapattığımı hatırlıyorum; toprağı düzeltmek adına.. her delik bir gizem ve çocuk aklımla gizemler bana o kadar yabancı ki.. toprak daha değerli benim için deyip nefeslerini kestiğimi hatırlıyorum; her günün sabahı açılırdı o delikler tekrar tekrar.. tekrar bir koşuşturmaca, bakardım kurduğum mezarların hepsi boşalmış.. yaşasın dirildiler tekrar!.. hadi bir daha mezarlara.. ne halt yemeye bu kadar şey?.. 'barış'ı öğrendim beni o halde gören anamdan, 'savaş kötüdür evlatçım' dedi bana.. barış yapmaya karar verdim onlarla. yallah kara topraklara tekrar; eski dostlar bana yardım edecekti şimdi, o kaygan ve oynak dostlarım, uğramayalı neler yaptınız bakalım? sonra tekrar kahverengi topraklar, deliğin yanında buldum kendimi ben, çırpınırken gördüm eski dostumu; yeni dostlarım her yerindeydiler.. savaş vardı yine ortada.. ama ben barış için varmıştım topraklara! anne!.. -barışın savaşla varolduğunu öğrendim epey bir sonra..- artık çırpınmadığında 'eski dostum' sürükleniyordu delikten aşağı.. bilinmezliğe doğru..- ama ben öğrendim sonra neden artık çırpınmadığını; içerde neler olduğunu gösterdiklerinde bir tahta sıraya yapıştırılmışken..- yeni dostlarımla çatışmadım o günden sonra, toplu mezarlar falan yoktu artık, küçük poşetler minik vücutlar yoktu.. hem eski dostlarımla da barışmama gerek yoktu.. nede olsu barışa alet etmiştim onları..emindim ki iyi ağırlıyordu yeni dostlarım onu içerde..
    lanet olası bir düzen arayışıydı benimkisi, ta o zamandan bu zamana..bahçem zamanla sokağım oldu,mahallem oldu,ilçem oldu,şehrim oldu, ülkem oldu, dünyam oldu.. daha ne olacak peki?
  • küçükken, karıncalara yardım olsun die çevresine çekirdek kabukları koyduğum karınca evcikleri.
  • vakti zamaninda koca bir tasi kaldirinca karsima cikan, tertip ve duzeniyle bana kafayi yedirtmis, karincalarin apayri yaratiklar oldugunu anladigim manzara. karinca yuvasi bir manzaradir, bir sevgidir, emektir a dostlar a sırdaşlar.
  • emel sayın, mehmet ali alabora, settar tanrıöver ve bülent şakrak'ın oynadığı yağmur ajans projesi ve kanal d dizisidir. senaryo çetin büyükakın, yönetmen raşit çelikezer .
  • kötü kapıcı şerafettin gibi bir karakter barındıracak dizidir.esinlenmenin de bir sınırı olmalı bence.
  • efendime söyleyeyim, salondaki krem rengi iri fitilli kadife koltuğun tarama yaptığı sitcom.

    varın siz anlayın ne kadar ilgimi çekmektedir.
  • bülent şakrak ın süper bir oyunculuk sergilediği vasat dizi.pek tutma ihtimali yok gibime geliyor.
hesabın var mı? giriş yap