• fransiz film teorisyeni ve yonetmeni. close up (yakin plan) sinemanin en heyecan verici en karakteristik ozelligidir ona gore. enfes yazilari vardir. slow motion sound (agir cekim ses olmuyor burada, turk dil kurumuna sesleniyorum burdan!) baslikli bir makalesi ve bu teknigi kullandigi bir filmi vardir.
  • sinemada aristoteles'çi hikaye anlayışını pek de sevmeyen film teorisyeni. kendisinin sinemada olması gerekenle ilgili fikirlerine fazlaca katılmakla birlikte, sinemada sadece bu olsaydı işler nasıl yürürdü diye kendime sorduğumda aldığım cevap pek de tatmin edici olmuyor. bir nevi, "eğer hep bu olsaydı, şimdiki kadar haz vermezdi" mantığı.

    "epstein'a göre aristoteles'çi bir hikaye anlayışı, yani karakterlerin başına türlü felaketlerin geldiği ve kumpasların çözülüp sonuca bağlandığı hikayelerin mantığı son derece mantıksızdır. zira yaşam, bir hikaye gibi bu mantıkta ilerlemez; her edimin sonu açıktır ve sonuçları birçok farklı yöne uzanabilir. sonunda sinema ile birlikte bizi yaşama yaklaştıracak bir sanat türü doğmuştur. gerçek olan, belirli bir sonuca yönelmiş dramatik bir kurgu değil, nereye bağlanacağı belirsiz irili ufaklı edimlerin oluşturduğu bir dramadır. aristoteles'çi hikaye mantığını kanıksamış bir izleyici, dramının nasıl ilerleyeceğini zaten kestirebilir. dolayısıyla sinemanın esas yaptığı bunu ötelemek, yıkmak ve izleyicinin hikayeden değil imajlardan doyum almasını sağlamaktır."
  • zamanında luis bunuel'in kendisine asistan yönetmenlik yaptığı çılgın filmci. ergen atarı, aykırılığı ve vizyonuyla charles baudelaire'i de andırır.
  • fransız yönetmen, teorisyen, senarist. ilk dönem fransız empresyonizminin onemli temsilcilerindendir. kendisinin couer fidele(1923), la chute de la mansion usher (1928) ve le tempestaire (1947) filmlerini izlemistim. le tempestaire daha cok kısa film gibi, görsel anlatısı kuvvetli ve sade ama vadettigi derinligi veremeyen bir yapıda. misalen usher evinin düsüsü filmin de aykırı ve garip bir sinematografi tarzıyla cok dikkatimi cekmisti, atmosferin tum garipligini hissettiren bir filmdi. couer fidele ise yesilcam melodramı tadında ama dönemin en cafcaflı, girdili çıktılı hikayelerinden biri.
hesabın var mı? giriş yap